Eğitime ve Yükseköğretime Ayrılan Bütçe En Az İki Kat Arttırılmalıdır!

Eğitime ve Yükseköğretime Ayrılan Bütçe En Az İki Kat Arttırılmalıdır!

2022 yılı Milli Eğitim Bakanlığı ve yükseköğretim bütçeleri, 2 Kasım Salı günü TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülecektir. Geçmiş yıllarda olduğu gibi 2022 bütçesinde de “aslan payının eğitime ayrıldığı” iddia edilse de, gerçekler bu iddiadan...

Eğitim-Sen tarafından yapılan açıklama:

2022 yılı Milli Eğitim Bakanlığı ve yükseköğretim bütçeleri, 2 Kasım Salı günü TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülecektir. Geçmiş yıllarda olduğu gibi 2022 bütçesinde de “aslan payının eğitime ayrıldığı” iddia edilse de, gerçekler bu iddiadan çok farklıdır. 2022 eğitim bütçesi, eğitim sisteminin, öğrencilerin ve eğitim ve bilim emekçilerinin yaşadığı sorunlara çözüm üretmekten uzak bir yaklaşımla hazırlanmıştır. Ülkenin içinde bulunduğu salgın koşullarını dikkate almayan, okullarda, üniversitelerde ve diğer eğitim kurumlarında yaşanan eşitsizliklerin ve en temel ihtiyaçların görmezden gelindiği koşullarda sadece zorunlu harcamaların dikkate alındığı bir bütçe hazırlanmıştır.

2022 MEB bütçesi 189 milyar 11 milyon TL; yükseköğretim bütçesi ise 57 milyar 740 milyon TL olarak belirlenmiştir. Eğitim bütçesinin her yıl oransal olarak arttığı söylense de MEB bütçesinin milli gelire oranı yüzde 2,6’dan yüzde 2,4’e; yükseköğretim bütçesinin milli gelire oranı ise yüzde 0,8’den, yüzde 0,73’e gerilemiştir. Eğitim bütçesine ilişkin sayısal veriler her yıl bütçe döneminde en çok payı eğitime ayırdıklarını iddia edenleri açıkça yalanlamaktadır.

EĞİTİM EMEKÇİLERİ İÇİN AYRILAN ÖDENEK MÜTEAHHİTLERE ÖDENMİŞTİR 

Eylül 2021’de yayınlanan 2020 yılı Sayıştay Genel Uygunluk Bildirimi Raporu, Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2020 yılı bütçesi ile ilgili olarak 5018 sayılı Kanun’a aykırı işlemler yapıldığını açıkça ortaya koymaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2020 yılındaki ödeneklerinin yaklaşık üçte birine yakın bir kısmına (44.6 milyar TL) el konularak yedek ödenek adı altında sırasıyla Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na 25 milyar TL’ye yakın; Karayolları Genel Müdürlüğü ve Ulaştırma Bakanlığı’na ağırlıklı olarak müteahhit ödemeleri için olduğunu öngördüğümüz yaklaşık 21.5 milyar TL aktarıldığı belirtilmiştir. Bu durum 5018 sayılı Kanun’da yer alan yedek ödenek ile ilgili hükme aykırıdır. Çünkü 5018 sayılı Kanun’un Yedek Ödenek başlıklı 23. maddesine göre, genel bütçenin sadece yüzde 2’si yedek ödenek olarak kullanılabilir. Sayıştay raporu, 2020 yılında yedek ödenek oranının yüzde 8.6’ya ulaştığını ve bunun yaklaşık yüzde 4’ünün MEB’den el konulan miktar olduğunu ortaya koymaktadır.

Rapora göre ikinci usulsüzlük, sözü edilen yedek ödeneğin geri konulması için MEB’e yapılan ödenek üstü gider aktarımında ortaya çıkmıştır. Sayıştay raporu bu aktarmaların personel maaşı ve SGK primleriyle ilgili olduğunu belirtmektedir. Öyle ki MEB’e bu biçimde 41.3 milyar TL geri aktarılmıştır. Oysa 5018 sayılı Kanun, sadece savaş ve seferberlik hallerinde Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma ve Sahil Güvenlik gibi bakanlık ve kurum ihtiyaçlarıyla ilgili olarak ödenek üstü gider aktarımını öngörmektedir. Yani MEB’e ödenek üstü gider kaleminden bu biçimde ödenek aktarılamaz.

Kısaca siyasal iktidar MEB’in bütçesindeki hazır ödeneğin üçte birine yakın bir kısmına yasaya aykırı biçimde el koymuş,  eğitim emekçilerinin maaşları ve SGK giderlerini ödeyemez duruma düşünce de bütçede olmayan ödenek üstü gider kaleminden bu maaşları ödemiştir. Bu ödeme biçimi muhtemeldir ki para basımı biçiminde olmuştur. Salgın döneminde eğitim alanının olumsuz biçimde etkilendiği anımsandığında, siyasal iktidarın tercihi eğitim için ayrılmış ödeneği müteahhitlere aktarmak olmuştur. Müteahhitlerden vergi almayan iktidar, bu açığı borçlanarak ya da karşılıksız para basarak yapmaktadır. Borçlandığında vergi yükümlülüklerinin üzerine yeni yükler bindirmekte, karşılıksız para bastığında ise enflasyonu daha da körükleyerek halkın yoksullaşmasına yol açmaktadır.

PANDEMİ KOŞULLARI 2022 BÜTÇESİNDE DE GÖRMEZDEN GELİNMİŞTİR

MEB’in 2022 yılı bütçe teklifi; program, alt program ve yüzeysel performans kriterlerine indirgenmiş, eğitim eşitsizlikleri ve eğitim sisteminin gerçek sorunlarından uzak bir yaklaşımla hazırlanmıştır. Kovid-19 salgınının 2021 bütçesinde olduğu gibi, 2022 yılında da MEB tarafından görmezden gelindiği anlaşılmaktadır.

MEB bütçesinde eğitimde giderek artan eşitsizlikleri azaltacak ve eğitime erişim sorununa çözüm üretecek bir politika yoktur. Yoksul çocukların, anadili farklı olan çocukların, toplumsal cinsiyet rollerine sabitlenen kız çocuklarının, göçmen çocukların sorunlarına çözüm üretecek bir bütçe anlayışı ortaya konulmamıştır.

EĞİTİM YATIRIMLARI İHTİYAÇ ORANINDA ARTIRILMAMIŞTIR  

2002-2022 yılları itibarıyla MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan payın gelişim seyri, her fırsatta “Bütçeden aslan payını eğitime ayırdık” diyenlerin halkı nasıl yanılttıklarını açıkça göstermektedir.

tablo

MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay, 2022 yılında, 20 yıl öncesinin yarısına bile yaklaşamamıştır. Tüm dünyada salgınla mücadele sürecinde eğitime ek bütçe ayrılırken, Türkiye’de ek bütçe ayırmak bir yana, 2021 yılında 11 milyar 301 milyon TL’lik yatırım bütçesinin ilk altı ay içinde sadece yüzde 13’ünün (1 milyar 487 milyon TL) harcanmış olması, MEB’in eğitim yatırımları bütçesi üzerinden tasarruf yapıldığını göstermektedir.

MEB verilerine göre ilkokullarda öğrenci sayısı 30’dan fazla olan şube oranı 2021 itibariyle yüzde 25,4; ortaokullarda yüzde 25,4’tür. Ne var ki Din Öğretimi Genel Müdürlüğü bünyesindeki imam hatip ortaokullarında 30’dan fazla öğrenci olan şube oranı sadece 14,8’dir. Bu veriler, eğitim yatırımlarının eşitsiz ve ayrımcılık yaratacak şekilde imam hatip okullarının lehine kullanıldığını ortaya koymaktadır.

MEB verilerine göre, genel ortaöğretimde öğrenci sayısı 30’dan fazla olan şube oranı yüzde 62,8 gibi yüksek bir oranda iken, imam hatip liselerinde öğrenci sayısı 30’dan fazla olan şube oranının yüzde 14,5 olması, okul türleri arasında devlet eliyle ayrımcılık yapıldığını göstermektedir. Özellikle salgın koşullarında genel ortaöğretimde ciddi biçimde derslik ve öğretmen ihtiyacı bulunmaktadır ve bunun için yeterli bütçe ayrılmamıştır.

TÜRKİYE MAARİF VAKFI DESTEĞİ İLE NE AMAÇLANIYOR?

Siyasi iktidar, vakıf sistemi üzerinden eğitim sistemini yeniden düzenlemek, yurt dışında okul öncesinden yükseköğretime kadar eğitimin her aşamasında faaliyet yürütmek üzere ‘Türkiye Maarif Vakfı’ (TMV) adında yeni bir vakıf kurmuş ve bazı görevlerini bu vakfa devretmiştir. Eğitimde yeni bir ‘paralel yapı’ olarak faaliyet yürüten TMV’nin görevleri arasında “yurt dışında örgün ve yaygın eğitim hizmetleri vermek ve geliştirmek amacıyla okul öncesi eğitimden üniversite eğitimine kadar tüm eğitim süreçlerinde burslar vermek, okullar açmak, eğitim kurumları ve yurtlar gibi tesisler açmak, yurt içi de dâhil olmak üzere bu kurumlarda görev alabilecek eğitmenleri yetiştirmek” vb. görevler bulunmaktadır. MEB, yasalarla kendisine verilmiş yükümlülüklerini Türkiye Maarif Vakfı adı altında, yönetimini siyasi iktidarın belirlediği başka bir yapıya aktarmakta, bir anlamda kendisine ait yetkileri, ‘yetki devri’ uygulaması üzerinden devretmektedir.

2021 yılında 486 milyon 783 bin TL bütçe ayrılan Türkiye Maarif Vakfı’nın bütçesi, 2022 yılında yaklaşık 3 kat artarak 1 milyar 389 milyon TL olmuştur. MEB bütçe teklifinde TMV’nin kurumsallaşması ve iş süreçlerindeki gelişim faaliyetlerinin destekleneceği belirtilmektedir. TMV’nin uluslararası çalışmaları ve dünya çapında kaç okulun bu bağlamda hangi hizmetleri verdiği açıklanmalıdır.

EĞİTİM EŞİTSİZLİKLERİ GÖRMEZDEN GELİNMİŞTİR

MEB, 2022 bütçe teklifinde “Eğitime Erişim ve Fırsat Eşitliği” başlığını, sadece destekleme ve yetiştirme kursları, yatılılık, bursluluk, sosyal yardımlar ve okul pansiyonları ile sınırlandırmıştır. MEB’in verilerine göre Kovid-19 salgını başlangıcında 6 milyon, okulların üç dönem kapalı olmasının ardından 5 milyon öğrencinin uzaktan eğitime erişemediği bilinmektedir. MEB bütçesi hazırlanırken salgının yol açtığı öğrenme kayıpları ve 4+4+4 eğitim modeliyle de bağlantılı yapısal sorunlar nedeniyle ortaya çıkan eğitim eşitsizlikleri bütçeye yansıtılarak çözüm üretilmemiştir.

EĞİTİME YETERLİ BÜTÇE VE KAMUSAL EĞİTİM TALEP EDİYORUZ

Türkiye’de eğitime ayrılan payın ihtiyaç oranında artmaması, yıllardır kamusal eğitimin adım adım tasfiye edilmesine neden olmaktadır. Eğitime ayrılan kamu kaynakları oransal olarak her geçen yıl azalırken, hane halkının cebinden yaptığı eğitim harcamalarının istikrarlı şekilde artmış olması tesadüf değildir. Örneğin Anayasaya göre, eğitim-öğretimin parasız olduğu ilkokulda velilerin ceplerinden yapmak zorunda kaldığı eğitim harcamaları her geçen yıl artmaktadır. Okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar eğitimin bütün kademelerinde veliler çocuklarını gıda harcamalarından kısarak, borçlanarak ya da bankalardan ‘eğitim kredisi’ çekerek okutmak zorunda bırakılmıştır.

Eğitim, herkese eşit koşullarda sunulması gereken temel bir insan hakkı, aynı zamanda devredilemez ve vazgeçilemez kamusal bir haktır. Kamusal eğitimden uzaklaşıldıkça eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanma olanağının ortadan kalktığı, eğitime erişim başta olmak üzere, pek çok konuda yeni eşitsizliklerin ortaya çıktığı bilinmektedir. Kamusal eğitimden uzaklaşmanın iki temel sonucu bulunmaktadır. Birincisi, devlet okulu ve özel okullar arasındaki ayrımı eşitsizliklere yol açacak biçimde derinleştirmektedir. İkincisi ise kamusal eğitimin tasfiyesi devlet okullarını da ayrıştırarak zenginle yoksula ayrı ayrı ‘devlet okulu’, hatta aynı devlet okulu içinde gelir durumuna ya da başarı düzeyine göre farklı sınıflar/şubeler oluşturulmasının önünü açmaktadır. Piyasacı eğitim sistemi, yaşamın her düzeyinde rekabeti, hizmetin bedelini ödemeyi, öğrenci ve velilerin ‘müşteri’ haline getirilmesini hedeflemekte, toplumdaki sınıfsal eşitsizlikleri daha da belirgin hale getirmektedir.

Yapılması gereken, kamusal kaynaklarının yine kamusal bir hak olan eğitim için, özel çıkarlar değil, toplumsal çıkarlar gözetilerek kullanılmasıdır. Bunun için eğitim ve yükseköğretim bütçeleri hazırlanırken eğitim alanında örgütlü sendikaların, öğrenci ve velilerin, üniversite bileşenlerinin talep ve beklentilerinin dikkate alınması, kısaca eğitim bütçesinin gerçeklerden uzak masa başında hazırlanması uygulamasına son verilmesi gerekmektedir.

2022 EĞİTİM VE YÜKSEKÖĞRETİM BÜTÇELERİNE İLİŞKİN TALEPLERİMİZ

  • MEB ve yükseköğretim bütçelerinin milli gelire oranı en az iki kat arttırılmalı, başlangıç olarak OECD ortalamasına (% 6) çıkarılmalıdır.
  • Kamu kaynaklarının özel okullara aktarılması uygulamasına derhal son verilmeli, özel okullara aktarılacak kaynaklar devlet okulları için kullanılmalıdır.
  • Eğitim ve yükseköğretim kurumlarının bütün ihtiyaçları salgın koşulları göz önünde bulundurularak yeniden güncellenmeli, bütün okullara ve üniversitelere ihtiyacı kadar ödenek ayrılmalıdır.
  • Eğitim bütçesinden yatırımlara ayrılan pay başlangıç olarak en az iki kat arttırılmalı, okul binaları ve derslik gereksinmesi karşılanmalı, eğitimi ticarileştirmeyi hedefleyen özel sektör, dini vakıf ve cemaatlerle yapılan ya da yapılacak olan her türlü ortak proje ve protokoller derhal iptal edilmelidir.
  • Tüm eğitim ve bilim emekçilerine insan onuruna yakışır bir ücret ve sağlıklı çalışma koşulları sağlanmalıdır.
  • Eğitim ve bilim emekçilerinin satın alma gücünde ve ücretlerinde yaşanan kaybın giderilmesi için maaşlarda yaşanan erimeyi karşılayacak oranda ek zam yapılmalıdır.
  • Tüm eğitim ve bilim emekçilerinin ek göstergesi 3600’e çıkarılmalıdır.
  • Ek ödemelerin tamamı temel ücrete ve emekliliğe yansıtılmalı, ek ders saat ücreti hesaplanırken eğitim ve bilim emekçilerinin aylık maaş tutarı esas alınmalı ve ek ders saat ücreti gelir vergisinden muaf tutulmalıdır.
  • Eğitim-öğretime hazırlık ödeneğinin, ayrımsız bütün eğitim ve bilim emekçilerine bir maaş tutarında ve yılda iki kez ödenmesi sağlanmalıdır.
  • Okullarda ve üniversitelerde güvencesiz istihdam uygulamalarına, esnek, kuralsız ve angarya çalışmaya son verilmeli, statü farkı gözetmeksizin güvencesiz istihdam edilenlerin tamamı kadroya geçirilmelidir.
  • 2022 yılında aile ve çocuk yardımı başta olmak üzere, sosyal yardımlar sembolik olarak belirlenmekten çıkarılmalı, sosyal yardımlara günün koşullarına uygun ve ihtiyaç kadar artış yapılmalıdır.
  • Öğretmen, akademik personel, memur ve yardımcı hizmetli açıkları kadrolu istihdam yoluyla kapatılmalıdır.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.