EBS'de Hedef Her Üniversitede Yetkili Olmak

EBS'de Hedef Her Üniversitede Yetkili Olmak

Eğitim-Bir-Sen 8. Üniversite Teşkilatları Buluşması İstanbul'da yapılıyor.

Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, hedeflerinin her üniversitede Eğitim-Bir-Sen’i yetkiye taşımak olduğunu belirterek, “Üniversitelerde sendikacılığın niteliğinin artması örgütlülüğün gelişmesi, özgürlüğümüzün, özgünlüğümüzün, iş huzurumuzun temini demektir. Üniversitelerde sendikamızın yetkili olması demek; keyfiliklerin önüne set çekmek, yanlışa dur demektir” dedi.

 

İstanbul’da gerçekleştirilen 8. Üniversite Teşkilatları Buluşması’nda konuşan Genel Başkan Ali Yalçın,  yükseköğretim sisteminin geçmiş döneme ilişkin en önemli eksikliklerinden birinin insanı merkezi almaması ve düşüncelerini hiçe sayması olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Akademik ve idari personelin, daha iyi üniversite, daha bilinçli gençlik, daha donanımlı toplum ve daha güçlü Türkiye için el ele verdiği, birinin diğerinden daha az ya da daha fazla değerli görülmediği, idari personelin söz ve seçim hakkını en çok akademik personelin savunduğu, idari personelin akademisyenlere daha iyi eğitim ve daha fazla üretim için destek vermeyi görev saydığı bir üniversite arzu ediyoruz.”

 



 

Üniversitelerde Yetkili Olmamız Keyfiliğin Önüne Set Çekmek Demektir

 

Hedeflerinin her üniversitede Eğitim-Bir-Sen’i yetkiye taşımak olduğunu ifade eden Yalçın, “Üniversitelerde sendikacılığın niteliğinin artması örgütlülüğün artması ile mümkündür. Örgütlülüğün artması ise özgürlüğümüzün, özgünlüğümüzün,  iş huzurumuzun temini demektir. Her üniversitede sendikamızı yetkili kılmak hedefimizdir. Tüm şube ve temsilciliklerimiz sorumluluk alanında yetkili olmayı ana hedef olarak belirlemelidir. Üniversitelerde sendikamızın yetkili olması demek; keyfiliklerin önüne set çekmek, yanlışa dur demek için ruhsatı elimize almak; sendikamızın gücüne güç katmak; bu, dünü bir daha yaşamamak için yemin etmek demektir” şeklinde konuştu.

 


 

YÖK Kanunu İçin Çabalarımız Devam Edecektir

 

Geçmişte üniversitelerin, siyaset, ekonomi, sanat, kültür ve bilime dair çalışmalarını resmi ideolojinin ideaları ve devlet aygıtının kaygıları üzerinden üretip bunun özgürlük yoksunu, bilgi fakiri, bilinç düşmanı olduğunu ifade eden Yalçın “Kendi milletine, medeniyet değerlerine yabancılaşmayı çağdaşlaşma, dinden uzak durmayı, dindarlara hesap sormayı modernleşme olarak gören, darbe çığırtkanlığı yapmayı vatanseverlik, darbeyi meşrulaştırmayı bilimsellik sayan akademisyenlerin hüküm sürdüğü üniversiteler, bu ülkeye ve millete geri getirilemez yıllar kaybettirdi. 1982 Anayasası’nın kendilerine sağladığı güçle bu ülkenin insanlarının hassasiyetlerini yok sayarak yükseköğretim sistemini gençler açısından üniversiteyi kazanma ayrıcalığı yaşayacakları yarışma sınavına, akademisyenler içinse akademik unvanları edinme ve zamanı geldiğinde de dekan ya da rektör olma süreci olarak tasarladılar. Gençler kazandıkları üniversitenin sevincinden, öğrenim gördükleri yerin üniversal kimlikten yoksun olduğundan, akademisyenler ise hak ettikleri akademik unvanları elde edememek kaygısından ya sistemi sorgulamadılar ya da sorgularının sonuçlarını kamuoyuna haykıramadılar” diye konuştu.




 

YÖK Kanunu’nun, 12 Eylül askeri darbesinin ardından, üniversiteleri zapturapt altına almayı, üniversiteleri adeta birer askeri kışla haline getirmeyi, akademisyen ve idarecileri ideolojik baskı altında tutmayı amaçlayan bir kanun olduğunu hatırlatan Yalçın, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “YÖK Kanunu’na egemen olan yaklaşım, aşırı merkeziyetçi, tek tipçi, hâkim ideolojiye bağlı gençler yetiştirilmesini öngören bir yaklaşımdır. Oysa bu yaklaşım, üniversitenin doğasının gerektirdiği özgür düşünce ve ifade ortamının inşa edilmesiyle taban tabana zıt bir yaklaşımdır. Giderek ülkelerin birbiriyle daha fazla entegre olduğu, yenilikçilik ve üretimin öne çıktığı, rekabetin kızıştığı modern dünyada böyle bir yaklaşımın yeri yoktur. Taraflı tarafsız toplumun her kesimi, Cumhuriyetin 100. yılında dünyanın en büyük on ekonomisi ve 2023 vizyonuna ulaşmaya imkân verecek olan özgür üniversitelerin oluşabilmesi için yeni YÖK Kanunu’nun ivedilikle çıkarılmasına katkı vermelidir. Bu şekilde, özel olarak üniversite çalışanlarının genel olarak da demokratik ve sivil kesimlerin uzun yıllardır beklediği talepler karşılanmış olacaktır. Üniversitelerin bilimle buluşmasına, özgür düşünceyle tanışmasına, özerk bir şekilde, bilgi ve teknoloji üretmesine, medeniyetimizin öz değerleriyle kucaklaşıp evrensel ilke ve doğrular ışığında yeniden yapılanmasına katkı sunmayı, sadece sendikal bir misyon olarak görmüyor, medeniyet davamızın, medeniyetimizi yeniden inşa ve ihya etme mücadelemizin zirve noktalarından biri olarak da değerlendiriyoruz. Bu itibarla bireyi ve özgür düşünceyi temel alan, bireye başarılı bir yaşam için gerekli eğitimi onun karakter ve zihin yapısına en uygun şekilde verecek, toplumun kullanımına sunulmuş bilimsel bilgi üreten ve geliştiren bir yükseköğretim sisteminin teşkilinin yanında üniversite çalışanlarının iş güvencesine sahip çıkan, çalışanları ortak bir amaca yönelen ortaklar olarak görerek herkese hakkını teslim eden, paylaşımcı ve katılımcı bir üniversite yönetimi öngören bir YÖK Kanunu için çabalarımız, dün olduğu gibi, bugün de devam edecektir.”



 

Sorunları Çözen de Yeni Kazanımlar Sağlayacak Olan da Biziz

 

Geçmişte kalmış birçok sorunu Eğitim-Bir-Sen’in çözdüğünü belirten Ali Yalçın, “Artık kamu çalışanlarının toplu sözleşme hakkı; sendikalı olanlara toplu sözleşme ikramiyesi; yükseköğretim kurumlarının disiplin kurullarında sendika temsilcisi var. 666 Sayılı KHK ile eşit işe eşit ücret taleplerimizin önemli bir kısmı gerçekleşti. Akademik jüri üyeliklerine artık ücret ödeniyor. Yardımcı doçentler derece kademe ilerlemesinde bir dereceye kadar yükselebiliyor. Öğretim elemanlarının ‘Yükseköğretim Tazminatı’ sorunu çözüldü. Akademik Teşvik Ödeneği uygulaması hayata geçti. Geliştirme ödeneğinin süresi uzatıldı. Yükseköğretim kurumlarında yardımcı hizmetler sınıfında yer alan ‘itfaiyeci’ kadrosunda çalışanlar genel idari hizmetleri sınıfına geçti. 657 sayılı Kanun’a tabi personelin sicil uygulaması kalktı. Uyarma ve kınama cezalarına yargı yolu açıldı. Bu sorunları çözen ve yeni kazanımlar sağlayacak olan da biziz” diye konuştu.

 



 

50/d Sorunu Acilen Çözülmelidir

 

Üniversitelerin yönetsel kurul ve mekanizmalarında sendika temsilcisi bulunması gerektiğini ifade eden Yalçın, konuşmasını şöyle sürdürdü: “50/d sorunu acilen çözülmesi gerekiyor. Araştırma görevlilerinin ‘1. Dereceye’ kadar yükselebilmesi, unvanını alan ama kadrosunu almayan doçentlerin, doçentliğin özlük haklarından, ek göstergesinden faydalanması gerekiyor. KYK’da sorunlar var. Halının altına süpürülmemesi, sorunların altı değil birer birer çözülerek üstü çizilmesi lazım. Bunları yapacak olan bizleriz. Nasıl ki çözüme kavuşanların altında terimiz, yerimiz ve imzamız varsa bunların çözümü de aynı olacaktır.”

 



 

Üniversitelerde Örgütlenme Özgürlüğü Sağlanmalı

 

Demokratik, sosyal ve hukuk devleti ilkesinin en önemli gereklerinden birinin örgütlenme özgürlüğünün sağlanması olduğunu vurgulayan Ali Yalçın, “Örgütlü toplum, demokratik toplum düzenini ve katılımcı yönetimi gerçekleştirmenin vazgeçilmez şartı olarak değerlendirilmektedir. Devletimizin de taraf olarak onayladığı uluslararası sözleşme ve belgeler ile Anayasa başta olmak üzere iç hukuk düzenlemelerle örgütlenme özgürlüğü güvence altına alınmıştır. Örgütlenme özgürlüğünün kullanılabilmesi kamu işveren sıfatına sahip kamu kurumlarının hukuki güvence altına alınmış bu özgürlüğe saygı duymaları ve sendikaların kamu yönetiminin ayrılmaz bir parçası/paydaşı olduğunu idrak etmelerinden geçmektedir. Üyelerinin hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmekle yükümlü olan sendikamızın, örgütlü olduğu kurumlarda üyeleri ve çalışanları ilgilendiren her konuda taraf olması olağandır. Ancak maalesef üniversiteler söz konusu olduğunda sendikaların ve sendikacı arkadaşlarımızın karşısına üniversite yönetimlerinin tüm güçleriyle dikildiklerine, yaptıkları haksızlıkları, hukuksuzlukları ortaya çıkaranları, 2547 sayılı Kanun’un 13/b-4 maddesini fütursuzca kullanarak,   sindirmeye çalıştıklarına şahit olduk. Gerçekten de bir yandan disiplin yönetmeliği diğer taraftan 2547 sayılı Kanun’un özerklik noktasında getirdiği yetersiz hükümleri, neredeyse sadece hak arama hakkını kullanan personele karşı işletilmektedir. Üniversite yönetimine yönelik bir eleştiri cümlesi dahi hakaret ve tehdit olarak değerlendirilmektedir. Bugün de gerek disiplin yönetmeliği gerek 2547 sayılı Kanun’un 13/b-4 maddesi, üniversitelerde sendikal örgütlenmenin ve ifade özgürlüğünün üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallanmaktadır. Sendika yöneticilerinin, kerameti kendinden menkul gerekçelerle 13/b-4 maddesiyle üniversitenin en ücra köşesine sürülmesi ne yazık ki kanıksanmış bir durumdur. İşte bu nedenledir ki üniversitelerde sendikal örgütlenme ve sendikal mücadele, kamu çalışanlarının haklarının korunması ve geliştirilmesinin yanında bir zihniyet değişimini sağlayacaktır” ifadelerini kullandı.

 



 

Görevde Yükselme Sınavı Merkezi Yapılmalıdır

 

“Önümüzde duran ve çözüm bekleyen en büyük problemlerden biri, idari personelin yer değiştirme, tayin ve nakil işlemleridir” diyen Yalçın, şöyle devam etti: “Üniversitelerin sadece bulundukları illerde bağlı birimlerinin bulunması nedeniyle 657 sayılı Kanun’a tâbi olarak çalışan hiçbir memurun özür durumu veya eş durumundan yer değiştirme ve tayin işlemleri yapılmamaktadır. Bir idari personel, nakil işlemlerinde öncelikle kendisini talep edecek kurum aramak zorunda kalmakta, kurum bulduğu takdirde ise kendi üniversitesinden muvafakat almak mecburiyetindedir; ancak bu muvafakat üniversite yönetimlerinin keyfilikleri sebebiyle neredeyse hiç bir zaman verilmemektedir. Yer değiştirme talebi olan ve muvafakat için kurumu ile sorun yaşayan personel, keyfi uygulamalar ile psikolojik baskı altına alınmaktadır. Bir diğer sorun ise görevde yükselme sınavlarının yıllardır yapılmamasıdır. Üniversite yönetimleri keyfi olarak Görevde Yükselme Sınavı yapmamakta, kurum içi yükselme ve kariyer umutlarını söndürerek kurum dışından kişileri şube müdürlüğü ve müdür kadrolarına atamaktadır. Umutla beklenen Görevde Yükselme Yönetmeliği’nin yeni bir hayal kırıklığı yaşattığını söylemeye gerek yoktur. Genel sekreter, genel sekreter yardımcısı, daire başkanı, fakülte, yüksekokul ve enstitü sekreteri, savunma sekreteri kadrolarının, görevde yükselmeye tabi kadrolar arasından çıkarılmasının izahı mümkün değildir. Görevde yükselme suretiyle atanacaklara uygulanacak yazılı sınavın, merkezi bir sınav olarak öngörülmemesi bir başka hayal kırıklığı yaşatmıştır. Oysa görevde yükselme suretiyle atanacaklara uygulanacak yazılı sınavın YÖK veya ÖSYM tarafından gerçekleştirilecek merkezi bir sınav olması, bu sınav sonuçlarını esas almaları yönünde bir düzenleme yapılması hususunda yaygın ve haklı bir beklenti mevcuttur. Bu nedenle, görevde yükselme sürecine işlerlik kazandırılması yazılı sınavın yükseköğretim kurumlarının inisiyatifine bırakılmadan merkezi olarak gerçekleştirilmesi elzemdir.”



Siyaset Yapma Özgürlüğünün Önündeki Sınırlamalar Kaldırılmalı

 

Geliştirme ödeneğinde akademik ve idari personel ayrımı yapılmaması, uzmanlara ve idari kadrolarda çalışanlara da geliştirme ödeneği verilmesi gerektiğini dile getiren Ali Yalçın, “Geliştirme ödeneği ödenmesindeki 15 yıllık süre sınırlaması kaldırılmalıdır. Yükseköğretim kurumlarının ikinci öğretim yapan birimlerinde görevli idari personele ödenecek fazla çalışma ücretini ayda elli saatle; fazla çalışma ücreti ödenebilecek personel sayısını ikinci öğretim yapılan birimlerin kadrolarında bulunanlar için idari personel sayısının yüzde 30’unu, diğer birimlerden görevlendirilenler için ise üniversite kadrolarında bulunan idari personel sayısının yüzde 10’uyla sınırlayan düzenleme kaldırılmalıdır. Akademik personelin daha fazla bilimsel çalışma yürütebilmesi için ücretlerinde artış yapılmalı, girmek zorunda oldukları ders yükü ve ders saati azaltılarak, idari kadrolarda görevlendirilme uygulaması kaldırılmalıdır. 657 sayılı Kanun’da yapılan düzenlemeye paralel olarak öğretim elemanları yönünden de sicil uygulaması kaldırılmalıdır. Üniversitelerde, idari personelin yer değiştirmelerinde muvafakat uygulaması yerine MEB’deki gibi puan sistemi getirilerek üniversite içi ve üniversiteler arası atama ve yer değiştirme hakkı verilmelidir. Araştırma görevlilerinin, 2914 sayılı Kanun’un 7. maddesinde usul ve esaslar çerçevesinde birinci dereceye kadar yükselebilmeleri sağlanmalıdır. Doçentlik unvanını almasına rağmen doçent kadrolarına atanamayan doçentlere, 2914 sayılı Kanun’un 5. maddesi ve kanuna ekli Ek Gösterge Cetveli’nde ‘doçentler’ için öngörülen ek gösterge oranları uygulanmalıdır. Başta öğretim elemanları olmak üzere tüm üniversite çalışanlarının siyaset yapma özgürlüğünün önündeki sınırlamalar kaldırılmalıdır. Üniversitelerimiz başta olmak üzere kamuda çalışan tüm geçici personel kadroya geçirilmelidir.  Sözleşmelilikten kadroya geçen personelin daha önce geçici veya daimi işçi statüsündeki geçen süreleri memuriyet hizmet süresine sayılmalıdır. ÖSYM tarafından tüm yükseköğretim kurumlarında her yıl görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavları yapılmalıdır” şeklinde konuştu.

 



 

YURTKUR Çalışanlarının Sorunları Bir An Önce Çözülmelidir

 

YURTKUR içinde görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarının uzun bir zamandır yapılmadığına dikkat çeken Yalçın, “Buna mazeret olarak gösterilen yönetmelik değişikliği gerçekleştirilmiş, Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği yayımlanmıştır. Bu itibarla önünde hiçbir hukuki ve fiili engel kalmayan görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarının bir an önce gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İfa ettiği hizmetler göz önüne alındığında kurumun omurgasını oluşturan personel olan yurt yönetim memurları,  büyük çoğunluğunun lisans mezunu olmasına ve benzer kadro unvanları ¼ derecede bulunmasına rağmen halen 5. kadro derecesinin ötesine gidememektedir. Yurt yönetim memurları özelinde lisans mezunu olanların birinci dereceye kadar yükselebilmeleri sağlanmalıdır. Kuruma bağlı yurtlarda gece ve hafta sonlarında tutulan nöbet görevleri için en az MEB’deki ek ders ücreti kadar münhasıran ücret ödenmelidir” dedi.

 

 

Üniversitelerde Örgütlenme Vaktidir

Üniversitelerde sendikal örgütlenmenin daha da artmasının, ekonomik ve sosyal haklar bağlamında daha fazla mesafenin daha kolay kat edilmesi anlamına geldiğini kaydeden Yalçın, örgütlenmenin, bugüne kadar akademi camiasına yönelik sempozyum, panel, kongre, hakemli dergi vb. nitelikli çalışmalarıyla öne çıkan ve son zammın alınmasına vesile olan Eğitim-Bir-Sen çatısı altında olması gerektiğini vurguladı.

 



 

Gençlik ve Kadın Örgütlenmesi

 

Üniversitelerde gençlik ve kadın örgütlenmesinin olmazsa olmazları arasında yer aldığını söyleyen Genel Başkan Ali Yalçın, bundan sonra bu iki alanda daha çok ter akıtmaları gerektiğini belirtti.  

 

Konuşmanın ardından, en çok üyeye sahip ve en çok üye yapan Şube başkanlarına plaket verildi. Daha sonra Genel Başkan Ali Yalçın, Şube başkanları ve YURTKUR temsilcileri ile bir araya gelirken; Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Vekili Latif Selvi, Şube Başkan vekilleriyle; Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Çakırcı, Teşkilatlanmadan Sorumlu Şube Başkan yardımcılarıyla; Genel Başkan Yardımcısı Mithat Sevin, Mali İşlerden Sorumlu Şube Başkan yardımcılarıyla; Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Kolukısa, Basın ve İletişimden Sorumlu Şube Başkan yardımcılarıyla;  Genel Başkan Yardımcısı Hasan Yalçın Yayla, Mevzuat ve Toplu Sözleşmeden Sorumlu Şube Başkan yardımcılarıyla; Genel Başkan Yardımcısı Atilla Olçum, Eğitim ve Sosyal İşlerden Sorumlu Şube Başkan yardımcılarıyla; Genel Merkez Kadınlar Komisyonu Başkanı Habibe Öçal yönetim kurulu üyeleri, üniversite şube yönetimlerinde görev alan kadınlarla bir araya gelerek alanlarıyla ilgili yaptıkları ve yapacakları çalışmalar hakkında bilgi alışverişinde bulundular. 














 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.