EĞİTİM-İŞ III. DÖNEM III. BAŞKANLAR KURULU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

EĞİTİM-İŞ III. DÖNEM III. BAŞKANLAR KURULU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

EĞİTİM-İŞ III. DÖNEM III. BAŞKANLAR KURULU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

III. Dönem III. Başkanlar Kurulumuzu 1-2 Eylül 2012 tarihinde Ankara’da gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Ülkemiz emperyalist kuşatma ile içte ve dışta içine girmiş olduğu siyasal girdabın içerisinde boğuşurken, Başkanlar Kurulumuz karanlıktan çıkış mücadelesini, kararlılıkla yürütme iradesini yeniden ortaya koymuştur.
        Kurulda ülke gündemi, sendikal süreç, örgütlenme çalışmaları, eğitim-öğretim sistemine ilişkin yeni sorunlar tartışılarak, aşağıda yer alan sonuç bildirgesi hazırlanmıştır.

 

EĞİTİM-İŞ III. DÖNEM III. BAŞKANLAR KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ

(1-2 Eylül 2012 Ankara)


        Bugün küresel emperyalist güçler; Libya'dan Mısır’a, Irak’tan Afganistan’a ve Suriye’ye kadar birçok ülkenin, doğal zenginliklerine daha kolay ulaşmak için, bölgeyi kendine göre yeniden şekillendirmeye çalışmaktadır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika halkları için bir felaket ve yıkım senaryosu olan Büyük Ortadoğu Projesi işlemeye; emperyalizm, yağmaya, kan dökmeye ve ulusları parçalamaya devam etmektedir. Özellikle komşumuz Suriye’deki gelişmeler hem Suriye hem de ülkemiz açısından çok ciddi boyuttadır.
        Suriye’nin işgal projesinin, emperyalizme diz çöktürmüş Anadolu toprakları üzerinde yapılıyor olması tarihimize kara bir leke olarak geçecektir. Özellikle Kurtuluş Savaşımızın en çetin mücadelesinin verildiği Hatay, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa hattında oluşturulan tampon bölgede yetiştirilen eli kanlı teröristler, Suriye’yi kan gölüne çevirmektedirler. Yine bu hatta kurulan kamplarda emperyalist ülkelerin ajanları, El Kaide mensupları ülkemizin birliğine karşı etnik ve mezhepsel ayrılıklar yaratmanın planlarını yapmaktadırlar. Bölgedeki durumun vahameti, bu kamplarda inceleme yapmak isteyen milletvekillerinin kamplara alınmamasından da anlaşılmaktadır.
        Hiç kuşkusuz Suriye’deki gelişmelerden en çok etkileneceklerin başında ülkemiz gelecektir. Suriye’nin işgali ile ülkemize yönelik bölme projeleri üretenlerin heveslerinin artacağı muhakkaktır. Emperyalizme karşı olduğunu tüzüğünde açıkça ifade eden sendikamız, emperyalistlerin sözde insan hakları söylemleri temelindeki sömürü senaryolarına karşı Mustafa Kemal Atatürk ışığında bağımsızlık mücadelesini sürdürecektir.
        Aynı güçler ve işbirlikçileri, ülkemizde de boş durmamakta; dinsel ve etnik farklılıkları kaşıyarak ulusumuzun birlik ve bütünlüğünü tehdit etmektedir. Emperyalizme karşı mücadelenin kalesi cumhuriyetimiz, yoğun saldırılar altındadır. Topyekün kalkınma modeli ve aydınlanma atılımlarıyla başarılar kazanan cumhuriyetimizin kurucu kadrosu ve onun varlık nedeni olan ideolojisi, bugün iktidar koltuklarında oturanlar ve işbirlikçi yandaşları tarafından ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.
        Etnik, mezhepsel ve dinsel ayrıştırmalar körüklenmekte, terör azdırılarak adeta iç savaş görüntüleri yaşatılmaktadır. Emperyalizmin eli silahlı maşaları ülkemizi kan gölüne çevirmekte, her gün şehit haberleriyle ulusumuz yasa boğulmaktadır. Açılım politikalarıyla ülkemizi bölünme noktasına getiren siyasi iktidarın terörle yaptığı pazarlıklar Oslo süreciyle deşifre olmuştur. Buna rağmen AKP iktidarı, terörü cesaretlendiren uygulamalardan vazgeçmemektedir. Hiç kuşkusuz ulusumuz bu karanlık süreçten Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda ortaya koyduğu birlik ve kardeşlik anlayışı ile çıkmasını bilecektir.
        AKP’nin ayrımcı politikaları ülkemizde Maraş ve Sivas katliamlarının yeniden yaşanmasına neden olabilir. Bizzat Başbakan’ın farklı mezhep ve inanışlara yönelik sarf ettiği sözler toplumsal şiddeti ve çatışmayı körükler niteliktedir. Malatya’da, Adıyaman’da ve son zamanlarda Hatay’da Alevi vatandaşlarımıza dönük gerçekleştirilen provokatif girişimler, toplumsal barışımızı bozacak sonuçlara neden olabilir. Gelişebilecek olumsuzluklara karşı ulusumuzun birliğinden, demokrasiden yana olan tüm kesimlerin duyarlılıklarını koruyup birlikte hareket etmeleri gerekliliği ortadadır.
        Ülkemizdeki bu gelişmelerden kaygı duyan ve karşı direnç oluşturmaya çalışanlar, en ağır şekilde cezalandırılmaktadır. Yargı bağımsızlığının kalkması sonucu, yurtsever aydınlar, gazeteciler, bilim insanları, milletvekilleri, siyasi parti liderleri ve askerler, sıkıyönetim dönemlerinde bile uygulaması olmayan “Özel Yetkili Mahkemeler” tarafından Silivri zindanlarında tutsak edilmektedir. Uzun tutukluluk sürelerinin yaşandığı bu sürece baktığımızda, geçmişteki Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nden farklı olmayan uygulamalarla, Türkiye açık bir cezaevine dönüştürülmüştür.
        AKP iktidarı, son noktayı da anayasa değişikliği ile koymak istemektedir. Üniter yapıyı değiştirmek isteyen ve ulus tanımını ortadan kaldırmaya yönelik anayasa değişikliği, mücadelenin son ve temel noktası olarak karşımızda durmaktadır. Ülkemizin yeniden federal yapılanmasını içerecek ve emekçilere yıkım getirecek böylesi bir bölücü ve gerici anayasaya karşı tavrımızı açık olarak koymak ve sendikal politikalarımızı bu yönde belirlemek zorundayız.
        AKP’nin 10 yıllık iktidarı sürecinde sosyal devletin temel görevlerinden olan parasız eğitim ve sağlık hizmetleri özelleştirilip paralı hale getirilmiştir. Cumhuriyetimizin en köklü kurumlarından olan Milli Eğitim Bakanlığı, Cumhuriyetin tasfiyesinde araç haline getirilmiştir. 652 sayılı KHK ile Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve görevleri hakkında değişiklik yapılmış, Bakanlığın görevleri arasından, “ulusal değerler ve Atatürk devrim ve ilkeleri doğrultusunda bireyler yetiştirmek” çıkarılmıştır. Yine ulusal bağımsızlığımızın ve ulusal eğitimimizin bir parçası olan ulusal bayramlarımız, ulusal bayram havasından çıkartılarak sıradan günler haline getirilmiştir. Bununla da yetinmeyen siyasi iktidar eğitim sistemimizi kökten değiştiren 4+4+4 kesintili zorunlu eğitim yasasını çıkarmıştır.
        4+4+4 kesintili zorunlu eğitim yasası ile TEVHİD-İ TEDRİSAT Yasası yok sayılarak yeniden eğitim sistemimiz çok başlı hale getirilmiştir. Uygulamaya girmesiyle birlikte eğitimde kaos yaratan yasa, aynı zamanda 90 yıllık eğitim birikimimizi de yıkım sürecine sokmuştur. Görülen o ki siyasi iktidarın bu yasayla ulaşmak istediği ikinci hedef karma eğitime son vermektir. Bu haliyle mevcut yasa ülkemizin bütünlüğüne yönelik tehditler içermektedir.
        4+4+4 yasası ile eğitimi dinselleştirip cemaatlerin hizmetine sunan AKP iktidarının asıl hedeflerinden biri de eğitimi kamusal hizmet olmaktan çıkararak piyasa koşullarına sunmaktır.
        Emperyalizmin bulunduğumuz coğrafyaya dayattığı Ilımlı İslam Cumhuriyetine geçişte, 4+4+4 yasasının bir köprü görevi göreceği muhakkaktır. Hiç kuşkusuz sendikamız bu duruma karşı kamusal, ulusal, bilimsel, laik, çağdaş eğitimi savunarak geliştireceği eylem ve etkinliklerle mücadele kararlılığını sürdürecektir.
        Yabancı sermayeye ait her an yurt dışına çekilebilecek sıcak para ile ayakta duran ekonomimizin, 2013 yılında yeni bir krizin içine gireceği beklenmektedir. AKP iktidarının özelleştirme politikaları sonucunda, ülkemizin yeraltı ve yer üstü kaynakları tamamen yabancı sermayenin eline geçmiş bulunmaktadır. Üretmeyen, istihdam yaratmayan bu ekonomi ile her gün işsizler ordusuna yeni işsizler eklenmektedir.
        İşçi sendikaları, emek kayıpları karşısında sessiz kalmakta, aralarındaki üye kapma yarışı, işçi sınıfı örgütlerinin hızla erimesine ve “iş güvencesi kaldırılmalıdır” diyen hükümete yandaş olan sendikaların güçlenmesine neden olmaktadır. 4688 Sayılı Kanun’la oluşturulmuş olan kamu sendikaları da işçi sendikalarının içinde bulunduğu durumdan farklı görünmemektedir.
        12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleştirilen referandum sonucunda oluşturulan sahte sendika yasasıyla, kamu çalışanları yüzdelik zamlarla açlık sınırına yakın ücrete mahkûm edilmişlerdir. İktidar tarafından büyütülen sendikalar, milyonlarca kamu çalışanının ve emeklinin hakkına sahip çıkacağına, sözde toplu sözleşmeyi imzalayarak iktidarın emek düşmanlığına ortak olmuşlardır.
        Yine AKP iktidarının eşit işe eşit ücret adıyla yayınladığı 666 sayılı KHK ile çalışanlar arasında yeni adaletsizlikler ortaya çıkmıştır. Üst düzeyde çalışan bürokratların ücretlerine daha fazla zam yapılarak kamu çalışanları arasındaki ücret aralığı daha da açılmıştır. 666 sayılı KHK’de öğretim görevlileri ve öğretmenler unutulmuştur.
        Bugün binlerce öğretmenimiz norm fazlası durumuna düşürülmüş ve kademeli geçiş nedeniyle yıllarca sürecek bir eziyet içerisine sokulmuşlardır.  İl içi, iller arası ve özür grubu atamalarında öğretmenlerimize reva görülen uygulamalar nedeniyle MEB, öğretmenin gözünde “Muallime Eziyet Bakanlığına” dönüşmüştür. Öğretmenlik onuruna yönelik saldırılar bizzat bakan Ömer Dinçer tarafından yönlendirmektedir.
        Kendi YÖK’ünü oluşturan siyasal iktidar üniversiteleri bilim yuvası olmaktan çıkarmıştır. AKP iktidarından çekinen bilim insanlarımız, Türkiye’nin sorunlarına yönelik konularda hiçbir görüş beyan edememektedirler. Yine TÜBİTAK ve TÜBA gibi uluslararası alanda kabul gören bilim kuruluşlarımızın özerkliklerine son verilerek adeta siyasi iktidarın yan kuruluşu haline getirilmişlerdir. Üniversitelerde hakkını arayan öğrencilerimiz cezaevlerine tıkılmışlardır. İkinci öğretimde harçları kaldırmayan hükümet döneminde açılan vakıf üniversiteleriyle birlikte yüksek öğrenimi piyasa koşullarına sunmuştur.
        Sonuç olarak, ülkemizin birliğine, bütünlüğüne saldıranlar ile emeğimize ve haklarımıza saldıranlar aynı cephede buluşmuşlardır. Sendikamız mücadele eksenimizi ülkemize, cumhuriyetimize ve emeğimize sahip çıkacak şekilde sürdürecektir. Konfederasyonumuz Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş olarak, siyasi partilere, demokratik kitle örgütlerine, meslek kuruluşlarına ve sendikalara her türlü ilkeli birlikteliğe hazır olduğumuzu bildiririz.

                                                     Eğitim-İş Başkanlar Kurulu
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.