Memur-Sen, Kadın Hareketi İle Daha Güçlenecek!

Memur-Sen, Kadın Hareketi İle Daha Güçlenecek!

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, mahalleler arasında suni vize krizlerinin yükseltilmesinin sadece zaman ve enerji kaybettirdiğini belirterek

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, mahalleler arasında suni vize krizlerinin yükseltilmesinin sadece zaman ve enerji kaybettirdiğini belirterek, “28 Şubatlarda kadınları ‘dindar başörtülü kadın’, ‘başı açık ve seküler modern kadın’ olarak ayrıştırmayı denediler. İdeolojik mahallelere bölünmüş bir toplumun zihinsel olarak işgal edilmeye müsait olduğunu biliyorlardı. Mahalleler arasında suni vize krizlerinin yükseltilmesi, bize sadece zaman ve enerji kaybettirdi. Bu fitne tohumlarını, ‘ya dinde kardeşiz ya da yaradılışta eşiz’ düsturuyla, adalet için, adil bir ülke, adil dünya için çalışıp, ter akıtarak boşa çıkardınız. Sizler yalnızca kendi üyelerimizin haklarını değil, tüm dünyada zulme uğrayan insanların dertlerini derdimiz kabul ediyoruz diyerek, 28 Şubatlarda suspus olup mazlum ayıklayan zihniyetin şaşı bakışını ifşa ettiniz. Mücadelenizde mazlumun kimliğini sormadan cinsiyetin ötesinde insan odaklı, evrensel insan haklarını, adaleti merkeze alarak yapmanın mümkünlüğünü gösterdiniz. Kadınların çalışma ve sosyal hayat içinde olması için bir araya gelen hemen tüm örgütlenmelerde bir tekel vardı. Bu tekeli kırdınız” dedi.

‘Kadın Komisyonları Teşkilat Eğitim Programı’nda konuşan Ali Yalçın, birlikte mücadele vererek, cehdederek tarihe yön verdiklerini ifade ederek, “Sizler ‘tarih kendiliğinden değişmez’ diyerek, 28 Şubat sonrası çalışma hayatının dışına itildiğinizde aynı mücadeleyi verdiniz. ‘Hak verilmez, alınır’ diyerek sahaya inip, örgütlü mücadele verdiniz. İkna odalarında imha süreçlerine tabi tutulan, hayalleri alınan ve gelecekleri çalınan sizler direnişin, inancın ve özgürlüğün sembolleri olarak, yılmadınız, yıkılmadınız. Sivil itaatsizlik eylemleriyle ‘kamusal alan’ yalanına ‘dur’ dediniz. Karda kışta, soğukta 12 milyon 300 bin imza için ter akıtan teşkilatımızda cesaret ve fedakârlık örneği oldunuz. Tarihin kara lekesi olan yasağın ‘tarih olmasına’ vesile olan örgütlü güç olarak tarihe geçtiniz. Katsayı adaletsizliğinin sona ermesinde, başörtüsü yasağının kaldırılmasında, Milli Güvenlik Dersi’nin müfredattan çıkarılmasında, sekiz yıllık kesintisiz eğitim garabetinin sonlandırılmasında emeğiniz var, teriniz var, öncülüğünüz var. Toplumun tamamının inanç değerlerinin yok sayıldığı, milleti devlete küstüren vesayet çarkına çomak soktunuz. Dik duruşunuzla nasıl direnileceğini gösterdiğiniz. Bu bereketli mücadeleyi birlikte verdik. Vazgeçerek değil, cehdederek tarihe yön verdik. 81 ilde kadın komisyonları örgütlenmenizi kısa sürede tamamlayarak soylu mücadelemize güç kattınız. Sizlerle yol arkadaşlığı yapmanın onurunu taşıyoruz” şeklinde konuştu.

Gündelik olanda boğulmaya değil, yarını inşa etmeye talip olanlarız

Zor bir coğrafyanın çocukları olduklarını kaydeden Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Coğrafyamız mücadele etmeyi bir kader gibi alın yazımıza yazmıştır. Bu topraklar, üzerinde daima hesapların yapıldığı, planların döndüğü bir coğrafya olmuştur. Bu coğrafyanın çocukları olarak başkalarının planlarının parçası olmayı reddettik, kendi yol haritamızı çizdik. Bizler büyük dertleri olan insanlarız. Gündelik olanda boğulmaya değil, yarını inşa etmeye talip olanlarız. Derdimiz bizi eşrefi mahlukata yükseltecek olan şeydir. Bundan dolayı, ekini ve nesli ifsat eden küresel emperyalizme, zihinleri işgal eden eğitimde endoktrinasyona, 28 Şubat’ın zemherisine direndik. Vesayet çarkına çomak soktuk. İdraklerimize giydirilen deli gömleklerini hep beraber mücadele ede ede yırtıp attık. Şahsiyet inşasına odaklandık; yıkan değil, yapan olduk.”

Tarihin kırılma noktalarında kadınıyla erkeğiyle mücadele ettiklerini dile getiren Yalçın, “Kadınlarımız yiğitçe mücadeleleri ile kadın olmanın çelik gibi güçlü olmaya engel olmadığını gösterdi. Çanakkale’de şehit olan kocasından hatıra elmas küpelerini bozdurarak silahlanan Emir Ayşe’den erkek kılığına girip yiğitçe ve kahramanca savaşan Halime Çavuş’a, 300 adamıyla İzmir’i düşmana dar eden Kara Fatma’dan kadınların millî mücadeleye teşvik için toplantılar tertip edip yiğitçe konuşmalar yapan Fatma Aliye’ye kadınlarımız hep hayatın ortasında mücadelenin kalbinde yer aldı. Osmaniye’deki Fransızlara karşı harekete geçildiği sırada askerlerde duraksama olunca ‘Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz’ diyerek ileriye atılıp şehit olan Tayyar Rahmiye yiğitliğin cinsiyetin ötesinde yürek işi olduğunu gösterdi. Geldiğimiz noktanın kıymetini bilmek için, mücadelemizin referanslarını virt etmemiz gerekir” ifadelerini kullandı.

Geleneği olmayanın ekol olma iddiası olamaz

Geleneği olmayanın ekol olma iddiasının olamayacağına dikkat çeken Yalçın, şunları söyledi: “Batı zihniyeti her zaman kendi kısacık geçmişi ile köklü medeniyetlere şekil verme, onları sigaya çekme küstahlığını gösteriyor. Bunu batılı kadın örgütlerinde de görüyoruz. Doğulu kadının geri olduğu, kendi adına karar veremeyeceği, korunmaya muhtaç olduğu, batılı kadının onun adına mücadele vermesi gerektiği düşüncesinden hareket ediyorlar. Uluslararası toplantılarda, ezilen kadının özgürleştirilmesi için ‘kadının üstünlüğü’ merkezli çözümler konuşulmaya başlandı. Lakin gelin görün ki kadının üstünlüğünü haykıran bu çağ, kadını mutlu etmedi. Neden mutlu etmedi? Çünkü kadına değerlerinden uzaklaşırsa mutlu olacağı fısıldandı. Çünkü kadının üstünlüğü diye gürültü çıkaranlar ‘kadına dair her haksızlığın’ faturasını geleneğimize, kültürümüze, inancımıza çıkardı. Cinsiyet temelli ideoloji uluslararası toplantılarda köpürtüldü ve kadın dernekleri, vakıfları, komiteleri üzerinden ülkemize ithal edildi. Bu düşünce küreselleştirildi. ‘Kadın’ artık biyolojik olarak insanlığın diğer yarısı olmaktan öte apayrı bir türü ifade eder hâle geldi. Kültürel emperyalizm, toplumun zihin kodları ile oynuyor. Sorun olarak gördüğü bir hususta cevap üretir ve o cevaba küresel bir boyut katar. O cevabın sizin sorununuzla örtüşüp örtüşmediği ile de ilgilenmez. Çünkü sizi sorunlu olduğunuza inandırmak için gerekli altyapıyı kurar. Kadının, Batı’da cinsiyetinden kaynaklı ezilmişliğinin bedelini tüm dünya kadınları ödüyor. Cinsiyet temelli hak mücadelesinin fitilini ateşleyip küreselleştiren de bu batılı hafızadır. Orta Çağ’da batılı bilge kadınlar kilise kararı ile cadı olarak yakılıyorken, ‘kadının ruhu var mıdır’ tartışmaları yapılıyorken, bizim coğrafyamızda kadınlar Bacıyan-ı Rum diye bir teşkilat kurmuşlardı. Bugün kadına dair yapılan hak ve mücadele tanımlamalarında feminist hareketlerin izleri vardır. Sizler feminist ideolojiye sığınmadan, maskulen tavırlara yelken açmadan mücadelenin mümkünlüğünü gösterdiniz. Zamanın ruhunu fıkheden bir bilinçle önünüze konulana razı olmadınız, ‘köküne küs ağacın yeşermeyeceğini’ fark ettiniz, ‘mücadelemizi kendi paradigmamız üzerinden yürütmeye talibiz’ dediniz.”

28 Şubatlarda mazlum ayıklayan zihniyetin şaşı bakışını ifşa ettiniz

Mücadeleyi kompartımanlara ayırma tuzağına düşmediklerini ifade eden Yalçın, “28 Şubatlarda sizleri ‘dindar başörtülü kadın’, ‘başı açık ve seküler modern kadın’ olarak ayrıştırmayı denediler. İdeolojik mahallelere bölünmüş bir toplumun zihinsel olarak işgal edilmeye müsait olduğunu biliyorlardı. Bu maya çok denendi toplumumuzda. Mahalleler arasında suni vize krizlerinin yükseltilmesi, bize sadece zaman ve enerji kaybettirdi. Bu fitne tohumlarını, ‘ya dinde kardeşiz ya da yaradılışta eşiz’ düsturuyla, adalet için, adil bir ülke, adil dünya için çalışıp, ter akıtarak boşa çıkardınız. Sizler yalnızca kendi üyelerimizin haklarını değil, tüm dünyada zulme uğrayan insanların dertlerini derdimiz kabul ediyoruz diyerek, 28 Şubatlarda suspus olup mazlum ayıklayan zihniyetin şaşı bakışını ifşa ettiniz. Mücadelenizde mazlumun kimliğini sormadan cinsiyetin ötesinde insan odaklı, evrensel insan haklarını, adaleti merkeze alarak yapmanın mümkünlüğünü gösterdiniz. Kadınların çalışma ve sosyal hayat içinde olması için bir araya gelen hemen tüm örgütlenmelerde bir tekel vardı. Hamd olsun, bu tekeli kırdınız” diye konuştu.

Dünden daha çok çalışmak zorundayız

Rosa Parks’ın, siyah kadınların hakları için değil, renklerinden dolayı zulme uğrayan siyahi Amerikalılar için mücadele ettiğini vurgulayan Ali Yalçın, “Her yıl 8 Mart’ta anmadan öte kutlamaya dönüştürülen süreci hatırlayın. 1857 yılında 40 bin dokuma işçisi kadından 129’unun ölümü ile sonuçlanan o felakette kadınlar ideolojik bir kavga vermedi. Günde 10 saatten fazla çalışmayalım dediler, eşit işe eşit ücret verilsin diye mücadele ettiler. Bunlar fıtratın adalet talep eden hak sesleriydi. Küresel kapitalizm, fıtratın sesi olan hak mücadelelerine ideolojik bir kimlik kazandırmada mahirdir. Biz ne için ve nasıl mücadele etmemiz gerektiğini Batı’nın nazarı ile belirleyemeyiz. O nazarın bize sunacağı manzara ile ne geçmişimizi anlarız ne de geleceğimizi inşa edebiliriz. Biz 28 Şubat’ta salt başörtüsü için değil, inanca yönelen zulme başkaldırdık. Tarihi nasıl değiştirmek istediğimiz önemli. Başka kamplar inşa etmek için bunu yaparsanız, buna insanlığın ortak kazanımları için ter akıtmak denmez. Bu olsa olsa bir kafesten başka bir kafese geçişi sağlar, ki bu da insanlığa fayda getirmez. İşte tam da bu noktada, dünden daha çok çalışmak zorundayız. Haklarımızı ararken, cinsiyetçi ve ötekileştirici söylemden uzak, medeniyet tasavvurumuzdan referanslarını alan hak, adalet ve özgürlük kavramlarına sımsıkı sarılarak bu ekolu kavileştirmeye mecburuz” değerlendirmesinde bulundu.

Cinsiyet odaklı bakışın mücadelemizde yeri yok

“Cinsiyet odaklı bakışın mücadelemizde yeri yok. Emek mücadelesinde saf tutarken, cinsiyet odaklı bakışın yamulttuğu zihin kodları ile hareket edemeyiz” diyen Yalçın, şöyle konuştu: “Cinsiyetçi yaklaşım, yaşanan her zorluğu kadın mağduriyeti üzerinden yorumluyor. Ne kadınlık mutlak bir haklılık referansıdır ne de erkeklik bir ezme aparatıdır. Modern toplumsal hayat, güç ve çatışmanın alanıdır. Gücü ele alıp suistimal edenin cinsiyeti kayboluyor ortadan. Biliyoruz ki ahlaki zaafların cinsiyeti olmaz, ki ilahi öğretiler cinsiyet odaklı değil, hakikat merkezlidir. Engelleri, eleştirileri aşmadan yol almak mümkün olmaz. Kadına ‘elinizin hamuru ile bu işlere bulaşmayın’ diyenler olmuştur, olacaktır da. Sendikal örgütlenmelerde var olurken zorluklar yaşamanız kaçınılmazdır. İlerlediğiniz yolda hiçbir zorlukla karşılaşmıyorsanız, bilin ki o yol, yol değil sapmadır. Taleplerini emekle bezemiş iradenin önünde kimse duramaz. Marifet iltifata tabidir. Yol yoksa yürümek için yolu da inşa etmeniz gerekir. Her zaman yolu hazır bulamazsınız. İşte siz o yolu yaparak yolda yürümeye talip olanlarsınız. Yolumuz aydınlık, davamız hak, ter döke döke bu yolda beraber yürüyeceğiz. Kendimize de yaptığımız işe de inanıyoruz. İnsanlar bize, kendimize inandığımız kadar inanırlar. Dünya, vazgeçenleri değil, azmedenleri hatırlar.”

Sorunlarla baş etmenin en iyi yolu çözümün bir parçası olmaktır

“Ayakta tutamadığımız değerler, dilimize pelesenk, pankartlara slogan olsa da yarına umut olmaz” diyerek sözlerin sürdüren Yalçın, Eğitim-Bir-Sen’i kuranların bedel ödemeyi göze alarak, konforlarından ödün vererek sendikal yolculuklarına devam ettiklerini söyledi. Konformizmin en büyük tehlike, en büyük düşman olduğunu kaydeden Yalçın, “Baş konularak yükseltilen bu binaya, bir taş da biz koyalım derdi, sermayemizdir. Büyük dertleri olmayanlar, gündeliğin içinde boğulmaya mahkûmdur. Teşkilatlarda büyümeyi sağlamak emekle olur. Emeğin hakkını almak için mücadele edecek zemindir sendikalar ve sendikalar emekle ayakta durur. Sorun ve çatışma, hayatın doğasında var. Farklılıklarımızı zenginliğimiz olarak görmeli, sorunlarımızı ortak akıl ile çözmeyi öğrenmeliyiz. İnsanın olduğu yerde sorun olur. Sorunlarla baş etmenin en iyi yolu çözümün bir parçası olmaktır. Bizler düşüncemize katılmayanların bile saygı ve muhabbetini kazanarak, birlikte hareket ettiklerimizle insicamı yakalayarak gücümüze güç katabiliriz” dedi.

Kadın istihdamı aileyi merkeze alarak yapılmalıdır

Bugün, kadın emeğinin küresel kapitalist sistemin devamlılığında adeta can suyu olarak görüldüğünü belirten Yalçın, sözlerini şöyle tamamladı: “Kadın emeği, üretimin içerisine şartsız çekilmeye çalışılırken, ‘ailenin korunması’ es geçiliyor. Oysa bizim köklerimizde aile kutsaldır. İnsan iaşesini temin için çalışır, kazanımı ile neslini muhafaza eder. Çalışmayı, emeği bizim için kutsal kılan şey de budur. Yeryüzünü imar inşa ve ıslah çizgisinde emeği tanımlıyoruz. Bunun gereği olarak da aileyi örselemeden çalışma hayatının düzenlenmesi için mücadele veriyoruz.”

Öçal: Kadının ve gençlerin toplum içindeki konumunu güçlendirecek bir anlayışı geliştirmek zorundayız

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Kadınlar Komisyonu Başkanı Habibe Öçal da toplantının açılışında bir konuşma yaptı. Toplumsal kamplaşmayı artıran tüm söylemlerin ötesinde, insan hakları merkezli, yaşanabilir bir dünya için kadının ve gençlerin toplum içindeki konumunu güçlendirecek bir anlayışı geliştirmek zorunda olduklarını ifade eden Öçal, şöyle devam etti:

“Türkiye, kadın ve aileyi merkeze alan güçlü bir toplum politikası izlemek zorundadır. Özellikle son 15 yılda hayata geçirilen yasal düzenlemelerle kadının sosyal statüsünün güçlendirilmesi, iş gücüne katılım oranının artırılması hedeflenmiştir. Başörtüsü yasağının kaldırılması, şiddete yönelik cezaların artırılması, kadın istihdamına ilişkin teşvikler, evlenme, doğum izni, süt ve çocuk konularında yapılan yardım ve destekler medeniyetimizin yeni bir hamleyle atılım işaretleri olması bakımından umut vericidir, ancak yeterli değildir. Her zaman insanımızla birlikte olduk. Örgütlü birlikteliğimizle öncü olduk. Biz özgürlüğüne düşkün bir milletin namuslu, onurlu, haysiyetli kadınları olarak var olduk, var olmaya devam edeceğiz. Kültür ve medeniyetimizde bolca örneklerine rastlandığı gibi biz bu ülke ve toplumun ayrılmaz, ayrıştırılamaz, ötekileştirilemez gerçeği, istikbali ve itibarıyız” dedi.

Kendimiz olarak kalmak ve müdahalesiz var olmak istiyoruz

Milletten, onun gönül ve ruh dünyasından uzak, kopuk bir hak ve özgürlük tasavvurlarının olamayacağını kaydeden Öçal, “Kendimiz olarak kalmak ve müdahalesiz var olmak istiyoruz. Bu toplumu inşa etmede en önemli rolün kadınlara, özellikle örgütlü kadınlara ait olduğunu biliyor, ‘’ötekisi’ olmayan bir Türkiye’de ve barışın hâkim kılındığı bir dünyada yaşamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Konuşmaların ardından yapılan teşkilat eğitim programında, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu Üyesi Hıdır Yıldırım “Eğitim-Bir-Sen Tarihi”, MEB Strateji Geliştirme Daire Başkanı Mehmet Baki Öztürk “Teşkilat Kültürü”, Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı Hasan Yalçın Yayla “Eğitim-Bir-Sen Mücadele Yöntemleri ve Kazanımlar”, Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Kolukısa “Sosyal Medya ve Algı Yönetimi”, Çalışma Hayatı Uzmanı Tarkan Zengin “Kamuda Etkili Sendikacılık ve Temsil”, Doç. Dr. Mehmet Merve Özaydın “Dünya’da ve Türkiye’de Sendikacılık”, Memur-Sen Genel Başkan Danışmanı Halit Ortaköy “Memur-Sen Tarihi”, Memur-Sen Genel Başkan Danışmanı Hüseyin Rahmi Akyüz “Memur-Sen Mücadele Yöntemleri ve Kazanımlar” konulu birer sunum yaptılar. 

Program, Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Vekili Latif Selvi ve Kadınlar Komisyonu Başkanı Habibe Öçal’ın kapanış konuşmalarıyla sona erdi. 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.