Türkiye'nin bilimsel yayın karnesi zayıf

Türkiye'nin bilimsel yayın karnesi zayıf

Türkiye'de son 30 yılda üniversite sayısı yaklaşık altı katına çıktı. Bilimsel performans ise aynı hızla yükselmiyor. Yayınlar uluslararası bilim ortamında ilgi çekmiyor.

Türkiye'de üniversite sayısı ve öğrenci sayısı hızla artıyor. Yükseköğretimde halen yaklaşık 5.5 milyon öğrenci eğitim görüyor. 1982'de ise üniversite sayısı sadece 27'ydi. Bugün ise bu sayı 174'e ulaştı. Öğrenci ve üniversite sayısı hızla arttı ancak nitelikli eğitim hala bir tartışma konusu.

"Üniversitede idari ve akademik işler arasında çok net bir ayrım yok. Yeri geliyor sekreterin yapması gereken işleri bile yapıyoruz, üniversite tanıtım günlerinde bile çalışıyoruz. Oysa asıl işimiz araştırma yapmak, makale yazmak. Hatta daha üst kadrolardaki akedemisyenlerin hem ders yoğunluğu fazla, hem de pek çok idari işleri var. Hem üniversite, hem öğrenci sayısı artırıyor ama öğretim üyesi sayısı aynı oranda artmıyor.

Öğretim üyeleri birden fazla derse giriyor.

Bu yüklerden sonra akademisyenler de verimsizleşmeye başlıyor. Yayınlar artsa da niteliği tartışılır oluyor. Sosyal bilimlerde araştırma olanaklarımız da sınırlı. Fen bilimlerindeki arkadaşların araştırma için malzemelerinin gelmesi ayları buluyor. Bürokrasi işleri uzatıyor."

Bu sözler, İstanbul'daki bir devlet üniversitesinde doktorasını tamamlamış, yardımcı doçentlik kadrosu bekleyen bir araştırma görevlisine ait. Genç akademisyen tek örnek değil. Birçoğu isimleri gizli tutulmak şartıyla bile olsa sıkıntılarını anlatmaya çekiniyor.

Üniversitelerde niteliğin en önemli ölçütlerinden biri üniversitelerin akademik performansları ve bilimsel yayınları. Üniversitelerin bilimsel yayın üretimi son yıllarda arttı. 2001 yılında Türkiye kaynaklı yayınların dünya içindeki payı yüzde 0.84'ken, bu sayısı 2012'de yüzde 1.82 oldu. Araştırmalara ayrılan kaynakta da gözle görülür iyileşmeler var. Bu artışa karşın Türkiye dünya sıralamasında halen çok gerilerde. YÖK'ün "Türkiye Yükseköğretimi İçin Bir Yol Haritası" başlıklı raporuna göre, Türkiye, dünya akademik yayın sıralamasında 30 ülke arasında 20. sırada. Birinci sırada ABD var.

Yayınlar uluslararası bilim ortamında ilgi çekmiyor

Yayınlarda niteliğin ölçütü olarak "bilimsel yayınlara yapılan atıf sayısı" başta geliyor. Bu oranlarda altı yılda hızlı bir düşüş var. 2006'da daha az makale üretiliyordu ancak üretilen bilimsel yayınlara yapılan 151 bin atıf kayıtlara geçmişti. 2012'de yapılan atıf sayısı ise sadece 16 bin oldu. Yani yayınların önemli bir kısmı uluslararası bilim ortamında ilgi çekemiyor.

2009'da Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Enformatik Enstitüsü bünyesinde kurulan URAP (University Ranking by Academic Performance) verilerine göre ise, dünyadaki 8 sıralama sisteminden en az birinde ilk 500'e giren 10 Türk üniversitesi var. Bunlar ODTÜ, İstanbul, Hacettepe, Ankara, Ege, Bilkent, Gazi, İTÜ, Boğaziçi ve Koç üniversiteleri. Türkiye'deki ve dünyadaki üniversiteleri belirli kriterlere göre akademik performanslarına göre sıralayan URAP'ın verilerine bakıldığında, Türkiye'den hiçbir üniversitenin felsefe ve dini çalışmalar, tarih ve arkeoloji, dil iletişim ve kültür, çevre bilimleri, iktisat, hukuk, güzel sanatlar ve müzik basın yayın alanlarında dünya sıralamasında olmadığı görülüyor.

 

"Ders yükü bilimsel çalışmaya engel değil"

Al Jazeera'ye konuşan URAP Koordinatörü ve ODTÜ'nün eski rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut, öğretim üyelerinin düşük maaşlarına ve üniversitelerin kısıtlı bütçelerine rağmen akademik performansın yükselme gösterdiğini söylüyor. Atıf sayısının düşük olmasını ise şöyle açıklıyor:

 

"Hocalar terfi edebilmek ve ödül alabilmek için altı ay, bir yıl çalışıp dünyada saygın bir makale çıkarmak yerine, bu sürede iki makale çıkarmayı tercih ediyor. O zaman, bu yayınlar atıf almıyor. Etik olmayan, kes yapıştır şeklinde yapılan yayınların da atıf alma şansları düşük. Özelikle Afrika, Asya ülkelerinde çıkan dergiler var. Para ile makale basıyor. 'İki makale gönder, tek para öde' diyerek 100 dolara makale basıyorlar. Genç insanlar tarafından terfi için bu dergilere yayın yollayanlar var. Bu da etik değil."

Yeni kurulan devlet üniversitelerinde iş yükünün fazla olduğunu, bu durumun da bilimsel yayın üretime engel olduğunu söyleyen Akbulut, "15-20 yıllık devlet üniversitelerinde ise ders yükü çok fazla değil. Nitekim 2 bin hocası olan bir üniversitede kişi başına yayın oranı 0.1 ise bunu ders yükü ile açıklayamazsınız" dedi.

Türkiye'nin milli gelirinden AR-GE'ye ayrılan payın hala yüzde 1'in altında olduğunu hatırlatan Akbulut, "Bu oran gelişmiş ülkelerde yüzde 2-3 oranında. Öğretim üyesi maaşlarının düşüklüğü yıllardır konuşuluyor. Maaşlar o kadar düşük ki, en parlak öğrenciler araştırma yapmak için üniversitede kalmak istemiyor. Türkiye'nin patent aldığı çalışma sayısı da çok az. Üniversite sayısı arttığı için doktora yapanların da standartlarında düşme oldu. Amerika'da niye yüksek bilimsel yayınlar? Çünkü rekabet var. Hocaların maaşları performanslarına göre belirleniyor" diye konuşuyor.

Akbulut yayın yapabilmek için uluslararası konferanslara gidilmesi ve bunun için de gençlere fırsat verilmesi gerektiğini de söylüyor.

Akbulut, son yıllarda akademik performanslara göre yapılan sıralamalarda Koç, Sabancı, Bilkent, Sabancı, TOBB Ekonomi ve Teknoloji üniversitelerinin yükselmelerinin ümit verici olduğunu, Anadolu'da Fırat ve Erciyes, Kafkas, Aksaray gibi üniversitelerin de hamle yaptığına dikkat çekiyor.

"Birinci şart akademik özgürlük"

Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere'ye göre ise, bilimsel yayın üretmenin, araştırma yapmanın en önemli şartı akademik özgürlük. Yeşildere yayın sayısına değil yayının içeriğine, özgünlüğüne ve etkisine bakmak gerektiğini belirterek,

"Yayınların atıf almamasının nedenini niteliğinin düşüklüğüne bağlayabiliriz. Türkiye'de akademik yükselmeye bağlı bilimsel araştırmalar yapılıyor"

diyor.

Yeşildere, öğretim üyelerinin maaşlarının düşüklüğüne, iş yüküne dikkat çekiyor. Üniversitelerin siyasallaşmasının da bilimsel çalışmaları olumsuz etkilediğini söyleyen Yeşildere, "

Bilimsel çalışmalar kimi yerlerde ahbap çavuş ilişkisi içerisinde yürüyor. TÜBİTAK ve üniversitelerin fonları eskiden ulusalcı ve Kemalist akademisyenlere veriliyordu, şimdi de siyasi yapının görüşü doğrultusundakiler destekleniyor.

Nitelik ve akademik etik çiğnenmiş oluyor

"

diyor.

Bürokrasinin de çalışmaların önünde önemli bir engel olduğunu belirten Yeşildere, araştırma için maddi kaynakların bulunması ve onaylanma sürecinin aylar sürdüğünü söylüyor. Yeşildere vakıf üniversitelerine de dikkat çekiyor. Kiminin sadece kar getiren araştırmalara destek verdiğini ifade eden Yeşildere, bazı vakıf üniversitelerinde emekli akademisyenlerin, araştırmaya katkısı olmayan, sadece eğitim öğretime katkısı olan kadroların çalıştığını vurguluyor. Ayrıca buralarda iş güvencesi ve sosyal hakların yetersizliğinin araştırma yapmaya engel oluşturduğunu söylüyor.

"Bir yılda anca taslak hazırlandı"

Yeşildere, görev yaptığı İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi'nde bir proje hazırlamak istediğini, projenin taslağının bile bir yılda hazırlandığını, gençlerin iş yükünden fırsat bulamadıklarını söylüyor. Yeşildere,

"Bazı doçent ve profesörlerin derslerini araştırma görevlileri veriyor, sınavlarda gözlemci oluyorlar, kağıt okuyorlar. Araştırma yapacak heyecanları ve vakitleri kalmıyor"

diyor.

 

YÖK: Maaşlar yükselmeli

YÖK de "Türkiye Yükseköğretimi İçin Bir Yol Haritası" raporunda akademisyenlerin yüksek motivasyon ile çalışabilmesi için eğitim öğretim yükünün makul düzeylere çekilmesi, araştırmaya ayrılan zamanın artırılması ve maaşların yükselmesi gerektiğini vurguluyor. Bilim üretiminin gelişmiş ülkelerle rekabet edebilmesi içinse, öğretim elemanı sayısının artırmanın yanında mevcut akademik kadroya yayın, proje ve patent destekleri sağlanması gerektiğini söylüyor.

Umay Aktaş Salman - Al Jazeera

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.