Bakan Avcı'nın Kanal 24'te katıldığı programın deşifresi

Bakan Avcı'nın Kanal 24'te katıldığı programın deşifresi

Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Kanal 24 Televizyonu Ankara Temsilcisi Yaşar Taşkın Koç ve SETA Vakfı Siyaset Araştırmaları Direktörü Hatem Ete’nin hazırlayıp sunduğu “Siyaset 24 Programı”nda gündeme ilişkin soruları cevaplandırdı.

Yaşar Taşkın KOÇ- Siyaset 24'te Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI'yı konuk ediyoruz SETA Siyaset Direktörü Hatem Ete'yle birlikte. Büyük oranda 45 dakika boyunca dershaneleri konuştuk, son yarım saatte başka konuları da konuşmak istiyoruz, ama aklımda kalan bir soru var, onu sormak istiyorum. Dershanelerle ilgili şöyle de bir temel tartışma var aslında. Dershane, eşitsiz durumdakilerin durumunu hiç olmazsa telafi eden bir şeydir yahut da benim savunduğum tez, dershane eşitsizliği artırıyor. Bilmiyorum sizin görünüşünüz ya da istatistikler ne söylüyor?

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- İstatistikler sizin tezinizi destekliyor. Şimdi dershaneye gidebilen öğrenci oranı toplam öğrenci içerisinde yüzde 15, tabii bu genel ortalama. Ama ortaokul son sınıflarda, yani asıl sınav yılında ve lise son sınıflarda bu oran çok yükseliyor. Ama kimler arasında yükseliyor? Zaten bir şekilde daha avantajlı bir yerden koşmaya başlamış olan çocuklar açısından yükseliyor. Yani, dershaneye gidebilen öğrencilerin profiline baktığımız zaman, üst sıralarda oransal olarak da fen liselerinden, sosyal bilimler liselerinden, Anadolu liselerinden. Daha az imkanı olan okullardan gidebilen çocuklarımızın sayısı çok daha düşük. Dolayısıyla, zaten hızlı koşanları biraz daha hızlı koşturuyorsunuz. Hiç koşamayanlarla arasındaki farkı, yani buna maddeden buna imkan bulamamış olanların dezavantajını artıran bir sistem işliyor.

Şimdi ben de doğrusu bu işlerin içine bu kadar yakından girmeden önce, bunun bir sosyal ihtiyaca daha çok cevap verdiği kanaatinde idim, açıkçası bunu itiraf etmem lazım. Ama işin içine girdikçe görüyorsunuz ki rakamlara ve sahadaki gerçek duruma baktığınızda bu bir avantajdan çok bu imkana sahip olamayan çocuklarımız açısından bir dezavantaja işaret ediyor.

Yaşar Taşkın KOÇ- Aslında eşitsizliği kökleştiriyor.

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Evet.

Yaşar Taşkın KOÇ- Ayrıca da dershaneler arası da var fark; 15 bin liraya da dershane var yıllık...

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Şimdi onu da söyleyeceğim; dershane dediğimiz zaman da tek bir tip kurumdan söz etmiyoruz; dershaneler var, dershaneler var. Bazı dershaneler var ki, onlar zaten aldıkları öğrenci profili itibariyle de çocukları çok seçerek alıyorlar ve başka türlü, bunu tabii şimdi test etmek mümkün değil. Yani aynı çocuğun başarısını hem dershaneye gitmiş, hem dershaneye gitmemiş haliyle ölçemiyoruz. Dolayısıyla, o başarı gerçekten dershanenin ona kattıklarının bir sonucu mu, hiç dershaneye gitmeseydi o çocuk acaba sonucu alamayacak mıydı, onu ölçebilecek durumda değiliz.

Bir de tabii, dershanelerin bizzat kendi içinde uyguladıkları farklı programlar var. Butik dershane dediğimiz dershanelerde bile özel sınıflar var. O sınıflarda çocuklar önce belli bir şeyden geçiriliyorlar ve sınavlar konusunda daha çok başarı vadeden çocuklar özel bir sınıfa alınıyor ve onlarla daha özel bir program yapılıyor, diğer çocuklar bir anlamda onların finansörü gibi, bir tür dolgu malzemesi gibi değerlendiriliyor. Şimdi bu hem genel olarak dershaneler arasındaki farkta görünüyor, hem de dershanenin içindeki sınıflar arasındaki

farkta da görünüyor. Dolayısıyla, sosyal adaletçi söylem artık bana hiç inandırıcı gelmiyor.

Yaşar Taşkın KOÇ- Asgari ücret giren bir evde dediğiniz gibi biriktirip yılda 1000 lirayı bulup buluşturup götürülen dershane de var, ayda 2-3 bin liranın ödendiği yerler de var.

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Bu konuda şimdi ayrıntılarına girmeyeyim, ama bizden bağımsız olarak yapılmış Hatem Bey onları bilir, bazı sivil toplum kuruluşlarının gerçekten dershanelerin hangi düzeyde, hangi masraflar sonucunda ne tür geri dönüşler sağladığına dair çok dramatik araştırmalar da var. Yani, o söylem o kadar temelli bir söylem değil.

Hatem ETE- Sayın Bakanım, biz sizinle program yapacağımızı duyurduğumuzdan beri en fazla sormamız istenen sorulardan biri...

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Atanamayan öğretmenler...

Hatem ETE- Atanamayan öğretmenler, ikincisi de akademik zam meselesi.

Yaşar Taşkın KOÇ- Arayanlar içinde de aynı ilde çok uzaklardayız diyen çok soru var, özür atamaları soruluyor bu arada. İsterseniz hepsine birden bir cevap verin.

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Hangisinden başlayalım?

Hatem ETE- Ben akademik zammı bir girizgah yaparak soracağım Sayın Bakanı yönlendirmek için, atamalarla başlayalım.

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Akademik personelin maaş durumu, özlük haklarıyla ilişkin sorunlar Bakanlar Kurulumuzda da görüşüldü, bu konuda bir fikir birliği var. Yani, yıllardan beri akademiyadaki akademisyenlerimiz araştırma görevlilerinden profesöre kadar daha önceki yıllara kıyaslanmayacak kadar gerilemiş durumdalar özlük hakları bakımından. Dolayısıyla bu konuda bir iyileştirme yapılması gerektiği konusunda bir ön kabul Bakanlar Kurulumuzda var. Bununla ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, Maliye Bakanlığımız, tabii Milli Eğitim ve YÖK'te çalışılıyor. Öncelikle tabii en çok mağdur olduğu düşünülen ve üniversitelerimizin geleceği bakımından da en öncelikli durumları düzeltilmesi gereken araştırma görevlileri. Şimdi üniversiteyi bitirmiş bir genç kamuda herhangi bir, kamu kuruluşunda diyelim uzman olarak göreve başladığı zaman alacağı maaşla bir üniversitede araştırma görevlisi olarak başladığı zaman alacağı maaş arasında çok ciddi fark var. Bu neye yol açıyor? Nitelikli mezunların üniversiteyi değil farklı kamu kuruluşlarını, bakanlıkları veya hatta özel sektörü tercih etmelerine yol açıyor. Bu da, üniversitelerimizin geleceği bakımından ciddi bir risk oluşturuyor, çünkü iyi eleman çekemez hale geliyor üniversitelerimiz. Sadece o da değil, yani insanlar için asgari işlerini düzgün yapabilmeleri için asgari bir yaşam standardına sahip olmaları gerekiyor. Şu anda araştırma görevlileri o durumda değil. Onun için Maliye Bakanlığımızla, Kalkınma Bakanlığımızla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızla, Milli Eğitim ve Başbakanlık'ta bu konuda düzeltici tedbirler alınması gerektiğinde hem fikir...

Hatem ETE- Ama henüz tarih verecek bir gelişme yok, öngörebileceğiniz bir tarihte bir şey söyleyemiyorsunuz değil mi?

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Yok. Ama zannediyorum en kısa zamanda bununla ilgili rakamlar veya perspektifler netleşmiş olacak.

Yaşar Taşkın KOÇ- Atamalara gelirsek. Şimdi hem iller arası atamalar soruluyor, hem il içi atamalar, hem özür atamaları.

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Şimdi iller arasındaki atamalarda bendeki son rakamı söyleyeyim size; iller arası atama için 4800 başvuru aldık bu dönemde. Bunların, 4800 başvurunun 4050'sini yaptık iller arası atamada. Yani, 750 öğretmenin iller arası talebini yapamadık. Çünkü diyelim Samsun'dan Ankara'ya gelmek istiyor. Ama onun branşında Ankara'da açık yok. Dolayısıyla, ne yaparsak yapalım kendi branşına yerleştiremeyeceğimiz, istediği ilde kendisine uygun bir branş açığı olmayan 750 öğretmenimizi yerleştiremedik. Ama 4050'sini yerleştirdik. Şimdi muhtemelen bizi dinleyen o öğretmenlerimizden bir kısmı diyorlar ki; tamam beni Ankara'ya aldınız, ama tuttunuz Nallıhan'a verdiniz, halbuki ben Çankaya'yı istiyordum.

Yaşar Taşkın KOÇ- Evet, il içi atamalarda bu çok.

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- İl içi atamalarda bu çok karşımıza çıkan bir sorun. Güya istediği ile gelmiş gibi oluyor, ama il içinde de öyle bir ilçe, ilçeler arasında da öyle uzaklıklar olabiliyor ki ben şimdi ha Samsun'dayken ayrı kaldım Karşıyaka'da oturan ailemden, ha Nallıhan'da. Ama merkezde de çok ciddi bir yığılma var, il merkezlerinde, Ankara'da da öyle, başka birçok il merkezinde de öyle. İstesek de il merkezinde ona uygun bir yer bulamıyoruz. Ancak Ankara dediği için Ankara içinde mümkün olan en yakın ilçeyi gözeterek yapmaya çalışıyoruz.

Yaşar Taşkın KOÇ- Şu anda çok yapacak bir şey görünmüyor mu diyorsunuz?

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Evet, yani bu konuda...

Yaşar Taşkın KOÇ- Şubat'ta çünkü bir özür atamasıyla ilgili bir düzenleme yapılabilir denilmişti, ama bir çalışma yapılıyor mu yoksa çok matematiksel olarak belli mi?

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Şimdi sağlık özrüyle ilgili olan atamaları yapıyoruz zaten, yani gerçekten sağlık nedenleriyle bulunduğu yerden farklı bir yerde çalışması gerekenleri her halükarda yapmaya çalışıyoruz, o konuda ama güvenilir raporları falan olmak koşuluyla. Ama onun dışındakiler için elimizdeki imkanlar bu kadar, bunu yapıyoruz.

Yaşar Taşkın KOÇ- Öğretmen alımı Mart için bir açıklama yapmıştınız.

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Şubat.

Yaşar Taşkın KOÇ- Şubat için bir açıklama yapmıştınız.

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Şubat'ta 10 bin demiştik. Aslında bizim Şubat'ta öğretmen almak diye bir şeyimiz...

Hatem ETE- Bir de Sayın Başbakan 40 bin rakamını mı telaffuz etti?

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- 40 bin Temmuz'da, o ana atama döneminde. Şubat'ta aslında atama yapılmayacaktı, fakat Ocak'ta emekli olan

öğretmenlerimizin yerine, biliyorsunuz kamuda emekli olan herhangi bir kamu veya bakanlıkta emekli olanların yerine Bakanlar Kurulu kararı gereğince yarısı kadar, diyelim Kültür Bakanlığı'nda 100 kişi emekli olmuşsa 50 kişi alabiliyor, Maliye ona 50 kişilik bir şey verebiliyor. Bizde de benzer bir kural geçerli olmakla birlikte Sayın Başbakanın müdahalesiyle biz bunu aştık. Yani emekli olanlardan daha fazla, 8 bin civarında emeklilik bekliyorduk, normal şartlarda bize düşebilecek şey 4 bin iken, biz şimdi 10 bin atama yapıyoruz Şubat ayında. 40 bin de Temmuz ayında yapacağız, yani dolayısıyla 2014 yılında 50 bin öğretmen ataması daha yapmış olacağız.

Yaşar Taşkın KOÇ- Bu Şubat'ta direkt olmayacak, zaten aştık diyorsunuz, 6 bin kişi fazla diyorsunuz.

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Şubat'ta 10 bin.

Yaşar Taşkın KOÇ- Kalan 40 bin kişi de Temmuz'da.

Hatem ETE- Şimdi somut meseleleri konuştuktan sonra biraz sizin akademisyen kimliğinize hitap eden...

Yaşar Taşkın KOÇ- O zaman öğrenci affını da son kez soralım, oradan çünkü başka bir yere geçeceğiz. Öğrenci affı?..

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- YÖK çalışıyor. Şimdi benim bağlayıcı bir açıklama yapmam doğru olmaz. YÖK'le son şeyleri bir netleştirelim, ondan sonra konuşuruz.

Hatem ETE- Şimdi Sayın Bakanım, Milli Eğitim'le ilgili sıklıkla dile getirilen bir kanaat var, bir eleştiri var, siz de sıklıkla duymuşsunuzdur eminim; AK Parti döneminde hem çok sık bakan değiştiği için, hem de fiziksel imkanlar çok kısıtlı olduğu için bugüne kadarki bugün milli eğitimle ilgili politikaların çoğunluğunu organizasyonel değişiklikler, fiziksel imkanların artırılması, donanımın artırılması vesaireye harcandı. Ama bunun yerine müfredat değişimini içeren, milli eğitimde daha yapısal eğitim reformlarını içeren meselelere, sorunlara çok fazla el atılamadı şeklinde bir kanaat var. Muhtemelen siz de keşke bu fiziksel sorunlar aşılmış olsaydı da bu meselelerle daha fazla ilgilenseydik diyorsunuzdur. Böyle bir öngörü var mı gündeminizde, bir milli eğitim reformunu gerçekleştirmeye dair bir vizyon?

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Şimdi bu bir defa önce geriye doğru benden önceki bakan arkadaşlara da haksızlık etmemek adına söylüyorum. Müfredat konusunda da, eğitimin içeriği konusunda da 10 yıldan beri yapılan pek çok şey var. Bakın, ben 25 Ocak 2013'te görev başladım. Aşağı yukarı tam 1 yıl önce ve görev başladığımın haftasında ilk yaptığım o hafta içerisinde yaptığım iki toplantının ikisini de size söyleyeyim. Bir tanesi, Öğretmen İstihdamı Projeksiyonları Projesi. Yani neydi bu proje? Önümüzdeki 10 yıl içinde, 15 yıl içinde, 2023'e kadar ve ondan sonrasına hangi alanlarda hangi nitelikte ne kadar öğretmene ihtiyacımız olacak ve bunları hangi koşullarda bu niteliklere uygun yetiştirebiliriz. Bununla ilgili bir proje çalışması Nimet Hanım zamanında başlamış, Ömer Bey zamanında devam ettirilmiş. Projeye katılanlar Gazi Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara Üniversitesi'ni saydım

herhalde. Ben sadece o projenin nihai sunumunu yaptım, yani benden önce yapılmış bir çalışmaydı o. Yine aynı şekilde göreve başladığımın 10. gününde Talim Terbiye Kurulu 7 dersten programları yenilemişti. Şimdi program ne, müfredat ne, bunları siz biliyorsunuz, ama genel kamuoyu açısından biraz daha netleştirerek söyleyeyim. Şimdi bir dersin, diyelim matematik dersi, ortaokul 3. sınıfta okutulacak matematik dersi, bütün dersler için geçerli olan bir şeyden söz ediyorum. Hangi sınıfta hangi ders nasıl okutulacak, matematik dersi nasıl okutulacak, hangi konuları içerecek, niye o konuları içerecek, ne tür kazanımlar öngörülecek? Yani diyelim ki çocuklara burada çarpım tablosu öğretilecek birinci hafta veya ikinci hafta. Niye? Burada çocuklardan ne tür bir kazanım bekliyoruz, o da yazılır, bunlara program diyoruz. Yani, bir dersin hangi şeyle hangi kazanımlar amaçlanarak hangi konular içerecek şekilde okutulması gerektiğini Talim Terbiye Kurulu hazırlar. Sonra buna uygun bir müfredat, bir çalışma planı. Ve o müfredata uygun yani bu konular nasıl işlenecek, ne kadar deney yapılacak o derste, ne kadar gezi yapılacak, ne kadar sınıfta öğretmen sunum yapacak, öğrencilerden ne tür ödevler isteyecek; bunların hepsi müfredatın içerisinde yer alır. Sonra o müfredata uygun olarak kitaplar yazılır veya yazdırılır. Bunları kim yapar? Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu. Daha doğrusu bizde genel müdürlükler, Temel Öğretim Genel Müdürlüğü, Ortaöğretim Genel Müdürlüğü. Temel öğretim ilkokullarda ve ortaokullarda okutulacak derslere ilişkin önerileri Talim Terbiye Kuruluna verir veya hazırlar. Ortaöğretim de liseler de okutulacak olanları Talim Terbiyeyle işbirliği halinde. Ama neticede Talim Terbiye Kurulu bunlara ilişkin programları, müfredatı ve ders kitaplarını nihai şeklinde hazırlamakla görevlidir. Bununla ilgili 7 tane ders. Bunlar uzun, ciddi vakit alan işlerdir. 7 dersin sadeleştirilmesi. Çünkü bizim en büyük şikayetimiz, çocuklarımıza her derste öğretebileceğimiz kadar çok şey yüklemek, böyle bir iddia var nedense. Yani nedense değil, bunun sebeplerini de biliyoruz da, yani kimya programını hazırlayanlar neredeyse o çocuk sanki ileride mutlaka kimyager olacak veya kimya alanında uzmanlaşacakmış gibi her şeyi yüklemeye çalışırlar. Tarih de aynı şekildedir, matematik de aynı şekildedir, her dersin uzmanı en önemli ders onun dersi olduğu için o konuda mümkün olan en büyük yükü çocuklara... Bu yanlış, bundan senelerdir şikayet ediyoruz. Hatta Hasan Pulur'un meşhur şeyi vardır, kurbağanın iç organlarını çizemediği için ortaokuldan bekleme aldığına dair. Ben o programda da ona atıfta bulunmuştum biyoloji dersi. Şimdi 7 dersten Talim Terbiye Kurulu bunları sadeleştirmiş, müfredatı sadeleştirmiş, çocuklarımıza bu kadar yüklenmeyelim, onlara şu kadarı yeterlidir, yeter ki bunu iyi yapalım. Yani, zaten siz bu kadar ağır programlar yaptığınız zaman zaten süreniz yetmiyor onları anlatmaya, okutmaya çocuklara dersin saatleri yetmiyor. Yani, biz kendi kendimizi kandırıyoruz, çocuklara bu kadar çok şey öğreteceğiz; kağıt üzerinde hedefliyoruz, ama fiiliyatta, gerçek hayatta onun belki üçte birini, dörtte birini zor öğretiyoruz veya bu kadar çok şey öğretmeye kalktığımız için hiçbirini öğretemiyoruz. Demiş ki daha önceki bakan arkadaşlarımız da; bunları makul bir seviyeye çekelim, gerçekten

öğretebileceğimiz kadarını hedefleyen programlar yapalım. Nitekim işte dediğim gibi ben göreve başladığımın 10. gününde bununla ilgili Talim Terbiye Kurulumuzla yaptığımız basın toplantısında 7 dersin şeylerini sunmak bana kaldı. Halbuki bunun hazırlıklarını Talim Terbiye Kurulu'na verdiği talimatla Ömer Bey başlatmıştı. Daha önce Hüseyin Bey zamanında da yapılış burada çalışmalar var, Nimet Hanım zamanında da yapılmış çalışmalar var. Şimdi bizim de yaptığımız çalışmalar var. Bunlar kümülatif, birikimli şeyler, yani birbirinin üstüne geliyor.

Yaşar Taşkın KOÇ- Bir süreklilik olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Bir süreklilik var. Yani, eskiden bunlar yapılmıyordu, şimdi biz bunları akıl ettik ve yapmaya başladık değil. Bunlar zaten başlamış birtakım faaliyetler. Ama bazısından yetişmiş eleman nedeniyle, bazısında nakdi kaynaklar, bazısı kamuoyunun...

Yaşar Taşkın KOÇ- Bazen de zamana...

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Şimdi bakın bunları söylüyorum, ama ben o basın toplantısını yaptım ve biyolojik şeyini örnek gösterdim. Eski biyoloji programı şöyle bir şeydi, yani çocuklara öğretilmesi gerekenlerin içinde yer aldığı kitap şöyle bir kitaptı. Talim Terbiye'nin hazırladığı yeni biyoloji programı da şöyle bir şeydi, inceltilmiş. Ama ertesi gün gazetelerde, bazı gazetelerde bu tebrik edilecek bir çalışma iken, Milli Eğitim Bakanlığı Darwin Kuralını müfredattan çıkarmak için biyoloji programını biçti diye haberler çıktı.

Yaşar Taşkın KOÇ- Okumuşlar mı içini?

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Yok, ama yani şöyle: Diyelim ki daha önceki programda Darwin Nazariyesi 30 sayfa iken burada 2 sayfaya indirilmiş, ama başka konular da aynı şekilde. Kurbağanın iç organları da çıkarılmış, yani gerek yok, çocuklara bu kadar yüklenmeye gerek yok. Ama kamuoyunun da nasıl eğitimde çocukların hazır bulunurluluk düzeyi diye bir şeyden söz ediyoruz, her sınıfta her şeyi anlatmanız bu yüzden mümkün değil, çocuğun belli bir düzeye, o bilgiyi alabilirlik düzeyine gelmiş olması gerekiyor, kamuoyunda da aynı şey var. Kamuoyunda bazı reformları, bazı düzenlemeleri kabul edilebilirlik düzeyine gelmiş olması gerekiyor.

Şimdi mesela bu dershane meselesiyle başlayan tartışmalar nedeniyle genel kamuoyu belki bugüne kadar hiç olmadığı şekilde eğitimin sorunlarından haberdar olmaya başladı. Yani, bizim mesela eskiden bunu daha çok sık duyuyorduk, ya Finlandiya kadar olamadık. Finlandiya'da matematik şöyle güzel öğretiliyor, Türkiye'de niye öğretilemiyor? Veya Singapur kadar olamadık, Singapur'da İngilizce şöyle öğretiliyor, ama Türkiye'de öğretilemiyor. Ama artık kamuoyu biliyor ki Finlandiya dediğiniz yerdeki öğrenci sayısı 550 bin, bizde 16 milyon. Singapur dediğiniz bir şehir devleti. Ben o durumlarda hep Mehmet Akif merhumun 1. Meclis'te yaptığı bir konuşmayı hatırlıyorum. Yine böyle bir muhalefet milletvekili çıkmış o tarihte, işte memureyn şöyle zor durumda, memureyn maaşları yetmiyor, memureyn geçinemiyor falan uzun uzun. Memureyn, ebeveyn gibi iki memur demek, iki memur. Çoğulu aslında memurin. Adamcağız memureyni çoğul anlamında

kullanıyor, memurlar demek istiyor aslında, ama memureyn dediği için iki memur anlaşılıyor. Akif dayanamamış en sonunda, demiş ki; bu memurin, memureyn olsaydı biz onları kuş sütüyle beslerdik. Şimdi Finlandiya'yla karşılaştırmamamız gerektiğini böyle ulu orta, tabii ki orada yapılan bazı güzel örneklere bakarız, biz onları Türkiye'ye nasıl uyarlayabiliriz diye tabii ki düşünelim, ama birebir özdeşleştirmeyelim. Yani, Finlandiya farklı bir ülke, ölçekler farklı, birikimler farklı, kültürler farklı, Singapur farklı, Çin farklı, Türkiye farklı, Amerika'da farklı. Bununla şunu demek istemiyorum, hani demokrasi tartışmalarında sık sık söylenir, bize özgü demokrasi, onu demek istemiyorum. Ama başka alanlarda da öyledir, eğitim planlaması neticede bir ölçek planlamasıdır aynı zamanda. Yani, 550 bin öğrenci için yapacağınız planlamayla 16 milyon öğrenci için yapacağınız planlama veya öngörü veya beklenti aynı olmaz. Bunun için kaynak farklı, bunun için...

Hatem ETE- Sanırım biraz şu kastediliyor Sayın Bakanım: AK Parti kendi iktidarında ekonomide, siyasette, dış politikada kendi üslubuyla süregelen Cumhuriyet tarihindeki dış politikaya, iç siyasete, ekonomiye müdahale etti, kendi rengini verebildi. Milli eğitimde bu anlamda hani değerler eğitimi diye özetlenen, o bağlamda değerlendiriliyor, bir eğitime rengini verebildi mi? O nedenle böyle fiziksel koşulların iyileştirilmesiyle yapısal eğitim reformları karşılaştırmaları yapılıyor.

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Şimdi iki nokta var burada. Bir; bizim adımız Milli Eğitim Bakanlığı. Dolayısıyla, burada hani AK Parti, A Parti, B parti, tabii ki partilerin programları vardır, belli dünya görüşleri vardır ve onları her alanda iktidara geldikleri zaman her alandaki uygulamalarına yansıtmak isterler. Bu anlamda AK Parti de tabii ki eğitim alanındaki kendi ön kabullerini eğitime yansıtmak ister. Bunu nasıl yapacağını, neden yapacağını da programında, gerek parti programında, gerek seçim bildirgelerinde, gerek Hükümet programlarında söyleyegelmiştir ve yapmıştır, yapmaktadır. Ama özetle eğitimde yaptığınız iyileştirmeler uzun vadede semerelerini verir. Yani, şimdi bir yol yaparsınız yol bittiği anda fark edersiniz onun getirdiği rahatlığı...

Yaşar Taşkın KOÇ- Hemen kullanılır.

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Hemen kullanıma girer ve siz eskiden böyleydi, şimdi bak böyle oldu, bu somut, gözle görülür bir farktır o. Eğitimde bu fark uzun yıllar sonra, şimdi düşünün ki bugün ilkokula aldığınız bir çocuk 16 sene sonra üniversiteyi bitirecek. Bu 16 sene içerisinde yaptığınız düzenlemelerin semeresini bugün üniversitede yaptığınız düzenlemenin bu çocuk açısından semeresini 16 sene sonra, belki 17, 20 sene sonra alacaksınız. Zaten o yüzden genellikle siyasi iktidarlar uzun vadede sonuç verecek olan eğitim yatırımlarına pek sıcak bakmazlar. Onlar daha çok kısa sürede, hemen vatandaşın göreceği, takdir edeceği daha gündelik alanlarda kendilerini göstermek isterler. Eğitim gibi, eğitim bir anlamda belediyeciliğin altyapı yatırımı gibidir. Yani, uzun vadede sonuçları, yapmadığınız zaman da pek niye yapmadığınız sorgulanmaz. Yaptığınız zaman, ilk başta ister istemez bu kadar büyük ölçekli alanlarda yaptığınız düzenlemeler bazı gündelik sıkıntılara da yol

açar. Şimdi 4+4+4 çok şükür biz öğretmenlerimizin, yöneticilerimizin ciddi gayretiyle mümkün olduğu kadar sarsıntısız bir biçimde geçtik. Ama düşünün ki 4 yıllık lise öğrenimi bir anda zorunlu hale geldi. Bu ne demektir? Liseye gidecek çocuk sayısında ciddi bir artış oldu birden. Ve dolayısıyla liselerdeki dersliklerimizin sayısı yetmemeye başladı. Ne yaptık? Can havliyle derslik yapımını hızlandırdık. Binlerce, onbinlerce yeni derslik yaptık. Bunları yaparken tabii ki inşaatlarda var ya, "çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü" çevreyi biraz rahatsız ettik, okulların yerlerini, türlerini değiştirdik. Buradaki ilkokulu belki buraya aldık, buradaki ortaokulu şuraya aldık, bunları da keyfimizden yapmadık. İstedik ki ilkokul mümkün olduğu kadar çocukların yakınında olsun, ortaokullar biraz daha uzakta olabilir, lise biraz daha uzakta olabilir, bütün bu değişkenleri hesaba katarak optimum çözümleri bulmaya, okullarımızı optimum planlamaya çalıştık. Ama bunu yaparken yanlış da yapmış olabiliriz bazı yerlerde, bazılarına daha fazla rahatsızlık vermiş olabiliriz. Ama neticede bunun olumlu sonuçlarını da daha uzun vadede alacağız.

Programda yaptığımız değişiklikler var, 4+4+4 sadece eğitim süresini uzatmadı, seçmeli derslerle çocuklarımızın önüne yepyeni kulvarlar açtık. Çocuklarımızın kendi yeteneklerine göre, becerilerine göre, ailelerinin tercihlerine göre seçebileceği yeni dersler koyduk müfredatımıza. Bunlara ilişkin eğitim materyalleri geliştirdik, bunlar kolay işler değil bu kadar büyük ölçekli. Ben şimdi bugün Portekiz'i işte böyle şey yapıyorum, gelen yabancı misafirlerimize anlattığım zaman, yani hakikaten adamlar biraz böyle anlat anlat, nasıl olsa bilmiyoruz havasında dinliyoruz olabilirler. O kadar büyük ölçekli işler yapıyor ki Türkiye, bir başkası dinlediği zaman bunlara inanmakta zorluk çekiyor.

Bakın ben size bir örnek vereyim; Türkiye'de 700 bin Suriyeli var. Bunların çocukları da burada ve biz bu çocuklara da eğitim veriyoruz. Şimdi ben bazı yabancı misafirlerimiz kız çocuklarının okullaşma oranı kaç filan diye sordukları zaman, yüzde 100'ü geçtik diyorum. Şimdi 100 çocuktan nasıl 102 çocuğu okullaştırmış olabilirsiniz, yüzde 100'ü nasıl geçebilirsiniz? Kendi çocuklarımız, artı Suriye'den gelen çocuklar. Türkiye hakikaten büyük işler yapıyor. Şimdi vakit kalmadı, keşke...

Yaşar Taşkın KOÇ- Ben zaten şimdi araya girmek üzereydim.

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Hissettim ben onu. Daha bizim yaptığımız, işte FATİH Projesi diye devasa bir projemiz var. Bakın Portekiz girdi. Başaramadı. Yani ciddi manada sıkıntıya girdiler. Şimdi bizim yaptıklarımızı görüp kendi şeylerini yeniden gözden geçirme ihtiyacını duyuyorlar. FATİH Projesi sadece bir etkileşimli tahta ve çocuklara verilen tablet bilgisayar meselesi değil, aynı zamanda ciddi bir içerik reformu. Yani, kitapta vereceğiniz içerikle tablet bilgisayarda vereceğiniz içerik aynı değil. Çok zenginleştirilmiş içerik paylaşma imkanını veriyor bu yeni teknoloji. Dolayısıyla, inşallah onu vakit olursa başka bir zamanda konuşuruz, iyi işler oluyor.

Yaşar Taşkın KOÇ- Son iki aydır evet ne zaman programa katılsanız haklı olarak biz de, siz de dershane başlıklarını konuşuyoruz. Ama son 1 dakikada 1 dakikalık cevap almam mümkün olursa, takvim konusu belli oldu mu, tekrar dershane konusuna dönmek istiyorum. Yani yerel seçim sonrasına mı kalır, yoksa hızla gündeme alınacak gibi mi görünüyor?

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Hızla gündeme alınır, zannediyorum yerel seçimleri beklemez. Haklısın o endişeyi duymakta, Mart'ta Meclis çok fazla çalışmayabilir, ama önümüzdeki Şubat ayında zannediyorum Meclis gündemi buna elverir diye ümit ediyorum.

Yaşar Taşkın KOÇ- Sayın Bakanım, birkaç daha eklediklerini söylediler, o zaman ben bir soru sorayım, Hatem'e de bir soru kalsın. Benim son sorum şu olacaktı, onu sormuş olayım: Velilere, öğretmenlere ve hatta öğrencilere içiniz huzurlu bir şekilde bu sistem iyi gidiyor, başarılı olacak. Bu projeye ve bu programa göre yolumuza devam edeceğiz, siz de rahat olun diyebiliyor musunuz baktığınız zaman?

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Hangisi için soruyorsunuz?

Yaşar Taşkın KOÇ- Toptan işte, sınav sistemi, dolayısıyla dershanelerin dönüşmesi, Milli Eğitim Bakanlığı'nın çizdiği yeni bir rota var çünkü.

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Şimdi tabii benim böyle hani çok güzel yapıyoruz, her şey kusursuz, güllük gülistanlık demem doğru değil. Ama şunu bilmelerini isterim hem velilerimizin, hem camiamızın, öğretmenlerimizin: Yaptığımız bütün düzenlemelerde mümkün olanın en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Yani, doğru bildiğimiz, işte paydaşlardan aldığımız görüşler, öneriler, eleştiriler, değerlendirmeleri de hesaba katarak, dünyadaki uygulamalara bakarak, Türkiye'nin şartlarına, imkanlarına, kabiliyetlerine, kısıtlamalarına bakarak yapılabileceklerin en iyisi neyse onu bulup uygulamaya çalışıyoruz, bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Peki, imkan olsa başka türlüsü olmaz mı? Tabii ki olur. Yani, ben istemez miyim şimdi benim bütün sınıflarım, okullarımızdaki bütün sınıflar hani hep o örnek verildiği için söylüyorum, Finlandiya'daki okulların sınıfları gibi olsun. Benim bütün çocuklarım, ilkokullardaki, ortaokullardaki çocuklarım Singapurlu çocuklardan çok daha iyi yabancı dil öğrensinler tabii ben de isterim, ama şartlar da böyle.

Yaşar Taşkın KOÇ- Oraya doğru giden bir yol için eldeki imkanlar değerlendiriliyor diyorsunuz. Son 10 saniyemiz.

Hatem ETE- Gerek yok, evet.

Yaşar Taşkın KOÇ- İstersen 1 cümlelik bir cevap...

Hatem ETE- Şunu söyleyecektim: Bu dershane meselesinde genelde velilerden öte hep dershane sektörleri konuştular, itirazlarını dillendirdiler. Başlarda çok sert itirazlar geliyordu, sonra siz görüştükçe sanki sektör temsilcileri de bir ortak noktaya doğru geldi gibi gözüküyor. Ona dair de bir iki cümleyle bir analizini alalım.

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- O zaman çok hızlıca ben kimlerle görüştük onu da kısaca bir, hem teşekkür babında bunu zikretmemde fayda var. Bakın biz bu süreçte pek çok dershane birlik temsilcileriyle, illerde yaptığımız

çalıştaylarla, gerçi bir kısmını bazı dershane grupları protesto ettiler falan, ama neticede biz dört büyük dershane dernekleri şemsiye kuruluşunun temsilcileriyle müteaddit defalar toplandık. Kimlerle toplandık? Mesela ÖZDER Sayın Ahmet Akcan'ın Genel Başkanı olduğu ÖZDER'le. Çözüm Dershanesi Yönetim Kurulu Başkanı Osman Öztürk, Çözüm Dershanesi Yönetim Kurulu üyesi Nazım Maviş Bey. ÖZDEBİR Başkanı, Bilim Dershanesi Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Faruk Köprülü. Sayın Kurtuluş, Arıkan Fen Bilimleri Dershanesi Genel Müdürü. Sayın Eyüp Kılcı, GÜVENDER Başkanı. Osman Cevat Yavuz, Ankara Maltepe Dershane Temsilcisi, GÜVENDER. Bilal İndi, İstanbul Fen Dershanesi Temsilcisi, GÜVENDER. Sayın İbrahim Taşel, TÖDER Başkan Yardımcısı, Final Dershaneleri Başkanı. Metin Özer, Sınav Dershanesi Yönetim Kurulu Başkanı, TÖDER. Hüseyin Ulusal, Açı Dershanesi Yönetim Kurulu Başkanı, TÖDER gibi sektörü büyük ölçüde temsil ettiğini düşündüğümüz bu arkadaşlarımızın hepsine teşekkür ediyorum. Şimdi şunu da söyleyeyim: Bu arkadaşlarımız bizimle görüşmelerinde her şeyde mutabık değiliz. Mesela Faruk Köprülü Beyler, biz dershanenin bu şekilde dönüştürülmesine razı değiliz, bize daha uzun süreli bir şey tanınmalıdır. GÜVENDER aynı şekilde. Bu isimleri zikrederken ve teşekkür ederken ortaya çıkan sonucun hepsinin altına imza atacağı sonuç olmadığını da biliyorum. Ama onlardan gelen pek çok yararlı görüş, öneri, değerlendirme kendimizce bu taslağa konmuştur, bazıları da konmamıştır, bazıları da hiç konabilir gibi değildir. Diyorsa ki bu işlere hiç karışmayın, bize karışmayın, bizi olduğumuz gibi bırakın diyenlerin önerisine de uyamadık...

Yaşar Taşkın KOÇ- Çünkü bir ayrıcalık mümkün değildi.

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Ama hepsine yine de çok teşekkür ediyorum, güzel bir çalışma süreci yaşadık birlikte. Bütün bu lehte ve aleyhte görüşleri de belli bir nezaket içerisinde yürüttük. Karşılıklı prensip kararı, mesela medyada ulu orta buradaki tartışmaları polemik konusu yapmama konusunda biz de dikkatli olduk, onlar da dikkatli oldular, teşekkür ediyorum hepsine. İnşallah sonuçtan uzun vadede hepsini memnun olurlar.

Yaşar Taşkın KOÇ- Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI, çok teşekkür ederiz efendim sorularımıza cevap verdiğiniz için.

Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI- Ben teşekkür ederim.

Yaşar Taşkın KOÇ- Aktüel konuları ve dershane meselesini konuştuk. Siyaset 24'ten bu haftalık bu kadar, haftaya yeni programda görüşmek üzere iyi akşamlar efendim.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.