300 akademisyen doktorayı konuştu

300 akademisyen doktorayı konuştu

20-21 Mayıs 2014 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi ev sahipliğinde Ulusal ve Uluslararası Boyutlarıyla Doktora Eğitimi Çalıştayı başlıklı bir toplantı düzenlendi.

20-21 Mayıs 2014 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi evsahipliğinde Ulusal ve Uluslararası Boyutlarıyla doktora Eğitimi Çalıştayı başlıklı bir toplantı düzenlendi. Aralarında rektör, rektör yardımcıları, dekan, enstitü müdürleri ve yardımcılarının da bulunduğu yetmişi aşkın üniversiteden konu ile ilgilenen üç yüz akademisyen katıldı. YÖK Başkanı Prof. Dr.Gökhan Çetinsaya'nın katılımı ve sunumuyla desteklediği çalıştayda açılış konferanslarının ardından beş farklı oturumda doktora eğitimi farklı yönleriyle tartışıldı. Çalıştay düzenleme heyeti başkanı ve İÜ Rektör Danışmanı Prof. Dr. Rıza Güven'in çalıştayın düzenlemesinin hikayesini anlattığı açılış ve selamlama konuşmasının ardından İÜ Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet'in üniversite eğitiminin nereye gittiğini ve sorunların ancak siyasileri ikna ederek çözülebileceğini anlattığı ufuk açıcı konuşma ile devam etti. Daha sonra YÖK başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, geçen ay yayınladığı Yol Haritası üzerinden doktora eğitimi ile bir takım bilgiler verdi ve konunun önemi üzerinde durdu. Açılış konferansları ve ardından da oturumlara geçildi. Ayrıntılı bilgileri çalıştayın sayfasından öğrenebilirsiniz. O yüzden bu konu üzerinde daha fazla durmayacağım. Daha çok sonuç raporu hakkındaki kanaatlerimi paylaşacağım.

Bu raporda program açılması, öğrenci alımı, danışmanlık, teşvik ve mali konular, af konusu, etik, üniversite-sanayi işbirliği, doktoralı elemanların özel sektörde daha çok yer alması başlıklarında kimi öneriler yer alıyor.

 

 

 

Program açılması

Bu konuda; yurt dışı ile ortak program açmak, disiplinler arası programları teşvik etmek ve program açılması esnasında aranılan şartları daha da artırmak, mesela SSCI yayını olan beş öğretim üyesi olmak, YÖK kanununun 43. Maddesi d bendinde sıralanan programlar arasına 'lisansüstü eğitim' ibaresinin eklenmesi, her bölümde doktora açmak yerine var olanların altyapısının güçlendirilmesi, akreditasyon sistemine geçilmesi ve enstitülerin araştırmacı istihdam etmesi gibi öneriler var.

Bu önerileri gerçekleştirmek için YÖK ve mevzuat engel değil. Üniversiteler istedikleri takdirde açabilirler. Örnekleri var. Yeni bir program açmak için ilk basamak üniversitelerin yetkili kurulları. Üniversite senatoları istedikleri nitelikleri taşımayan program önerilerini reddebilirler. Dünyada lisansüstü programları akredite eden kurumlar var. Türkiye'de de böyle bir kuruma ihtiyaç var. Ancak isteyen üniversiteler Avrupa ve A.B.D.'deki akredite eden kurumlara başvurabilirler. Bunun için bir engel bulunmuyor. Enstitüler asistan öğrenci ve proje çalışanı olarak öğrencileri istihdam edebilirler. Bunun örnek uygulamaları var.

Öğrenci alımı

Bu konuda raporda dört öneri var. ALES puan türünü Enstitüler belirlesin, mezun olmak için yayın şartı getirilsin, tezlerin İngilizce yazılabilmesine imkan sağlansın ve not dökümü 4'lük ve 100'lük sistemde verilsin.

ALES puan türünü bölümler belirleyebilir. Üniversiteler Lisansüstü Yönetmeliklerine yapacakları bir madde ilavesiyle yayın şartını getirebilirler. Ülkemizde bir çok üniversitede farklı dillerde tez hazırlanabiliyor. YÖK'ün tez kataloğu tarandığında görülebilir. Not dökümün her iki sistemde verilmesinin önünde herhangi bir yasal engel bulunmuyor. Zaten bir çok üniversite not dökümü esnasında notları iki şekilde veriyorlar.

Danışmanlık

Danışmanlık konusunda ise danışmanların da desteklenmesi, öğrenci ile birlikte yayın yapması, 'danışman' ibaresinin 'tez yöneticisi' olarak değiştirilmesi ve tez savunma sınavında danışmanın oylama hakkının bulunmaması geliyor. Tez yöneticisi belirlenirken ise en az bir yl yönetmiş olması, son beş yılda indeksli bir yayın yapmış olması şartlarının getirilmesi öneriliyor.

Üniversiler Bilimsel Araştırma Projeleri kapsamında tezleri destekleyebilirler. Danışman isminin tez yönetici olarak değiştirmenin pratikte ne fayda sağlayacağını doğrusu pek bilmiyorum. Yapılan iş aynı olduktan sonra bir şey değişmeyecek. Bir zamanlar gözleri görmeyenler için kör kelimesi kullanılırdı. Bunun kaba olduğunu düşünenler ama olmasını teklif ettiler. Bir müddet sonra görme özürlü denilmeye başlandı. Şimdi ise görme engelli diyoruz. Dolayısıyla bu değişikliklerin bir sonu yok. Bunun ciddi bir sorun olduğunu düşünmediğimi ifade edeyim.

Danışman hocalara oylama hakkının verilmemesi ise bizce gereksiz bir önlem. Sorunun kaynağı danışman hocanın oy verme meselesi olduğunu düşünürsek çözüm olarak ileri sürülebilir. Ancak unutulmamalıdır ki danışman hocanın arkadaşlarından oluşan bir juride de sorun olmayacaktır. Sorun etik sorunu olup kötü tez yönetme ve yapma da bir haktır, bu hakkı kullananların yönettikleri tezleri onların ayıbı olarak akademik hayatları boyunca yüzlerini kızartacaktır. Bundan daha büyük ceza olamaz diye düşünüyorum. Öğrenciler yetersiz hocaları gayet iyi bilmekte ve onlarla çalışmak istememektedir. Bu durumu birim yöneticileri müdahele ederek düzeltebilirler. Danışman hocaya güvenmeme daha büyük sorunlar doğuracak, sistemi yönetilemez hale getirdiği gibi bürokratik işlemleri de artıracaktır. Çok isteyen üniversiteler böyle bir uygulamaya gidebilir.

Danışmanın en az bir yüksek lisans tezi yönetmiş olması şartı yönetmelikte yapılacak bir değişikliğe bakar. Öneriler arasında yer alan proje ve yayın yapma becerisi kazandırılması konusunda ise üniversitelerin ortak bir ders alma zorunluğu getirmeleri ile çözülür.

Teşvik ve mali konular

Bu başlık altında öneri olarak başarılı öğrencilere teşvik verilmesi, ders ücretlerinin iki katına çıkarılması, döner sermayeden doktora tezi yönetenlere katkı payı ayrılması, doktora sonrası araştırma ve yurt dışı destekleri sıralanmaktadır.

Başarılı öğrenciler proje verdikleri takdirde desteklenmekte, TUBİTAK bu durumdaki öğrencileri yüksek maaşlarla desteklemektedir. Lisansüstü ders ücretlerinin iki katına çıkarılması önemli bir teklif, ancak bunun nasıl yapılacağı konusunda yasa değişikliğine ihtiyaç var. Bu teklifin muhatabı hükümettir.

Doktorasını bitirenlerin yurt dışına gönderilmesi teklif edilmektedir. Doktora sonrası araştırma bursları TUBİTAK tarafından verilmektedir. Ayrıca üniversiteler kendi imkanları ile öğretim elamanlarını yurt dışına gönderebilirler. Sakarya Üniversitesi üç yıldan beri yurt dışında bir müddet bulunmayı (en az üç ay) atama kriteri olarak değerlendiriyor.

Mevzuat

Bu konuda af konusunda ise atılmanın tekrar getirilmesi ve tez savunma sınavlarında not verilmesi istenmektedir.

Önceki sistemde öğrenci atılır, daha sonra her üç senede bir meclis af kanunu çıkarır ve tekrar öğrenimine devam ederdi. Dolayısıyla bu teklif üzerinde daha iyi düşünülmeli, önceki ile günümüz sorunlarına çözüm olacak bir işlem olmalıdır. Atılma yerine öğrencinin kaydını dondurma, öğrenci devam etmek istediği zaman üniversite tarafından belirlenen bir takvim dahilinde bir dilekçe ile başvurmalı, bunun karşılığında da bir bedel ödemelidir. Böylece öğrenci atılmamış olacak, hazır olduğunda tekrar devam edebilecektir. Kaydının başka bir dosyaya alınacağı için de öğrenci örgün sistemden atılmış, arşivde kayıtlı olduğu için de atılmamış olacaktır.[1]

Savunma sınavlarında not verilmesi hususu üniversitelerin senatolarının vereceği bir karara bakar. Nitekim bu öneri Sakarya Üniversitesinde dört yıldan beri uygulanmaktadır.

Onur belgesi

Öğrenciye onur belgesi verilmesi nahif bir düşünce olarak kalmakta, başarılı tezler alanda hemen yayınlanmakta, bu da büyük ödül olmaktadır. Başarılı tezlerin neye göre belirleneceği konusunda bir standart olmaması işleri güçleştiriyor. Bence bu dışarıda kabul gören tezler olmalı, üniversite dışında bir kurum taraından değerlendirilmelidir.

Etik

YÖK'e en çok ihtiyaç duyulan konu budur. Bu konuda iş YÖK'e düşmektedir. YÖK Disiplin Kurulu son derece kati olmalı, intihal suçuna karışanlara asla taviz vermemeli, öğrencinin doctor ünvanı elinden alınmalı, danışman hocaya bir daha veya çok uzun bir sure danışmanlık yapma hakkı verilmemelidir. Ancak bu durumda bu işlere çeki düzen verilebilir.

İntihal programlarının YÖK tarafından temin edilmesi istenmektedir. Ancak üniversiteler bu programları kendileri de temin edebilirler. Sakarya Üniversitesi üç yıldan beri böyle bir programı kullanmaktadır.

Üniversite-sanayi işbirliği

Son iki öneri ise üniversite-sanayi işbirliği teşvik edilmesi ve doktorasını bitirenlerin özel söktörde de istihdam edilmeleri konusunda bir şeyler yapılmasıdır. Sakarya Üniversitesi meslek yüksekokullarında 3+1, fakültelerde ise 7+1 sistemine geçti. Ayrıca sadece sanayinin değil, şehrin sosyal sorunları konusunda yapılan tezleri ayrıca desteklemekte, onlara özel teşvikler verilmektedir.

Doktoralı eleman konusunda yapacak çok fazla şeyimiz olduğunu düşünmüyoruz. Özel sektör elamanlarına kendisine kazandırdığına göre iş verir. İşine yaramaz ise değil doktor, professor olsa iş vermez. Burada yapıcak iç özel sektörün işine yarayacak ve hemen istihdam edecekleri donanımda doktoralı elemanlar yetiştirmektedir.

Üniversitemiz daha önce kazanılmış beceriler ispat edildiği ve belgelendiği takdirde AKTS olarak değerlendirilmekte, öğrencilere ders dönemini tamamlama konusunda zaman kazandırmaktadır.

Bütün bunlardan sonra söylemek istediğim husus şu. Türkiye'de üniversiteler istedikleri takdirde, bir-iki konu dışında- istediklerini yapabilirler ve bunun için YÖK'ü bahane etmelerine gerek yok. Ayrıca YÖK'ün merkezileşmesinden şikayet edildiği bir ülkede tüm önerilerin yine tek tip olarak YÖK tarafından uygulatılmasını istemek de biraz tuhaf bir durum gibi duruyor.

 

[1] Bu konuda yapılan bir çalışmada atılan öğrencilerinin yüzde doksanının kendi ellerinde olmayan nedenlerden dolayı (iş, atanma, evlilik, hastalık, ailevi sebeplergibi ) öğrenimlerine devam edemediği görülmüştür. (Güleç 2013)

İsmail Güleç

http://www.ismailgulec.net

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.