Kâbil’e Övgü Hâbil’e Zulümdür

 

Kabil’e ağlayıp Habil’i görmemek nasıl bir halet-i ruhiye içinde olduklarına dair bir ipucu verir mi, bilmem… ‘Nasıl bir oyunun ya da nasıl bir çamurun içinde debelendiklerinin farkındalar mıdır?’ diye de düşünüyorum zaman zaman…

 

            Bana kalırsa farkındalar. Ben muhteremleri bataklığa saplanmış zavallılara benzetiyorum… Hani saplanırsınız da kum bataklığına, çıkmak için debelendikçe daha çok batarsınız ya… İşte beylerin durumu da budur zannımca…

 

            Debeleniyorlar, debeleniyorlar; debelendikçe de daha çok batıyorlar… Muhteremlerin batmasından pek de muzdarip değilim de kendileriyle birlikte milleti de aynı bataklığın derinlerine çekiyorlar.

 

            Debelenen ve debelendikçe batanları bir yere kadar anlayabiliyorum. Ancak bu batık siyasetin ipiyle batmaya ve boğulmaya gönüllü koşan milleti çözebilmiş değilim. Hani bir deyim vardır: “Basireti bağlanmak” diye, milletin basiretinin bu kadar sıkı sıkıya bağlanması da ayrı bir sosyolojik olgudur. Yoksa psikolojik mi demeliydim! …

 

            Önce Habur’u denediler… Olmadı gibi gösterip pazarlıkları merdiven altına çektiler. Sonra Oslo süreci dedikleri pespaye duruma başvurdular. Gürültüsü bir hafta sürdü. Ardından ağlamadan sorumlu bakan amca bir katil elebaşısını sevimli göstermeye ağzı dualı, alnı secdeli imajıyla boyamaya çalıştı. Bu da yetmedi katilin katil oluşunun yükünü ve vebalini devlete yükledi. Çok geçmeden İmralı Mütarekesi dediğimiz tarihe utanç vesikası olarak geçecek durumu Türk Milletine yutturmaya başladılar.

 

            Açık konuşalım ki, anlaşmalar çoktan yapılmıştır. Sadece milletin sindirme problemini ortadan kaldırmak için sağa sola yalpalama ve oyalama hareketleri yapılmaktadır. Aslında istenilen şey Türk adının bu topraklardan silinmesi, bu toprakların Türk’ün üstüne tescilli tapusunun elinden alınması operasyonudur. Türk Milleti de bunu suskunluk içerisinde seyretmektedir maalesef.

 

            Devleti yönetenler Paris’te öldürülen üç kadın teröristin cenazelerinin neden Diyarbakır’a getirildiğini bizlere izah etmelidirler. Bu teröristlerin cesetlerinin biri Maraş, diğeri Mersin öbürü ise Tunceli’de toprağa verilmiştir. Peki, neden Diyarbakır’da törenler düzenlenmiştir? PKK’ya şov yaptırmak için mi? PKK denilen örgütün bayrakları altında Ziya Gökalp’in memleketinde yapılan bu tören devletin yetkililerini rahatsız etmemiş midir? Cevabı kendileri vermişti zaten: “ Diyarbakır’ı tebrik ediyoruz, bir olay çıkmadığı için…” cümlesini sarf eden kişi ve kişiler bu devleti yönetebilirler mi?

 

            Yere göğe koyamadıkları Sakine Cansız adlı kadın terörist PKK’nın kurucularındandır. Binlerce Türk gencinin ölümüne sebep olmuş olan bu kadını masum göstermeye çalışmak, aklamak hangi devlet yöneticisinin haddinedir? ... Ama maalesef bunu da yaptılar. Bizler de seyrettik, ellerimiz bağrımızda…  Seyretmeyip de gerçekleri haykıran Türkiye kamu-Sen’in Kayseri Şube Başkanı PKK’lılara katil, Apo’ya it, Paris’te ölen dişi şeytanlara da leş dediği için gözaltına alınmıştır. Ülkenin geldiği durum budur.

 

           

 

 

 

            Gelin şimdi SARKİS HATSPANİAN adlı Ermeni yazara kulak verelim ki bu Sakine Cansız kimmiş iyice öğrenelim:

 

            “1990’lı yılların sonuydu. Paris’te yaşayan Dersimli bir Ermeni dostum Kürt özgürlük hareketi için değerli hizmetleri olan hemşehrisi Sakine Cansız’ın Fransa’ya politik iltica talebinin olumlu yanıtlanması ricasıyla başvurunun yapıldığı devlet kurumu OFPRA’nın üst derecedeki yetkililerinden olan üniversiteden yakın bir arkadaşıma başvurmuş ve onun hem 1915, hem de 1938 soykırım mağduru bir ailenin evladı olmakla beraber, politik tutuklu olarak bulunduğu uzun mahpusane yıllarında çok ağır işkencelere maruz kalmış olduğunu da anlatmıştı.

Değerli SARA’yla (Ben Sakine Cansız’ı bu ismiyle tanıdım) ilk kez Paris’te, Silopi’nin Ermeni Varto aşiretinden sınıf arkadaşıma ait işyerinde, zamanında onun iltica başvurusunun kabul edilmesi için yardımını esirgemeyen Dersimli Ermeni arkadaşım vasıtasıyla tanışmıştım. Onunla neredeyse bütün bir gün Ermeni davası, Doğu ve Batı Ermenistan sorunları, Dağlık Karabağ özgürlük mücadelesi, kendi doğup-büyüdüğü Dersim’in yüzlerce Ermeni köyleriyle hısımlık ilişkileri olduğunu bildiği aşiretlerdeki Ermeni insanlar, yaşamış olduğu Kharbert (Elazığ) ve tutuklu bulunduğu Tigranakert (Diyarbakır) mahpusanesinden yakınen bildiği ortak dostumuz, çocukluk ve okul arkadaşım Liceli Garbis hakkında uzun uzun konuşup durduk.

O’nu Doğu Ermenistan’a davet ederek, SARA nenesinin soydaşlarının yaşadığı devleti ziyaret etmesini can-ı gönülden arzulamış olduğum halde, memlekete değerli Sara yerine, ne acıdır ki onun Paris’te haince katledildiği haberi geldi. Hayatımda pek kısa da olsa tanıma şerefine nail olduğum, belleğim ve yüreğimde derin bir iz bırakan değerli insanlardan birisi olarak hep anacağım unutulmaz SARA Sakine Cansız’ın ölümsüz anısı önünde saygıyla eğiliyor, Dersim’in bu asi kızının omuzladığı acı ve kavga dolu yaşamının ACIYI BAL EYLEYEN herkese örnek olmasını diliyorum.

DERSİM’İN KİRAKOS (BATMAN) ERMENİ KÖYÜNDE DOĞMA-BÜYÜME YİĞİT İNSAN (SARA) SAKİNE CANSIZ’IN ANISI ÖLÜMSÜZDÜR!

 

Sarkis HATSPANIAN
Yerevan, 12.Ocak.2013
DOĞU ERMENİSTAN

 

            Yukarıda Ermenistan’da kaleme alınmış bir yazıyı okudunuz. Sakine ya da gerçek kimliğiyle Sara’nın kim olduğunu açık seçik bizlere ve Kürtlere açıklamaktadır. Apo nam diğer adıyla Artin Agopyan’ın eline teslim edilmiş olan bir Türkiye siyasetinin ülkeyi nereye götüreceği bellidir.

 

            Bundan yıllarca önce merhum Alparslan Türkeş’in PKK adlı terör örgütünün üst yöneticilerinin tamamının Ermeni asıllı olduğuna dair söylemleri ve bu örgütü ASALA’nın yerine kurulmuş bir ihanet ve katliam örgütü olarak nitelemesi ne kadar doğru ve yerinde tespitler yaptığını bizlere göstermektedir.

 

            Tüm gerçekler açıkça ortada iken “Kürt sorunu” adı altında ülkenin tapusunu Türklerden almak ve bunu da kayda geçirmek için AKP eliyle yapılan bu siyaset cambazlıklarına Türk Milleti dur demek mecburiyetindedir. Sindire sindire ve yavaş yavaş hayata geçirilen bu senaryo binlerce yıllık Türk Yurdu olan ve kanla gözyaşıyla aldığımız Anadolu’nun tapusunu emperyalizmin uşaklarına teslim edecektir.

 

            Önümüzdeki süreçte yapılacak olan anayasa değişikliği biliniz ki referanduma götürülecek ve bizlere bu senaryo onaylattırılacaktır. Emin olunuz bu referandumdan “evet” sonucu çıkacaktır. Çünkü hükümet yine referanduma bohçalanmış bir paketle gidecek ve toplumun dini hassasiyetlerini de kullanarak ihaneti kabul ettirecektir bizlere. Referandum paketinin içinde başörtüsü ve dini bir takım yasakların kaldırılmasıyla ilgili maddelerle beraber Türk adının bu tapudan silinmesi birlikte oylattırılacaktır.

 

            Türk ülkesinin tapusunu lağvetme ve parsellere bölerek dağıtma sevdası ortada Türkiye diye bir ülke bırakmaz. Bu gerçeği gören sadece MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’dir. Devlet Bahçeli’nin ve MHP’nin dışında hiçbir siyasi parti Türk adını ve Türk istiklalini savunur pozisyonda değildir. Teşekkürler MHP ve teşekkürler Devlet Bahçeli Türk Milleti’nin vicdanına tercüman olduğunuz için.

 

            O zaman Türk Milleti’nin yapması gereken; kendi kaderini kendisinin tayin etmesidir. Türk Milleti, bu senaryoyu bozmalı, senaryonun piyonlarını alaşağı etmeli ve Türk Milleti’nin iktidarını Türk Milliyetçileri eliyle kurmalıdır. Yoksa Bilge Kağan’ın binlerce yıl önce yaptığı, “…Adın sanın yok olacak, beylik erkek oğulun köle; hanımlık kız oğulun cariye olacak…”  uyarısı gerçeğe dönüşecektir.

 

            Bilge Kağan’dan Bilge lidere giden yolda Türk Milleti “Bilge”lerinin sözünü iyice dinle ve yapman gerekeni yap…

 

            Ne mutlu Türküm diyene…

ÜNSAL ERKAN

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.