Başbakan Öğretmenlere Bol Bol Tembih...

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı ile birlikte Öğretmenler Günü vesilesiyle 81 ilden gelen öğretmenleri kabul etti.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Çankaya Köşkü´nde  Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı ile birlikte Öğretmenler Günü vesilesiyle 81 ilden gelen öğretmenleri kabul etti.

Davutoğlu, 81 ilden gelen öğretmenlere verilen yemekte yaptığı konuşmada, bir meslektaşları olmanın yanında daha çok talebe olarak, geleceğin teminatı genç nesilleri yetiştiren elleri öpülesi değerli öğretmenlerin huzurunda bulunmaktan mutluluk duyduğunu söyledi.

Salonda bulunan her simada, ilmin, irfanın ve ahlakın güzel yansımasını görmüş olmaktan mutluluk duyduğunu anlatan Davutoğlu, "Üç ilişki vardır ki insanoğlunun varoluşunu doğrudan belirlediği için hiçbir zaman herhangi bir dönemle kayıtlı değildirler. Birisi anne, baba ile evlat arasındaki ilişki. Biyolojik varoluş ilişkisi. Dolayısıyla hiçbir şekilde değişmez. Doğduğu andan itibaren bir bebeğin annesinin kokusunu duyduğu anda hissettiği o derin sevgi ve huzur ölene kadar devam eder ya da babasının hissettiği o duygu" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, masasında kendisinin ve eşi Sare Hanım´ın da değerli öğretmenlerinin olduğunu belirterek, ikinci ilişkinin ise bizzat da müşahede ettiği öğretmen öğrenci ilişkisi olduğunu söyledi. 

Hem bir öğrenci hem de bir öğretmen olarak bu ilişkiyi yaşadığını vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti: "Nasıl bir bebek annesinin kokusunu hiçbir zaman unutmazsa iyi öğrenci de hocasının kokusunu, hocasından aldığı irfanı ve onu gördüğü andan aldığı hissi hiçbir zaman unutmaz. Bunu ben bir öğretmen olarak yaşadım. Bir öğretmen gerçek bir öğrenci ile buluştuğunda kendi evladıyla buluştuğu anı nasıl hatırlıyorsa o anı hep hatırlar ve hiçbir zaman onu unutmaz. Şu anda dünyanın birçok ülkesinde, en azından 50´yi aşkın ülkede, yurtdışında yaptığım görevler dolayısıyla öğrencilerim var. Her gittiğim yerde onları gördüğüm anda onların sınıftaki halleri zihnimde karşılığını hisseder. Çünkü aynı biyolojik varoluşun anne babaya bağlı olması gibi zihni ve ahlaki varoluşta öğretmen hoca ilişkisine bağlıdır. Nasıl ki bedenimiz anne ve babamız tarafından olması gerektiği gibi şekillenmişse, zihni ve ahlaki genetiğimiz de böyle şekillenir. Onun için sağlıklı nesillere sahip olmak sadece bedeni sağlıkla izah edilemez. Sağlıklı nesiller bedenden daha çok ruhi sağlık demektir. Burada engelli öğretmenlerimiz de var ki onların irfanıyla verdiği eğitim hiçbir şekilde ikame edilemeyecek kadar değerlidir. Dolayısıyla zihni ve ruhi varoluşun mimarlarıdır onlar." 

 

Davutoğlu, üçüncü ilişkinin ise bizzat müşahede etmediği ancak eşi Sare Hanım üzerinden müşahede ettiği hasta doktor ilişkisi olduğunu dile getirdi.

Böyle bir ilişkinin de ancak yaşandığı zaman idrak edileceğini vurgulayan Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti: "İyi bir doktor ve şifa sunmak istediği hasta arasındaki şifa ilişkisi de aynen bu ilişki gibidir. Sizlerle birlikte olmak bugün benim için onurların en büyüğü. Bugün Öğretmenler Günü´nde, bütün bir milletimize saygıyla, hürmetle, her zaman hayırla yad ettiği sizlerle bir arada olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Masamızda çok değerli öğretmenlerimiz var ama özellikle bir öğretmenimizden bahsetmek istiyorum. Değerli öğretmenimiz Hacer Ertan. Bir şehit eşi. Bir kahraman şehit tasavvur edin ki hem eşi öğretmen hem babası öğretmen. Kendisini de bu vatan için feda etmiş, şehitlik mertebesine ulaşmış. Ben her şeyden önce şehit Erdem Ertan kardeşimizin sahsında bütün şehit öğretmenlerimizi rahmetle anıyorum. Terör saldırında eşi eşi şehit olmuş bir öğretmen olarak Hacer Hoca´mızı zikretmemiz gerekiyor. O gün şehidimizi uğurlarken beraber olduğumuzda, ´ne ihtiyaç varsa görelim´ diye emirlerinde olduğumuzu söyledik ama Hacer Hanım´ın aklı zihni Yüksekova´daki çocuklardaydı. Bir taraftan eşi için mücadele ederken diğer taraftan onun zihninde o öğrencileri geleceğe hazırlama vardı. Yine o öğrencileri unutmadığını, mümkünse geri dönüp orada eğitim vermek istediğini, hatta eşinin de kendisine ´bu çocukların bize ihtiyacı var´ dediğini zikrettiğinde dedim ki ´Bu ne asil bir millettir. Bu ne asil bir hanımefendidir´. Allah sizden razı olsun."

 

Davutoğlu, terörle mücadele yürütürken Türkiye´nin her köşesinde hizmet eden öğretmenlere şükranlarını sunarak sözlerini şöyle sürdürdü: "Bizler terörle mücadeleyi en ciddi şekildeyürütürken şunun da bilincindeyiz, terörle mücadelenin olmazsa olmaz şartı genç nesillerin barış içinde yetişmesi, birbirini sevmesi, doğusuyla batısıyla, kuzeyi güneyiyle bütün gençlerimizin ortak bir milletin, ortak bir kaderin mensupları olduğunu hissetmesidir. Bunu sağlayacak olan orada terörle onurla mücadele eden askerlerimiz değil sadece. Bunu sağlayacak olan öğretmenlerimizdir. Eğer terörle yürüttüğümüz güvenlik mücadelesi öğretmenlerimizin irfan mücadelesiyle taçlanmazsa kesinlikle başarıya ulaşmaz. Hakkari´nin dağında, Fırat´ın, Dicle´nin kenarında oradaki gençleri geleceğe hazırlayan öğretmenlere şükranlarımı ifade ediyor, terör saldırılarında bulunan bütün teröristleri bir kez daha lanetliyorum." 

Başbakan Ahmet Davutoğlu, öğretmenlere seslenerek, "Başkaları bu toprakların çocuklarını Türk, Kürt, Sünni, Alevi diye bölerek çatıştırmaya çalışırken, siz onlara dönüp, ´Çanakkale´de ayrılmayanları, Sarıkamış´ta ayrılmayanları bugün de ayırtmayacağız´ diyerek gayret sarf edin" dedi.  

Başbakan Davutoğlu, öğretmenlerin, Edirne´yi Hakkari, İzmir´i Diyarbakır, Konya´yı Şırnak ile kardeş görecek yeni bir neslin yetişmesinden sorumlu olduğunu vurgulayarak, bu konuda gösterilecek her gayretin, milletin geleceğine verilmiş en önemli katkı olduğunu ifade etti.

Milli eğitim seferberliğinin aynı zamanda milli gönül seferberli olduğuna işaret eden Davutoğlu, "Eğitim seferberliğini gönül seferberliğiyle birleştiremezsek, eğitimi sadece didaktik bazı unsurların gelecek nesillere aktarılması olarak görürsek ve gönlü zihinle, kalbi beyinle birleştiremezsek mekanik nesiller yetiştirebiliriz ama gönlü aşkla dolu, sevgiyle dolu nesiller yetiştiremeyiz" diye konuştu.

 

 "Sevgi tohumları ekin"

Başbakan Davutoğlu, konuşmasının devamında şunları kaydetti: "Sizlerden de ricam, nerede, ülkemizin hangi bölgesinde olursanız olun öğretmenlik görevini ifa ederken sadece ve sadece sevgi tohumları ekin. Başkaları terör tohumu ekse de siz sevgi tohumları ekin. Başkaları terör tohumları ekmeye çalışsa da siz muhabbet tohumları ekin. Başkaları bu milletin geleceğini karartmaya çalışırken, sizler bu milletin geleceğini aydınlatmaya çalışın. Başkaları bu toprakların çocuklarını Türk, Kürt, Sünni, Alevi diye bölerek, çatıştırmaya çalışırken, siz onlara dönüp, ´Çanakkale´de ayrılmayanları, Sarıkamış´ta ayrılmayanları bugün de ayırtmayacağız´ diyerek gayret sarf edin. Başkaları gençlerimizi, dağlara ya da mayın ve hendek kazmaya sevk etmeye çalışırken, siz gençlerimizi okullara, irfan mekteplerine, Meclis´e ve bu ülkenin geleceğine yönlendirmeye çalışın. Sizlere güvenimiz tamdır."

 

Davutoğlu´nun iki lise öğretmeni de yemeğe katıldı

"Gelecek nesillerle kuracağınız irtibatlar öyle güçlü olmalı ki çocuklar sizin isimlerinizi, sizler de çocukların isimlerini unutmasın" diyen Davutoğlu, kendisinin öğretmenleriyle olan ilişkisine dikkati çekti.

Yemeğe katılanlar arasında, iki öğretmeninin bulunduğuna işaret eden Davutoğlu, "Aramızda çok değerli iki öğretmenim var, İstanbul Lisesi´nden Sayın İsmail Çağlayan ve Mahir Yemen" dedi.

 

Davutoğlu´na 31 yıl sonra teslim edilen emanet

Ortaokul birinci sınıf öğrencisi olduğu dönemde, rehber öğretmeni olan İsmail Çağlayan ile ilgili bir hatırasını paylaşan Davutoğlu, öğretmeni Çağlayan´ın, ödev olarak hazırladığı "gelecekte ne olmak istendiğine" ilişkin konudaki kompozisyon metnini, aradan geçen 31 yıl sonra kendisine ulaştırdığını anlattı.

 Kompozisyon metninde, millete hizmet etme idealinden bahsettiğini anlatan Davutoğlu, "Meslekle ilgili ideallerim var ama hangi meslek olursa olsun tek idealim millete hizmet etmektir. Bu mealde, tabii o günün öğrencilik şartları içinde yazılmış metin. Sene 1971. Öğretmenim beni çağırdı. ´Ne güzel yazmışsın´ dedi, tebrik etti, oradan ayrıldık. Ben zannettim ki ödevimi yaptım, görevimi bitirdim. Sene 2002, ben başdanışman olarak görev aldım, o dönem Başbakanımız Sayın Abdullah Gül´dü. Hemen arkasından Recep Tayyip Erdoğan ile başdanışmanlık görevine başladığımda, babam bir gün elinde kağıtla geldi, dedi ki ´İsmail Hoca bugün geldi ve senin bir yazını verdi.´ Düşünün 1971´den 2002´ye 31 sene, bu yazıyı saklamış İsmail Bey. Gerçek bir öğretmen işte böyle olur" şeklinde konuştu.

Öğretmeni Çağlayan´ın, "Şimdi başdanışman olarak göreve başladığına göre, artık bu emaneti size verme vaktim geldi" diyerek, kompozisyon metnini, babasına ulaştırdığını anlatan Davutoğlu, "Bu İsmail Hocam´ın bana verdiği en büyük dersti. Bir öğrencinin ki ileride Başbakan Başdanışmanı olacağını, Başbakan olacağını bilemezsin, yazısını 31 sene saklayıp bir kutsal emanet gibi onun babasına getiriyorsanız, öğretmenliğin hakkını veriyorsunuz demektir. Ben olayı hatırlıyorum ama saklamış olduğunu düşünemezdim" ifadelerini kullandı.

 

"Bize bir meslektaş olarak bakın"

Davutoğlu, hiçbir öğretmeniyle irtibatının kesilmemesine özen gösterdiğini, birçok hocasını tek tek isim olarak hatırladığını, hiçbirisinin ismi ve hatırasının zihninden silinmediğini ifade etti.

"Biliniz ki şu anda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanı olarak da sizin bir meslektaşınız görev yapıyor" diyen Davutoğlu, "Bu meslektaşlarınızın kapısını çalmak konusunda hiç tereddüt etmeyin. Bize sadece hiyerarşik olarak, bakan, başbakan olarak bakmayın, bir meslektaş olarak bakın ve öğretmenlerimiz için ne gerekiyorsa, ne yapmamız gerekiyorsa yapacağımızdan da emin olunuz" diye konuştu.

 

Öğretmenlik 7 gün 24 saat süren bir meslek

Başbakan Davutoğlu, öğretmenliğin ders saatleri ve dönemlerle sınırlı gibi görülebileceğini ve öğretmenlerin yazın uzun tatil yaptıklarının zannedilebileceğini söyledi. 

Öğretmen olarak hiçbir zaman tatil yapmamayı ilke edindiğine işaret eden Davutoğlu, öğretmenlerin bütün bir yazı öğrencileriyle ruhen birlikte geçirdiğini ve öğretmenliğin 7 gün 24 saat süren bir meslek olduğunun bilinciyle hayatını tanzim ettiğini söyledi.

2002´de yaklaşık 7,5 milyon lira olan Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin bugün 75 milyonu aştığını belirten Davutoğlu, 2016´da MEB´e, 2002´nin toplam bütçesi kadar bütçe ayrıldığını söyledi. 

Öğretmenlerin her şeyin en iyisine layık olduğunu ifade eden Davutoğlu, bugün Suriye´de düzenli okulların açılamadığını, gençlerin eğitim imkanından istifade edemediğini dile getirdi. 

Suriye´de hayatlarını idame ettiremeyen kişilerin Türkiye´ye geldiğini anlatan Davutoğlu, şu anda Türkiye´de 470 bin Suriyeli gencin eğitim ihtiyacı olduğunu, bunların 250 binine eğitim verildiğini kaydetti. 

Bu gençlere eğitim veren ve insanlık destanı yazan öğretmenlere teşekkür eden Davutoğlu, Türkiye´nin, zor şartlarda mazlumlara nasıl sahip çıkılacağını dünyaya gösterdiğini belirtti. 

Geçen gün bir lisede ders verdiğini hatırlatan Davutoğlu, tekrar bir lise veya üniversiteye giderek hocalık özlemini gidermek istediğini söyledi.  

Büyükelçi olarak görev yaptığı dönemde birçok kişinin kendisine "hocam" diye hitap ettiğini, Bakan olduktan sonra bir süre daha buna devam ettiklerini anımsatan Davutoğlu, ancak her defasında özür dilediklerini belirterek, "Her seferinde ´Arkadaşlar bir hocaya hocam demek dolayısıyla özür dilemekten daha büyük bir kabahat olamaz. Bütün makamlar geçici, hocalık bakidir´ derdim" ifadelerini kullandı. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

MEB PERSONEL Haberleri