EBS'den YÖK Kanun Değişikliği Değerlendirmesi

EBS'den YÖK Kanun Değişikliği Değerlendirmesi

Türkiye’de mevcut yükseköğretim sisteminin çerçevesini belirleyen 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası bir ortamda hazırlanmıştır. Mevcut yükseköğretim sisteminin toplumsal ve ekonomik taleplere yeterince cevap...

Türkiye’de mevcut yükseköğretim sisteminin çerçevesini belirleyen 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası bir ortamda hazırlanmıştır. Mevcut yükseköğretim sisteminin toplumsal ve ekonomik taleplere yeterince cevap üretemediği üzerinde mutabık kalınan bir gerçektir. Gerek anayasanın yükseköğretimle ilgili maddeleri gerekse 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, kimi değişiklikler yapılsa da mevcut haliyle ilgili tarafları memnun etmemektedir. Bundan dolayı, Eğitim-Bir-Sen ve diğer ilgili kesimler, Türkiye’de yükseköğretim sisteminde kapsamlı bir reformun gerektiğini öteden beri savunmuşlardır. Bu çerçevede, yükseköğretim yönetiminin anayasal bir konu olmaktan çıkarılması ve yasal düzenlemelere konu olması gerektiği ifade edilmiştir.

2015 yılında Eğitim-Bir-Sen olarak yayımladığımız “Yükseköğretim Kanununa İlişkin Öneriler” başlıklı raporda da ifade ettiğimiz üzere, büyüyen bir yükseköğretim alanına sahip ülkemizde yükseköğretim alanında koordinatör bir kuruma ihtiyacı vardır. Bu itibarla yükseköğretimin üst kuruluşu olarak değil, koordinatör kuruluşu olarak merkezi bir kurumun yeniden yapılandırılmasına ihtiyaç vardır. Bu bağlamda, yükseköğretimin denetim ve koordinasyon süreçlerinin daha esnek, dinamik, işlevsel bir biçimde icra edilebilmesine imkân tanıyan yeni bir yasal altyapının oluşturulması gereklidir. Kaliteli akademik uğraşların hayata geçirilebilmesi, nitelikli araştırma ve öğretim süreçlerinin yürütülebilmesi için sağlıklı bir akademik özgürlük ortamının tesisi hayati önemdedir. Bunu yaparken temel ölçü, akademik özgürlüklere ilişkin evrensel uygulama ve normlar olmalıdır.

Bugüne kadar savunduğumuz bu temel ilkeleri ortaya koyduktan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Sanayi Komisyonu’na sunulan “Üretim Reform Paketi”ne dahil olduğu ifade edilen yükseköğretimle 10 maddelik teklif hakkındaki değerlendirmemiz aşağıda verilmiştir. Bu değerlendirmeler, yasa teklifi hakkında YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın basın toplantısı ile YÖK’ün web sayfasında teklif hakkında yer alan “Üretim Reform Paketinde Yükseköğretim Kanunu ile İlgili Maddelerin Açıklamaları” başlıklı belgeye dayalı olarak yapılmıştır. Yasa teklifinin kamuoyuyla paylaşılması durumunda, Eğitim-Bir-Sen olarak daha kapsamlı değerlendirmeler yapacağız.

 

Kalite Kurulu oluşturuluyor

Yükseköğretim sisteminde kalite süreçlerini değerlendirmeye yeni mekanizmaların kurulmaya çalışılması, ihtiyaç duyulan ve doğru bir adımdır. Bu çerçevede, özerk bir Kalite Kurulu’nun oluşturulması olumlu bir adımdır. Ancak, söz konusu kurulun somut olarak hangi yetkileri kullanacağı konusunda bir belirsizlik vardır. Ayrıca, söz konusu kurulun, yükseköğretim kurumlarını kısıtlayan yeni bir bürokratik aygıt olmasına izin verilmemeli ve sadece yükseköğretim kurumlarının kalitesini artırmaya odaklanmalıdır.

 

YÖK’ün yetkileri artırılıyor

Yasa teklifi, “YÖK’ün yetkileri azaltılıyor” şeklinde sunulmuştur. Ancak, metinden açıkça anlaşıldığı üzere, YÖK’e “üniversitelerin ihtisaslaşmasını temin görevi” verilmek istenmektedir. Bir başka ifadeyle, YÖK’ün yetkililerinin azaltılmasından ziyade, YÖK’e yeni yetkilerin verilmesi söz konusudur. Üniversitelerin ihtisaslaşması konusunda YÖK’e yeni yetkilerin verilmesi, Türkiye’de zaten kısıtlı olan üniversite özerkliğini daha da kısıtlama riskine sahiptir.

 

Danışma kurulunun oluşturulması

Türkiye’de üniversitelerin kontenjan planlamalarının bakanlıklar ve özel sektör temsilcilerinin de yer aldığı bir “Yükseköğretim Eğitim Programları Danışma Kurulu” tarafından yürütülmesi, özellikle çoğunluğu kamuda istihdam edilen tıp ve eğitim gibi alanlardaki insan gücü planlamasına olumlu katkı potansiyeli vardır. Ancak, böyle bir kurul, Türkiye’de aşırı merkeziyetçi yapıyı ve katı planlamacı anlayışı daha da muhkemleştirme riski taşımaktadır. 21. yüzyılda toplumsal, ekonomik, bilimsel ve teknolojik dinamiklerin sürekli ve hızla değiştiği dikkate alınarak katılımcılığı esas alan daha esnek, demokratik ve kapsayıcı bir yönetişim anlayışı esas alınmalıdır. Bu çerçevede, üniversitelerin kendi akademik organları ile yerel paydaşlarının müdahil olduğu bir kontenjan belirleme süreci önem arz etmektedir.

Bunların dışında, Bilimsel Araştırma Projelerinde görevlendirilecek öğrencilerin bursiyer olarak desteklenmesi, ücretli araştırma izni ve doktora sonrası araştırmacı istihdamına imkân tanıyacak düzenlemelerin teklif edilmesi olumludur. Öte yandan, mesleki eğitimin iyileştirilmesi için, iş yeri odaklı eğitim başta olmak üzere, uygulamaya ilişkin hususların amacına uygun bir şekilde yürütülebilmesini sağlayacak mekanizmalar kurulmalıdır. Aksi takdirde, mezunların istihdam süreçlerinde yaşadıkları güçlüklerin devam etmesi muhtemeldir.

İçinde bulunduğumuz yüzyılın gerekleri, katılımcı bir yönetim anlayışını, özellikle insan odaklı bir yönetim felsefesi temelinde kurumları var eden çalışan kesimlerin temsilcilerinin yönetime katılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu çerçevede, kurulması tasarlanan ve esasen üniversite ve yükseköğretim yönetimini hedef alan kurul ve karar organlarında eğitim, öğretim ve bilim hizmet kolunda faaliyet gösteren sendikalar başta olmak üzere, yükseköğretimin paydaşlarına her düzeyde yer verilmelidir.

Sonuç olarak, yükseköğretimde kapsamlı bir reform ihtiyacı hâlâ güncelliğini korumaktadır. “Yükseköğretim Kanununa İlişkin Öneriler”de ifade ettiğimiz üzere, yükseköğretimde stratejik planlamadan, kalite güvencesi mekanizmaları oluşturulmasından ve üniversiteler arası eş güdümden sorumlu bir koordinasyon kurulu bulunmalıdır. Ancak üniversitelerin idari ve mali özerkliği genişletilmeden, yükseköğretim kurumlarını halka karşı hesap verebilir kılmadan ve halen aşırı derecede merkezde toplanan yetkiler her düzeyde dengeli bir şekilde dağıtılmadan atılacak adımların yükseköğretim sistemini demokratikleştirme ve etkinleştirme potansiyeli sınırlı kalacaktır. İlk on ekonomiden biri olmaya çalışan Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşabilmesi ve dünyayla rahat bir şekilde rekabet edebilmesi için, akademik özgürlüğü ve üniversite özerkliğini destekleyen, daha ademimerkeziyetçi bir yükseköğretim sisteminin kurulmasına ihtiyaç vardır. 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.