Ahmet Özer'den Üniversitelerin Sorunlarına "Neşter"

Ahmet Özer'den Üniversitelerin Sorunlarına "Neşter"

Ahmet Özer'den Üniversitelerin Sorunlarına "Neşter"

Eğitim Bir-Sen Genel Başkan Vekili Ahmet Özer, son köşe yazısında, Yükseköğretimin genel sorunlarını ve Reform ihtiyacını gündeme taşıdı. 

İşte Özer'in yazısı:

Türkiye, 20. yüzyılı kısır siyasi tartışmalardan dolayı önemli ölçüde boşa harcamış, içeriden ve dışarıdan müdahalelerle yaşadığı travmalar sonucu önündeki fırsatları değerlendirememiş, askeri darbeler ve vesayetlerle ciddi savrulmalar yaşamış, kendi insan kaynaklarını kendi eliyle verimsizleştirmiştir. Ülkemiz, kadim medeniyeti ve köklerinden beslenemeyen bir ülke olma çıkmazından ancak 21. yüzyılın ilk on yılında, deyim yerindeyse, “kabuğunu kıran” bir ülke olarak yenilik ve gelişmeleri takip ederek dünyaya ayak uydurma konusunda hızlı bir ilerleme gayreti içerisine girmiştir.
 
Bu ilerlemenin sürdürülebilirliği ve Türkiye’nin istikrarlı, itibarlı ve erdemli bir dünya devleti olabilmesi, nitelikli insan gücünü yetiştirebilmesine bağlıdır. Küreselleşmenin duvarları yıkıp yerküreyi düzleştirdiği günümüz dünyasında ülkeler birbiriyle entegre olmakta, iktisadi, ticari, kültürel, sportif vb. her alanda rekabet giderek kızışmaktadır. AR-GE, inovasyon, yenilikçilik günümüzün rekabetçi ortamının öne çıkardığı kavramlardır. Bu konularda öne çıkabilmenin, refahı artırıp yaygınlaştırabilmenin, uluslararası alanda söz sahibi bir ülke olabilmenin ön şartı, nitelikli insan gücüne, kâşif ve mucitlere sahip olabilmekten geçmektedir. Bu noktada üniversiteler, nitelikli iş gücü yetiştiren ve insan kaynaklarının kalitesini iyileştiren; teknoloji ve bilgi üreten anahtar kurumlar olarak öne çıkmaktadır.
 
Son yıllarda nitelikli bir üniversite eğitimine erişim imkânının öneminin farkına varan bir ülke olarak Türkiye, yükseköğretimi ülke geneline yayabilmek için her ilde bir üniversite kurarak önemli bir adım atmıştır. Üniversitelerin sayısı artırılırken, sorunların ve çeşitli yetersizliklerin giderilmesi ile eğitim-öğretimin kalitesinin artırılmasına yönelik çalışmaların eş güdümlü olarak giderilmesine yönelik çalışmalar da yapılmalıdır.
 
Üniversitelerin Genel Sorunları
 
YÖK kanunu, 12 Eylül askeri darbesinin ardından, üniversiteleri zapturapt altına almayı, üniversiteleri adeta birer askeri kışla haline getirmeyi, akademisyen ve idarecileri ideolojik baskı altında tutmayı amaçlayan bir kanundur. Kanuna egemen olan yaklaşım, aşırı merkeziyetçi, tek tipçi, hâkim ideolojiye bağlı gençler yetiştirilmesini öngören bir yaklaşımdır. Oysa bu yaklaşım, üniversitenin doğasının gerektirdiği özgür düşünce ve ifade ortamının inşa edilmesiyle taban tabana zıt bir yaklaşımdır. Giderek ülkelerin birbiriyle daha fazla entegre olduğu, yenilikçilik ve üretimin öne çıktığı, rekabetin kızıştığı modern dünyada böyle bir yaklaşımın yeri yoktur.
 
Taraflı tarafsız toplumun her kesimi, Cumhuriyetin 100. yılında dünyanın en büyük on ekonomisi ve 2023 vizyonuna ulaşmaya imkân verecek olan özgür üniversitelerin oluşabilmesi için yeni YÖK kanununun ivedilikle çıkarılmasına katkı vermelidir. Bu şekilde, özel olarak üniversite çalışanlarının genel olarak da demokratik ve sivil kesimlerin uzun yıllardır beklediği talepler karşılanmış olacaktır.
 
Yeni YÖK kanununda rektör seçimine endeksli veya ‘rektör varsa, üniversite de var’ anlayışına neden olan rektörlere atama ve görevden almalarda geniş yetkiler veren maddeler gibi her türlü uygulamalara son verilmelidir.
 
Ülkemiz, genç nüfusa sahip olmasına ve yükseköğretimde okullaşma oranının düşüklüğüne bağlı olarak, hemen her sektörde olduğu gibi, üniversiteler de nitelikli insan gücü temin etmede sıkıntı yaşayan bir ülkedir. Üniversitelerimizde dünya çapında tanınan, kayda değer bilimsel eserlere ve projelere imza atan akademisyenlerimizin sayısı fazla değildir. Bu da üniversitelerimizi uluslararası kıyaslamalarda alt sıralara iten bir faktördür.
 
Üniversiteler, nitelikli öğretim elemanı temin etmenin yanında kaliteli öğretim elemanlarını çekme ve elde tutma zorluğu ile de karşı karşıya bulunmaktadır. Akademisyenler, büyük şehirlerin sosyal, kültürel, sanatsal, sağlık ve eğitim imkânlarının cazibesi nedeniyle bu tür merkezlerde yaşamayı tercih etmektedirler. Bu şartlar altında, Anadolu’daki üniversitelerde çalışmayı cazip hale getirecek ilave imkânlar sağlanmadıkça, akademisyenlerin batıya ve büyük kentlere kaçışı devam edecektir. Daha yüksek maaş, tazminat, lojman, çocukların okul masraflarına destek, döner sermaye gelirlerinden daha fazla pay gibi imkânlar Anadolu’daki üniversitelerin eleman sıkıntısını gidermeye katkı sağlayabilir. Ayrıca üniversite geliştirme ödenekleri şehirlerin, hatta bölüm veya fakültelerin bulundukları ilçelerin sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmişlik düzeylerine bakılarak yeniden tanımlanmalıdır.
 
Dünyada ilk on ekonomi arasına girmek, 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat ve kişi başı 25 bin dolar gelir hedefine ulaşmak istiyorsak, 657 sayılı DMK, YÖK kanunu ve devlet personel kanununu değiştirmek; verimliliği özendiren ve kalitesizliği önleyen bir sistem kurmak zorundayız.
 
Ülkemiz son on yılda istikrarlı ve itibarlı bir bölgesel güç haline gelebilmek için dışa açılma, demokratikleşme ve sivilleşme sürecinde birçok alanda reform niteliğinde çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmaların yerleşik kılınabilmesi için üniversitelere önemli görevler düşmektedir. Üniversiteler, yabancı ülkelerden öğrenci ve öğretim üyesi getirme, yabancı ülkelerdeki üniversitelerle ortaklık kurma, çeşitli alanlarda iş birliği yapma, Bologna sürecine uyum çalışmalarını tamamlamalı, Erasmus programı kapsamında iş birliği ağını genişletmeli, Erasmus kapsamına girmeyen Ortadoğu, Balkanlar, Afrika, Kafkasya ve Orta Asya gibi bölgelerdeki ülkelerden öğrenci çekebilmek için faaliyetler yapmalıdır.
 
Düşünce, ifade ve araştırma özgürlüğü, üniversitelerde bulunması gereken en temel özgürlük alanlarıdır. Bu bağlamda üniversitelerde görev yapan bilim insanları araştırma yapacağı konuyu serbestçe seçebilmeli, düşüncelerini ve bulgularını rahatça ifade edebilmelidir.
 
Başta yeni kurulan üniversiteler olmak üzere, birçok yükseköğretim kurumunda fakülte, yüksekokul ve meslek yüksekokulu binası gibi, eğitim-öğretim hizmetinin yürütülebilmesi için zorunlu olan binalar ya istenen nitelikte değil ya da mevcut değildir. Ayrıca, araştırma odaklı üniversitelerde tam donanımlı araştırma laboratuvarları ve uygulama merkezleri gibi birimlere de ihtiyaç bulunmaktadır. En az bunlar kadar önemli başka yatırımlar da bulunmaktadır. Öğrenci yurtları, kapalı yüzme havuzu, spor salonları, tenis kortları, halı saha vb. spor tesisleri de bir üniversitenin olmazsa olmazı niteliğindeki tesislerdir.
 
Yükseköğretim ve yükseköğretimin niteliği, birçok ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de uzun yıllardır yoğun bir şekilde tartışılmakta ve talepleri karşılayabilmek için reform ihtiyacı toplumun hemen her kesimi tarafından sıklıkla dile getirilmektedir. Yükseköğretimde reform yapılmasının gerekliliği konusunda toplumun tüm kesimleri arasında uzlaşma olmasına karşın reformun nasıl olması gerektiği konusunda bugüne kadar bir uzlaşma sağlanamadığından yükseköğretim reformu gerçekleşememiştir.
 
Türkiye’de yükseköğretimin yapılandırılmasına ilişkin tartışmalar uzun yıllar sadece Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) yapısı ve rektör seçimleriyle sınırlı kalmış ve yükseköğretimin asıl sorunları gündeme gelememiştir. Buna karşılık özellikle son yıllarda yeni üniversitelerin açılmasıyla yükseköğretim sistemi nicel anlamda ciddi gelişmeler kaydetmiş ve Türkiye, dünyanın en hızlı büyüyen yükseköğretim sistemine sahip ülkelerinden biri olmuştur. Bu nicel gelişmeyi takiben bugünlerdeki çaba ve arayışların, artık yükseköğretimin kalitesi ve diğer niteliksel sorunların üzerine yöneldiği görülmektedir.
 
Bu doğrultuda, hem yükseköğretim sisteminin üst yönetiminin hem de yükseköğretim kurumlarının yönetim biçimlerinin reforme edilmesi yönünde ciddi bir baskı ortaya çıkmıştır. Türkiye’de son on yılda üniversitelere, bugüne kadar yapılamayan önemli maddi yatırımlar yapıldı. Bir zamanlar onlarla ifade edilen üniversite sayısı, 108’i devlet, 71’i vakıf olmak üzere, toplamda 179’a ulaşmıştır. Fakat niceliksel olarak gerçekleşen bu yatırımların niteliksel olarak da yapılması gerekmektedir. 2011 yılında birçok bakanlıkta yapıldığı gibi, YÖK’ün kurgusu ve yapısı da, ihtiyaçları/beklentileri karşılayacak şekilde yapılandırılarak, üniversitelerin sivilleşmesi ve demokratikleştirilmesi sağlanmalıdır. Ancak bu şekilde üniversitelerin asli görevlerinin dışında başka görevlere özenmeden, toplum içindeki meşru ve gerçek misyonunu yerine getirmeleri sağlanabilir.
 
Bundan dolayı taraflı tarafsız toplumun her kesimi tarafından beklenen YÖK kanununun Meclis’e getirilememesi önemli bir eksiklik olarak görülmektedir. Bu beklentiyi yerine getirmek üzere başta hükûmet olmak üzere, Meclis’te bulunan tüm partiler, yasama dönemi kapanmadan yeni YÖK kanununun Meclis’te kabul edilmesini sağlamalıdır. Bu şekilde, özel olarak üniversite çalışanlarının genel olarak da demokratik ve sivil kesimlerin uzun yıllardır beklediği talepler karşılanmış olacaktır. 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.