Milli Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı’ya Açık Mektup

Milli Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı’ya Açık Mektup

Milli Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı’ya Açık Mektup

Sayın Bakanım,

Sizi ilk defa yıllar önce yazdığınız“Enformatik Cehalet” isimli kitabınızla tanımıştım. Kategorisinde ilklerden olanbu çalışma beni çok etkilemişti. Ozamanlar sizinle tanışmayı çok istemiştim.

Aradan uzun yıllar geçti. Bu güngeldiğimiz noktada ülkemiz çok önemli bir dönemeçten geçiyor. Ve siz bugün, Türkiye’nin en önemli kurumlarının biriolan Milli Eğitim’in en üst noktasında bulunuyorsunuz. Düne kadar hükümsüren Darbeci “Ergenekon Düzeni”nin tasfiyesi ile birlikte, yönetiminizdeki Milli Eğitim’de, sizden önceki Bakanlarımızın daçalışmaları sayesinde çok önemli kazanımlar elde edildi. Ancak katedilmesi gereken daha çok mesafe var.

Açık söylemek gerekirse, siz bu göreve gelince çok heyecanlanmış,  Milli Eğitim’de çok önemli devrimler yapılabileceği beklentisi içine girmiştim. Doğrusu, hâlâ da beklemekteyim.

Çünkü bugün söz konusu olan artık “yeni bir medeniyet”in inşasıdır. Darbeci gerici statükocu dönemler tarihin tozlu raflarına terkedilmelidir.Bu ise öyle lafla halledilecek bir mesele değildir. Çağdaş bir perspektif, yeni bir konsept uzun ve sabırlı bir çabayı gerektirir. Fatih, İstanbul’u fethedince, yoluna Bizans’ın statükosuyla devam etmedi. Bugün ihtiyaç olan yeni medeniyeti inşâ edecek ve sürdürecek kadroların ve nesillerin yetiştirilmesini sağlayabilecek nitelikteki bir Milli Eğitim Sistemi’nin de eski Ergenekondüzeninden kalma metod ve anlayışla yoluna devam etmesi mümkün değildir.  Eğer yenibir medeniyetin inşaasına talipseniz, “köklü değişiklikler” yapmak zorundasınız.. Zira, yenimedeniyetin inşası, eskimiş statükonun köhne zihniyetiyle ve kurumlarıyla olmaz, olamaz…

 Bu kısa girişten sonra esas söylemek istediklerimizle devam edelim.

“Allah, kâinatı ve kainatın içerisinde yarattığı her varlığı bir ölçüye göre yaratmıştır.” (Rad/8, Kamer/49) Yani hiçbir şey ölçüsüz, ilkesiz yaratılmamıştır. Dünyanın ve güneşinbir yörüngede dönmesi bir ölçüye göredir, taşın düşmesi suyun akması,çiçeğin açması,yağmurun yağması, mevsimlerin birbiri ardına devam etmesi gündüzün ardındangeceni gelmesi hep bir ölçüye göredir

Allah’ın yarattığı hiç bir şey rastgele ve keyfi değildir. Bu yaratılış ilkelerinin kurallarının bizim literatürümüzdeki adı “bilgi”dir..  “Bu ilkelerin kuralların belli prensipler dahilinde disiplinize hali bilim”dir. 

Bizim temel bilgi kaynağımız iki’dir. 

“Kevni ayetler” (yaratılış ilkeleri-kanunları) ve “Vahyi ayetler”.  Allah (c.c); “akledin, zikredin, fikredin” der ve “akletmeyenler pislik içindedirler” diye buyurur. (Yunus100). 

Biz dünyayı, vahyi ve kâinatı aklımızla okur, aklımızla değerlendiririz. Yüce kitabımızın ilkinen ayeti olan “Yaradan Rabbinin adıyla oku!” emri, doğrudan “akla hitab”dır. Zira insandan, dünyayı, olayları, her şeyi yaratan Rabbinin adıyla okunması istenmektedir. Bu  okumayı sağlayan ise “akıl”dır. İnsan esas olarak iki organdan müteşekkildir: “DüşünmeOrganı” ve “İcra Organı-organları.”

 Şimdi bu mektubu sizlere yazmama sebeb olan konuya girmek istiyorum.

Kâinatın yaratılış ilkelerini ifade eden kevni bilgiler; mesela “Fizik”, “Kimya”, “Biyoloji”, “Matematik” vb. bilimler okullarda temel ders olarak okutulur da, onları okuyan, anlayan, anlamlandıran, açıklayan, hayata uyarlayan, çekip çeviren “Akıl”, “Akletmek”, “Düşünmek” aygıtı/cevheri neden ders olarak okutulmaz?

Bilgi öğretiliyor da, Akletmek neden öğretilmiyor? Neden “aklın gelişmesi” ve “etkin olarakkullanılması” için olmazsa olmaz olan “özgürlük” ve “barış” dersleri yoktur okullarda?

Oysa, çağdaş eğitimin “ilim ve akıl merkezine” oturtulması lazım değil mi? Bilgiyi  anlamlı hale getirecek şey, birinci derecede akıl değil midir?

Allah’ın sıfatlarından birisi de Âlim değil mi?

Akletmenin okutulmadığı bir eğitim sistemi,  ihtiyaçlara cevap vermekten uzaktır.

Peki, bu dersler nasıl okutulmalı, bu dersler müfredata nasıl dahil edilmeli?

İşe “Üretici Akıl” ve “İnşaa edici akıl” formatlarından başlayabiliriz.

Önce şunu çok açık bir şekilde belirtelim.

Eğitim Sisteminde ve toplumda öncelikle korunması gereken bir şey varsa; bu ne “rejim”dir, ne “devlet”tir, ne de “Kemalizm”dir.

Korunması gereken en önemli birincil değer “düşünce”dir; “düşünmek”tir, “akletmek”tir.
Çünkü, Akıl-akletmek, birey ve toplumun en önemli gücüdür. Peki, nasıl akledeceğiz?

Akletmenin en temel ihtiyacı “doğru bilgi”dir. Doğru bilgi, tabiri caizse “akletmenin benzini”dir.

Düşünmenin/akletmenin oksijeni ise “barış-istikrar”dır, “özgürlük”tür. Gücü de “istişare”dir, “sinerji”dir.

Fikrin güçlenmesi için bilgiye ve hikmete ihtiyaç var, barışa ihtiyaç var, özgürlüğe ihtiyaçvar, istişareye ve sinerjiye ihtiyaç var.

Bunlar fikrin gelişmesi için çok önemli. Eğer bir yerde kaos varsa, istikrarsızlık varsa, kavga varsa, baskı varsa, fikir orada gelişmez.
 
MÜFREDATA ÇOK DEĞİL BİR YIL ÖNCE AKIL-AKLETME-DÜŞÜNCE DERSLERİKONULSAYDI TERÖR BUGÜN GÜNDEMDEKİ ETKİSİNİ YİTİRİRDİ..

“Akıl derslerinin” gençliğimize ve toplumuza sağlayacağı katkıları buraya sığdırmak mümkün değildir. Bu dersler müfredata konulunca, o daha iyi anlaşılacaktır. Ancak bugün toplumun müzmin problemi olan terörün bile akıl derslerinin müfredata konuluvermesiyle nasıl gücünü kaybedeceğini kısaca bir değerlendirmeyle anlatmaya çalışalım.
 
Özellikle üniversitelerde yine gündemin ön sıralarında olan terör, fonksiyonu ve sonuçları itibarıyla birinci derecede bireysel ve toplumsal aklı tutsak eder. Çünkü bu terör ve arkasından gelen kaos, akletmenin/düşünmenin düşmanıdır.
 
Balık nasıl suya muhtaçsa, insan ne kadar havaya muhtaçsa, “akletme”nin en çok ihtiyaç duyduğu şey barıştır, istikrardır. Nitekim nasıl savaşın gücü silahsa, barışın gücü de fikirdir. Terör’le birlikte oluşan kaosla fikir gücünü kaybetmeye başlar. Fikrini, düşüncesini zayıflamaya veya kaybetmeye başlayan toplum her şeyini kaybetmeye başlar.
 
Terör, Ergenekon düzenlerinde  halkın düşünmesini engellemek için kullanılan bir argümandır. Çünki onlar hakimiyetlerini “düşünmeyen bir halk” üzerine kurarlar. Ergenekon’a vurulan ciddi darbelere rağmen, terör bugün onun dış ve iç uzantısı olarak hâlâ bu toplumdan elini çekmiş değildir. Küresel emperyalizm ve onun geri kalmış ülkelerdeki “yerel  uzantıları” olan “diktatörler” ve demokrasi ile idare  edilen ülkelerdeki “yerel ergenekonlarla” bütün geri kalmış ülkelerde terörle ve ortaya çıkan kaosla “aklı tutsak etme” icraatlarını hâlâ sürdürmektedirler.

Toparlarsak, terörün bir mücadele yolu olduğu iddiasıyla beyni yıkanan gençlere terörün toplumları geri bırakmak için bir manipülasyon aracı olarak kullanıldığını ve düşünme kabiliyetlerini tutsak ettiğini anlatabilseydik; gençlerimiz terör bataklığına düşmezlerdi.

Sayın Bakanım; Bu sebebledir ki; okullarda mutlaka akıl/akletme, fikir/fikretme, düşünce/düşünme dersleri olmalı; bunlar “barış”, “özgürlük” ve “kardeşlik” dersleriyle desteklenmelidir.

Böylece yeni bir medeniyetin inşâsına sağlayacağınız katkı ile tarihte hayırla yadedilenlerden olabilirsiniz. Bu milletten bunu esirgemeyeceğinize inanıyor, saygılar sunuyorum.

 

 Dr. Ramazan UÇAR / Akit

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum