Yardımcı Doçentlerin mağduriyetleri ve bazı öneriler

Yardımcı Doçentlerin mağduriyetleri ve bazı öneriler

2547 Sayılı Kanun, yükseköğretim kurumlarında görev yapan öğretim elemanlarının tanımını 3. maddenin (1) bendinde yapmıştır. Maddenin ilgili bendi, Öğretim Elemanlarını: öğretim üyeleri, öğretim görevlileri, okutmanlar ve öğretim yardımcıları olarak dörde

2547 Sayılı Kanun, yükseköğretim kurumlarında görev yapan öğretim elemanlarının tanımını 3. maddenin (1) bendinde yapmıştır. Maddenin ilgili bendi, Öğretim Elemanlarını: öğretim üyeleri, öğretim görevlileri, okutmanlar ve öğretim yardımcıları olarak dörde ayırmıştır. Kanuna göre Öğretim Üyeleri, “Yükseköğretim kurumlarında görevli profesör, doçent ve yardımcı doçentlerdir.” (2547;3. madde m fıkrası). Aynı Kanunun 22. maddesi, “Öğretim Üyelerinin Görevleri” başlığını taşımaktadır. Görevlerin tanımında ve görevlendirmede profesör, doçent ve yardımcı doçent ayrımı yapılmamıştırKanun, öğretim üyeleri (profesör, doçent, yardımcı doçent)’in, aynı görevleri yürütmelerini bir zorunluluk haline getirmiştir.(2547;22. madde). Kanunun “Çalışma esasları” başlığını taşıyan 36. maddesi, öğretim üyelerinin haftalık ders yüklerini “en az on saat” olarak belirlemiştir (2547;36. madde, d fıkrası). Bu maddede de ayrım yapılmamış, bütün öğretim üyelerine aynı çalışma süreleri yüklenmiştir.

2914 Sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu ise, öğretim elemanlarını “Öğretim Üyeleri”, “Öğretim Görevlileri ve okutmanlar” ile “Öğretim Yardımcıları” olarak sınıflandırmıştır (2914; 3. madde, ilgili fıkralar). 3. maddenin (A) bendi, “Öğretim üyeleri Sınıfı” başlığını taşımaktadır. Bu başlığın altındaki madde metni; “bu sınıf, profesörler, doçentler ve yardımcı doçentlerden oluşur diyor (2914; 3.madde, A bendi). Özlük haklarını belirten bu maddede de öğretim üyeleri (profesör, doçent ve yardımcı doçent) arasında bir ayrım yapılmamıştır.

A) Yardımcı Doçentlerin Özlük Haklarıyla İlgili Problemleri

2547 ve 2914 sayılı Kanunlara göre, profesör ve doçentlerle aynı grup ve aynı sınıf içerisinde yer alan yardımcı doçentler, Kanunun çıktığı günden itibaren  ayırıma tabi tutularak haksızlığa uğratılmış ve mağdur edilmişlerdir. Ayırımın temel konularından birisi, özlük haklarıyla ilgili olanlarıdır.

1) Bütün gelişmiş medeni dünyada olduğu gibi, akademisyenlik unvanını doktora ile sınırlı tutmak, ara unvanların ortadan kaldırılmasını sağlayacak kanuni düzenlemelerin yapılması lazımdır.Doçentlik unvanı Almanya’nın, Yardımcı doçentlik unvanı da 2547 Sayılı Kanunun ile Türkiye’nin eseridir. Doktoradan sonra, objektif ölçüler, bilimsel çalışmalar değerlendirilmeli, adayın hizmet süresi de dikkate alınarak profesörlük unvanı verilmelidir. Unvan verilirken insanı insanla denetleyen sübjektif ölçülerden ve tek taraflı atama yetkilerinden mümkün olduğu kadar kaçınılmalıdır.

2) Mevcut durumun devamı düşünülüyorsa, o zaman ara unvan olan doçentliğe getirilen sınav şartları, profesörlük unvanına taşınmalıdır. Böyle olması halinde, aradaki tıkanmalar ortadan kalkacağı gibi, öğretim üyelerinin oranları; rakamlarda mevcut durumun aksine, küçük olan unvandan büyük olana doğru bir sıra takip ederek bilimsel özelliğine kavuşmuş olabilir.

3) Yabancı dili, gereklilikten çıkarıp zorunluluğa dönüştüren anlayışlardan kurtarmak, Türkçe’yi, Anayasada da ön görüldüğü gibi, bilim dili olarak esas alan anlayışları geliştirmek gerekmektedir. Bu amaçla, Ankara’da örneğin YÖK’ün içinde bir akademik Mütercim-Tercümanlık Bürosu adıyla yasal bir kurum oluşturulmalıdır. Bu kurum, başta gelişmiş ülkelerin periyodik eserleri olmak üzere, temel bilim alanlarındaki çeşitli dillerden ilim adamlarının ve araştırıcıların ihtiyaç duydukları eserleri tercüme etmelidir. Günümüz teknolojisiyle gittikçe kolaylaşan bu durum, yabancı dil bilen elemanların yerinde kullanmasını da sağlamış olacaktır.

4) Üniversitelerarası Dil Sınavı’yla akademisyenlerin enerjileri boşa tüketilmektedir. 64 alanı başarısız, 65 alanı başarılı sayan bir sınav anlayışı, insanların ruhsal durumunu bozmaktan öteye pratik bir yarar getirmemiştir. Şu anda sürdürülen yabancı dil sınavlarının, öğretim elemanları için, gittikçe yılgınlık ve karamsarlık meydana getirmenin dışında; teorik veya pratik faydası olmamıştır. İlim adamları, yabancı dil bilgileriyle değil, ilmi çalışmalarıyla, objektif olarak değerlendirilmelidirler. Bu açıdan, araştırma görevlileri için yapılanların dışında, yabancı dil sınavları kaldırılmalıdır.

5)Üniversitelerde öğretim görevlisi olarak çalışan görevliler ve okutmanlar3600 ek gösterge ile çalışırken Yardımcı Doçent unvanı alarak öğretim üyesi kadrosuna atananların ek göstergelerinde bir değişiklik olmamaktadır. Hâlbuki Yüksek Öğretim Personel Kanunundaki ek gösterge cetvelinde Profesör için 5300, Doçent 4800, Yard. Doçent, öğretim görevlisi ve okutmanlar için 3600 ek gösterge uygulanmaktadır. Bu durumda Yardımcısı doçentler öğretim üyesi sınıfında kabul edilmesine rağmen, ek gösterge olarak öğretim görevlisi ve okutmanlarla aynı kategoride değerlendirilmektedir.

Bu durumda Yardımcı Doçentleri 3600 ek gösterge ile sınırlandırılmış olan 24.11.1194-4048/3 numaralı KHK ile düzenlenmiş olan ek gösterge cetvelinin d bendi eğitim durumları gözetilerek yeniden düzenlenmelidir. Çünkü öğretim görevlileri ile okutmanların almış oldukları 3600 ek göstergeden almaktadırlar. Ancak emeklilik kesenekleri ise ¼ dereceden kesilmektedir. Emekli olduklarında da öğretim görevlisi ve okutman gibi 3600 ek göstergeden emekli olmaktadırlar. Dolayısıyla, yapmış oldukları akademik kariyer (Yüksek Lisans, Doktora ve Araştırmalar) gibi çalışmaların hiçbir katkısı olmamaktadır.

Bu yasal değişiklikten sonra bu güne kadar durumları gözetilerek yeniden düzenlenmelidir. Bu yasal değişiklikten sonra bugüne kadar yapılan düzenlemelerde öğretim üyesi sınıfında olan profesör ve doçentlere iyileştirmeler yapıldığı halde yardımcı doçentlere yapılmamıştır.

B) Doçentliğe Geçişteki Problemler:

2547 Sayılı Kanunla ihtiyaç sonucu olarak Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Yardımcı Profesörlük (Assisttant Professor) karşılığı ihdas edilen ve sonradan en çok mağdur edilen yardımcı doçentler, ağır yabancı dil sınavları ve jürilerin sübjektif kriterleri yüzünden hak ettikleri unvanlara ulaşmaları engellenmektedir,

Yardımcı Doçent unvanı taşıyan öğretim üyeleri, üniversitelerin çeşitli idari kademelerinde çalışmanın yanında, her biri kendi sahasında akademik çalışmalar, lisans ve lisansüstü öğrencilerin yetiştirilmesini sağlamış, tez ve projeler yönetmişlerdir.

Türkiye, yeni üniversitelere ihtiyaç duyarken ve öğretim üyesi açığı gün geçtikçe ağırlaşırken Yükseköğretim Kurulu, yetişmiş insan gücünü sübjektif ölçüler ve şartları her geçen gün zorlaştırılan yabancı dil sınavlarıyla saf dışı bırakarak, öğretim üyeleri arasında gittikçe yılgınlık, karamsarlık ve kötümserliğe yol açmaktadır.

Yardımcı doçentlikten doçentliğe geçişte bir güçlük vardır.  Bu güçlüğün açık ve net olarak üç sebebinden söz edilebilir.

1) Bir ara KPDS, ise ÜDS, şimdi YDS adıyla yapılan Yabancı Dil Sınavlarının zorluğu ve bu sınavı aşabilen insan sayısının azlığı,

2) Yükseköğretim Kurulunun bilgisayarla tespit ettiği doçentlik bilim jürilerinin, genel olarak, farklı kriterlere dayanarak sübjektif eğilimleri ağır basan değerlendirme  yapmaları.

3) Doçentlik sözlü sınavlarının sübjektifliği.

Sonuç olarak yukarıda belirtilen mağduriyetlerin giderilmesi için öğretim üyesi sınıfında yer alan Yardımcı Doçentlerle ilgili yeni bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından da araştırılması mevcut kanunlarımıza göre haksız bir uygulama sonucunda oluşan mağduriyetin önlenmesine katkı sağlayacaktır.

                                                            Saygılarımla

Mustafa ÖNDER

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.