Atanamayan öğretmenlerin mücadelesi drama dönüştü

Atanamayan öğretmenlerin mücadelesi drama dönüştü

Atanamayan öğretmenlerin mücadelesi drama dönüştü

 

MEMUR-SEN ANKARA İL VE EĞİTİM-BİR SEN ŞUBE BAŞKANI MUSTAF KIR’IN

’ATANAMAYAN ÖĞRETMENELERİN MÜCADELESİ DRAMA DÖNÜŞTÜ’

KONULU YAZILI BASIN AÇIKLAMASI METNİDİR.13.01.2013

 

Atanamayan öğretmenlerin mücadelesi drama dönüştü.

Öğretmen olmak amacıyla eğitim fakültelerinden mezun olup bir türlü atanamayan öğretmen adaylarının atanma mücadelesi gittikçe drama dönüşüyor. Bir rivayete göre 250 bin başka bir rivayete göre 300 bine yakın öğretmen adayı her yıl olduğu gibi şubat ayında atama emri bekliyor.

 Her günün sabahında gazete kupürlerinde, internet sayfalarında, televizyon ekranlarında yüreklerine su serpecek bir haber, yetkililerin ağzından çıkacak bir umut sözcüğü aranıyor. Bu amaçla her gün binlerce telefon, binlerce fax, binlerce SMS ve binlerce Mail gönderiliyor. Hepsinin ortak ifadesi  ‘Biz artık hayatımızdan bezdik, ailelerimizden ve çevremizden utanır hale geldik. Şubat ayında atanmamız için biraz daha baskı gücü oluşturamaz mısınız? İsteğimizin Başbakanımıza, Milli Eğitim Bakanımıza iletilmesinde aracı olamaz mısınız?

  Felaket tellallığı mı, umut tacirliği mi yapalım?  

  Ne diyelim? Milli Eğitim Bakanımız şubat ayında yeni atama yapmak istemiyor. Başbakanımızın şubat ayında öğretmen atama düşüncesi yok diyerek felaket tellallığı mı, yoksa Başbakanımız ve Milli Eğitim Bakanımız sizin halinizi pür melalinizi en az bizim kadar görüyor ve biliyor. Elbette sizin isteklerinize müspet anlamda cevap verecek diyerek umut tacirliği mi yapalım?

Bilindiği üzere atanmayı bekleyen öğretmen adayları çeşitli devlet üniversitelerinin öğretmen yetiştiren bölümlerinin sınavını kazanmak suretiyle öğretmen olmayı hak ederek mezun olmuşlardır. Netice de mezkûr kişiler, diplomalarını bakkaldan ve Paralı üniversitelerden almamışlar, bizzat devlet üniversitelerinin açtığı kontenjanları tercih ederek diploma almayı hak etmişlerdir.

Ortada bir gerçek var ki, geçmişten günümüze uzanan süreç içinde devlet bir eğitim politikası üremediği gibi üniversitelerin eğitim fakültelerinin öğretmen yetiştiren bölümlerine ihtiyaç duyulanın kat be kat üstünde öğrenci alınmasına sessiz kalarak böyle bir dramın yaşanmasının baş müsebbibi olmuştur. Bu yüzdendir ki sayıları 300 bini bulan öğretmen adayının sayısı azalma yerine her yıl yeni mezun olan öğretmen adayları ile birlikte çığ gibi artmıştır.

Suç öğretmenlik mesleğini seçenlerde mi, plansız kontenjan belirleyenlerde mi?

 Eğri otursak ta, doğru konuşalım. Plansız, programsız öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerine gelişi güzel kontenjan ayıran, hangi alanda ne kadar ihtiyacın olduğu konusunda araştırma yapma ihtiyacı bile duymayan, hatta öğretmenlik mesleğini ilk on tercih içinde yer verenlere burs vaat ederek, tercih yapmaya yönlendiren sorumlular kendilerini hesaba çekme, vicdan azabı duyma yerine, yeni atama yapma düşünmüyoruz, yeteneklerinize göre kendinize başka iş arayın gibi ifadeler soruna kayıtsız kalmanın yanında acımasızlığında bir ifadesidir.   Oysaki bu sorun kayıtsız kalınacak bir durum değildir. Zaten Sorumlular sorunluların sorunlarını görmezlikten, bilmezlikten geldikleri için sorun gittikçe çığ gibi büyümüştür. Herkes nefsini hesaba çeksin. Şuç; açılan kontenjanları tercih ederek, öğretmenlik mesleğini seçenlerde mi, yoksa plansız kontenjan belirleyenlerde mi?

 

 

Sorun akılcı bir yöntemle empati yapılarak çözülebilir.

Sorun akılcı bir yöntemle empati yapılarak çözülebilir. Hocanın’’bana damdan düşeni getirin, damdan düşenin halini ancak damdan düşen anlar’’ dediği gibi. Üniversiteyi bitirmiş, askerliğini yapmış gençlerin ailesinin maddi desteğine bağımlı olarak maruz kalınan psikolojik işkencenin zorluğunu ancak onların yaşadıklarını az çok yaşayanlar anlayabilir.

Bu gençler üniversiteyi bitiriyor. 1 yıl, 2 yıl, hatta 3 yıl kendi alanları dışında KPSS sınavına tabi tutuluyor. Yeterli puan aldığı halde yine 1 yıl, 2 yıl,3 yıl veya daha fazla yeterli kontenjan açılmadığı için yine atanamıyor. Tekrar sınava giriyor, kazanıyor ve tekrar atanamıyor.

Bu süre zarfında görev alamadıkları için kimisi nişanlanmaya cesaret edemiyor. Kimisi atanabilirim umuduyla nişanlanıyor. Düğünlerini atanabilme umuduna bağlıyor. Kimisi askerliğini yapıp bekliyor, kimisi askerliğini sürekli erteliyor sorun bitmeyen hikâye gibi uzayıp gidiyor. Böyle bir durum sınavdan öte ancak ‘Çin işkencesi’olarak tabir edilebilir.

Atama yönetmeliği Şubat ayında yapılacak bir atamaya mani değildir.

 Şubat ayında atamayı bekleyen öğretmen adaylarının konumuyla ilgili olarak Başbakanla görüşen Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in:’ ‘Sayın Başbakan 652 Sayılı KHK gereği olarak Şubat ayında atamanın olmayacağını, en erken atamanın ise ağustos ayından önce yapılacak yeni alan sınavı sonucuna göre yapılacağını ifade etmiştir.’ açıklaması şubat ayında atanmayı bekleyen öğretmen adaylarının beklentilerini bir daha boşa çıkarmış, umutlarını bir daha umutsuzluğa dönüşmüştür.  Kamuoyu ve öğretmen adayları Başbakanın bu açıklamayı yanlış bilgilendirme sonucunda yaptığı kanaatini taşımaktadır.

  Çünkü 652 Sayılı KHK’ye göre hazırlanan Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin 19.Maddesinin 1. fıkrasında ‘’Öğretmenlik kadrolarına atamaların her yıl Ağustos ayında yapılır’’ ifadesi yer alsa da yine aynı cümlenin devamında   ‘’Bakanlıkça gerekli görüldüğü hallerde kadro imkânları ve ihtiyaç çerçevesinde ağustos ayı dışında da atama yapılabilir.’’denilerek, öğretmenlik kadrolarına atamaların ihtiyaç çerçevesinde her zaman yapılabileceğinin yolu da açık tutulmuştur. O halde Şubat ayında atama yapılması yönetmeliğe aykırı bir durum olmayacaktır.

Atama yok demek, yorgunu yokuşa sürmektir.

Hala bölgesel farklılıklar olmakla birlikte değişik alanlarda 100 binden fazla öğretmen ihtiyacının olduğu resmi açıklamalardan bilinmektedir. Her yıl sınava giren 70,80 ve 90’ nın üzerinde puan alan öğretmen adaylarına atama müjdesi yerine alınan puanların geçersiz sayılarak yeni yapılacak alan sınavına göre atamanın Ağustosta yapılamayacağının duyurulması yorgunun bir daha yokuşa sürülmesi demektir.

Gelinen noktada Hükümet ve Milli Eğitim Bakanı zaman kaybetmeden hem atamayı bekleyen öğretmen adaylarının ve ailelerinin mağduriyetini sonlandırma, hem de devlet tarafından yapılan hatayı tamir etme adına 2013 yılı Şubat ayında en az ihtiyaç kadar öğretmen ataması yapmak suretiyle bu yöndeki beklentilere cevap verilmelidir. Bundan sonra da öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerinin kontenjanları mevcut yığılma dikkate alınarak MEB, YÖK ve Üniversiteler arasında ihtiyaca göre belirlenmelidir.

Bu yaraya acilen neşter vurulmalıdır.

Sonuç olarak Milli Eğitim Bakanımız atanamayan öğretmenlerin varlığından ve bunlara öğretmen adayı denilmesinden rahatsız oluyor. İster Adını koyalım, ister koymayalım bu sorun gün ışığı gibi de ortada olup, atanamayan öğretmen adaylarının ve ailelerinin olduğu kadar başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere ülkemizin kanayan bir yarasıdır. Bu yaraya acilen neşter vurulmalıdır. Artık öğretmen adaylarının ve ailelerinin yıllarca tabi tutuldukları psikolojik işkenceye bir an önce son verilmelidir. Bireysel duamız ve kurumsal desteklerimiz atanmayı bekleyen öğretmen adaylarımızadır.

[email protected]

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.