Koncuk: MEB’de çeteler oluşturuldu

Koncuk: MEB’de çeteler oluşturuldu

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Bolu Şube’nin düzenlediği 24 Kasım Öğretmenler Günü programına katıldı.

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Bolu Şube’nin düzenlediği 24 Kasım Öğretmenler Günü programına katıldı. Genel Başkan’a Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar Şahindoğan ile Genel Dış İlişkiler ve Basın Sekreteri Sami Özdemir eşlik etti. Programda Türkiye Kamu-Sen İl Temsilcisi ve Türk Eğitim-Sen Bolu Şube Başkanı Hüsnü Yaman, Şube Yönetim Kurulu Üyeleri, Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların şube başkanları ve üyelerimiz katıldı.

 

 

 

Esasen bu saldırıların dolaylı suçlusu bu ülkeyi yönetenlerdir. Siz öğretmenleri toplum önünde tahkir ederseniz, öğretmenleri, memurları, doktorları, hemşireleri küçültücü ifadeler kullanırsanız; millet de bu insanlara gereken önemi ve saygıyı göstermez.

 

Bir konuşma yapan Genel Başkan İsmail Koncuk sözlerine tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü kutlayarak başladı. Öğretmenlerin itibar kaybetmesine dikkat çeken Koncuk şunları kaydetti: “24 Kasım Öğretmenler Günü yaklaşıyor. 24 Kasım, Atatürk’ün ‘Millet Mektepleri Başöğretmenliği’ unvanı aldığı gün. Bu yüzden bizim için ayrı bir önemi var. Nice Öğretmenler Günü diliyorum; tüm milletimizin öğretmenlerimize sahip çıkmasını istiyorum. Maalesef Türkiye’de öğretmenlik mesleği itibar kaybeden bir meslek haline geldi. Oysa öğretmenle birlikte kaybedilen milletin geleceğidir. Eğitim-öğretim davasının en önemli enstrümanı olan öğretmenleri ekonomik, sosyal açıdan kazanamadığımız sürece eğitim-öğretim davasında başarılı olamayız. Bunu ülkeyi yönetenlerin beyninin her zerresine nakşetmesi lazım. İktidar-muhalefet herkesin öğretmenleri kazanma davasının, Türkiye’nin geleceğini kazanma davası olduğunu bilmesi lazım. Son yıllarda öğretmenlerimize ciddi saldırılar oluyor. Bu saldırıları ülkeyi yönetenler görmezden geliyor. Esasen bu saldırıların dolaylı suçlusu bu ülkeyi yönetenlerdir. Siz öğretmenleri toplum önünde tahkir ederseniz, öğretmenleri, memurları, doktorları, hemşireleri küçültücü ifadeler kullanırsanız; millet de bu insanlara gereken önemi ve saygıyı göstermez. Bu nedenle ülkeyi yönetenlerin, öğretmenlerin ve kamu çalışanlarının itibarını sağlamak için bir beyanda bulunması milli vazifedir. Ne yaparız da öğretmenlik mesleğini daha itibarlı hale getirmeliyiz, bunu konuşmalıyız. 34 yıllık öğretmenim. 34 yıl önceki öğrenci de, veli de yok. Öğrencimiz için ‘Eti senin, kemiği benim’ demiyoruz. Kimsenin etiyle, kemiğiyle işimiz yok ama ürettiğimiz değerlere saygıyı hak ettiğimizi düşünüyorum. En azından öğrencilerimizden bu saygıyı beklemek bizim hakkımızdır. Anne, babalara sesleniyorum: Öğretmeni çocuğunuzun gözünde küçültürseniz, o çocuğu kaybedersiniz. Öğretmenin davası, bu milletin davasıdır, sizin davanızdır.”

 

MEB tarafından 29 Kasım’da Antalya’da düzenlenecek panele dikkat çeken Koncuk, “Panelistlerden biri benim. Konu ise ‘21. Yüzyılda nasıl bir eğitim anlayışı olmalı?’ Siz öğretmenlik mesleğini yerle bir ettiniz; 10, 20, 30 yıldır emek vermiş insanların alın terini çaldınız. Şimdi ‘21. Yüzyılda nasıl bir eğitim modeli olmalı?’ diye tartışıyorsunuz. Siz bu kafayla model falan uygulayamazsınız. Sayın Başbakan, Sayın Milli Eğitim Bakanı; eğer siz siyasi tahakkümü, ayrımcılığı okullara kadar sokuyorsanız, sizinle hangi modeli tartışacağız? ‘AKP’nin öğretmeni’, ‘Bizim değirmenimize su taşıyan öğretmen’ diye insanları ayrımcılığa tabi tutarsanız, hiçbir model eğitimimizi başarıya götüremez. Bizim yüce dinimiz ‘İşi ehline veriniz’ diye emrediyor. Allahtan, dinden, imandan, kul hakkından, hukuktan bahsedeceğiz ama işi ehline değil; liyakatsiz, kabiliyetsiz insanlara vereceğiz. Böyle bir anlayış olur mu?”  diye konuştu.

 

 

 

 

Hangi sendikal anlayış, hangi siyasal anlayış insanı pazarda mal derecesine düşürüyorsa, o anlayışa lanet olsun! Ama bu işin bir pazarı var. O pazarda mal olmaya namzet birçok insan da maalesef var. Üzüldüğüm taraf, bu insanların Türkiye’nin en aydın kesimi dediğimiz insanlardan oluşmasıdır.

 

MEB’de çetelerin oluşturulduğunu kaydeden Koncuk, “Bunların işi kafa koparmak, hak yemek, alın teri çalmak, hırsızlık yapmaktır. Okul yöneticilerinin yıllar içindeki emeğini görmezden gelip, alaşağı etmek, benim cebimdeki parayı çalmaktan çok daha büyük hırsızlık değil mi? Bunun hesabını elbette soracağız.  Hayatta tek amaç kazanmak değildir. Hayatta tek amaç; mücadele ederek, adam gibi dik durmak, şahsiyetimize sahip çıkmak olmalıdır. Maalesef insanlar kendilerini adeta pazarda mal gibi gören birtakım mahfillerin kendileri için ortaya koydukları oltaya takılmaktan imtina etmiyor. İnsan eşrefi mahlukattır. Yaratılmışların en üstünüdür. Dolayısıyla insan pazarda mal değildir. Hangi sendikal anlayış, hangi siyasal anlayış insanı pazarda mal derecesine düşürüyorsa, o anlayışa lanet olsun! Ama bu işin bir pazarı var. O pazarda mal olmaya namzet birçok insan da maalesef var. Üzüldüğüm taraf, bu insanların Türkiye’nin en aydın kesimi dediğimiz insanlardan oluşmasıdır. Birileri pazarlamak istiyor da, pazarlanmaya amade insanlar da var bu ülkede. Bu nedenle sizlerin duruşu çok önemli. Bizim önce bunu sağlamamız lazım. Öğretmen öğrencilere okuma-yazmayı, matematiği öğretmekten önce adam olmayı öğretmeli. Ama insan önce kendi adam olmalı ki, adam olmanın ne önemli bir şey olduğunu anlatabilsin. Hepiniz adamsınız. Bu pazarlamacı sendikal anlayışı da deşifre etmek bizim görevimizdir. Bu mücadeleyi biz vereceğiz. Her platformda da yüzlerine çarpıyoruz.

 

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, İl Milli Eğitim Müdürlerini adil olmaları doğrultusunda uyardığını söylüyor. Yani bu konuda adil davranılmayacağını biliyor. Yani, ‘Ben uyardım ama Milli Eğitim Müdürleri beni dinlemedi, adil olmadı’ demek istiyor. Bakana sesleniyorum: Onları uyarmakla kurtulmuş mu oluyorsunuz? Vallahi de sizi binlerce insanın ahı tutar.        

 

Allaha şükürler olsun kul hakkı yemedik. Yarın Yüce Allah’ın huzuruna çıktığımızda kul hakkından sual edilmeyecek. Sayın Nabi Avcı, binlerce insanın ahını nasıl taşıyacaksın? Bırakın Milli Eğitim Bakanlığını, dünya krallığını verseler değmez. Bir insanın hakkını gasp ediyorsan, hangi makam seni kurtarabilir? Nice bakanlar gördük.  Hiçbirinin esamesi okunmuyor, isimleri hayırla yad edilmeyecek. Sen de hayırlı iş yapmadın, senin de esamen okunmayacak. Sen gideceksin ama biz yarın göğsümüzü gere gere burada konuşacağız” dedi.

 

 

 

AYM Başkanı Haşim Kılıç twitter hesabından şunu paylaşmış: Biz üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü sağlayacağız. Ne güzel! Ben de diyorum ki; Sayın Haşim Kılıç, binlerce insanın hakkı yeniliyor, insanlar fişleniyor. Sen bunları duymuyor musun?

 

Türk Eğitim-Sen’in MEB Yasası ile ilgili AYM Başkanı Haşim Kılıç’a mektup gönderme eyleminden söz eden Koncuk, “Hepimizin omuzlarına ciddi sorumluluklar düşüyor. Bunları çevremizdeki insanlara anlatalım. Anayasa Mahkemesi’ne mektup gönderme eylemi başlattık. Bu mektuba tüm öğretmenlerimiz imza atsın. AYM’yi de uyaralım. Haşim Kılıç twitter hesabından şunu paylaşmış: Biz üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü sağlayacağız. Ne güzel! Ben de diyorum ki; Sayın Haşim Kılıç, binlerce insanın hakkı yeniliyor, insanlar fişleniyor. Birecik’te okul müdürlüğü sözlü sınavına girecek kişiler Türk Eğitim-Sen üyesi, Türk faşisti, Aktif Eğitim-Sen üyesi, Alevi diye fişlenmiş. Konuyla ilgili suç duyurusunda bulunduk. O fişçinin canına ot tıkayacağız. Bütün bunlar oluyor. Sayın Haşim Kılıç; sen bunları duymuyor musun?

 

Muğla’da İl Müdürü ve Milas İlçe Milli Eğitim Müdürü, komisyon üyelerine ‘Bu liste doğrultusunda puan vereceksiniz’ diyor. Ali Öğütveren isimli bir komisyon üyesi de ‘Ben bu liste doğrultusunda puan veremem, Allahtan korkarım’ diyor. Bunun üzerine Ali Öğütveren’in hazır listeleri onaylamadığı için İl Milli Eğitim Müdürü tarafından istifası isteniyor. Öğütveren dilekçesinde bunları tek tek yazıyor. Dilekçeyi Bakanlığa gönderdik, suç duyurusunda bulunduk. Emin olun, bu kişileri o makamda oturtmayacağız. El mi yaman, Türk Eğitim-Sen mi yaman göreceğiz. O koltuklarda otururlarsa, Nabi Avcı da rahat rahat koltuğunda oturamaz. Ya o adamlar oradan kalkacak ya da MEB Bakanı o koltukta oturmayacak. O koltuğu Milli Eğitim Bakanına iğneli fıçı yaparız” dedi.

 

       

 

Siz enflasyonu 9.4 olarak revize ediyorsunuz, ama memura yaptığınız zammı enflasyon hedefine göre revize etmiyorsunuz. Maliye Bakanı da ‘Memura ek zam yapamayız. Çünkü memurların ekonomik hakları toplu sözleşme masasında görüşülüyor’ diyor. Hakim ve savcılara nasıl ek zam yapıyorsunuz? Onlar bu ülkenin memuru değil mi?

 

Türkiye Kamu-Sen’in 6 Aralık tarihinde yapacağı ek zam mitingine değinen Genel Başkan Koncuk, şunları kaydetti: “6 Aralık tarihinde yürüyüş ve miting yapacağız. Ek zam talep edeceğiz. 2014 yılında 123 TL zam yapıldı. Enflasyon hedefi o zaman yüzde 5.3, enflasyonun orta noktası yüzde 5.5 idi. Ama bugün enflasyonun orta noktası kalmadı, enflasyon hedefi yüzde 9.4 olarak revize edildi. Ortalama memur maaşına yüzde 5.2 zam yapıldı. Siz enflasyonu 9.4 olarak revize ediyorsunuz, ama memura yaptığınız zammı enflasyon hedefine göre revize etmiyorsunuz. Maliye Bakanı da ‘Memura ek zam yapamayız. Çünkü memurların ekonomik hakları toplu sözleşme masasında görüşülüyor’ diyor. Hakim ve savcılara nasıl ek zam yapıyorsunuz? Onlar bu ülkenin memuru değil mi?

 

Akademisyenlerin mağduriyetlerini dile getirdik, ek zam istedik. Akademisyenlerimize ek zam yapıldı. Hayırlı uğurlu olsun. Onların haklarıdır. Hâkim ve savcıya da verin, kıskanmıyoruz ama 2 milyon 600 bin kamu çalışanı, 1 milyon 800 bin memur emeklisi var. 30 yıl görev yapan devlet memuru emekli olduğunda 1.700 TL maaş alıyor. Emin olun bu rakamlar karşısında herkesin kahrolması lazım.

 

Yüzde 12 ek zam talebi ortaya koyduk. Kamu çalışanlarının son 10 ayda alım gücünde 240 TL azalma meydana gelmiş. Yüzde 12 zam bu açığımızı kapatabilir. Yüzde 12 zam en düşük devlet memuru maaşında 201 TL zam, ortalama memur maaşında ise 260 TL’lik artış demektir. Talebimiz bu. 6 Aralık’ta Ankara’da bunu isteyeceğiz.”

 

Emeklilikte 30 yıl sınırının kaldırılmasını isteyen Koncuk, “Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda İş Sağlığı ve Güvenliği ile ilgili toplantı yaptık. Başbakan ‘Erken emeklilik istemeyin’ diyor. Sayın Başbakan, ‘Kim erken emeklilik istiyor? Bizim erken emekli olma gibi bir derdimiz yok’ dedim ve mevzuatı anlattım. Başbakan’a ‘5510 sayılı yasayı çıkardınız. Bu yasada emeklilik yaşı 65’e çıkarıldı. Şu anda emekli olduğumuzda sadece 30 yılımızı değerlendirmeye alıyorsunuz. Ama kamu işçisi emekli olduğunda çalışma süresinin tamamı emekli ikramiyesinde değerlendiriliyor. Biz 65 yaşına kadar çalışalım ama çalıştığımız 42 yılı değerlendirebilecek misiniz?’ dedim. KPDK’da bu konuda anlaşmamız var. Bunu 35 yıl şeklinde uyguladılar. Ama 40 yıl çalıştıysam, 40 yıl üzerinden emekli olmalıyım. 35 yılı bir adım olması bakımından kabul edebiliriz ama asla peşini bırakmayız. Çalışma süresinin tamamı emekli ikramiyesinde değerlendirilmelidir” diye konuştu.

 

 

 

‘İnsan hata yapabilir. Yanlış hesap yaptık. 123 TL yeter zannettik. İmzayı attık. Bizi affedin, özür diliyoruz. Ekonomik krizi, seçimleri düşünemedik’ diyerek, Hükümete ek zam talebinde bulun. Yok arkadaşlar. Bunu da yapmıyorlar.

 

Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “123 TL’nin altına imzayı Memur-Sen Genel Başkanı attı. Müdür atamasından memnun, rotasyondan memnun, 123 TL’den memnun, Öğrenci Andının kaldırılmasından memnun, Ne mutlu Türküm Diyene ifadesinin yasaklanmasından memnun, bayrak şiirinin ders kitaplarından çıkarılmasından memnun.”

 

Genel Başkan İsmail Koncuk, memurun 730 gününü çalan konfederasyonun üye sayısının 50 bin artmasını eleştirdi. Koncuk şöyle konuştu: “ ‘İnsan hata yapabilir. Yanlış hesap yaptık. 123 TL yeter zannettik. İmzayı attık. Bizi affedin, özür diliyoruz. Ekonomik krizi, seçimleri düşünemedik’ diyerek, Hükümete ek zam talebinde bulun. Yok arkadaşlar. Bunu da yapmıyorlar. 2013 yılında Ağustos ayında Ramazan Bayramı öncesinde bu toplu sözleşmeye imza attılar. O günden bugüne ben de kamu çalışanlarına diyorum ki; masada satıldınız, iki yılınızı çaldılar, biraz uyanın. Peki ne oldu? Aradan geçen bir yılda memurun 730 gününü kaybeden bu konfederasyonun üye sayısı 50 bin kişi arttı. ‘Satıldık ey memur’ diyen Türk Eğitim-Sen’in üye sayısı 5 bin, Türkiye Kamu-Sen’in ise 3 bin arttı. Satılmak çok tatlı bir şey mi? ‘Biz de satsaydık’ diye insanın aklına geliyor. Demek ki pazarlanmak cazipmiş.

 

Toplu sözleşme masasında Memur-Sen’e bağlı Diyanet-Sen Genel Başkanı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına, ‘Sayın Bakanım; zat-ı şahanelerinizin yardımlarıyla Allaha şükür rahatımız yerinde, bir sıkıntımız yok’ dedi. Ben de diyorum ki; ‘Sen masada pazarlık yaptığın kişiye zat-ı şahane diye hitap edersen, o da sana 123 TL verir. Sen onunla pazarlık yapma hakkını kaybedersin.’ Demokrasilerde zatı şahaneleri yoktur. İşte böyle bir sendikal anlayış.”

 

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’yı ziyaret ettiğimizde bayrak şiirinin yeniden ders kitaplarına konulması gerektiğini ifade ettiğini dile getiren Koncuk, bayrak şiirinin bugüne kadar hala ders kitaplarındaki yerini almamasını da eleştirdi. Koncuk, “Bakan da bayrak şiirini çok sevdiğini belirterek, bu konuyu değerlendireceğini söylemişti. Ancak bayrak şiiri hala ders kitaplarında yerini almadı. Bakanlık makamı ne kadar tatlıymış! Bütün inandıklarını feda etmeye değer bir makammış. Allah, bize, böyle olacaksa, inandığımız değerleri unutmamıza neden olacaksa bu makamları bizlere, sizlere nasip etmesin. İnançlarımızla, değerlerimizle bizim her makama talip olmamız lazım ve o makamlarda da bu değerlerle oturmamız lazım. Yoksa bir anlamı yok” dedi.

 

 

 

Eğer kamu çalışanları bu sakat anlayışla sendikal tercihlerini ortaya koymaya devam ederse, yarın birçok hakkımızı kaybederiz. Bunların en önemlisi de iş güvencesidir.

 

İş güvencesinin önemine dikkat çeken Koncuk, şunları kaydetti: “Anayasanın 128. Maddesi memuru tanımlayan maddedir. Bu madde, ‘Devletin asli ve sürekli işleri kamu görevlileri eliyle görülür’ der. AKP iktidarı Anayasayı değiştirme gücüne ulaşsaydı, birçok maddeyi değiştirirdi ama kafadan değiştireceği maddelerden birisi de Anayasanın 128. maddesiydi.

 

Türkiye Kamu-Sen olarak Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi üyesiyiz. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde -Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan etmeden önce-  Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi üyesi olarak kendisiyle yemekli bir toplantıda bir araya gelmiştik. Toplantıda 8 büyük örgüt olarak görüşlerimizi ifade etmiştik. Söz konusu toplantıda bir konuşma yaptım. Sayın Başbakan’a 17 Aralık tarihinden sonra yapılan düzenlemelerin, kanunların bazı insanları kamudaki görevlerinden almaya yönelik olduğunu, bunun yüzbinlerce kamu çalışanının tepkisine yol açtığını söyledim.

 

Sayın Erdoğan da ‘Örnek ver’ dedi. Ben de Torba Yasayı örnek verdim. Torba Yasa’nın o dönemdeki 100. Maddesi-şimdi 97. Madde olarak çıktı-  tüm kamu çalışanlarının yargı hakkını elinden alıyordu ve buna bağlı olarak da kamu çalışanları iş güvencesiz hale getiriliyordu. Şöyle ki; herhangi birinizin başına bir iş geldi. Meslekten atıldınız. İdari ceza aldınız. Dava açtınız. Şu anki mevzuata göre davayı kazandığınızda idare 30 gün içerisinde yargı kararını uyguluyor. Oysa Torba Yasa’da yer alan o madde, kazandığınız davayı iki yıl içinde uygulama zorunluluğu getiriyordu. Yani davayı kazandınız, yargı işinize dönmenize karar verdi ama idare bu kararı iki yılda uygulama hakkına sahip. Sadece bu mu? İdare kararı uygulamadığı taktirde ceza davası da açılamıyor. Bunu anlattım. Başbakan da ‘Dünyanın neresinde işçi-memur ayrımı var’ dedi. Ben bunun üzerine ‘Yanlış anladınız. Yargı kararından bahsediyorum. Yargı kararını elimizden alıyorsunuz’ dedim. O da ‘Anladım’ dedi. Kendisi ‘anladım’ deyince neyi kastettiğini fark ettim. Anayasanın 128. Maddesini değiştirmeye güçleri yetmiyor ya, bu nedenle yargıyı işlevsiz kılarak, memurları iş güvencesiz hale getirmeye çalışıyorlar.

 

Bu madde tartışmaların ardından Torba Yasada 97. Madde olarak yer aldı ve sadece emniyet teşkilatında daire başkanı ve üstü kadrolarda olanları içine aldı. Anayasa Mahkemesi de bunu iptal etti.

 

Eğer kamu çalışanları bu sakat anlayışla sendikal tercihlerini ortaya koymaya devam ederse, yarın birçok hakkımızı kaybederiz. Bunların en önemlisi iş güvencesidir. Memurun varlık sebebi iş güvencesidir.”

 

 

 

3 tane pazarcı anlayışıyla ortada gezinen sendikacıya bu millet teslim oluyorsa, kamu çalışanları kendilerini 1 Ağustos 2013 tarihinde 123 TL’ye satana 50 bin kişiyle üye oluyorsa herkesin şapkayı önüne alıp düşünmesi lazım.

 

Kamu çalışanlarının küçük menfaatlerle değil, geleceğe yönelik bir projeksiyonla sendikal tercihlerini ortaya koymasını isteyen Koncuk, taşeronlaşma tehlikesine dikkat çekti. Koncuk şunları kaydetti: “Bizim işimiz, evlatlarımızı taşeron patronlara köle yapmak değil aksine buna engel olmaktır. Evlatlarımızı nasıl bir çalışma hayatının beklediğini görmeyenlerin durumu kara bulutları görüp de yağmur yağacağını anlamayanlara benziyor. Bakınız; 2002 yılında taşeron firmalarda çalışanların sayısı 15-20 bin idi. Bugün sadece kamuda taşeronlaşma 661 bindir.

 

Evlatlarımız için canımızı vereceğiz, onları gözbebeğimiz gibi büyüteceğiz ama evlatlarımızı bekleyen çalışma hayatının nasıl olduğunu hiç düşünmeyeceğiz; ‘taşeron patronlara köle mi yetiştiriyoruz?’ sorusunu hiç sormayacağız. Nefesimiz yettiğinde bunları anlatacağız. Hep birlikte yaparsak gücümüz yeter. 3 tane pazarcı anlayışıyla ortada gezinen sendikacıya bu millet teslim oluyorsa, kamu çalışanları kendilerini 1 Ağustos 2013 tarihinde 123 TL’ye satana 50 bin kişiyle üye oluyorsa herkesin şapkayı önüne alıp düşünmesi lazım. Bilmem nerenin il müdürüymüş, şube müdürüymüş, müftüsüymüş; kim bunlar ya?  Eğer kamu çalışanlarının sendikal tercihini, yani geleceğini kendilerini makam ve unvan için pazarlamış 3-5 adam belirliyorsa, kamu çalışanları da bu anlayışa karşı bir direnç ortaya koymuyor ve teslim oluyorsa yazıklar olsun!”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum