Milli Eğitimin Dünya Görüşü ve Müfredatı

Milli Eğitimin Dünya Görüşü ve Müfredatı

Tek Parti Döneminde Eğitimdeki Mühendisliği Anlatmaya Ciltler Yetmez

Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı Ali Yalçın, Tek Parti döneminin, eğitimin yeni bir vatandaş tipi meydana getirmek için bir biçimlendirme aracı olarak kullanıldığı, eğitimin, ideolojik ödevlendirmenin ağır yükü altında ezildiği bir dönem olduğunu ifade ederek, “Ders kitaplarında rol model olarak başı açık Batı tipi kadın resimleri bilinçli olarak seçilerek, mühendislik yapılmış ve bilinçaltı şekillendirilmeye çalışılmıştır. Mevcut toplumsal ve kültürel değerler yerine, tarihten, toplumdan ve Batı’dan bir değer sentezlemesi yapılmıştır. Ders kitaplarında ve okulda totaliter bir söylem hâkimdir. Eğitim, öğretmenin aracı olduğu kadar, unutturmanın da aracıdır. Bu dönemde dini değerler aşağılanmış, dindarlar itibarsızlaştırılmış, din uzak durulması gereken olumsuz bir değer olarak sunulmuştur. Bu dönemi ve eğitimde yapılan endoktrinasyonu yazmaya ciltler yetmez” dedi.

 

Ali Yalçın, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM) tarafından Ankara Akar Otel’de gerçekleştirilen “Türkiye’nin Milli Eğitim Sistemi: Dünü, Bugünü ve Geleceği” sempozyumunun “Milli Eğitimin Dünya Görüşü ve Müfredatı-I” konulu birinci oturumunda “Eğitimde Endoktrinasyon ve Türkiye Örneği” başlıklı bir sunum yaptı.

 

Oturum başkanlığını Prof. Dr. Oya Akgönenç’in yaptığı panelde Prof. Dr. İsmail Doğan, Doç. Dr. Mustafa Orçan ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı Ali Yalçın birer bildiri sundular.


 

 

Millet, Eğitim Yoluyla Belli Kalıplara Girmeye Zorlanmıştır

 

Türkiye’de, eğitimde ideoloji, değerler eğitimi ve milli irade arasında dikkat çekici bir ilişki örgüsü bulunduğuna dikkat çeken Ali Yalçın, “19. yüzyıl başlarında modern eğitimin başlamasının ardından eğitime, modernleşme doğrultusunda çıktı elde etme ödevi biçilmiştir. Batı’da geliştirilen ve kullanılan modern eğitim teknikleri keşfedildikçe dini değerlerin yer almadığı eğitim programları örülmeye başlanmıştır. Cumhuriyet’in ilanının ardından ise milletin akıl bâliğ olmadığı düşüncesinden hareketle, millet, millete rağmen, eğitim yoluyla belli kalıplara girmeye zorlanmıştır. II. Mahmud döneminden itibaren başlatılan zorunlu eğitimle önceleri temel eğitimin kitlelere yayılması hedeflenirken, daha sonra zorunlu eğitim yoluyla bireylerin biçimlendirilmesi hedeflenmiştir. Milletin hâkimiyetinin sözde olduğu süreçte eğitim, ideolojik biçimlendirmenin bir vasıtası olarak işlev görmüştür. Bu sürecin başlarında dini eğitim veren müesseseler, yeni yönelişten payını alarak kapatılmış, 1946’dan sonra kontrollü biçimde ve belli amaçları karşılamaya matuf olarak açılmıştır” şeklinde konuştu.

 

Cumhuriyet Türkiyesi’nde eğitimin hiçbir zaman ödevsiz bırakılmadığını kaydeden Yalçın, şöyle devam etti: “Türkiye’de eğitimde 1950’den sonra, 1973’ten sonra, 1983’ten sonra, 2002’den sonra, 2007’den sonra yaşanan gelişmeler, milli iradenin eğitim üzerindeki olumlu etkisini göstermektedir. Eğitimde AK Parti iktidarlarıyla birlikte son 12 yıllık süreçte 1950’deki Demokrat Parti dönemlerinin benzeri gelişmeler yaşanmıştır. Osmanlı Devleti, geleneksel yerleşik uygulamalar olan eğitim, sağlık, sosyal yardım organizasyonları gibi Cumhuriyet döneminde kısmen ya da tamamen devletin üstlendiği pek çok yükümlülüğü sivil alana bırakmıştır. Enderun ve İstanbul’daki büyük bir kaç medrese dışında, eğitim gereklerinin yerine getirilmesini sivil alanda vakıflar üstlenmiştir. Osmanlı Devleti’nde, devlet, yalnızca yönetici kadronun ve askerlerin eğitimini üstlenmiştir. 18. yüzyıl sonlarından itibaren materyalist, pozitivist felsefe taban bulmuş, İslami değerler yerine, Hıristiyan Batı dünyasının değerleri eğitim yoluyla zerk edilmiştir. Eğitim alma fırsatı bulabilen az sayıdaki insanın, ileride devletin elit kadrolarını, toplumun seçkin zümrelerini oluşturması, batılılaşmanın devlet imkânları kullanılarak yapılmasına da neden olmuştur. O dönem incelendiğinde, batılılaşma yönündeki adımlar karşısında II. Mahmud’a yönelik bazı cılız protestoların yapıldığı görülüyor.”

 

II. Meşrutiyet döneminde eğitimin, yeni siyasal meşruiyet yaratmanın önemli araçlarından olduğunu belirten Yalçın, “Bu dönemde devlet, ‘iyi’ ve ‘kötü’nün ne olduğunu önceden belirleyerek, tek tip vatandaş yetiştirmeye çalışmıştır. İdeolojik rejimin başarısı, hedeflenen vatandaşı yetiştirmedeki başarıya bağlıdır. Ders kitaplarına meşruiyet yaratma işlevini yüklemiştir. Öğrencilerin tarih algısına biçim verilmeye çalışılmıştır. Ders kitaplarında padişaha övgüler kaldırılmış ve İslam’a karşı da mesafeli bir tavır alınmıştır. Balkan savaşları sonrası ‘Osmanlıcılık’ yerine ‘Türkçülük’ ideolojisi benimsenmiş ve yaygınlaştırılmıştır. II. Abdülhamit’in Batı’dan ilim ve teknoloji almakla sınırlandırılmış modernlik anlayışı, yerini Batı’nın bütün değerleriyle örnek alınmasına bırakmaya başlamıştır” diye konuştu.

 


 

Tek Parti Döneminde Eğitim Yeni Bir Vatandaş Tipi Meydana Getirmek İçin Biçimlendirme Aracı Olarak Kullanılmıştır

 

Ali Yalçın, Tek Parti döneminin, eğitimin yeni bir vatandaş tipi meydana getirmek için bir biçimlendirme aracı olarak kullanıldığı, eğitimin, ideolojik ödevlendirmenin ağır yükü altında ezildiği bir dönem olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi: “Ders kitaplarında rol model olarak başı açık Batı tipi kadın resimleri bilinçli olarak seçilerek, mühendislik yapılmış ve bilinçaltı şekillendirilmeye çalışılmıştır. Mevcut toplumsal ve kültürel değerler yerine, tarihten, toplumdan ve Batı’dan bir değer sentezlemesi yapılmıştır. Ders kitaplarında ve okulda totaliter bir söylem hâkimdir. Eğitim, öğretmenin aracı olduğu kadar, unutturmanın da aracıdır. Bu dönemde dini değerler aşağılanmış, dindarlar itibarsızlaştırılmış, din uzak durulması gereken olumsuz bir değer olarak sunulmuştur. Bu dönemi ve eğitimde yapılan endoktrinasyonu yazmaya ciltler yetmez.”

 

 

12 Eylül’le Birlikte Tekrar Irk Vurgusu Yapılmıştır 

 

12 Eylül rejiminin, bir endoktrinasyon gerçekleştirme gereği duyduğu için, 1968 yılında kaldırılan Yurttaşlık Bilgisi dersini tekrar müfredata koyduğunu kaydeden Yalçın, “Endoktrinasyon bu dersle sınırlı değildir. ‘Milli Tarih’ ve ‘Milli Coğrafya’ derslerini de buna ilave etmek gerekir. Bu derslerin adındaki ‘milli’ ifadesi dönemin bir buluşudur. Bu dönemde endoktrinasyon eğiliminin artmasının bir başka göstergesi de Atatürk İlke ve İnkılapları dersinin tüm ortaöğretim ve yükseköğretim programlarına zorunlu ders olarak girmiş olmasıdır. Ders kitaplarında 1945 sonrası tarihine yer verilmemekle, zaman adeta dondurulmuş gibidir. Ders kitaplarında devletin ulus-devlet olduğu sıklıkla vurgulanmakta ve ulusun nitelikleri belirlenirken, tek parti dönemini hatırlatacak biçimde ‘ırk’ vurgusu yapılmaktadır. 12 Eylül döneminin ardından 1983-1989 yılları arasında Turgut Özal hükümetleri döneminde milli iradenin yıl yıl artan hissedilişi ve nisbi bir iyileşme görülmüş ancak üniversitelerde başörtüsü sorununun çözümüne ilişkin adımlar derin yapıların ve Anayasa Mahkemesi’nin vesayetçi yaklaşımına kurban edilmiştir” ifadelerini kullandı.

 

 

28 Şubat, Tek Parti Dönemini Aratmamıştır

 

28 Şubat dönemi laikçi eğitim ideolojisinin en önemli iki ilkesinin, ‘kesintisiz eğitim’ ve ‘karma eğitim’ olduğuna dikkat çeken Yalçın, şöyle konuştu: “Zorunlu eğitimin beş yıldan sekiz yıla çıkartılarak, ilkokul ve ortaokulların ‘ilköğretim’ adı altında birleştirilmiş ve İHL’lerin orta kısımları ortadan kaldırılmıştır. 1999 yılında kış dönemi için 15, yaz dönemi için ise 12 yaşın altındaki çocukların Diyanet’e bağlı Kur’an kurslarına gitmeleri engellenmiştir. Sivil toplum kuruluşlarının bu tarz kurslar açmaları yasaklanmıştır. Din öğretimi tamamen devletin tekeline alınırken, din öğretimi 12 yaş sonrasına bırakılmıştır. İHL’lerden sebep meslek liselerine katsayı uygulaması başlatılmıştır. Üniversitelerdeki kılık kıyafet zulmü tavan yapmıştır. İHL mezunlarının İlahiyat Fakülteleri dışında bir okula girmeleri imkânsız hale getirilmiş, bu fakültelerin öğrenci kontenjanları da düşürülmüştür. İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği İlahiyat Fakültelerinden alınarak Eğitim Fakülteleri bünyesine kaydırılmıştır. İslam ülkelerindeki bazı önemli üniversitelerden mezun olanlara denklik verilmemeye başlanmıştır. Milli Güvenlik Dersi aracılığıyla okullarda terör estirilmiş ve bütün eğitimcilerin envanteri çıkarılmış ve eğitimciler fişlenmiştir. Eğitimde ders kitaplarının içeriği gözden geçirilmiş ve yeni dönemin ruhuna göre formatlanmıştır. Başörtülü öğretmenler meslekten atılmış ve rol model olarak başı açık öğretmen muteberleştirilerek bilinçaltına hitap edilmiştir.”

 


 

Millet, İradesine Sahip Çıkma Kararlılığını Ortaya Koymalıdır

 

“Milletin değer ve yönelişinin dışında bir ideolojiye dayalı olarak kurulan sistemlerde devlet-millet çatışmasının yaşanması kaçınılmazdır” diyen Yalçın, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu nev’i devletlerde, devlet millet için değil, millet devlet için görüldüğünden milleti devlete uygun hale getirmek için eğitim, bir ameliye fırsatı olarak görülmüş ve millet okullarda zoraki biçimlendirmeye tabi tutulmuştur. Milli irade güçlendiğinde ideolojik eğitim zayıflamaktadır. Darbeler, muhtıralarla milli irade etkisizleştirildiğinde ideolojik eğitim öne çıkmaktadır. 1945’e kadar süren Tek Parti döneminde, 1960 Darbesi, 1971 Muhtırası, 1980 Darbesi, 28 Şubat 1997 Darbesi ertesinde hep eğitime ideolojik beklentilerin yüklendiği adımlar atılmıştır. Türkiye’de dokunulmaz alanlara henüz dokunulamamış olması nedeniyle halen milli irade eğitimi ideolojiden arındıracak güçte değildir. Kurumların vesayetinin tamamen kaldırıldığı, her şeyin konuşulup tartışıldığı bir ortam için milli iradenin iradesine sahip çıkma iradesini gösterecek kuvvete ve kudrete erişmesi gerekmektedir.” 

 

ESAM Sempozyum Sunumu İçin Tıklayınız

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.