Mustafa KIR'dan Nabi Avcıya Açık Mektup

Mustafa KIR'dan Nabi Avcıya Açık Mektup

Ankara Memur-Sen ve Eğitim Bir sen 1 Nolu Şube Başkanımız Mustafa KIR'dan Nabi Avcıya Açık Mektup '“Jurnalcılık muteber, jurnalcılar mutemet, sayılmamalıdır!” diyen başkanımızın açık mektubunun tam metni.

Ankara Memur-Sen ve Eğitim Bir sen 1 Nolu Şube Başkanımız Mustafa KIR'dan Nabi Avcıya Açık Mektup 'Jurnalcılık muteber, jurnalcılar mutemet, sayılmamalıdır!” diyen başkanımızın açık mektubunun tam metni.

 

            Jurnalcilik ve dalkavukluk dünyanın en eski ve en iğrenç mesleklerinden biridir. İşleri; kendi arzularına uygun bir işe sahip olmak veya kendilerine tanınan bir imkanın devamını sağlamak için yönetimi elinde  tutanlara ve yüksek mevkii sahibi olanlara  yalakalık, dalkavukluk ispiyonculuk yapmaktır.

             Özelliklerine gelince; kolay makas değiştirirler. Haklının değil güçlünün yanında yer alırlar. Dün ak dediklerine bu gün kara derler. Çıkarları için en yakın dostlarını, yol arkadaşlarını bile  satarlar. Kaos ortamını ve dumanlı havaları çok severler. Sevgilerinin ve arkadaşlıklarının ömrü çıkarlarının ömrüne bağlıdır. Gözlerini şöhret hırsı bürümüş, gönüllerini  makam ve mevki   hırsı kaplamıştır. Zamanları kendilerini methetmekle ve elde etmek istedikleri makam ve mevki sahiplerini karalamakla geçirirler. Kendilerini oldukları gibi değil, nasıl olunması gerekiyorsa öyle göstermede mahirdirler.Çünkü makam ve mevkilerin çalışmakla ve hak etmekle değil, yalakalık, dalkavukluk ve jurnalcilik enstrümanlarını kullanarak elde edilebileceğine inanırlar.

            Jurnalcılık karakter bozukluğu ve toplumsal bir hastalıktır.

            Jurnalcılık ve dalkavukluk bir karakter bozukluğu ve bir  toplumsal hastalıktır. Bu tür insanlar söylemde sureti haktan görünüp, eylemde  ahlaki ve manevi kuralları tanımazlar. Her şeyi kendi lehlerine döndürmek için her yolu mubah görürler. Bunlara her dönemde ve her çağda rastlamak mümkündür. Bunların istidat, kabiliyet, liyakat ve ehliyet sahibi oldukları şüpheli, fakat şahsiyet sahibi olmadıkları konusunda asla tereddüt yoktur.

             Şahsiyetli insanları karalamak suretiyle  kendilerini  pazarlama gayreti içinde olan jurnalcıların  her dönemde varlığını  doğal karşılamak mümkündür. Doğal olmayan şey bu tür muhteris ve düzenbazların  sözlerinin  muteber  ve mutemet  sayılarak  namuslu ve şerefli  idarecilerin görevlerinden uzaklaştırılmasına dayanak teşkil etmesidir.

             Yönetimin talibi değil, matlubu olmak esas kabul edilmelidir.

              Artık günümüzde hak etmedikleri  halde çeşitli entrikalarla kendi arkadaşlarını  iteleyerek  makam ve mevki kapmaca oyunlarının itibar görmesi,  toplum düzenini sarsan, dini  ve sosyal hayatta tedavisi güç, derin yaralar açan bir hastalık haline geldiği sağduyu sahibi herkes tarafından bilinen bir gerçektir.  Unutulmamalıdır ki, bir ülkede dalkavukluk ve yalakalık getirisinin değer kazanması o ülkenin sonunun gelişinin en büyük işaretidir. 

            Oysaki yönetim işleri dünyada en önemli vazifelerden birisidir. Zira toplumun huzur ve güveni, maddi ve manevi alanda kalkınmışlık düzeyi yöneticilerimizin nitelikleriyle doğrudan ilgilidir. Yönetim işleri  yönetici  atamada yetki sahibi olanlar ve yetkililer adına yetkili  kılınanlar tarafından  yandaşlara, gammazlara, döneklere, dağıtılan bir ulufe değildir. Bilakis toplum içinde temayüz etmiş ilim, ahlak, liyakat, ehliyet, dirayet, basiret ve şahsiyet  sahibi  olanlara verilmesi gereken  ağır bir mesuliyettir. Onun için yöneticilerin tayin edilmesinde  yönetime talip olanların istekleri değil, işin özelliğine göre, yönetime talip olanın veya önerilenin işe göre liyakat ve ehliyet sahibi olup olmadıkları dikkate alınmalıdır. Hatta yönetimin talibi değil, matlubu olmak esas kabul edilmelidir.

         Yönetim işlerinin ehillere verilmelidir!

         Diğer taraftan  idare bir emanet olup, ehil olanlara verilmesi Allah'ın emridir. Yönetim işlerinin ehillere verilmeyip, ulufe gibi dağıtılması ise emanete hıyanettir. İşlerin ve görevlerin dağıtımı konusunda liyakatin önemine işaret eden  Peygamberimizin "İş ehil olmayan kişiye verildiği zaman kıyameti gözle." sözü inanan insanlar için  çok önemli bir uyarı kabul edilmelidir.

            Özellikle; Hz. Peygamber'in “Şu gök kubbenin altında ve yeryüzünün üstünde Ebu Zer’den daha doğru sözlü kim olabilir?” dediği Ashaptan   Ebu  Zer'in bir gün:  “Ya Resulellah  beni  vali tayin eder misin?” talebi üzerine Peygamberimizin; “Ey Ebu  Zer! Sen zayıf bir adamsın. İstediğin vazife ise büyük bir emanettir. Bu emaneti ehil olarak alan ve üzerine düşeni yapanlar müstesna, bu vazife kıyamet gününde bir rezillik ve pişmanlıktır.”ifadesi, yine Ashaptan  Ebu Musa el-Eş’ari'nin rivayetine göre “Amcam  oğulları ile birlikte Hz. Muhammed'in huzuruna gitmiştik.;«Amcam oğullarının Ya Resulellah! İdaresini Cenabı Hakk’ın sana verdiği vazifelerden birine bizi âmir tayin et!” demeleri üzerine; Hz. Peygamberin "Vallahi biz, talip olanı veya vazife hırsı bulunanı yönetici yapmıyoruz!" buyurması bizler için yol gösterici olması gerekir.

              Elbette herkesin sorumluluktan kaçması halkın işlerini  yüzüstü bırakması doğru bir yaklaşım tarzı olamaz. Kendisine bir vazife teklif edilen kimse, eğer  kendi liyakatinden eminse ve etrafında kendisinden daha ehil birisi de yoksa, teklifi kabul etmesi takdire şayan  bir davranış olarak değerlendirilir. Durum böyle olunsa   görevinde ve yaşantısında ilmi, ahlakı, basireti, feraseti, dirayeti, kabiliyeti ve kişiliği ile örneklik teşkil edenlerin  taltif ve takdir edilmesinin önü açılmış dalkavukların da yolu kesilmiş olur.  

            Sorun sadece dalkavukların dalkavukluğunda değildir

            Sorun sadece dalkavukların dalkavukluk yapmasında değildir. Sorun; dalkavukların dalkavukluğundan, hoşlanan, güç kullanmaktan, parmakla gösterilmekten zevk alanlara yetki kullandırılmasındadır. Sorun zararlarından emin olmak için Allah tarafından bir emanet olarak verilen bu görevlerin  ehil olmayanlara dağıtılmasında, asıl ehil olanların bu görevlerden uzak tutulmasındadır.

            Hz. Ali'(r.a.) de "Sakın insanların kötüsü ile iyisi senin yanında eşit olmasın. Zira eşitliğin böylesi iyileri iyilikten soğutur, kötülerin de fenalığa meylini devam ettirir." sözü ile  her konuda olduğu gibi özellikle yönetim işlerinde de ehil olanların ehil olmayanlara tercih edilmesini önermektedir.

             Unutulmamalıdır ki, makam ve şöhret sahibi olmakta ihtiras sahibi olanların bir tek amacı  vardır. Oda bu dünyada güç sahibi olabilmek, herkes tarafından tanınmak, normal hayatta göremedikleri saygıyı makamları vasıtasıyla  görebilmek, daha iyi imkânlara kavuşmak, sahip olduğu imkânları da yine kendi nefsinin isteklerini tatmin etmek için kullanmaktır.

            Onlar zararlarından emin oldukları için dostlarını uzak tuttular

            Günümüzde  dostlarının omuzlarına basa basa yükselen, bir yerlere geldiklerinde  bastıkları omuzları  tepeleyenlere  makam, mevkii, mal, mülk hırsıyla adeta birbirini satan, gammazlayan, dostuna düşman ve düşmanına dost gözüyle bakanlara; Emevi devletinin  yıkılış sebebi sorulunca  ünlü komutan Eba Müslim Horasani’nin şu sözleri ne kadar dikkat çekici ve ibret vericidir.

            Onlar (Emeviler) zararlarından emin oldukları için dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlanmak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman, dost olmadı. Ama uzaklaştırdıkları dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu..."

             Amaç, düşman  üretmek değil, dost  kazanmak olmalıdır. Dostlukların devam etmesi için gerçek dost olanlarla iyi gün dostu olanların seçiminde  titiz davranılması gerekir. "Dostunu, senden önceki dostuyla tanı!", "Denemeden dostlara güvenme, "Düşmanlarınla düşüp kalkan dosttan vazgeç", "Bir dost uzun zaman aranır, güç bela bulunur, güçlükle korunur.", Gerçek dostlar, iyi günlerinizde davet edince sizi ziyaret ederler. Kara günlerinizde davetsiz gelirler." sözleri hepimiz için ne kadar yol göstericidir.

               Asıl Düşman düşmanlığını gizleyendir

            Düşmanlara gelince Hz Ali (r.a.) ın ifadesiyle düşman;düşmanlığını gizleyendir. Onların dostluğu çıkar ilişkisine dayalıdır. Onun için  "Düşmanım dinimin düşmanıdır. O, cami yapsa ben bunu “Mescid-i dırar” kabul ederim. Şerbet verse şaraptır derim.Panzehir verse zehir diyerek reddederim." denilmiştir. Çünkü düşmanın iyiliği kasabın koyununa ot, balıkçının balık oltasına yem vermesi gibidir.

             17 Aralıkta gerçekleştirilen kolluk operasyonu ile başlayıp hala devam eden Cemaat-Hükümet” tartışmasının arkasına gizlenerek kendi menfur emellerine ulaşmak için; olağanüstü dönemler dahil, her dönemde  arkasına, önüne sağına soluna bakmadan ve hiç bir menfaat peşin düşmeden davayı omuzlayan  gönül ve dava adamlarının  jurnalciler ve dalkavuklar tarafından  "bu da şucu" , "bu da bucu " denilmesi üzerine  görevlerinden uzaklaştırılması veya sürgün edilmesi işin daha garibi, yerlerine bir kısım dalkavukluk, jurnalcilik  yapanların getirilmesi dalkavukluğun ve yalakalığın pirim yaptığının göstergesidir.          Bu davranış içinde olanların sözlerinin belge kabul edilip hiç bir araştırma ve incelemeye tabi tutulmadan  buna göre işlem yapılması sonra da "Pardon" denilmesi hangi dava ile, hangi yönetimde ilkelilik anlayışıyla izah edilebilir?

              Hayra delalet eden hayrı işleyen,şerre delalet eden de şerri işleyen gibidir.  

             Asılsız isnatlara kanarak haksızlıklara vesile olmak, bu fiili işleyen ahlaksızların ahlaksızlıklarına ortak olmanın yanında haksızlığın ve hukuksuzluğun yayılmasının da yolunu açmaktır. Unutmayalım ki,"Hayra delalet eden hayrı işlemiş gibi, şerre delalet eden şerri işlemiş gibidir." Saygılarımla arz olunur.

http://ankara1.egitimbirsen.org.tr/manset-haberleri/sube-baskanimiz-kir-dan-nabi-avciya-acik-mektup/1878/

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum