Memur Sen neden 3 alternatifli teklif oluşturdu?

Memur Sen neden 3 alternatifli teklif oluşturdu?

Memur Sen Başkanı Ali Yalçın, İşveren heyetinin mazeretinin kalmaması amacıyla üçlü alternatif teklif oluşturduklarını belirtti

Kamu görevlilerinin 2018 ve 2019 yıllarını kapsayan önümüzdeki iki yıllık dönemde yararlanacağı mali, sosyal ve özlük hakları ile çalışma şartlarının, demokratik haklarının belirleneceği 4. Dönem Toplu Sözleşmelerine ilişkin görüşmeler yarın başlıyor.

Toplu Sözleşme görüşmelerinde Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti'nin Başkanlığı'nı en çok üyeye sahip Konfederasyon konumunda bulunan Memur-Sen'in Genel Başkanı Ali YALÇIN yürütecek.

Memurlar.net olarak, toplu sözleşme öncesinde Memur Sen Başkanı Ali Yalçın sorularımızı cevaplandırdı.

1- Ağustos ayında yapılacak olan 4. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerine neden 3 Alternatifli Teklifle gidiyorsunuz?

Mali ve sosyal haklardan özlük haklarına, çalışma şartlarından demokratik ve sosyal haklara kadar içeriğinde çok farklı konu başlıklarının, çözüm önerilerinin, yeni taleplerin yer aldığı 4. Dönem Toplu Sözleşme teklif paketimizi, Kamu İşverenine sunulmak üzere Devlet Personel Başkanlığına teslim ettik.

Kamu görevlilerinin maaş ve ücretlerinde Toplu Sözleşmeyle yapılacak zamma/artışlara ilişkin teklifimizi, üç alternatifli olarak belirledik. Bu anlamda, her konuyla ilgili teklifimizin değil, sadece maaş ve ücretlerde yapılacak artışa ilişkin teklifimizin üç alternatifli olduğunu vurgulamak isterim.

Bildiğiniz gibi, kamu görevlilerinin maaş ve ücretleri, farklı kalemlerden oluşuyor. Katsayıların, göstergelerin, oranların, puanların bir arada bulunduğu çok bileşenli bir maaş sistemimiz var.

Maaş bordrosunun herkes tarafından görünen ve bilinen yönü dışında bir de arka planı var. Gelir vergisine etki eden, etmeyen kalemler, emekli maaşına ve ikramiyesine etki eden kalemler gibi ayırımlar mevcut. Kamu görevlilerinin maaş bordrosunda yer almakla birlikte kamu görevlisi dışındaki kitlelere yapılan ödemelerde esas alınan kalemler var.

Maaş bordromuzdaki kalemlerin her birinin kendine has etkileri, avantajları, bütçe yükleri hatta kapsam kitlelerinin olması, herhangi bir maaş unsurunda yapılacak artışın farklı açılardan etkilerini dikkate almayı gerektiriyor. Bu sadece kamu görevlerine mahsus bir durum değil. Örneğin "asgari ücret" esasen işçi kesimine ait bir kavram. Fakat asgari ücret, kamu görevlilerinin maaş ödemeleriyle ilgisi olmadığı halde asgari ücretteki artış, kamu görevlilerinin de aylık ücretlerinde artışa sebep oluyor. Çünkü, kamu görevlilerine her ay maaşlarıyla birlikte ödenen "asgari geçim indirimi tutarı", asgari ücret temel parametre kabul edilerek hesaplanıyor.

Bir maaş kalemindeki artışın kamu maliyesine/bütçeye yükü fazla iken maaşa yansıması düşük, bir başkasının maaşa net yansıması yüksekken bütçeye/kamu maliyesine oluşturduğu yük düşük. Bir maaş kaleminin fiilen çalışılan dönemdeki maaşa, bir başkasının emekli maaşına ve ikramiyesine katkısı fazla. Kimi maaş kalemleri vergi yükünü artırıyor, kimisi ise vergi tutarında bir değişiklik oluşturmuyor. Bir maaş kalemi sadece kamu görevlilerine yönelik sonuçlar doğururken bir başka maaş kalemi muhtarlara, erlere, koruculara da etki ediyor. Bu anlamda, esasen maaşlarda ne kadar artış yapılacağı yanında hangi kalem üzerinden artış yapıldığı da bu açıdan önem arz ediyor. Bir başka ifadeyle, toplusözleşme masasında sadece ne kadar maaş zammı yapılacağı değil hangi unsur ya da unsurlar üzerinden yapılacağı da pazarlık konusudur.

Biz, bütün bu farklı çerçeveyi de dikkate alarak; Kamu İşvereninin yani Hükümetin, maaş ve ücret artışına ilişkin herhangi bir teklife yönelik "herkes yararlanamıyor, tepki oluşturur", "herkese etki ediyor, bütçeye yükü fazla", "emekli kamu görevlilerine yansımıyor", "üst düzey ya da alt düzey maaş grubundakileri mağdur ediyor"şeklindeki konjonktüre göre değişen olumsuz cevap verme gerekçelerine sığınma pratiğini devre dışı bırakmak amacıyla üç alternatifli bir teklif sunduk.

Üç alternatifin her biri, Kamu İşvereni/Hükümet tarafından "Hayır" için kullanılabilecek/kullanılmış olumsuz cevap verme gerekçelerinden birini ya da bir kaçını bertaraf ediyor. Bir başka açıdan da Kamu İşvereni'ne/Hükümete, bütçe yükünü esas alıyorsan şu alternatifi, memnun edeceğin kitlenin büyüklüğünü esas alıyorsan şu alternatifi, kamu görevlileri arasındaki maaş makasını esas alıyorsan şu alternatifi esas pazarlık yapabilirsiniz şeklinde bir zemini kullanma imkanı sunuyoruz. Üç alternatifli teklifimiz incelendiğinde görülecektir ki; her üç teklifin kamu görevlilerinin maaşlarında yapacağı etki birbirine oldukça yakındır. Örneğin bugün itibariyle maaşı 2.405 TL olan bekar ve kadrosu 13/1 olan hizmetli arkadaşımızı örnek verelim;

 20182019Ocak 2018Temmuz 2018Ocak 2019Temmuz 2019
I. Alternatif%10+%6%10+%82.6462.8043.0853.331
II. Alternatif75TL+%7+%775+%7+%72.6542.8393.1183.337
III. Alternatif15 Puan E.Ö+%6+%6%10+%82.7042.8663.1533.405

Görüldüğü gibi, her üç alternatifte de birbirine yakın maaş tutarları oluşuyor. Fakat bu alternatifler noktasında hizmetli arkadaşımızın maaşında büyük değişiklikler gerçekleşmezken her üç alternatifin bütçeye oluşturacağı yük, gelir vergisi noktasında oluşturacağı miktar, kapsamında yer alacak kitleler noktasında bu tablonun doğrudan yansıtmadığı veriler var. İşte biz bu görünmeyen verilere ilişkin çerçeveyi dikkate alarak üç alternatiften oluşan maaş artışına ilişkin teklif paketini sunduk. Şüphesiz her teklifinkendi içinde oluşturduğu fırsat ve imkanlar olduğu gibi risk ve tehditler içerdiğini de söylemek gerekir. Bu noktada, hangi riski yönetebileceğine, hangi tehdit ya da sınırlılığı dikkate alacağına Hükümetin/Kamu İşvereninin karar vermesi gerekiyor. Hangisi üzerinden pazarlık yapmak istiyorsa biz hazırız. Teklifimiz alternatifli fakat kararımız tek ve net olacaktır.

2- Fazla çalışma ücretlerinde bir adaletsizlik var mı? Varsa çözüm öneriniz nedir?

 

 

Fazla çalışma ücretlerine ilişkin değerlendirme yaptığımızda kamu görevlileri açısından yetersizlik, kamu görevlileri ile kamuda görev yapan işçilerin fazla çalışma ücretlerini mukayese ettiğimizde ise açık ve tahammülü zor bir adaletsizlik var.

Bugün itibariyle kamu görevlileri açısından genel anlamda saat başı çalışma ya da bilinen adıyla fazla çalışma ücreti, bir saat için 1 TL 83 Kr.'dur. Anlaşılsın diye söylüyorum bir memur, 8 saat yani bir mesai günü fazla çalışma yapsa alacağı ücret 15 TL'dir. Bu ücreti almasını sağlayacak fazla çalışma için işyerine gitmek için ödeyeceği/katlanacağı ulaşım maliyetinin 10 TL'den, katlanacağı yemek maliyetinin ise 20 TL'den aşağı olmayacağını düşündüğümüzde fazla çalışmanın artı ücret değil artı maliyet ürettiğini söylemek yanlış olmaz. Bu anlamda, fazla çalışma ücretinde yetersizlik var diyoruz.

Konuya mukayeseli açıdan baktığımızda ise adaletsizlik olduğu net bir şekilde görülüyor. Aynı kamu işyerinde çalışan ve maaşları da 3000 TL olan biri işçi biri memur olan kişiler üzerinden bakalım. Her ikisinin de fazla çalışma saati 8 saat olsun. Kamu görevlisi yani memur arkadaşımız bu çalışması için toplamda 15 tl fazla çalışma ücreti alacak. İşçi ise yaklaşık olarak 211 TL alacak. Çünkü, işçi fazla çalışması bir saatlik yevmiyesininbir buçuk katı olarak hesaplanıyor. Aynı miktarda maaş alan ve aynı süre fazla çalışma yapan memur ile işçiye ödenen fazla çalışma ücreti arasında memur aleyhine 14 kat fark var. Adaletsizliğin net fotoğrafıdır bu.

Hedefimiz bu adaletsizliğin giderilmesi. Bu adaletsizliği bir anda gidermek matematiksel olarak elbette mümkündür. Fakat, matematik dışında başka etkenler devreye girince ne yazık ki hemen olmuyor. Bu çerçevede, biz bu dönem toplu sözleşme tekliflerimizde, mevcut fazla çalışma ücreti tutarlarının %100 oranında artırılmasına yönelik bir tablo ortaya koyduk. Bunun anlamı, örneğimizdeki adaletsiz tablonun %50 oranında düzeltilmesini sağlayacak bir çözüm önerisi ortaya koymaktır. Tam anlamıyla çözüm için kamu görevlilerinin fazla çalışma ücretinin Bütçe Kanunu'yla mutlak ve maktu olarak belirlenmesi yöntemi yerine işçilerin fazla mesai ücretinin hesaplandığı yönteme benzer bir yöntemin kullanılması gerekiyor. Çok uzak olmayan bir zaman dilimi içerisinde bunu sağlamakta kararlıyız.

3- Sosyal teklifleriniz de dikkat çekiyor. Kamu görevlilerine Hac izni de istiyorsunuz.

Sendikal örgütlenme, sendikalar, sendikacılık ve sendika üyeliği ile toplu sözleşme, sadece bordroya, mali haklara ve sosyal yardımlara teşmil edilebilecek bir alan değildir. Kamu görevlileri de sadece kamu hizmeti gören ve bunun karşılığında kendisine her ay maaş ya da ücret ödenen bir hizmet üretme makinesi değildir.

Kamu görevlisi olmanın ötesinde insan, vatandaş, baba, anne, eş ya da evlat olan bireylerden bahsediyoruz. Kamu görevlileri,bu sıfatlarından kaynaklanan haklar ve sorumluluklar yanında insan olmanın, vatandaş olmanın, anne-baba, eş ya da evlat olmanın getirdiği haklara ve sorumluluklara da sahipler.

Memur ya da sözleşmeli personel olarak yürüttükleri göreve, sahip oldukları unvana dayalı olarak gerek genel mevzuatta gerekse personel mevzuatında düzenlemeler var. Göreviyle ilgili olarak bir mağduriyet yaşayan ya da yaşatan bir kamu görevlisi, yargı mevzuatında farklı süreçlere, usul hükümlerine tabiler. Bir suçu herhangi bir vatandaş işlediğinde hükmedilen ceza ile kamu görevlisi işlediğinde hükmedilen ceza birbirinden farklıdır. Kamu görevlisi sıfatıyla ya da bu sıfatın sağladığı zeminle işlenen suçlarda kamu görevlisi sıfatı, cezayı ağırlaştıran bir neden olarak karşımıza çıkıyor. İşin sorumluluk yönünde bunlar var. Haklarla ilgili olarak da farklı düzenlemeler var.

Kamu görevlisinin evlilik izni gibi kapsamlı bir izni var. Yakınlarının vefatında ölüme dayalı mazeret izni var. Çocuklarının evliliklerinde, çocuk sahibi olduğunda izin hakları var. Birinci derece yakınlarının bakıma ya da refakate muhtaç olması durumunda yararlandıkları refakat izni var. Kadın kamu görevlilerine yönelik olarak hamilelik dönemlerinde yararlandıkları, doğum sonrası yararlandıkları analık izni var. Doğum sonrası dönemde yararlandıkları süt izni var. Yine doğuma dayalı olarak yarı zamanlı çalışma hakları var. Engelli aile bireyi bulunanların bu durumlarını gözeten mesai başlangıç ve bitiş saatlerini farklılaştıran düzenlemeler var. Bütün bunlar, kamu görevlisinin kamu görevlisi sıfatına dayalı olarak değil anne, baba, eş ya da evlat sıfatlarına dayalı izinler ve haklar.

Kamu görevlisinin maddi zemine, günlük hayata, aile ilişkilerine yönelik hakları nasıl olağan ise kamu görevlisinin inanç zeminine yönelik olarak da hakları var. Askerlik görevini yapmak amacıyla kamu görevlisine askerliğe dayalı olarak izin veriliyor. Vatan hizmeti kapsamında görevini yapamadığı için kadrosu saklı tutuluyor ve askerlik dönüşünde görevine yeniden başlatılıyor.

 

 

Kamu görevlisi sadece fizyolojik ve biyolojik ihtiyaçları bulunan, maddi zemine yönelik istek ve eylemleri olan ayrı bir insan türü değil. Maddi ihtiyaçları olduğu gibi manevi alana ilişkin ihtiyaçları da var. Annelik vazifesini yerine getirmek için süt izni verilen, evlatlık vazifesini yerine getirmek için refakat izni verilen, vatan hizmetini yerine getirmek için askerlik döneminde aylıksız izinli sayılan kamu görevlisinin inanç alanına, manevi alanına ilişkin ihtiyaçlarını/isteklerini/inancıyla ilgili gereklilikleri yerine getirmek noktasında izinli sayılmasını, izin almasını ya da bu başlık altında bir izin hakkı oluşturmasını da o kadar olağan kabul etmek gerekiyor.

Kamu görevlilerinin yıllık izinleri var. Yıl boyu yürüttükleri çalışmanın sonucu olarak yaşadıkları fiziki ve zihni yorgunluğu gidermek için dinlenme imkanı sağlıyor. Bu izni kapsamında bütün istek ve ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değil. Evlenecek kamu görevlisine nasıl ki yıllık izin döneminde evlen, yakınına hastalık ya da tedavi sürecinde refakat edecek kişiye yıllık izin süresinden düşülür denilmesi ne kadar doğru olur? Yıllık izni onun başkaca işlerini bir araya toplayıp göreceği bir zaman dilimi olarak değil dinlenmesi, dinçleşmesi amacıyla veriliyor.

Biz bu noktada, Türkiye gibi nüfusunun ve kamu görevlilerinin büyük çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bir ülkede kamu görevlisi olarak görev yaptıkları süre içerisinde bir kez kullanılmak üzere "Hac İzni" verilmesinin hem Türkiye'nin demografik verilerine hem de kamu personel sisteminin içerisindeki izinlerle ilgili perspektife uygun olduğu kanaatindeyiz. 3. Dönem Toplu Sözleşmesinde benzer bir perspektifle, kamu görevlilerinCuma günü çalışmaya ara verme süresinin yani öğle arasının Cuma Namazı kılmalarına imkan sağlayacak şekilde düzenlenmesini ve bu sürenin artırılması hükmünün yer almasını sağladık. Sorun çıktı mı? Hayır. Memnuniyet var mı? Evet.

4. Dönem Toplu Sözleşmesinde de kamu görevlilerinin Hac ibadetini yapma isteklerinin münhasıran Hac İzni başlıklı bir izin hakkıyla düzenlenmesini istiyoruz. İnsan onuruna saygı duyan, İnsan onuruna dayanan bir devletin kamu idaresinin buna olumlu bakması ve kamu personel mevzuatında buna dair bir hükmün/hakkın yer alması, insanı önceleyen bir bakışın hakim olduğunu da tescil eder.

Memur-Sen olarak kendimizi tanımlarken kullandığımız mottolardan biri "Memur-Sen, sadece kuruş değil duruş sendikacılığının da hakkını veren sendikal güç"tür. Bunu niçin söylüyoruz? Kamu görevlisini mekanik bir hizmet görücü, insani vasıfları ve ihtiyaçları yok edilmiş bir kamu hizmeti robotu kabul etmiyoruz. İnsanın birey olarak ihtiyaçlarını, isteklerini, insanlığın beklentilerini karşılamaya ve sorunlarını çözmeye de kendimizi memur kabul ediyoruz. "Türkiye'nin gerçekleri" söylemi, hep olumsuz durumlar ya da olumsuz cevap ve yaklaşımların kapsamı belirsiz gerekçesi olarak sunuldu. Biz, bunu da tersine daha doğru bir ifadeyle olması gereken anlamına döndürmenin de peşindeyiz. Türkiye'nin gerçekleri, evliliklerinde, yakınlarının hastalıkları ve vefatlarında, bakıma muhtaç yakınlarına refakat etmelerinde izin vermeyi gerektiriyor. Türkiye'nin gerçekleri, Cuma namazını kılma konusunda kamu görevlilerine engel çıkarmamayı gerektiriyor. Türkiye'nin gerçekleri, kadınların başı örtülü olarak kamu hizmeti sunması konusundaki geçmiş dönem sıkıntılarını bütünüyle ortadan kaldıracak özgürlük zemininin hayata geçirilmesini gerektiriyor. Türkiye'nin gerçekleri, Hac farizasının ifası noktasında istekli olan kamu görevlilerine salt buna dayalı izin verilmesinin olağan olduğunu kabul etmeyi gerektiriyor.

Biz, bu türden tekliflerle ve bu tekliflere dayalı kazanımlar üzerinden sadece toplu sözleşmenin kapsamını genişletmiyoruz, beraberinde uzunca bir süre yasakların, mağduriyetlerin, adaletsizliklerin değişmez gerekçesi olarak kullanılan "Türkiye'nin gerçekleri" söylemini de hasbi anlamıyla buluşturuyoruz.

4- Sizce enflasyon oranının memur maaş zam oranını geçme riski var mı? Bu riske karşı hükümete teklifiniz nedir?

"Kamu görevlilerini enflasyona ezdirmeme" şeklinde sıkça ifade edilen bir cümle var. Bu cümle, kamu görevlilerini düşünme, onları mağdur etmeme, enflasyona karşı kamu görevlilerine koruma kalkanı oluşturma hassasiyeti taşıyor. Fakat bu cümlenin somut sonuçlarından biri, kamu görevlilerinin maaş ve ücretlerinin sabitlenmesi, reel artıştan yoksun bırakılmasıdır. Maaş ve ücretleri enflasyon kadar artırdığınızda rakamsal olarak bir artış var fakat reel anlamda bir artış yok demektir.

Enflasyonun 2005 yılında %8 olduğunu ve en düşük kamu görevlisi maaşının da 1.000 TL olduğunu varsayalım. 2006 yılı maaşını 1080 TL yaptığınızda zam yapmış olmuyorsunuz enflasyon oranı çerçevesinde maaş rakamını güncellemiş oluyorsunuz. 2005 yılındaki 1000 TL'nin 2006 yılında kendisini koruması için 1080 TL olması gerekir. Bunu yapmazsanız maaş ve ücretlerde indirim yapmış olursunuz. Enflasyon oranı kadar artış, eldekini korumaktan başka bir sonuç doğurmaz. Bu anlamda, enflasyon zammı kavramı esasen enflasyona dayalı güncellemedir.

Bu yönüyle, enflasyon oranı üzerinden artış yapılması; bir anlamda zorunlu bir sigorta uygulamasıdır. Kamu görevlilerinin maaş ve ücretlerinde yapılan artış ile aynı dönemde gerçekleşen enflasyon oranları arasındaki fark; bir anlamda maaş ve ücretlere yönelik "yeniden değerleme oranı"dır.

Memur-Sen olarak bu anlamda, maaş ve ücretlere ilişkin artış (zam) teklifimizi belirlerken; sadece kamu tarafının, siyasi iradenin, orta vadeli planda ya da ekonomiyle ilgili belgelerde yer verdiği ve2018 ile 2019 yıllarına ilişkin enflasyon tahminini ya da hedeflerini esas almadık. Başka parametreleri de değerlendirerek, kamu görevlilerinin maaş ve ücret beklentilerini, özel sektördeki karlılık oranlarını, döviz kurlarındaki değişimi, faiz oranlarında e emtia fiyatlarındaki değişimleri, büyüme ile maaş rakamları noktasında geçmiş dönem bazlı mukayese tablolarını da değerlendirdik. Bütün bu zemin üzerinden de 2018 ve 2019 yıllarına ilişkin maaş ve ücretlerdeki artışa ilişkin teklifimizi belirledik.

Tekliflerimize, oranlar noktasındaki rakamlarına ve 2019 sonu itibariyle iki yıllık kümülatif artış oranlarına baktığınızda, ekonomiye dair orta vadeli planda, Merkez Bankasının enflasyon tahminlerinde, siyasi iradenin bütçe hazırlık çalışmalarında deklare ettiği enflasyon hedefine ilişkin rakamlarla aralarında hatırı sayılır düzeyde fark vardır. Tahmin edilen ve hedeflenen enflasyon oranlarının üzerinde oransal zam istememize rağmen, neden enflasyon farkı başlıklı bir güncelleme aparatına tekliflerimizde yer verdiğimiz haklı olarak merak ediliyor.

Sonuç itibariyle bizim tekliflerimiz önümüzdeki iki yıllık dönemi kapsıyor. Bir başka ifadeyle, 2017 yılı Temmuz ayından 2019 yılı Temmuz ayına kadar uzanan ve her biri 6 aylık sürelerden oluşan dönemlerle ilgili zam teklifi oluşturuyoruz. Aynı şekilde söz konusu dönemlere ilişkin enflasyon öngörülerimizi de ayrıca oluşturuyoruz.

Bunun üzerinden baktığımızda, 2018 yılı için %10+%6 ve 2019 yılı için %10+%8 tekliflerimizin yanında, enflasyon farkı talebimizin bulunması, 2018 yılında enflasyon beklentimizin %16.60'tan, 2019 yılında ise %18.80'den yüksek olduğu anlamına gelmiyor. Başlangıçta ifade ettiğim gibi Memur-Sen olarak kamu görevlilerinin maaşlarının enflasyon altında ezilmemesinden öte enflasyonu ezmesini, belli oranda reel artış içerecek ve ayrıca da refahtan pay alacak düzeyde olmasını hedefliyoruz. 2018 ve 2019 yıllarına ilişkin zam tekliflerimizi de buna göre belirledik. Bu anlamda, enflasyon farkı kalemine tekliflerimizde yer vermemizin nedenini, 2018 ve 2019 yıllarında enflasyonun zam teklifimizdeki oranlardan yüksek olacağı şeklinde bir öngörümüzün olması üzerinden açıklamak doğru olmaz. Böyle bir öngörümüz kesinlikle olmadığı gibi 2018 ve 2019'de enflasyonun bizim zam teklifimizdeki oranların altında olacağına ilişkin kesin ve keskin bir iddiamız da yok. Esasen bu mümkünde değil.

Enflasyonun altı ay sonra, bir yıl sonra ya da iki yıl sonra hangi seviyede olacağına ilişkin tahminler hatta hedefler; bugünkü veriler üzerinden belirleniyor. Fakat, enflasyona, ekonomiye, makro ve mikro ekonomik düzleme etki eden parametreleri sabitlemek mümkün değil. Ülkemizde yaşanacak gelişmeler, siyaset zeminine ilişkin gerginlik ve krizler, ülkemizin dahil olduğu bölgede ya da dünya ölçeğinde yaşanacak gelişmeler, ekonomik verileri enflasyon dahil olmak üzere olumlu da olumsuz da etkileyebilir. Suriye'de yaşanan gelişmelerin bizim ülkemizde turizm sektörüne yansımasını gördük. Bunu öngörebilir miydik? Enflasyon, döviz kuru, faiz oranları, borçlanma kalemleri, borsa endeksi noktasındaki tahminler, beklentiler ve hedefler sadece ülke verileriyle, ekonomi alanıyla ilişkili değil. Küresel ekonomik gelişmeler, siyasi ve diplomatik değişimler, dünya ekonomisi açısından yüksek öneme sahip ülkelerdeki iç siyasi gelişmeler hem küresel hem de ülke düzeyinde ekonomiyi etkiliyor. Bu etki, enflasyona, büyüme rakamlarına ve diğer ekonomik parametrelere olumlu-olumsuz yansıyor. Biz, bugünden, "iki yıl içinde olumsuz gelişme olacak/olmayacak" diyebilecek durumda değiliz. Bu gerçek üzerinden, maaş zammına ilişkin teklifimizi bugünkü durum ve konum üzerinden belirledik, enflasyon farkına da iki yıllık süreç içerisinde neler olabileceğini hatasız öngörmememizin mümkün olmamasına yönelik bir sigorta olarak tekliflerimiz arasında yer verdik.

5- Toplu sözleşme ikramiyesi var bir de.. Teklifinizde yetkili sendikalara daha fazla ikramiye istiyorsunuz. Bu ayrımcılık olarak algılanmaz mı?

Öncelikle şunu ifade edelim, toplu sözleşme ikramiyesini yetkili sendikalara fazla istemek gibi bir durum söz konusu değil. Zira, toplu sözleşme ikramiyesi, sendikaların kasasına değil sendika üyesi kamu görevlilerinin kesesine giriyor. Yani sendikalara değil kamu görevlilerine ödeniyor. Öncelikle bu yanlışlığı düzeltelim. Peki nedir toplu sözleşme ikramiyesi... Toplu sözleşme ikramiyesi; kamu görevlilerinin bordrolarına, toplu görüşme sürecinde dahil olan ve toplu sözleşme döneminde 375 sayılı KHK'nin içeriğinde düzenlenen bir maaş/bordo kalemidir. Bugün itibariyle, sendika üyesi kamu görevlilerine, üç ayda bir 77 TL yıllık 308 tutarında toplu sözleşme ikramiyesi ödeniyor. Kamu görevlisinin üyesi olduğu sendikanın toplu sözleşmede yetkili olmaması ya da yetkili olması yönüyle bir farklılık yok.

Burada fark olmaması görsel açıdan eşitlik gibi görünsede içerik ve arka planı esas aldığımızda açık bir adaletsizlik var. Biraz açmak gerekirse; Kamu görevlilerini sendikal zeminde üç gruba ayırabiliriz birinci grup; yetkili sendika üyesi olanlar, ikinci grup, yetkili sendika dışındaki sendikalara üye olanlar, üçüncü grup ise sendika üyesi olma hakkı olduğu halde sendika üyesi ol(a)mayanlar. Toplu sözleşme ikramiyesine ilişkin mevcut uygulamada sendika üyesi olmayanlar ile (yetkili/yetkisiz ayırımı olmaksızın) sendika üyesi olanlar arasında bir farklılık var. Sendika üyesi olmayanlar toplu sözleme ikramiyesi alamıyorlar. Bu farkı makul ve adil bulanlar, yetkili sendika üyeleri ile yetkisi olmayan sendikalara üye olan kamu görevlileri arasında fark olmasına ilişkin teklifimizi adaletsizliğe/ayırımcılığa sebep olacak bir teklif olarak lanse ediyorlar. Onların mantığına göre, toplu sözleşme ikramiyesinin sendika üyesi olmayan kamu görevlilerine ödenmemesi de adaletsizlik ve ayrımcılık üretiyor demek ki.

Biz diyoruz ki; sendika üyesi olan ile sendika üyesi olmayan arasında toplu sözleşme ikramiyesinde farklılık olması doğru fakat eksik bir uygulama.Sendikalı-sendikasız kamu görevlisi arasındaki farklılık yanında yetkili-yetkisiz sendika üyeleri arasında da bir farklılık olmalı. Bu farklılık, yetkisiz sendika üyelerine toplu sözleşme ikramiyesi ödenmemesi şeklinde değil, yetkili sendika üyelerine artırımlı ödenmesi şeklinde formüle edilmeli. Eğer biz, toplu sözleşme ikramiyesi, sadece yetkili sendika üyelerine ödenmeli şeklinde bir teklif sunsaydık, bu gerçekten hem akla hem de sendikal ahlaka aykırı olurdu. Zira, yetkisiz sendikalara üye olan kamu görevlileri de örgütlü güç, örgütlenme kaynaklı kamuoyu baskısı üretme noktasında toplu pazarlık sürecinde yetkili konfederasyon ve sendikaların elini güçlendiriyor. Bu anlamda, toplu sözleme ikramiyesinden yararlanması son derece doğal ve doğru bir yaklaşım. Yanlış ve eksik olan, yetkili sendika üyelerinin toplu pazarlık sürecine, toplu pazarlıkta sendikaların elindeki en güçlü aparatlardan olan kamuoyu farkındalığı ve kamuoyu baskısı noktasında sağladıkları büyük katkının göz ardı edilmesidir. Sendika üyesi olmak bir birim katkı sağlıyorsa, yetkili sendika üyesi olmak en az iki birim katkı sağlıyor. Biz, bu çerçeve üzerinden, toplu sözleşme ikramiyesinin sendika üyelerine 1000, yetkili sendika üyelerine 2000 gösterge rakamı üzerinden ödenmesi teklifini masaya taşıyoruz. Esasen rakibimiz olan sendikalara da bir motivasyon, rakip sendika üyesi olan kamu görevlerimize de bir baskı fırsatı sunuyoruz. Rakip sendikalara, yetkili olalım ve üyelerimizin daha yüksek toplu sözleşme ikramiyesi almasını sağlayalım" motivasyonu, bu sendikaların üyelerine de sendikalarına dönük olarak; "yetkili olmak için daha çok çalışın ve yetkili sendika üyesi olarak bir kat artırımlı toplu sözleşme ikramiyesi almamızı sağlayın" baskısı üretmesine zemin oluşturuyoruz. Fakat, rakip konfederasyon ve sendikaların yönetimlerinin bu teklife verdikleri tepkiye bakınca; yetkili sendika olmak gibi bir niyete, hedefe ve motivasyona talip olmadıkları anlaşılıyor. Bir başka ifadeyle, "Memur-Sen'in bu temposu, kapsayıcılığı, etkinlik ve faaliyetleri ve sendikal duruşu olduğu sürece yetkili olma imkanımız yok" şeklinde bir kabulleri var. Biz diyoruz ki, yetkili olun ve üyelerinize toplu sözleşme ikramiyesinin bir kat artırımlı ödenmesi kazanımı sağlayın. Onlar ise, yetkili olamayacaklarını itiraf etme riskine düşmemek için ayırımcılık ithamında bulunuyorlar.

Oysa, kamu görevlilerinin bordrolarında bu türden farklılık içeren bir çok kalem var. Aynı okulda görev yapan hizmetli kadrosundaki iki kamu görevlisi arkadaşımız arasında, yabancı dil bilen bilmeyene göre, evli olan bekar olana göre, kıdemi fazla olan düşük olana göre, çocuk sayısı fazla olan az olana göre, sendika üyesi olan olmayana göre, engeli olan olmayana göre, öğrenimi yüksek olan düşük olana göre daha yüksek maaş ve ücret alıyor. Yüksek lisans mezunu öğretmen lisans mezunu öğretmene, doktora mezunu olan yüksek lisans mezunu olana göre daha yüksek ek ders ücreti alıyor. Dördüncü ve beşinci bölge kapsamındaki illerde görev yapan mühendis diğer bölgelerde görev yapan mühendise göre daha yüksek maaş ve ücret alıyor. Her ikisi de kamu görevlisi olan müsteşar ve hizmetliden müsteşar hizmetliye göre daha yüksek maaş ve ücret alıyor. Başbakan, bakana, bakan milletvekiline göre yüksek maaş ve ücret alıyor. Bu farklılıkları, ayırımcılık, eşitsizlik ve adaletsizlik olarak nitelendirebilir miyiz? Ne diyeceğiz, hepsi kamu görevlisi sonuçta, aynı ücreti ve maaşı mı alsınlar diyeceğiz. Ne diyeceğizhepsi millet tarafından seçilmiş milletvekili, Meclis Başkanı, Başbakan, Bakan ve milletvekili aynı ücreti alsın mı diyeceğiz? Eşitlik, benzer olanların aynı hak ve sorumluluklara sahip olmasıdır, aynı uygulamaya tabi tutulmasıdır. Benzerlik yoksa hak, sorumluluk ve uygulamada farklılık olması eşitliğin ilk şartıdır. Peki benzerlik hangi zeminde aranacak ve kabul edilecek? Toplu sözleşme ikramiyesinde de eşitliğin benzerler arasında sağlanmasını teklif ediyoruz. Sendika üyesi ile sendika üyesi olmayan benzer değil, o zaman eşit değil, o zaman toplu sözleşme ikramiyesinde de eşit durumda olmalılar diyoruz. Sendika üyesi olana toplu sözleşme ikramiyesi ödeniyor, olmayana ödenmiyor. Yetkili sendika üyesi ile yetkisiz sendika üyesi de benzer durumda değil o zaman onlara ödenecek toplu sözleşme ikramiyesinin eşit olması hem eşitliğe hem de adalete aykırı. Madem benzer değiller, eşit olmamalılar. Bunun bir sonucu olarak; toplu sözleşme ikramiyesinin sendika üyelerine 1000, yetkili sendika üyelerine 2000 gösterge rakamı üzerinden yani ilkine 102 ikincisine 204 TL üzerinden ödenmesi teklifimiz; yetkili sendika üyesi olmakile yetkisiz sendika üyesi olmanın benzer olmaması durumudur ve buna bağlı olarak da benzer olmayanlara farklı uygulama yapılması, eşitlik hedefli makul ve adil bir uygulamadır. Tıpkı, toplu sözleşme ikramiyesinin sendika üyesine ödenip sendika üyesi olmayanlara ödenmemesi gibi... Bu teklifi, adaletsizlik,ayırımcılık gibi göstermek, bunun üzerinden kimi konfederasyonların yaptığı gibi feveran etmek, kamu personel sistemini, kamudaki maaş sistemini hatta sosyal güvenlik sistemini bütünüyle adaletsiz kabul etmek demektir.

6- Toplu Sözleşme tekliflerinizi oluştururken temel stratejiniz ne oldu? Hangi parametreleri dikkate aldınız?

Memur-Sen olarak, sendikacılığı, sendikal zemini ortak aklın, birlikte düşünmenin, katılımcılığın ve istişarenin mutlak şekilde hakim olduğu bir zemin olarak görüyoruz.

Toplu sözleşme ve toplu pazarlık görüşmelerini hangi amaçla ve kimler için yapıyoruz? Özelde ve öncelikle üyelerimiz olmak üzere tüm kamu görevlileri için yapıyoruz. O zaman, tekliflerimizi kamu görevlilerinin talepleri ve beklentileri, sorunları ve buna dair çözüm önerileri, görüş, öneri ve eleştirileri doğrultusunda hazırlamak gerekiyor. Nihayetinde biz, kamu görevlilerinin temsilcisi, vekili olarak toplu sözleşme masasındayız. Vekillik yaptığımız, temsilcisi olduğumuz kitlenin değerlendirmelerini almadan teklif oluşturmayı, masaya oturmayı, toplu sözleşmeyi imzalayıp imzalamamaya karar vermeyi sendikal ahlakla, sendikacılık aklıyla uyumlu bir tavır olarak görmedik, görmüyoruz. Bu anlamda, toplu sözleşmeye yönelik stratejimizin ilk ayağı; tekliflerimizi tabandan tavana doğru şekillendirmek oldu. Bu çerçevede, "talepleriniz teklifimiz olsun" mottosuyla sendikalarımız tarafından çalıştaylar, saha çalışmaları, veri oluşturma faaliyetleri gerçekleştirdik. 4. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde masaya taşıyacağımız tekliflerin genel şablonunu üyelerimizden, sahadan ve teşkilatımızdan aldığımız veriler ışığında oluşturduk.

Bu şablonun üzerine, toplu sözleşmeye etki eden diğer verilere (enflasyon, büyüme, bütçe büyüklüğü, döviz kurları, faizler, MB rezervleri, ekonominin parametrelerine ilişkin diğer değişimler, kısa ve orta vadeye ilişkin ekonomik projeksiyonlar, tahminler ve hedeflere) dair değerlendirme ve analizlere dayalı çalışmalar yaptık. Bunu yaparken sadece ülkemiz makro ve mikro ekonomik verilerini değil küresel ekonomik verileri de dikkate alan bir anlayışla hareket ettik. Simülatör uygulamalarıyla yakın vadedeki değişimlerin kamu görevlilerinin maaş ve ücretlerinde, yıllık gelirlerinde, satın alma güçlerinde, milli gelirden aldıkları payda ne tür değişimler üretebileceğine yönelik gözlemler gerçekleştirdik. Bunlara dayalı olarak da toplu sözleşme tekliflerimizin ilk taslağını hazırladık. Önce sendika genel merkezlerimizle, sonra Başkanlar Kurulumuzla bunları değerlendirdik. Bu toplantılarda ortaya konulan eleştiri, katkı ve fikirleri yansıttığımız yeni bir taslak çalışmasıyla tekliflerimizi son şekline yakın bir görünüme kavuşturduk. Bu arada, yakın bir süreçte Türk-İş ve Kamu İşvereni arasında kamu işyerlerindeki işçilere yönelik olarak imzalanan işçi toplu sözleşmelerine rota oluşturacak Çerçeve sözleşmeyi de yararlandığımız, dikkate aldığımız bir veri olarak kullandığımızı ifade edeyim.

Sonra, toplu sözleşme masasında Kamu İşveren Heyeti'nin/Hükümetin ne tür yaklaşımlar, ne tür gerekçeler, ne türden verilerle pazarlık masasında karşımıza gelebileceğine yönelik öngörülerimizi belirledik. Her bir öngörü üzerinden tekliflerimiz üzerinde değişiklik yaparak nihai şeklini vermek amacıyla da Genişletilmiş Başkanlar Kurulumuzun görüşüne sunduk. Genişletilmiş Başkanlar Kurulu'ndaki fikirler üzerinden son rötuşları yaparak Memur-Sen'in Genel Toplu Sözleşmeye ilişkin 4. Dönem Toplu Sözleşme tekliflerini Kamu İşverenine sunulmak üzere Devlet Personel Başkanlığı'na sunduk. Tekliflerimizi oluştururken izlediğimiz süreç ve dikkate aldığımız parametreleri genel hatlarıyla böyle ifade etmiş olalım.

Toplu Sözleşmeye ve toplu pazarlık masasına ilişkin stratejimizi bütün yönleriyle burada ifade etmek doğru olmaz. Zira, uygulayacağımız strateji de geçmiş yıllarda olduğu gibi bu dönemde toplu pazarlıktaki büyük kozlarımızdan biri olacak.

7- Kamu Görevlilerine verilen yemeklerin helal gıda sertifikalı olmasını da teklif ettiniz. Bir sıkıntı mı gördünüz?

Özelde Toplu Sözleşme masasını, genelde sendikacılık kulvarını sadece bordro rakamlarını, maaş miktarlarını artırmaya, mali ve sosyal haklara ilişkin yeni zeminler üretmeye dönük bir kulvar olarak görmediğimizi ifade ettim. Kamu görevlilerinin kamu hizmeti görme robotu ve bunun karşılığında belli aralıklarla kendisine maaş ödenen, kazanç elde eden özne olmadığını dile getiriyoruz.

Kamu görevlilerinin insani hassasiyetleri, fikri, felsefi ve inanç temelli hassasiyetleri var. Kadına yönelik şiddeti nasıl kikadın kamu görevlilerine dönük şiddet başlığıyla kamu görevlileri sendikacılığı zemininin ilgi-etki alanına çekiyorsak, engelli bireye yönelik pozitif ayırımcılığı nasıl kamu personel sistemi içerisinde kendi kural ve kuramlarıyla değerlendirmeye alıyor ve uygulamalar üretiyorsak başka konuları da bu kapsamın içinde değerlendirmemiz gerekiyor.

Kamu görevlilerine sunulan yemeklerde kullanılacak malzemelerle ilgili olarak helal gıda sertifikası şartının uygulamaya geçirilmesini de bu kapsamda görmemiz gerekiyor. Bizim bu teklifi masaya taşımamız, mevcut durumda helal gıda noktasında bir sıkıntının varlığına işaret etmiyor. Bizim teklifimiz, kamu görevlilerinin yemeklerinde kullanılan malzeme konusundaki hassasiyetlerinin kamu personel sistemi ve kamunun hizmet alımlarında bir uygulamaya/teminata dönüşmesi hamlesidir. Helal Gıda Sertifikası, nihayetinde kamu denetimlerini içeren ve bu denetimlerin/ölçümlerin olumlu sonuçlanması durumunda verilen bir sertifika. Tüketiciye, kullanılan malzeme içerisinde inandığı dinin yasakladığı, kaçınılmasını emrettiği bir ürünün, bir katkı maddesinin bulunmadığını tescilliyor.

Günlük hayatımızda kullandığımız eşyalarda, standart belgesine bakıyoruz, kalite belgesine bakıyoruz. ISO 9000 tescili, TSE damgası arıyoruz. Niye? Çünkü; beklentimizi, ihtiyaçlarımızı karşılayacak ürünü almanın peşinde koşuyoruz. Helal Gıda Sertifikası teklifimizi de bu kapsamda görmek gerekir. Mevcut duruma ilişkin bir sıkıntının varlığı üzerinden değil bundan sonraki süreçte kaygıya kapılmadan, risk altında olduğumuzu düşünmeden, tereddüt oluşturacak bir durumla karşılaşmadan kamuda yemek hizmetinden faydalanmak için bunu istiyoruz.

Bu teklif sadece kamu görevlilerini ilgilendirmiyor. Bu teklif esasen bütün kamuoyunu ilgilendiriyor. Zira, kamu kurumları ya da kamu kurum ve kuruluşlarına hizmet alımı yöntemiyle hizmet sunan şirketler, yemeklerde kullanacakları malzemeyi alırken helal gıda sertifikalı ürün olan firmalara başvuracaklar. Bu, bütün firmalar açısından helal gıda sertifikası edinme noktasında bir zaruret ve motivasyon üretecek. Çok ünlü markaların dahi Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından uygun olamayan ürün nedeniyle ifşa edildiğine şahit olduk. Silahlı Kuvvetlerin farklı birimlerinde yemek zehirlenmeleri olaylarını yakın süreçte yaşadık. Bu çerçevede biz mevcuttaki bir sıkıntının giderilmesinden öte gelecekte bir sıkıntı yaşamamak ve kaygılarımızın tehlike olarak karşımıza çıkmaması için bu teklifi toplu sözleşme masasına taşıyoruz.

Helal Gıda Sertifikası, sadece ülkemizde değil küresel düzlemde de aranan, istenen bir belge. Bununla ilgili olarak bir mevzuat, işletim süreci ve belgeleme süreçleri zaten var. Bizim teklifimiz, zaten var olan bu belgenin, denetim ve kalite kontrol ölçüm süreçlerinin kamu personelinin yararlandığı yemekhanelerde kullanılan malzemeler için de devreye sokulmasıdır.

Helal Gıda'nın tanımı ve Helal Gıda Sertifikası alma şartları bellidir. Biz toplu sözleşme masasında ne tanım yapacağız ne de şartları belirleyeceğiz. Biz, kamu kurum ve kuruluşlarında sunulan yemek hizmetlerinde kullanılan malzemelerde Helal Gıda Sertifikalı ürünler kullanılması zorunluluğuna ilişkin bir şartın uygulamaya geçirilmesini isteyeceğiz.

Helal Gıda'nın genel hatlarıyla tanımı bellidir; Alkol kullanmadan, eti helal ve kesimi İslami usulle yapılan hayvan veya bitkisel üretim gıda katkı maddeleri %100 helal kabul edilir.Helal Belgesi, güvenilir, dini bilgisi ve bilinci tam, muteber, işinin ehli ve tarafsız bir kurumun, belgelendirmeye tabi olan üretimi denetlemesini, dini kaideler, helal standartlarla uygunluk içerisinde üretimin yapıldığını teyit etmesini ve buna bağlı olarak, uygunluk verilmiş kabul edilirliği olan bir belge vermesini içeren bir uygulama işlemi grubudur. Gıdalarda helal olma şartı ile birlikte, sağlığa uygunluk ve safiyet de olması gereken şartlardır. Bu anlamda, helal gıda sertifikası aynı zamanda hijyen ve kaliteye, sağlığa uygunluğa dair bir teminat içermektedir.

Bütün bu hususları dikkate alarak ve Helal gıda konusunda toplumun tamamının hassas olduğu Türkiye'nin kamu görevlileri sendikacılığı zeminindeki yetkili Konfederasyonu olarak böyle bir teklifi yapmayı hem görev hem de onur sayıyoruz. Biz, helal gıda konusundaki hassasiyetin kamu yönetimi, kurum ve kuruluşları tarafından dikkate alınması ve hayata geçirilmesi için kamu personel sistemi üzerinden bir başlangıç yapmak istiyoruz. Kamu görevlilerimizin, helal gıda noktasında tahminen değil tescilen bir teminata sahip olmasını istiyoruz. Bu amaçla, 4. Dönem Toplu Sözleşme Masasına; "helal gıda sertifikalı ürünler kullanan kamu yemekhaneleri" ve "helal gıda noktasında tescillenmiş ürünlerle yapılmış yemeklerle yemek servisinden faydalanan kamu görevlileri" sonuçlarını üreten bir teklifi taşıyoruz.

memurlar.net

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.