Değişimin Ruhunu Yakalamak!

Değişimin Ruhunu Yakalamak!

Bu öğretim yılı milli eğitim tarihimize bir milat olarak geçecektir. Çok önemli günlerden geçiyoruz. Öncelikle böyle bir değişime ihtiyacımız var mıydı? sorusunu kendi kendimize sorduğumuzda hiçbir eğitimci bu soruya hayır cevabını veremez.

Çağdaş daha ileri devletlerin eğitim sistemi ile sistemimizi kıyasladığımızda değişim ihtiyacının gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Çocuklarımız Uluslararası kuruluşların sınavlarında çok kötü sonuçlar almaktadır. Sayın Bakanımızın da sık sık ifade etiği PISA sınavlarında öğrencilerimiz 34 ülke içerisinde 33. Olmaktadır. Bu durum kaderimiz olmamalıdır. Sonucu yalnızca öğretmen maaşlarına endekslemek de doğru değildir. Çocuklarımız daha az Matematik, Türkçe, ,İngilizce, Din kültürü dersleri görerek diğer ulusların çocukları ile yarışamazlar. Ya da öğretim teknolojilerinden öğretmenler yeterince faydalanmaz ise öğrenmeyi istenilen zamanda, istenilen düzeye çıkarmamız mümkün değildir. Bakın sebebi ne olursa olsun İngilizce öğrenemiyoruz. Üniversite mezunlarımız herhangi bir yabancı dilde kendini ifade edemiyor.

Sadece Avrupa da ki devletlerin eğitim sistemi ile kıyaslamanın dışında eğitim ile ilgili ulusal verilere baktığımızda da sıkıntılarımızın olduğunu görüyoruz. Sınav odaklı bir eğitim sistemimizi kim savunabilir. Sınav kazanmak adeta eğitimin öğretimin yegâne amacı olmuştur. Bugün dershaneler kaldıracak dendi mi, hemen personel hesabı yapıyoruz. Kaç öğretmen işsiz kalacak, kimler zarar görecek diye hesap yapıyoruz. Senaryo yazıyoruz! Tabi ki sosyal devlet bu hesabı da iyi yapmalıdır. Ama eğitimde odaklandığımız nokta öğrencilerin iyi yetişmesi olmalıdır. Çağın gerektirdiği şekilde çocuklarımızı donatmak amacımız olmalıdır. Yine okullaşma oranlarında da sıkıntılarımız var. Ülkemizde bir kişinin okula gitme süresi sadece 6 yıldır. Yani ortalamamız her bireyin okullaşma oranı 6 yıl. Her İl’e üniversite açılır mı diye ahkam kesenler istatistiklere bir baksınlar. Kız çocuklarını okullara göndermiyoruz. Kitap okumuyoruz. vb. Bütün bu sıkıntıların kaynağı okullarda verdiğimiz eğitim öğretimin yetersiz olmasıdır.

Bu öğretim yılında eğitimin daha önce bildiğimiz paradigmaları değişiyor. Halkın ihtiyaç ve taleplerine göre sistem şekillenecek. Bunu biz eğitimcilerin kabullenmesi zor olacak gibi… Bu değişimi Singapur, Kore gibi ülkeler 1980 lerde gerçekleştirdi. Ezberci eğitim, sınav odaklı eğitim terk edildi. Bilgiyi öğrenmekten çok bilgiye ulaşma yolları çocuklara öğretiliyor. Düne kadar YGS de yoruma dayalı sorular sorulmuyordu. Motomot bilgi isteyen sorulara ağırlık veriliyordu. Bugün sınav sisteminin kaldırılmasını konuşuyoruz. Herkes bildiğini söylesin. Eğitimcilerin eleştiri yaparken ideolojik yâda siyasi düşünmeden eteğindeki taşları ortaya koyması lazımdır.

Yapılan değişimin en önemli yanı çocuklarımızın yaş grubuna göre fiziki mekânlarda öğretim görmesidir. İlkokul ve ortaokul diye binaların ayrılmasının sebebi budur. Şikâyetçi değil miydik? 6 yaşındaki çocuk ile 14 yaşındaki çocuk aynı mekanda eğitim görüyor diye… Şimdi böyle bir ayrım yapılınca da eleştirmek mekân değişikliğini bir yerlere çekmek kendimiz ile çelişmek anlamına gelmiyor mu? Aynı şekilde okula başlama yaşı geriye çekildi diye yapılan eylemleri de anlamıyorum. Eğitimciler bölündü deniyor. Doğruda nasıl bölünürüz. 1980 lerde bu sistem denenmiş başarılı olunamamışmış. Yahu Allahtan korkun! 1980lerin dünyasında mı yaşıyoruz. Öğretimde çevre uyaranlarının etkisini bilmiyor muyuz? Bilgisayar, internet, televizyon çocuklarımızı etkiliyor. Okula başlamadan çocuklarımızın bir kısmı okuma yazma öğreniyorlar. Yine artık aileler çekirdek aile… Büyük baba yada nineler ile birlikte yaşanmıyor. Bir evde enfazla iki çocuk var. Bu yüzden çocuklarımız bencil yetişiyor. Paylaşmayı bilmiyor. Dayanışma, sorumluluk duygusundan mahrum yetişiyor. Ya da anne babanın aşırı korumasında yetişerek kendisini gerçekleştiremiyor. Bir an önce çocuklarımızın okula gelmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Bugün Avrupa ülkelerinin birçoğunda 60-68 aylık çocuklar, zorunlu eğitime tabi tutuluyor. İlginçtir Fransa’da 68-72 aylık çocuklar için eğitim zorunlu… Dikkat edin bir sınıfta en küçük çocuk ile en büyük çocuk arasında sadece 8 ay fark var. Fransa’da bu fark sadece 4 aydır. Bizde nerdeyse 24 ay fark olan çocuklar aynı sınıfta eğitim görüyor. Daha önce 72-84 aylık çocukları okullara alıyorduk. Bir yıl erteletenlerde aynı sınıfa devam edebiliyorlardı. Hala böyle ay farkı olan çocukları sınıflara doldurarak eğitim vermeye çalışıyoruz. Bir eğitimci olarak da farklı aylık çocukların aynı sınıfta olmasını savunanlarımız bile var. Ya biz yanlış yapıyoruz yada örnek verdiğimiz ülkeler yanlış yapıyor. Kimin yanlış yaptığı konusunda sonuç ortada!

Aslında mesele değişime inanmaktan geçiyor. İstediğiniz kadar Müfredatı değiştirin, okulları akıllı tahtalar ile donatın, talimat göndererek sınıfları bölün, fiziki mekânları değiştirin ne yaparsanız yapın. Amuda kalkın takla atın! Eğer öğretmenler, yöneticiler değişime inanmıyorsa, yeni bir sistemi gerçekleştirmek çok zor! Öncelikle değişimin ihtiyaç olduğunu herkes hissetmeli ve değişimin ruhunu yakalamaya çalışmalıdır. Doğrusu ben eğitim sistemindeki bu değişiklikleri sonuna kadar destekliyorum. Yapılması gereken, hatta geç bile kalındığı söylenebilecek bir değişim gerçekleşiyor.

Hepimiz için yeni öğretim yılının başarılı, hayırlı bir yıl olmasını dilerken tüm öğretmen ve yönetici arkadaşlarımı değişime destek vermeye çağırıyorum…

Davut ÇALŞIKAN

UEYDER Başkan Yardımcısı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.