Her zaman mutlu olmak şart değil

Her zaman mutlu olmak şart değil

Aile içi iletişim denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biri olan Prof. Dr. Üstün Dökmen'den altın tavsiyeler

ÇOCUĞA KARŞI TUTARLI OLUN
Prof. Dr. Üstün Dökmen'e velilerin çocuklara nasıl davranması gerektiğini sorduk. Dökmen, öncelikle tutarlı olunması gerektiğini tavsiye ediyor ve “Sigara içme der, yanında içerseniz olmaz. Benim çocuğum zeki diye övünürseniz ders çalışmaz” diyor.

Hocam sağlıklı iletişimi becerebilen bir toplum olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Aile içi iletişimimiz nasıl?
Bir süredir şunu fark ettim ki, son 50 yılda pozitif bilim ve teknolojinin çok gelişmesine paralel insan ilişkileri aynı şekilde gelişmedi. Belli ana hatlar, belki iyiye gitti. Ama yeterli değil. Biliyoruz ki eskiden babalar oğullarıyla bu kadar konuşmazdı. Sadece emir verirlerdi. Bunu şöyle yap, şunu şöyle yap diye. Baba oğlunu, kızını uyurken öpüyordu; konuşmuyordu; sohbet, diyalog yoktu. Ancak günümüzde de hala çocuğunu öpmeyen, sevgisini göstermeyen anne babalar var elbette, niye diye sorunca da "şımarmasın diye" denir. Oysa bu bir bilgi eksikliğidir. Çocuk öpmekle şımarmaz. Çocuk sevgiden şımarmaz.

Ne şımartır çocuğu?
Tutarsız davranış şımartır. Anneanne, dede, dayı anne baba farklı davranırsa çocuk şımarır. Sabah keyfiniz yerinde öptünüz sevdiniz, akşam yorgunsuz kızdınız bağırdınız. Çocuğa tutarsız davranıyorsunuz. Sizin içinde bulunduğunuz psikolojik halinize göre davranışınız çocuğu tutarsız yapar. Ve şımarır çocuk.

Çocuk ebeveyn ilişkilerinde eskiye nazaran daha iyi olan şeyler de olsa hâlâ eksikler var sanırım.
Çocuğunu döven anne babada azalıyor belki ama yine de kusursuz diyalog sayısı az. Bir de empati yok, yani kendini karşındakinin yerine koyarak olaylara bakma...

Niye sizce?
2000- 3000 seneden beri insanın sinir sistemi, beyin yapısı çok büyük aşamalar kaydetmedi ama bilgi çok arttı. Bu kadar bilgiyle başa çıkmak aynı insan için kolay değil. Bu bilgi beyin yapısı gelişmemiş insana ağır geliyor. Sonuç, son 50 yılda özellikle okumuş kesimlerde aile içi ilişkilerde bir gelişme olsa da mükemmel değil. İletişimi olumsuz etkileyen unsurlar var. Yaşanılan mekanla dahi iletişim arasında bir ilişki var. Eskiden insanlar büyük, bahçeli evlerde, konaklarda yaşardı. Şimdi küçük apartman dairelerindeyiz. Hayvan deneyleri gösteriyor ki mekan daraldıkça saldırganlık artıyor. Çocukların kendilerine ait bir odaları olamayınca, sürekli küçük bir salonda zamanın ciddi bir kısmı bir arada geçince olmuyor. Kavgalar başlıyor, "oraya oturma, önümden çekil, çok konuşma" gibi. Diğer taraftan anne iş hayatına girene kadar temizlik ve bakımından sorumlu gibi görüldü. Evlerde baş oda vardı, sadece babanın misafirleri ağırlanırdı. Baba güzel mekanların, anne de banyo, kiler, mutfak gibi kirli mekanların sahibiydi. Hatta günümüzde bir ara bu odaların devamı gibi baba koltukları çıktı, hatırlarsanız. Daha çok baba etrafında dönen bir iletişim. Oysa kadının da ailede güçlendirilmesi gerekiyor. Bu sadece belli bir çevrede olmamalı. Bana göre "ev kadını" sözü yerini "aile kadını"na bırakılmalı.

Aile içi ilişkilerdeki problemlerin sonuçları neler olabilir?
İstatistiklere baktığımızda toplumda şiddet arttı. Kadını dövme fazla. Ölümle sonuçlanan tablolar var. Eskiden de töre cinayetleri vardı ama şimdi öfkeye bağlı cinayetlerde artış var. Bunun nüfus artışıyla çoğaltığını ya da medyanın artık çok göz önüne çıkardığını düşünmek de çok doğru değil, bu bakış açısı bizi rehavete iter çünkü istatistikler var. Feodal düzene bir dönüş olduğunu düşünüyorum. Bu dönüşte her zaman şiddet artar.

Şimdi anne babalar çocuklarını daha iyi yetiştirmek için çeşitli arayışlar içinde...
İnsanlar çocuklarını sağlıklı yetiştirmeye çalışıyorlar, bu güzel; bununla birlikte geleneksel yöntemi benimseyenler de var. Bir kısmı da çocuklarını kişisel gelişim kitaplarıyla yetiştirmeye çalışıyor. Bu da tek başına doğru bir yaklaşım değil. Bu kitaplar şirket başarısı için, karlılığı için çıktı öncelikle. Okunmalı ama tek başına yeterli değil. Sadece kişisel gelişim kitaplarıyla çocuk yetiştirilmez.

Peki, sizin tavsiyeleriniz nedir?
İnsanlara şunu öneriyoruz. Roman okumalılar, kaliteli filmler izlemeli, tiyatroya gitmeliler. Son dönem Türk sinemasının çok kaliteli olduğuna inanıyorum. Bunlar izlenmeli. Ben de bilimsel kitaplar; kişisel gelişim kitapları yazdım; şimdi roman yazıyorum, oyunlar yazıyorum. İşin bu kısmını çok önemsiyorum. Her şeyi bilim çerçevesi içinde açıklayamayız. Bazı şeyleri sanatsal faaliyetlerle açıklamak çok daha kolay ve anlaşılır. TV'de "Küçük Şeyler" programını farklı kanallarda yaptım. Küçük skeçlerle insanlara anlattık, çok daha ilgi gördü. İnsanı anlama ve anlatma mücadelesinde sanat çok daha anlamlıdır.

Fakat bir yandan da, her yaş grubunda bir "Sanal Dünya" bağımlılığı var.
Maalesef. İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre gençler kitap okumayı hiç havalı bulmuyorlarmış; internette, cep telefonuyla, bilgisayar başında olmak çok daha havalı bulunuyor. İnternetle dünya iyice küçüldü. İnsanlar her şeyi oradan yazıp paylaşıyorlar. İyi bir şey ama ciddi de bir kirlilik var. Dünya bir kahveye döndü. Eskiden kıraathane denirdi. Çay kahve içeceksiniz ama kitapta kıraat edeceksiniz, okuyacaksınız yani. Ama dünya bir kıraathaneden çok, renkli bir kahve olmaya başladı. İnsanların dünyayı öğrenme istekleri azaldı. Bu kadar bilgiyle dolu mecra, daha faydalı amaçlar için kullanılmalı. Acıdır ki, Orhan Kemal'ın "Hanım'ın Çiftliği", Reşat Nuri Güntekin'in "Yaprak Dökümü" dizisi çekilince popüler oldu. Ama bir tek adı benziyor. Toplum okumuyor. "Hanım'ın Çiftliği"nde ağa vurulunca oyunculara soruyorlar, "Ne olacak" diye. Bir grup insan, otelde bekliyor sanatçıları. Oyuncular da setten gelince "Bilmiyoruz, henüz o bölüm elimize gelmedi" diyor. Bütün gün orada bekleyeceğine kitabı alıp okusana. Oynayan da, izleyen de bilmiyor, okumuyor çünkü...

Sakinliğinizi koruyup çocuğu dinleyin

Çocuk yetiştirirken yaptığımız bazı yersiz davranışlar veya söylediğimiz yersiz sözler için ne dersiniz?

Çocuğun dünyasına suni taşınma var, bir de çocuğu kendi dünyamıza suni taşıma var. Çocukla, garip bir dille ağzı büzüp, sözcükleri inceltip konuşuyorlar. Böyle çocukça, bebekçe bir dil yok. Çocukta hayretle bakıyor. Kendiniz gibi bir yetişkin gibi konuşun çocukla, ona durumları izah edin. Bir de baba diyor ki "Bak oğlum, iş gezisine gidiyorum, ben yokken bu evin bir hafta babası sensin" Bu hiç olmadı. Çocuk 10 yaşında nasıl evin babası olsun. Annesi hasta oldu, atlayıp arabaya anneyi hastaneye mi götürecek? Hop baba eve geldi, sen tekrar çocuk ol şimdi. Anlamsızca bir durum, çocuk olsam canım sıkılır. Evin reisi niye o olsun? Bir dolu böyle aile içi hata var. Sigara içme der, kendisi yanında içer. Bunlar hata. Der ki "Benim çocuğum çok zeki, çok akıllı." Gereğinden fazla yüceltir. Çocuk derki "Ben çok zekiyim, niye çok çalışayım, aptallar çok çalışsın". İyi niyetli hatalar bunlar. Hiçbir anne baba kötü niyetle çocuğuna zarar vermez. İyi niyetle küçük, beyaz yalanlar söylerler. Çocuk bunu fark eder, bu da hatadır. Çocuğun bir sorununda hemen anne babanın tansiyonu çıkar. Sorunsuz çocuk yetiştirilir mi? Sakinliğini koruyan, çocuğunu dinleyen anne baba olmak lazım.


Prof. Dr. Üstün Dökmen, “Kuzular Vadisi” isimli yeni kitabıyla okurlarının karşısına çıktı.

Anneler özellikle erkek çocuklarını  kendisine bağlı kılıyor

“Ailemize elbette bağlı olalım ama bağımlı olmak başka şeydir. Anneler özellikle erkek çocuklarını kendilerine bağlı kılıyor.”

Hocam, bir özel sorum olacak, siz hep anlattığınız gibi mutlu olmayı başarabiliyor musunuz?

İnsanlar benim mutluluğu anlattığımı düşünüyorlar. Bana da "Hocam ne kadar pozitifsiniz" diyorlar. Ben onların sandığı kadar mutlu ya da pozitif değilim. Yanlış algı. Ben insanların farkındalık düzeyini artırmak istiyorum. Diyorlar ki "Hocam her yerde sıkıntılı haberler var bu durumda nasıl mutlu olalım." Ben de "Her durumda mutlu olmanız gerekmiyor, güçlü olmanız gerekir" diyorum. Komşu evde cenaze varken elbette ki mutlu olmayacaksınız. Güçlü olacaksınız, acıyı paylaşacaksınız. Güçlü insan yere sağlam basar. Başarı oranı artar. Mutsuz durumlarından çıkmak için gayreti olur. Diyeceğim şu ki sırf kişisel gelişim kitaplarıyla hayatı renklendirmeye, mutlu olmaya çalışmak hiç uygun değil. Yapılan araştırmalara göre Türk toplumu dünyayla kıyaslandığında kendini mutlu hissetmiyor, sürekli bir sızlanma halinde. Bunu en güzel anlatan arabesk müziktir. "Yıllardır soruyorum bu soruyu kendime, bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim" diyeceğine kendine bu andan itibaren ben hangi davranışımı değiştirsem daha iyiye giderim sorusunu sorsa kendine daha iyi olur.

Anne babalar çocuklarını kendilerine çok mu bağlı kılıyorlar?
Bu konu bugün Türk ailesinin sahip olduğu problemlerin başında geliyor. Anne baba çocuklarını bağımlı kılıyorlar. Ailemize elbette bağlı olalım ama bağımlı olmak başka şeydir. Bizde bunun geleneksel kökenleri var. Anneler özellikle erkek çocuklarını kendilerine bağlı kılıyorlar. Bir de baba veya anne oğul çatışır bir diğeri devamlı araya girer. Bunu yapmamak gerekiyor. Yapılan araştırmalar var. Anne araya girince sorun büyüyor. Anne şehir dışına gidiyor. "Şimdi ben gidince bunlar birbirini öldürür" diyor. Yok, böyle bir şey. Gayet iyi geçiniyorlar. Çatışmanın bir düzeyi var. Biliyorlar ki anne varken araya girecek. Yoksa herkes daha dikkatli davranıyor. Kardeş kavgaları için de aynı şey geçerli. Hemen her çatışmada araya girmemek gerek.

Betül ALTINBAŞAK - İSTANBUL

Türkiye Gazetesi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.