"Müftülükler resmi nikah kıyacak"

"Müftülükler resmi nikah kıyacak"

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "Bakanlık, yetkilendirdiği zaman il ve ilçe müftülükleri resmi nikah kıyacaktır. Buradaki kıyılan nikah, resmi nikahtır. Resmi nikah kıyacaktır" dedi.

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "Bakanlık, yetkilendirdiği zaman il ve ilçe müftülükleri resmi nikah kıyacaktır. Buradaki kıyılan nikah, resmi nikahtır. Resmi nikah kıyacaktır" dedi.

Başbakan Yardımcısı Bozdağ, medya kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle bir araya gelerek, sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin Adalet Bakanlığı tarafından açıklanan tutuklu gazetecilerin rakamlarını Kılıçdaroğlu'na sorduğunda "Bunlar beni ilgilendirmiyor, bunlarla ilgili iddialarda bulunan bir takım dernekler var. Ben o dernekleri dinlerim" dediğini aktarması üzerine Başbakan Yardımcısı Bozdağ, "Bizim hep söylediğimiz şey, hükümete karşı da Türkiye'ye karşı da uluslararası çevrelerin adil ve objektif olmasıdır. Türkiye içinde siyaset yapan herkesin de değerlendirmelerinde de objektifliğe özen göstermesi lazım. Sayın Kılıçdaroğlu'nun da gerçek olan konular üzerinde değerlendirme yapmasını ben hep tavsiye ediyorum. Türkiye cezaevlerinde mesleği gazeteci olan kişiler, değişik suç isnatları nedeniyle tutuklu oldukları gibi, bazıları da suçu sabit olduğu için mahkeme kararıyla cezalandırılmışlar, hükümlüler. Bir kısmının suçu sabit, şu anda infaz ediliyor. Bir kısmı isnatlar nedeniyle, kuvvetli suç şüphesi nedeniyle tutuklu yargılaması devam ediyor. Türkiye cezaevlerinde salt gazetecilik yaptığı gerekçesiyle tutuklu ve hükümlü hiç kimse yoktur. Bunu biz defalarca ifade ettik. Defalarca bunu dile getirdik. Örneğin zaman zaman şöyle haberler görüyorsunuz; "Bir tweet attı, adam tutuklandı." Tweet yüzünden tutuklandı, çok büyük bir algı operasyonu. Türkiye'de tweet attı diye tutuklanan bir Allah'ın kulu var mı, yok. Ama şunu söylemesi lazım, tweetinde ne dedi. Orada bir şey söylüyor. Suç olan bir şeyi icra ediyor. Onun için insanlar adli takibata muhattap kalıyor. Oradan devam ediyor" dedi.

"SAYIN KILIÇDAROĞLU'NA BENİM TAVSİYEM…"

Türkiye'ye dönük gazetecilerle veya başka insan haklarıyla ilgili konularda değerlendirme yapan kuruluşların olduğunu kaydeden Bozdağ, şöyle konuştu:

"Hem Uluslararası Af Örgütü hem başka insan haklarına ilişkin kuruluşlar, gazetecilerle ilgili dernekler var. Adalet Bakanı olduğum dönemde bunlardan bir tanesi geldi bana, elinde bir liste var. Sayın Kılıçdaroğlu'nun dediği derneklerden birinin listesi var. Ben onlara dedim ki; "Elinizdeki listeyi tek tek konuşalım". İsim veriyorlar, biz de elimizdeki bilgileri kendileriyle paylaştık. Yüzlerinin rengi değişti. Onlara hatta şunu da söyledim; "Sizin güvendiğiniz avukatlar gelsin bu dosyaları incelesinler. Size getirilen dosyaların içi nedir ne değildir. Belli ki size bu bilgiler tam doğru aktarılmıyor. Dosyalar burada gelin bakın içerisine ne var ne yok." Hala gelecekler, göndermediler. Neden çünkü dosyaların içerisinde bunlara anlatılan bilgilerin yalan olduğunu ortaya koyacak veriler var. O yüzden de gelmediler. Sayın Kılıçdaroğlu'na benim tavsiyem, Türkiye'nin resmi makamlarının verdiği bilgilere adli makamların aldığı kararlara itibar etmesidir. Bunlara ilişkin, beğenmediği olabilir, eleştirebilir. Onu eleştirecektir. Beğendikleri olur, takdir edebilir. Onu takdir edecektir. Ama bu kararların objektif değerlendirilmesi son derece önemlidir. Bu örgütlerin takip ettiği gazeteciler de genelde terör örgütü üyeliği propagandası veya terörle irtibatlı eylemlerle alakalı soruşturulan kovuşturulandır. Ben daha bir tane terör örgütü üyesi olmayan, terör örgütü propagandasından suçlanmayan veya terör örgütü üyeliğiyle suçlanmayan, terör örgütü üyeliği, propagandası ve benzeri nedenlerle hüküm giymemiş gazeteciler var cezaevlerinde, başka nedenlerle suçlanmış ve ceza almış gazeteciler var, ben onların hiçbirisinin hatırını sorduklarını hatırlamıyorum. Siz hatırlıyorsanız, bir örnek verirseniz ben de öğrenmiş olurum. Nerede bakıyorsunuz, sordukları kişiler bunlar, diğerlerini zannedersem gazeteci kabul etmiyorlar. Gazeteci olmanız için farklı bir takım ölçüleri var anlaşılan. Cezaevlerini ziyarete geliyor. Ziyaretçiler de öyle. Tamamına yakını terör örgütü nedeniyle ceza almış kişilere gidiyorlar. Halbuki Türkiye cezaevlerinde terör örgütleriyle alakalı suçları işleyenler dışında pek çok tutuklu ve hükümlü var. Onlara ilişkin bir değerlendirmeleri yok. Görünen şey, Türkiye'nin, Türk milletinin aleyhine çalıştığınızda uluslararası örgütler, sizin bir numaralı avukatlığınızı yapıyorlar. Sayın Kılıçdaroğlu'nun bir de olayı bu gözden değerlendirmesini tavsiye ederim."

"MUHTEMELEN ÖNÜMÜZDE ÇIKACAK KHK'LARDAN BİRİNE O DÜZENLEME KONULABİLİR"

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun, tek tip kıyafet düzenlemesine ilişkin, "Çok gerekli de değil, yasada düzenlemeler var kılık kıyafete ilişkin" açıklaması hatırlatılarak, yasada neler olduğunun sorulması üzerine Bozdağ, "Adalet Bakanımız bir açıklama yaptı, yasal düzenleme ihtiyacı olduğunu ifade etti. Bu konuda Adalet Bakanlığının bir hazırlığı var. Sayın Barolar Birliği Başkanının söylediği. Orada bu konuda bir düzenleme var. Doğru ama genel bir düzenleme. Herkesle ilgili aynı düzenleme yaptığınızda o düzenlemeye göre hareket etmeniz gerekir. Suçlara göre ayrım yaptığınızda veya başka genelin dışında ayrım yaptığınızda, terör suçlarına ayrı, darbe suçlarına ayrı, çıkar amaçlı suç örgütlerine, diğer suçlara ayrı bir şey yaptığınızda o eşitlik ilkesi ile bağdaşmayacağı için orada bir sorun olduğu değerlendiriliyor. Kimlere uygulanacağı konusunda genel dışında bir takım farklılıklar olacaksa onun bir yasal zemine ihtiyacı olduğunu ifade etti Sayın Bakanımız. Onlar da çalışıyorlar. Şu anda renkle ilgili Cumhurbaşkanımızın açıklaması oldu. Rengi konusunda bir belirsizlik yok ama kapsamıyla ilgili konuda bir yasal düzenleme ihtiyacı olduğunu ben de düşünüyorum. Bakanlık üzerinde çalışıyor, o çalışmayı hükümetimizle paylaşacak. Ondan sonra son şekli verilecek. Muhtemelen önümüzde çıkacak KHK'lardan birine o düzenleme konulabilir" şeklinde konuştu.

"AK PARTİ VE HÜKÜMETİMİZ KENDİNİ YENİLEYEREK 2019 SÜRECİNE DOĞRU YOL ALMAKTADIR"

"2019'da Türkiye ve partiniz açısından kritik seçimler. Cumhurbaşkanı Erdoğan "metal yorgunluğundan" şikayetçi nasıl bir süreç görüyorsunuz. 2019 partiniz ve Türkiye açısından ne vadediyor?" sorusuna Bozdağ, "Şimdi tabii 2109 CHP açısından bir umudu gösteriyor. Almanlara söylediğine göre, "2019'da devireceğiz" diyor. Öyle bir taahhütte bulunuyor. Oyları Türk vatandaşları verecek, onlar kimi iktidar edeceğini, etmeyeceğini en iyi bilenlerdir. Bugüne kadar aziz milletimiz bunun gereğini yaptı. AK Parti ve hükümetimiz yenilik ve değişimi büyük önem veriyor. 16 Nisan halk oylamasından sonra Türkiye'de yeni bir süreç, dönem başlamıştır. Hükümet sistemi değişmiştir. Şimdi hükümet sisteminin değişimi Türkiye için çok büyük kapılar açacaktır. Türkiye'nin siyasi istikrarı artık kalıcı hale gelmiştir. Türkiye'de siyaset üzerinden istikrarsızlık senaryosu çizenler bunu başaramayacaktır. Sandık sürekli istikrarı ve ortak aklı iktidar yapacaktır. Bu açıdan Türkiye'mizin 2019'dan sonrası bugünkünden daha iyi olacaktır. AK Parti'de 16 Nisan'dan sonra genel başkanımız değişti, genel başkan vekilliği getirildi, partinin yetkili kurullarında bazı değişiklik oldu, kabinede revizyon oldu. Teşkilatlarda değişim yaşanıyor. Belde kongrelerimiz bitmek üzere, 19 Ağustos'tan sonra da ilçe kongreleri başlıyor, 2018'in içinde il kongrelerinin tamamı bitmiş olacak. Böylece yenilenme sağlanmış olacaktır. AK Parti ve hükümetimiz kendini yenileyerek 2019 sürecine doğru yol almaktadır. Bu değişimlerin çok büyük faydalar sağlayacağına ben inanıyorum. Arkasından belediye seçimleri gelecek. Bu belediye seçimlerinde çok önemli sonuçlar ortaya çıkacak. Belediye seçimleri 2019 Cumhurbaşkanlığı seçiminin de bir işaret fişeği, göstergesi olacaktır. Resmi bir anket gibi sonuçlar ortaya çıkacaktır. Belediye seçimi ile cumhurbaşkanlığı seçimini yüzde 100 aynı kefeye koymak doğru değildir ama sağlıklı değerlendirme yapmamıza imkan verecek bir veri ortaya koyacaktır. 2019, Türkiye'nin yeni hükümet sistemi ile yeni döneme başladığı yıl olacaktır, bir milat olacaktır. Sayın Kılıçdaroğlu ve ekibi çok uğraşıyor, aynı uğraşı biz 10 Ağustos 2014'te gördük. AK Parti karşıtlarının tamamını bir araya getiren bir projeyi hayata geçirdiler aldıkları oy ortada. 16 Nisan halk oylamasında da benzer bir süreci yaşadık. Esasında 2014'te Selahattin Demirtaş'ın bağımsız adaylığını o cephenin içine koyduğunuzda ortaya çıkan oyla 2017 halk oylamasında ortaya çıkan evet ve hayır oylarına baktığınızda, cumhurbaşkanlığı seçiminde ortaya çıkan sonuca baktığınızda milletimizin cumhurbaşkanımıza verdiği desteğin, yaptığı duanın azalmadığını çok net bir şekilde görüyoruz. Bu denenmiş bir şey. 2014, 1 Kasım ve 16 Nisan sonuçları ortada. Bunlar, halkta cumhurbaşkanımızın karşılığını ölçen resmi verilerdir. "Hayır" oyları Sayın Kılıçdaroğlu'nun halktaki karşılığını çok net bir şekilde ortadadır. Onu da ifade etmek lazım. Şimdi bu yüzde 49'u hep kendisine yazıyor ya, nasıl yazıyor? Yüzde 48 küsür. Nasıl yazıyor? Bunun içinde CHP'nin oyu kaç, yüzde 25-26 diyelim. HDP'nin oyu da belli. İkisini topladığınızda diyelim ki 37-38. Cumhurbaşkanı seçilmek için 50+1 lazım. Kimden alacak bu oyu? AK Partililerden veya MHP'lilerden alacak. Kaldı ki HDP'den aldığı oyun aynısına cumhurbaşkanı seçiminden alacağının garantisi de yok. CHP'den de az da olsa farklı tercihler yapan seçmenler olabilir. Şimdi bu matematik üzerinden gittiğinde, yarın cumhurbaşkanı seçimi söz konusu olduğunda AK Parti içinde sistem değişikliğine karşı olduğu için "hayır" diyen seçmenler veya MHP içinde sistem karşıtlığı nedeniyle veya başka saiklerle hayır diyen seçmenler, Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile Kılıçdaroğlu'nun yarıştığı bir seçimde Erdoğan mı diyecek, Kılıçdaroğlu mu diyecek? Herkes yazıyor bunu. Sayın Kılıçdaroğlu'da bu yüzde 49'u çantada keklik görüyor. Her şartta bizim yanımızda olur gibi görüyor" değerlendirmesinde bulundu.

"BENİM KANAATİM KILIÇDAROĞLU KENDİ ADAY OLACAK"

CHP'den Kılıçdaroğlu'nun değil de İlhan Kesici'nin aday olacağıyla ilgili soruya Bozdağ, "Benim kanaatim Kılıçdaroğlu kendi aday olacak. Adalet Yürüyüşüne bakarsanız, psikolojiyi siz benden iyi biliyorsunuz. Konuşmalarına baktığımız zaman "Ben planladım, ben yaptım, ben yürüdüm" diyor. Sürekli "ben, ben" konuşuyor. Vatandaşlarımıza hitap ederken de "beni" öne çıkarıyor. CHP'den ayrı bir Kılıçdaroğlu figürü ortaya çıkarılıyor. CHP ayrı, CHP'ye antipatisi olan vatandaşlar oraya oy vermeyebilir ama Kılıçdaroğlu'nu oradan soyutladığınızda ayrı. Arkadaki rakamları büyük göstererek orada bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Kurultay falan da yapacaklar, başka şeylerle beraber. Benim kanaatim kendisi 2019'de adaylık için zemin hazırlıyor. Bu mitingi de adaylığının ilk ilan şeyidir. Orada muhafazakar kesime, başka kesimlere mesaj veriyor. "Ben sizin hepinizin hamisi olacağım" diyor. Adalet Mitingi değil kesinlikle adaylık mitingiydi. O adaylık mitingi, çok açık yani. Şimdi diyelim seçime gidiyoruz 2019'da. Siz iktidara talip olmazsanız, milleti size niye oy versin. Partinin genel başkanı aday olmazsa ben iktidar istemiyorum demektir. O zaman sen iktidar olmak istemiyorsan ben sana niye oy vereceğim, niye senin peşinden gideceğim. İktidara talip olmayan bir parti genel başkanı siyaset siyaset yapabilir mi? Siz partinin liderisiniz, sıradan biri değilsiniz. "Ya biz kazanamayız, kaybederiz, ortak bir aday bulalım'. Ortak aday buldunuz, sonuç ortada. Biraz farklı düşünen çevreler olabilir ama iktidara talip olmayan bir partinin parlamentoda temsili de bugünkü gibi olmaz. Vatandaş, "sen iktidar istemiyorsun kardeşim, sen kendin iktidar istemiyorsun, Türkiye'nin yönetimine talip değilsin, ben senin peşinden niye geleyim?" der. Onun için de benim kanaatim Kılıçdaroğlu, adalet mitingi değil, bir adaylık mitingi yaptı. Adalet yürüyüşü değil, adaylık devşirme yürüyüşü yaptı. Bundan sonra bunun altını tahkim edecektir. Bakın Sayın Baykal çok açık açıklama yaptı dedi ki, "Aday olacaksan açıkla" dedi. "Senin aday olman lazım" dedi. Niye? Benim baktığım yerden zannedersem bakıyor. Bir partinin genel başkanı iktidara talip olmazsa, o partinin siyaset yapma konusundaki çıtası aşağı düşer. Halktaki karşılığı da aşağı düşer. O zaman ne olur? Farklı bir pozisyon ortaya çıkar. Onun için de orada Sayın Kılıçdaroğlu, benim kanaatim açıklamada, "Ben aday olmayacağım" demedi. "Aday değilim" diye bir açıklaması başka yerde oldu mu Kılıçdaroğlu'nun?" ifadelerini kullandı.

'Parti genel başkanı aday olmamalı" diye ilkesel bir şey söylediğinin sorulması üzerine Bozdağ, " O ilkesel bir şey. Artık sistem değişti. Burada ilkesel bir şeyle alakası yok. O şimdi, partili cumhurbaşkanı şu, bu. Artık orayı Türkiye geçti. O iş bitti artık. Şimdi burada artık önümüzde somut bir şey var. Millet şimdi partili olmayan birisinin iktidar olmasına izin verse, o zaman bir bürokratı getirirsin, koyarsın, alır seçimi götürür. Öyle bir şey yok. Siyaset iktidara talip olacak. Benim yorumum biraz öyledir" dedi.

Kılıçdaroğlu'nun partiler üstü aday istediğinin sorulması üzerine Bozdağ, "Bakın bu siyasete güvenmemektir, inanmamaktır, millete güvenmemek, inanmamaktır. Siyaset kötü yapar mantığının kötü bir örneğidir. Siyaset niye kötü yapsın? Hangi şeyi kötü yapmış siyaset? Şimdi millete güvenmediği için bunu söylüyor. Siyasetçi milletin verdiği enerjiyle yol yürüyen kişidir. Milletten istikamet, güç alan kişidir. Siyaset kötü yapar mantığı kadar saçma bir mantık olamaz. Ama maalesef Sayın Kılıçdaroğlu, böyle bir yaklaşımı ortaya koyuyor. Tabii bunu kabul etmek mümkün değil. Türkiye'de cumhurbaşkanları hiçbir zaman siyaset dışı olmadı. Özal da olmadı, Demirel de olmadı, diğerleri de olmadı. Anayasa Mahkemesinin başkanlığından cumhurbaşkanlığına seçtiğimiz Sayın Sezer de olmadı. Sayın Sezer diğer cumhurbaşkanlarından daha fazla ideolojik ve daha fazla siyasiydi. Atanacak bürokratların evine kadar adam gönderiyordu, hanımı nasıl giyiniyor diye" diye konuştu.

"'FETÖ'CÜLERİ KIYAFETLERİNDEN TANIRIZ" DİYORSANIZ ÇOK YANILIYORSUNUZ"

"FETÖ onun zamanında yok muydu?" diye soran Bozdağ, "'FETÖ'cüleri kıyafetlerinden tanırız" diyorsanız çok yanılıyorsunuz. Onlar göründüğü gibi olmayan, olduğu gibi görünmeyen, takiyeyi esas alan, bütün terör örgütlerinden farklı suigeneris bir terör örgütüdür. Şimdi nerede bulunuyor, orada amir kim? Diyelim laik, ondan daha laik. Diyelim muhafazakar, ondan daha muhafazakar. Diyelim liberal, ondan daha liberal. Yani bulunduğu ortamda kimlerle beraberse onlardan gözüküyor. Kendi kimliğini, karakterini, kişiliğini ortaya çıkarmıyor. O yüzden şak diye onu tanımak o kadar kolay değil. Şimdi herkes eleştiriyor buradan da alnında yazmıyor. Adama bakıyorsun, bambaşka bir profil çiziyor, sonra bir bakıyorsun FETÖ'nün göbeğinden çıkıyor. Şunu çok net söyleyeyim; FETÖ terör örgütü Türkiye'de kaç yıldır, kuruluş tarihine giderseniz, 66. Kaç yıl? 40 yıldır. Hepiniz Türkiye'nin saygın basın mensuplarısınız, FETÖ terör örgütüyle bugüne kadar AK Parti hükümeti dışında mücadele etmiş bir tane cumhuriyet hükümet gösterin bana. "Şu hükümet mücadele etti, ama siz geldiniz mücadeleyi kaldırdınız'. Yok öyle bir şey. 28 Şubat'a bakın, 28 Şubat'ta, bugün FETÖ karşıtı kesilenlere baktığınızda, televizyonlarda söyleşi yapan kişi FETÖ, kanal kanal geziyor, gazetelerde manşetler, 28 Şubatçıların bir ortağı. Çok net gözüküyor o zaman baktığınızda. Fotoğraflarda da çok net bir şekilde ortaya konuyor. Zaman zaman şeyler söyleniyor, "Efendim askeriyede temizlik yapıldı da hükümet geldiği zaman temizlik durdu'. Şunu çok net söylüyorum, kesin bilgidir bu; bugüne kadar Yüksek Askeri Şura'nın gündemine gelip de ihraç istenip de ihraç edilmemiş tek bir kişi yoktur. Kim geldiyse ihraç edilmiştir" açıklamasında bulundu.

Bozdağ, konuşmasının devamında şunları kaydetti:

"Sadece muhalefet şerhi var. Onlar da hepsi ihraç edilmiştir. Fakat irtica ve benzeri nedenlerle geliyor. Bugünkü gibi terör örgütü, ulusal güvenlik vs gibi bir bakış açısıyla gelmiyor. Yani o kaynaklarda "Fethullah Gülen grubu" diye geçiyor onların şeyinde. Veya başka şey geçiyor. Fethullah Gülen örgütü falan Gülen diye geçmiyor. Çünkü "FETÖ'cü" diye atıyorsun ama adam kendi kimliği ile ortaya koymuyor ki. FETÖ'cüler eşinin başını örtmüyor, namaz kılmıyor, oruç tutmuyor. Oradakiler ne gözüküyorsa ondan gözüküyor. Dolayısıyla terfi için ne lazım? Diyelim A, B, C şartları lazım. Şunlar lazım. O zaman O FETÖ'cüleri o terfi kriterine göre herkesten daha iyi yerine getirdiğini şey yapıyorsunuz. Ondan sonra FETÖ'cü diye bir şey çıktığı zaman ortaya herkes "yok o FETÖ'cü değil" diye şey yapıyor. İşte TÜRK SOLU ili ilgili neydi o adamın adı? Derginin başı kimdi? Adam şimdi diye başka. İşte YARSAV'ın eski başkanı ile ilgili. Murat neydi ya? O mesela. Şimdi ortaya çıkınca herkes ne yapıyor. O yüzden FETÖ terör örgütünü tespit etmek, bu örgütün gerçek üyelerini tespit etmek o kadar kolay bir iş değil. Yani bunu bir defa herkesin anlaması lazım. Ama FETÖ terör örgütü ne yaptı? 2011'den sonra ağır ağır, daha doğrusu 2012'den sonra 2013 gibi ağır ağır şeyini ortaya çıkardı. Hükümet zaten onlara karşı tavrını ortaya koydu. Bakın AK Parti 2011 listelerini yaparken bütün bunlara azami dikkat etmiştir. Ben o zaman komisyon üyesiydim 2011 listelerinde. Ondan önce zaten "yok" denecek kadar azdı. Orada da dikkat ettik. iki kişi hariç. Onun dışında hiç bu vasfı bilinerek kimse listeye konmamıştır. Eğer öyle bir şey olsaydı FETÖ terör örgütü 17 Aralığa gerek kalmadan partiyi bölerdi. Ne yaptık tedbir aldık. Arkasına bakın 17 Aralık'tan sonra biz 30 Martta belediye seçimleri oldu. Belediye başkan adaylarımızı biz değiştirdik. Ve "FETÖ'cü olmamak" en önemli kriterlerden bir tanesi idi. Belediye Meclisi, il Genel Meclisi hakeza. Arkasından 7 Haziran seçimleri ve 1 Kasım seçimleri oldu. Bu seçimlerin hepsinde de AK Parti'nin kriterlerinden bir tanesi "FETÖ'cü olmamaktır'. Dolaysıyla AK Parti kendi içerisinde bu anlamda o ayıklamayı yaptı. FETÖ terör örgütüne karşı Cumhuriyet tarihinde çok net ve kararlı bir tavır koyan tek Cumhuriyet hükümetidir. 17 Aralıkta FETÖ'ye karşı mücadele, ondan önce dershane hadisesi var. Dershane hadisesinde gündeme getirilme nedenlerinden bir tanesi FETÖ terör örgütü ile mücadeledir. Dershane konusunu Anayasa Mahkemesi'ne kim götürdü? CHP götürdü. Dershane meselesinde FETÖ ile beraber. 17 Aralık oldu, 25 Aralık oldu. Kumpas kasetleri getirdi CHP Genel Başkanı parti grubunda dinletti. Suç olmasın diye. Gazeteler, televizyonlar rahat kullansın diye. Orada dinledi. FETÖ ne yapıyor? Bir yargı içindeki teröristleri ve emniyet içindeki teröristleri vasıtası ile hükümeti devirmeye teşebbüs ediyor. Bakıyorsunuz bunun bütün kamuoyu aktarımlarına baktığımızda genel başkan düzeyinde bir avukatlığını görüyoruz. arkasından bakın. MİT tırları hadisesi var. Orada da baktığımızda hala MİT tırları konusunda CHP'nin sayın yönetimi FETÖ'nün bakışı ile uyumlu bir bakışı sergiliyor ve başka bir noktada duruyor. DEAŞ terör örgütüne yardım etme konusu ki AK Parti ve Türkiye'ye karşı kurulmuş büyük bir tuzaktır ve büyük bir operasyondur. DAEŞ ile mücadele eden samimi mücadele eden Türkiye dünyada tek ülke iken başka bir şey. Orda da bakıyorsunuz başka bir noktada fotoğraf görüyorsunuz. Şimdi orada da CHP'yi başka görüyoruz. 30 Martta bakıyorsunuz CHP'yi bütün FETÖ'cüler destekliyor. Kapı kapı AK Parti'nin aleyhine çalışırken öyle. 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçiminde çatı adayı FETÖ'üler desteklediler."

"Nitekim belediye seçimlerini Birgül Ayman Güler, hatırlarsanız çıktı kadın itiraz etti. "Bu olmaz" dedi ve kadına partiyi dar ettiler" ifadesini kullanan Bozdağ, "Şimdi nerede bilmiyorum. İzmir milletvekilimizdi, kulakları çınlasın. Arkasından 7 Haziran seçimleri oldu. 7 Haziran'da kim neredeydi? Kim kimi destekliyordu? 30 Mart'ta bir tane FETÖ'cünün oyu AK Parti'nin oyu içerisinde yoktur, 10 Ağustos'ta yoktur, 7 Haziran'da yoktur. 7 Haziran'da "AK Parti iktidardan gitsin, CHP iktidar olsun" diye kimlerin nasıl uğraştığını biliyoruz. FETÖ'cülerin nasıl bir gayret içerisinde olduğunu biliyoruz. Arkasından 1 Kasım oldu, 1 Kasım'da da aynı şey ve darbe teşebbüsünü hep beraber yaşadık. O gece hep beraber birlik olduk, ama daha sonra "kontrollü darbe" iftirasını FETÖ gündeme getirdi ve Türkiye'de altını dolduramadığı halde "kontrollü darbe" iftirasını bugün dillendiren Sayın Kılıçdaroğlu. Şimdi FETÖ'nün terör örgütü kimliği ortaya çıktıktan sonra FETÖ'nün de eylemsel birliği içerisinde olduğunu çok net görüyoruz. Konuşuyor, "Geçmişte işte falan yere gitti, toplantıya, böyle oldu". O zaman FETÖ terör örgütü diye Türkiye'de bir değerlendirme yok. Ama 17 Aralık'tan sonra ve artık 15 Temmuz'dan sonra bunlar bambaşka bir noktaya geldi. Şimdi bakıyorsunuz, MGK'da önce "legal görünümlü illegal örgüt" 30 Mart 2014, sonra Kırmızı Kitaba girmesi, sonra da 2016'da Fethullahçı Terör Örgütü diye nitelendirmesi yapılıyor. Bütün bunlar AK Parti iktidarı döneminde yapılıyor, Hükümetimiz zamanında yapılıyor. O yüzden FETÖ ile en etkili, en kararlı, en samimi mücadeleyi yapan Hükümet AK Parti Hükümeti'dir. Bundan önceki hükümetler döneminde bir mücadele falan yok. İrtica adı altında yapılan şeyler var. Ama Fethullahçı Terör Örgütüyle Türkiye'de yapılan mücadele AK Parti Hükümetleri döneminde başlamıştır ve bundan sonra da devam edecektir bu mücadele. O için bu mücadeleyi siyasal rekabetin artık dışına çıkarmamız lazım. PKK ile mücadele gibi FETÖ ile mücadeleyi artık siyaset üstü bir konuya getirmemiz, muhalefet partileriyle bu konuda yekvücut olmamız lazım. Ben buradan CHP'ye, diğer partilere de çağrıda bulunuyorum. Zaten MHP bu konuda mücadeleye en büyük desteği veriyor. CHP destek veriyormuş gibi gözüküyor ama öte yandan da FETÖ'nün bütün argümanlarını şu anda da dile getirdiği argümanlarının karşısında duruyor. İşte Bugün'e, Zaman'a, Samanyolu'na kayyım atandığında kapılarına gidiyorsunuz, orada CHP'li milletvekilleri var. Şöyle bir geriye dönüp baktığınızda 20 sene önceki şeyleri alıp bugüne getiriyor. Terör örgütü vasfı ortaya çıktıktan sonra yaptıkları ortada. Onun için de bizim artık bu konuda birlikte bir duruşa ihtiyacımız var. Bunu çok net söylüyorum, inanarak söylüyorum. Onun için de FETÖ'yle hep beraber birlikte hepimiz mücadele etmemiz lazım. "Ya AK Parti bunlar varken zarar görür, şu olur, bu olur" gibi hesaplara girmememiz lazım. Çünkü bu terör örgütünün hedefi AK Parti değil, Türkiye'dir. Türkiye'nin her alanına hakim olmak ve Türkiye'de her şeye sahip olmak isteyen ve bunu da kendisini besleyenlerin hizmetine sunmak isteyen bir ihanet şebekesi. Onu için de bu konuda hepimizin bir olmasında fayda olduğunu bir kez daha ifade etmek isterim. Yoksa "Efendim şöyle oldu, böyle oldu" yarışıyla biz sadece kendi kendimizi oyalarız" şeklinde konuştu.

"BUNUN LAİKLİĞE AYKIRI BİR YÖNÜ KESİNLİKLE SÖZ KONUSU DEĞİLDİ"

"Diyanet içinde bir yapılanma olacak mı? Nüfus birimi kurulacak mı?" sorusuna Bozdağ, "Bizim Nüfus Hizmetleri Kanunumuz diyor ki "Resmi nikah, belediyesi olan yerlerde belediye başkanı veya bu işler için başkanın görevlendirdiği memur, köylerde muhtar tarafından kılınır. Nikah memuru tanımı bu. Belediye başkanı, belediye başkanının görevlendirdiği memur ve köyde muhtar" dedi.

Yurt dışında da konsolosların olduğunun hatırlatılması üzerine Bozdağ, şöyle konuştu:

"Yok onlar nikah memuru değil. Onlar, Bakanlığın evlendirme yetkisi ve görevi verdiği kişiler. Bir de diyor "Bakanlık, İl Vatandaşlık ve Nüfus Hizmetleri Müdürü, nüfus müdürlükleri, ilçe nüfus müdürlükleri ve dış temsilciliklere de evlendirme yetki ve görevi verebilir." Şimdi burada yapılan düzenleme bu ikinci fıkraya "İl ve ilçe müftülüklerinin" eklenmesi. Yani bakanlık, yetkilendirdiği zaman il ve ilçe müftülükleri resmi nikah kıyacaktır. Bu bir. Buradaki kıyılan nikah resmi nikahtır. Resmi nikah kıyacaktır. O da yönetmelik var. Bu yönetmeliğe göre, bugün nasıl resmi araştırmalar yapılıyor, evlenme şartları tam, evlenme engelleri yok tespitinden sonra nikah kıyılıyorsa, imzalar atılıyor, tanıklar, şahitliği alınıyor ve nikah cüzdanı veriliyor, bunlar nüfusa tescil ediliyorsa aynı işlem yapılacaktır. Bu da bir resmi nikah kıyılacaktır. Üçüncüsü medeni kanunda evlilik yaşında ve evlenme engellerinde bir değişiklik yok. Hani bazen, şunu söyleyenler oldu "küçük yaşta evliliklerin önünü açar." Resmi nikah kıyıyor, evlilik yaşını değiştirmiyor, evlenme engellerini değiştirmiyor, medeni kanunda da bir değişikliğe gidilmiyor dolayısıyla böyle bir şeyin önünün açılması da söz konusu kesinlikle değil. İşte, "Toplumda ayrılmaya yol açar." Şu anda muhtar kıyıyor, belediye başkanı kıyıyor, nüfus müdürlükleri kıyıyor, dış temsilcilikler kıyıyor, köyde muhtar kıyıyor bir ayrımcılık yok da yani müftülüklere bu yetkinin verilmesi halinde bir ayrımcılık olabilir mi? Toplum şu anda belediye başkanı nikah kıydı, nikah kıymadı evli çiftler diye ayrılmış durumda mı? Değil. Bu da yanlış bir değerlendirme, biraz karşıtlığını izahta güçlük çekenlerin kullandığı bir argüman gibi duruyor. Laiklikle ilgili bir değerlendirme yapılıyor. Bunun laikliğe aykırı bir yönü kesinlikle söz konusu değildir. Çünkü, laik, demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye'de devlet herkese karşı eşit bir mesafededir. Kimseyi inancından dolayı kınanması suçlanması söz konusu değildir. Yasalarımız zaten buna engeldir. Bu resmi nikah da insanları müftülüklerde resmi nikah kıymaya zorlamamaktadır, yani bir alternatif ilave etmektedir. Vatandaşlarının tercihine bırakmaktadır isteyen nikahını istediği yerde kıydırabilecektir. Burada da herhangi bir şey söz konusu değildir isteyen istediği yerde resmi nikah kıydıracaktır."

"MABETLERDE NİKAH KIYILAMAYACAĞINA DAİR ÇOK AÇIK KURAL, HÜKÜM VAR"

"Yasadaki hüküm çok açık "il ve ilçe müftülüklerine bu verilir" diyor" ifadesini kullanan Bozdağ, "Verilecek yer il ve ilçe müftülükleridir. Aynı hüküm şeyde de var nüfus müdürlüklerine verilir diyor. orada da nüfus müdürlüklerine verilecek. Onun yönetmelikle ileride bir değişiklik yapılabilme şeyi var mı? Onu sormak lazım. Onu ben şu anda. Şu anda yasada, şey var, açık hüküm var il ve ilçe müftülüklerine verilecek. Mesela Evlendirme yönetmeliği. Bazıları şöyle diyor, "Camilerde nikah kıyılacak" falan diyor. Mesela bizde evlendirme yönetmeliği var. Orada mabetlerde nikah kıyılamayacağına dair çok açık kural, hüküm var. Bazıları da öyle bir değerlendirme yapılıyor. Yani bu işler şeffaf olacak, kurallı olacak, açık olacak. Yani müftülüklerin nikah kıyması Türk toplumu tarafından yadırganacak bir şey değildir. Aslında kadınların evlilikteki, hukukunu korumak bakımdan son derece önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz bunun. Bir de bir şey daha var. Yani şu anda bunun usulü belli. O konuda mutlaka müftülüklerde bir bilgilendirme bir eğitim olacaktır. Yani ayrıca bir birim oluşturulur mu, ona ihtiyaç var mı ona şu anda bir şey ifade etmek mümkün değil" açıklamasında bulundu.

Kimin kiminle evlenemeyeceğine dair sıkıntıların olabileceğinin hatırlatılması üzerine Bozdağ, "Onlarla ilgili yönetmelik var ya. Şimdi bu yönetmeliğin aynısı onlar uygulayacak. Şimdi diyelim ki belediyede kim bakıyor, evlendirme memuru var, o bakıyor. ilgili yazışmalar yapacak. Diyelim müftülüğe verildi. Müftülük de ne yapacak? Evlenme şartları var mı diye nüfusa yazacak, evlenme engelleri var mı yok mu gene o bilgileri alacak, onları değerlendirecek, sağlık raporu alınması gerekiyor, o raporları aldıracak. Bütün bunları değerlendirecek, bakacak diyecek ki "evlenme şartları tam, evlenme engeli yok. Dolayısıyla nikah kıyılabilir. diyecek. Yani şu anda belediye başkanı veya evlendirme memuru veya diğer evlendirmeye yetkili ve görevli kişiler hangi usule uyarak bu nikahı kıyıyorlarsa hangi şartları arıyorlarsa aynı usule uyarak, aynı şartları arayarak müftülükler de kıyacaktır. Kaldı ki müftüler devlet memurudur, müftülükler devlet memurudur ve tabi bunlar il müftüleri üçlü kararname ile atanıyor. Yani dolayısıyla bunlar yetkin kişilerdir. Bu konuda hem birikimleri itibarıyla hem toplum içindeki saygınlıkları itibarıyla bu işi yapmaya ehil kişilerdir. Topluma sorun hiç kimse bunu ideolojik bakanlar hariç, bunu yadırgamayacaktır" ifadelerini kullandı.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.