Ziya Selçuk: Tevhid-i Tedrisat bitkisel hayatta

Ziya Selçuk: Tevhid-i Tedrisat bitkisel hayatta

TALİM Terbiye Kurulu’nun eski başkanlarından Prof. Ziya Selçuk’a göre, Tevhid-i Tedrisat Kanunu artık fiilen işlemiyor

ziya.jpgYıllarca eğitim meselesi üzerine kafa yormuş, alanın önemli isimlerinden Prof. Dr. Ziya Selçuk’la yaptığımız söyleşiye bugün kaldığımız yerden devam ediyoruz. 2003-2006 döneminde Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı yapan, hâlen TED Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi olan Selçuk bugünkü bölümde dershanelerle ilgili çarpıcı açıklamalarına devam ederken, Tük eğitimin sisteminin en temeldeki meselesine, medeniyet tasavvuru eksikliğine dikkat çekiyor.

AK Parti döneminde eğitim alanı ne ölçüde demokratikleşti?


Diğer alanlarda yaşanan demokratikleşmeye paralel hızda bir demokratikleşme olmadı eğitimde. Bunun iki sebebi var. Birincisi, AK Parti iktidara geldiğinde eğitimle ilgili muktedir olabileceği bir alan bulamadı. Müesses nizam, eğitimi sadık yurttaş yetiştirmenin bir aracı olarak gördüğü için eğitim dokunulabilir, tartışılabilir bir alan olmadı. Zira milli eğitim, Türkiye’de bir milli güvenlik meselesidir. Cumhuriyet kurulduğunda, Diyanet ve Genelkurmay’la birlikte Cumhuriyet’in ilelebet payidar olabilmesi için gereken düzeni kuran ana yapılardan birisi olmuştur.


Milli Eğitim’in Cumhuriyet boyunca dokunulabilir bir alan olmaması nasıl bir eğitim sistemi yarattı bugün geldiğimiz noktada?

Donmuş ve sahici olmayan bir eğitim sistemi. Güvenlik kaygısıyla her şey bloke edilince sahici bir eğitim sistemi olmaz. Sahici olmayınca da gerçek yaşam sahnesine insan yetiştiremez. Oysa ki eğitimin doğası gereği mevsimler gibi sürekli değişmesi, dönüşmesi gerekir.


Donmamış olsaydı nasıl bir eğitim sistemimiz olurdu?

Donmamış olsaydı Türkiye Atatürk dönemindeki eğitimüretim ilişkisini geliştirirdi. Örneğin o dönemde köy enstitüleri sahici bir eğitim iradesinin göstergesiydi. Ama bu eğitim-üretim ilişkisi Atatürk’ten sonra çok zayıfladı. Eğer darbeler olmasaydı, Türkiye daha demokratik bir ortamı bulabilseydi, eğitimin hesap verebilen, sorgulanabilen, dönüşebilen bir yapısı olurdu. Merkezi bir karakter yerine, yerinden yönetimin ağırlıklı olduğu bir yapısı olurdu. Türkiye’nin coğrafyasına benzer şekilde, farklı eğitim modelleri, okul tipleri, eğitim anlayışları, felsefeleri çıkabilirdi.




AK Parti’nin bu yapıyı dönüştürememesinde müesses nizamın yanında etkili olan diğer sebep neydi?

Bir metafizik temel olmadan, evrensel değerler üretecek bir eğitim sistemi kurulamaz. Eğitim sisteminizin bir ideolojisi ve mimarisi olması lazım. Örneğin, neoliberal politikalar, “homo economicus” dediğimiz bir insan algısına sahiptir ve eğitimi ekonominin arkasından koşturur, sürekli bu ekonomiye uygun insan yetiştirmeye çalışan bir eşyaya dönüştürür. Biz bunu mu istiyoruz. AK Parti bunu mu istiyor? Bence istemiyor. Ama ortaya koyabileceği bir şey yok, bir metafizik yok. Eğitim sistemi kurmak açısından bir dünya görüşü yok, ki bu aslında bir medeniyet tasavvurudur.


“AK Parti’nin bir medeniyet tasavvuru yok” mu diyorsunuz?

Medeniyet tasavvuru çok kolay bir şey değildir. Söylemde bir medeniyetten söz edilebilir ama bu, yaşayan bir medeniyet değilse sadece tarihsel değeri vardır. Sayın Başbakan’ın konuşmalarında kullandığı kelimelerin doğum tarihine, Türkçe’ye giriş tarihine bakın. Eğer ekonomiyle ilgili bir konuşmaysa doğum tarihi çok yakınlardadır. Ama kültürle, sosyal meselelerle ilgili bir şeyse 11’inci asırdan bu tarafa gelir. Bu zihinsel iklimi ortaya koyuyor. Biz şu anda kopya ve moda bir takım terimlerle, tamamen işgal edilmiş kavramlarla yeni bir medeniyet tasavvuru da, eğitim sistemi de ortaya koyamayız. Ama dediğim gibi medeniyet tasavvuru bir partinin tek başına yapabileceği bir şey değildir.


Hiç etkileri yok mudur?

Partiler başlatıcı bir işlev üstlenip öncülük yapabilirler. Egemen kültürün kendisini evrensel kültür diye pazarlamasına karşı bir duruşa ve yaratıcı sentezlere ihtiyacımız var.Ama ne yazık ki böyle bir çaba göremiyoruz, zihnimizin dijital kapitalizmle yeniden işgal edildiği bir dönemi yaşıyoruz.


Medeniyet tasavvuru yoluna girmek için ne yapmak gerekiyor?

Bu çok ciddi tartışmaları hatta çatışmaları gerektiren bir konu. Türkiye kavgalarını bitirmedi daha. Bu çatışmayı yaşadıktan sonra ya da eş zamanlı olarak bir kavramsal temel ve bunun dile dönüşmüş terminolojik kurgusunu çalışmamız lazım. Ki bu söylediğim anayasa temelli bir toplumsal sözleşmedir. Türkiye’nin toplumsal sözleşmesi ve anayasaya yansımış bir ortak paydası yok henüz.


Medeniyet tasavvuru için neleri tartışmamız gerekiyor?

Bir defa biz insandan ne anlıyoruz? İnsan tanımımız yok bizim. Liberal dünya diyor ki, ben “homo economicus” anlıyorum. Çin diyor ki “Ben sosyalist piyasa diye bir şey çıkardım. Bunu güçlendirecek bir insanla ilgileniyorum.” Peki Türkiye’nin tarzı ne? Biz ekonomi için insan yetiştirmek mi istiyoruz? Sınava adam hazırlamak mı istiyoruz? Sadece öbür dünyaya yönelik bir insan tipi mi istiyoruz?


Başbakan “Dindar nesiller yetiştirmek istiyoruz” diyor.

Ben dindar olmayı bu ülkenin ortak paydası olarak görmüyorum. “Dindar değilim” diyor bazıları. Bunun yerine insanların ortak paydasıyla ilgili bir arayışa girmek lazım ki bu ahlak anlayışıdır. Ateistin de Budist’in de Hristiyan’ın da Müslümanın da herkesin bir ahlak telakkisi vardır ve bu evrensel bir temel oluşturur.


 

Tevhid-i Tedrisat zaten bitkisel hayata girmiş


Dershanelerin Eğitim Bakanlığı şemsiyesi dışında faaliyet göstermesi tartışılıyor. Sizce mümkün mü bu?

Olabilir, bu anayasal bir hak. Ve bence dershanelerin kaldırılacağının açıklandığı basın toplantısı tarihi, dershanenin bağımsızlık günü olarak kutlanmalı.

Neden?

Çünkü o zaman dershaneler farklılaşır. Çalışma saatlerinden öğretmen istihdam politikalarına kadar... Ve bu onları ikiyüzlü olmaktan “Müfettişler gelecek ‘miş gibi yapalım’, onlar gidince değiştiririz” yaklaşımından kurtarır. Bizim iki ders çizelgemiz var; biri müfettişe gösterdiğimiz biri uyguladığımız. Dershanenin bağımsızlığı merkezi kıskacı kırar, yerelleşmeyi ve veli talebini dikkate almayı artırır.

Herkes kendi dünya görüşüne göre öğrenci yetiştirir... Bu da bir fayda mıdır?

İnsanların farklı dünya görüşlerinden korktuğumuzda bunu engellemiş olmuyoruz. Olan yine arka planda oluyor. Bunun legalleşmesi, daha da önemlisi ahlakileşmesi çok önemli benim için. Yapılanı ahlaki olarak sorgulayabileceğim, ikiyüzlü olunmayacak bir duruma geçilmesi önemli. Ve benim daha prestijli bir dershane olmak için koyacağım ekstralar o mahalledeki insanların taleplerine göre değişecektir. Bu çeşitlenmeyi artıracaktır, çeşitlenme de bütünleştiricidir.

Bu Tevhid-i Tedrisat’ı delmek anlamında da olumlu bir adım sayılabilir mi?

Türkiye’de bazı ezberler var, Mesela Misak-ı Milli’nin dördüncü maddesi hilafetin devamını ve İstanbul’un başkent olarak kalmasını istiyor. Ama bir çok ulusalcı bugün Misak-ı Milli diye pankart açıyor. Tevhid-i Tedirisat da böyle: Tabu olmuş ve konuşulamıyor. Tevhid-i Tedrisat o dönemde zarurîydi. Ama bugün askeri okullar, yabancı okullar, kuran kursları var... Zaten fiili olarak yaşamayan bir şeyi yaşatmaya çalışıyoruz. Yanlış olan, sahici olmayan, toplumsal bütünleşmenize, ülkenin geleceğine hizmet etmeyen normatif yapıları dondurarak sürdürmeye çalışmaktır bu. Şu anda zaten bitkisel hayatta olan Tevhid-i Tedrisat iyi niyetle, gol atmaya çalışmadan, rasyonel bir bağlamda tartışılmalı, yeniden formüle edilmeli.

 

Yeni toplantıyı hangi bakan yapacak?


Eğitim Bakanı Nabi Avcı “Efendiler! Ne yani, çocuklar hiç gülmeyecekler mi?” diyerek, yeni sınav sistemini açıkladı. Eğitim sistemi hedeflendiği gibi sınav odaklı olmaktan kurtulacak mı?

Böyle durumlarda ben hep “Bir sonraki basın toplantısını ne zaman hangi bakan yapacak” diye düşünürüm. 2015’te, eski sistemin neden kötü olduğunun, yeni düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğunun anlatılacağı bir basın toplantısı daha yapılacak. Benim tahminim bu.


Neden?

“Okulda sınav zaten yapılıyor, biz şimdi onu merkezi olarak yapacağız” deniliyor. Hayır öyle değil! Sınav sınavdır. Bu 12 sınav öyle önemli ki, çocuk birinde başarısız olsa, başı ağrısa o iyi okullardan birine giremeyecek. 12 sınavın sonunda seçilen çocuklarla tek sınavın sonunda seçilen çocuklar hemen hemen ayn olacak. Peki zaten bir sınavla yapabildiğin bir şeyi neden 12 sınavla yapıyorsun? Neden günlük hayatı felç ediyorsun? Neden okulu iki gün tatil ediyorsun? O çocuğun o akşam evinde ne konuşulacak? 12 kere üzerinde nasıl bir baskı kurulacak? Özel okullar kendi çocukları başarılı olsun diye nasıl manipülasyon yapacaklar? O kadar insanın ve kurumun hayatı değişecek ki, “Bu zaten yapılan bir sınavdı” önermesini çürütüyor.

 

İmam Hatip’ler dinin müesses nizamıdır


İmam Hatip okullarının sayısının arttırılması farklı bir medeniyet tasavvuruyla atılmış bir adım mıdır?

Sosyal bütünlüğü sağlamaya hizmet eder İmam Hatip yapısı. Fakat İmam Hatipler yeni bir medeniyet tasavvuruna hizmet etmeyi bırakın, onu engelleyen bir işleve sahiptir. Dini tefekkürün, dini düşüncenin yeniden inşası için, yeni bir felsefe alanının açılabilmesi için bizim geleneğin bürokrasisine sokulmuş olan din algımızın dönüştürülmesi lazım. İmam Hatipler din alanındaki müesses nizamdır. Bu nizam kendini korumaya çalışırken aslında dini tefekkürün tekamülünü engeller.

 

Çocuk fakirlikten bir dershaneye gidiyorsa...


Dershanelerin belli gruplar tarafından üniversiteye öğrenci hazırlamanın yanı sıra belli bir fikriyatı, yaşam biçimini yaymanın aracı olarak kullanılmasına ne diyorsunuz?

Bir yaşam tarzı her şekilde, sosyalleşme sürecinin içinde, kapıdan içeri girerken, selam verirken, yemek yerken kendisini zaten gösterir. Ve bu engellenebilir bir şey değildir. “Dershaneyi kapatıyorum, bunu yasaklıyorum” demek, bir zabıta yaklaşımıdır. Dershanede yapılanın şeffaf olması önemli. Ülkenin ortak ülküsünü dinamitlememesi için tedbir alınıp, onun atmosferi yaratılmalı. “Vay onlar şöyle yetiştiriyor” demenin bir anlamı yok. “Sen de öbür türlü yetiştiriyorsun” derler.


Peki bazı velilerin parası olmadığı için çocuğunu Gülen cemaati dershanelerine, yurtlarına göndermek zorunda kalması... Bu bir sorun değil mi?

Bu söylediğinizin gerçek hayatla ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Türkiye’de muhafazakâr bir ideoloji var. Bu, oyların partilere dağılımda da görülüyor. Muhafazakâr partilere oy vereninn zaten bu tür endişeleri yok. Oy vermeyenin çocuğunun da orada işi yok. Ama birisi fakir olduğu için mecburi olarak çocuğunu oraya gönderiyorsa. Bu zaten ahlaki değil.


Benim çevremde ç, seçme şansı olsa cemaat yurdunu, dershanesini tercih etmeyecek ama parası olmadığı için çocuğunu oralara gönderen çok aile var... Ayrıca AK Parti’ye oy vermek çocuğunun cemaat okulunda büyümesi istediği anlamına gelmez ki...

Tabii ki. Bu sonlandırabilir bir tartışma değil. Kanıta bakmak lazım. Şuna katılıyorum. Bir çocuk mecbur kaldığı için bir yerdeyse, orada olmamalı. İlkesel olarak insanları mecbur bırakmak, istemedikleri bir şeyle muhatap etmek ahlaki değil.

 

Cemaate karşı hamle mi?


Hükümetin dershane kapatma kararının cemaate karşı bir hamle olduğunu düşünüyor musunuz?

Onu ben bilemem. Ama şöyle bir açıklama yapılabilir: “Tarafların birbirleri hakkında söyledikleri dershanenin kapatılmasının gündemde olup olmamasına göre değişiyorsa o zaman bunun reel politikayla ilgisi vardır.” Ve evet şu anda böyle bir farklılık var.

Taraf gazetesi / TUĞBA TEKEREK 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum