Bizi yönetenlere açık mektubumdur - Yavuz Bahadıroğlu

Bizi yönetenlere açık mektubumdur - Yavuz Bahadıroğlu

Yaklaşık olarak elli seneden beri yazıp çiziyorum: “Vatan” diyorum, “Bayrak” diyorum; “Millet”, “Memleket” ve “Devlet” diyorum…

Sayın Cumhurbaşkanım!..

Sayın Meclis Başkanım!..

Sayın Başbakanım!..

Yaklaşık olarak elli seneden beri yazıp çiziyorum: “Vatan” diyorum, “Bayrak” diyorum; “Millet”, “Memleket” ve “Devlet” diyorum…

Bu kavramları özellikle genç nesillere emzirmeye çalışıyorum.

Kendimce çileler çektim (kim çekmedi ki?): Bazen itilip kakıldım, bazen horlandım aşağılandım, bazen savruldum…

Ama asla umudumu yitirmedim, mücadelemden vazgeçmedim, ufkumu karartmadım. Olanı “kader”e bağlayıp, umuda sarıldım. En zor zamanlarımda Allah’a dayanıp “hikmet”e râm olarak “irfan mektebi”ndeki eğitimime devam ettim.

Bunlar bir şekilde geçecek, daha iyi, daha güzel günler gelecekti.

Bekleye bekleye, nihayet ömrümün “âhırzaman”ına geldim. Hayatım boyunca gördüğüm “fecr-i kâzıp”lerden yorgun ve bitap durumdayım! Artık “fecr-i sadık” bekliyorum. 

15 yıl boyunca yaptığınız muhteşem yatırımlar için teşekkür ederim. Hayalimi bile zorlayan yollarla, köprülerle, tüp geçitlerle ülkemi donattınız. Uluslararası sömürü çetelerinin sömürge araçlarından (IMF gibi) milleti kurtardınız. 

Bu hızla eminim APO’su FETÖ’süyle tüm terör odaklarının da kökünü kazırsınız: Siz bu niyet, dirayet ve kapasitedesiniz.

Fakat bir nokta var ki, bir türlü çözemiyorum: PKK denen güdümlü çete, çıkış noktasında kısmen haklı gibi gözüken tüm gerekçelerini kaybettiği halde, gençlerimizi dağa çıkarıp üç-beş günlük eğitimden sonra dağ şartlarında yaşamaya, hatta bombalı yelekler giyip kendini patlatmaya razı edebilirken…

FETÖ denen maşa, üç-beş yıllık eğitimle gençleri ihanet şebekesinin üyesi yaparken ve bunların bir kısmını uçak kaçırıp kendi parlamento binalarını bombalayacak, kendi vatandaşlarını kurşunlayacak kadar alçaltabilirken…

Milli Eğitim Bakanlığımız, 20-25 sene eğittiği çocuklarımızı neden “iman-ahlâk âbidesi”ne dönüştüremiyor? Neden “vatan sevdalısı”, “bayrak âşıkı”, “millet meftunu” haline getiremiyor?

Bu işte kesin bir ârıza” var…

Kültür Bakanlığı’mız, “iman-irfan” kaynaklarımızın diriltici soluğunu hissettiremiyor, ahlâkî temellerimizi yeterince veremiyor, kültür mayasıyla nesilleri yoğuramıyor, engin ve zengin mirasımızı yeni şartlara göre yeniden inşa edemiyor.

Ülkemde kitap okunmuyor, ilmî araştırma yapılmıyor; doğru düzgün şiir, roman, hikâye bile yazılmıyor: Biz bu çoraklığa müstahak değiliz!

Zaten sayıları az olan yazarlarla yayıncılar üvey evlât gibi. Edebiyata-sanata adanmış ömürler bir bir göçerken, kimsenin kılı kıpırdamıyor, ama yerleri de doldurulamıyor. 

Sayın Cumhurbaşkanım!..

Bir konuşmanızda buyurduğunuz gibi, “Eğitim ve kültür” problemleri çözülemedi! Dolayısıyla Türkiye, tarih ve medeniyet üzerinden anlatılamadı. Bir bakıma gençlerimize şuur” aşılanamadı! Tabiatıyla da “mânevi kalkınma” şeklinde özetlenen “büyük hedef”e ulaşılamadı. 

“15 Temmuz” dediğimiz o emsalsiz diriliş nefesi bile bir medeniyet hamlesine dönüştürülemediği, romanı, şiiri, destanı yazılamadığı, felsefi temelleri atılamadığı için, sorumsuzca tüketiliyor.

Oysa o muhteşem direnişin üzerinden, nesillere ne mesajlar verilebilir, ne âbide insanlar” yetiştirilebilirdi.

Ne yaparsınız ki, niyeti olanın imkânı, imkânı olanın niye yok. Bu durumda ne yapsanız boşluğa düşüyor, yitip gidiyor.

Bütün samimiyetimle söylüyorum ki, siz bu milletin (hatta ümmetin) ikiyüz yıllık hasretisiniz, Sayın Cumhurbaşkanım!Bendenizin ise yetmiş yıllık: Ne ümmetin ikiyüz yıl daha bekleyecek takati var, ne bendenizin yetmiş yıl daha zamanı. Hasretimin en az bir bölümüne ulaşmadan ölüp gitmekten korktuğum için feryat ediyorum.

Eğitim ve kültür meselelerine de bizzat el atın lütfen. Tarih kitaplarını yalandan, yanlıştan arındırın artık. Savaşlar ve isyanlar yerine “ihya” ve “inşa”nın yanısıra, medeniyete katkılarımızı anlatacak ders kitapları yazdırın. Yazdırın ki, “irfan” ve “hikmet” kapıları yeniden açılsın.

Bugün inşa edilen beton ve demirden mamul eserlerin ömrünün sadece yüz sene olduğunu uzmanlar söylüyor. Oysa yetişmiş insanlar sonsuzluğu yaşar. Türkiye’ye gökdelenler yerine, insandan âbideler dikmenin zamanı çoktan geldi.

Eğitim ve kültür yolunda “ebedî âbide” olacak insanlar yetiştirecek adımları bir an önce atmanız dileğiyle saygılarımı arz ederim, efendim.

Yavuz Bahadıroğlu - Yeni Akit

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum