Bursluluk Sınavı ve Kırmızı Saçlı Kadın

Hüseyin ÖZKAN

BURSLULUK SINAVI VE KIRMIZI SAÇLI KADIN

Bu günlerde bir bursluluk sınavı furyasıdır gidiyor. Bir eğitimci olarak bu uygulamayı gözlemlemek amacıyla ve bu sınavlara çocuğunu katan bir yakınımla birlikte, Cumartesi ve Pazar olmak üzere iki gün, iki ayrı özel okulun sınav uygulamasını izledim. Yakınım kapıda çocuğunun sınavını bitirmesini ve çıkmasını beklerken ben de bu arada Orhan PAMUK’un yeni yayınlanan kitabı “Kırmızı Saçlı Kadın” romanını okudum.

Orhan PAMUK bu sefer diğer kitaplarına göre okuması kolay bir kitap yazmış. Nobelli yazarın kitaplarını okumaya başlayıp sonunu getiremeyerek bırakan birçok kişi vardır. Ama “Kırmızı Saçlı Kadın” romanı kolay bir şekilde, herkesin sonuna kadar okuyabileceği bir kitap olmuş. Her ne kadar yazar, Firdevsi’nin Rüstem ile Sührab’ı ile Sophokles’in Oidipus’uyla ilgili olarak tekrara girmiş ve hikâyeyi özellikle ikinci kısımdan itibaren daha bir özet olarak vermeyi seçmiş olsa da romanın güzel bir tadı olduğu bir gerçek. Artık günümüzde yazardan beklenti de bu yönde belki de. Sık değişen ekran görüntülerindeki hızlı değişen yaşamlar ve olaylar gibi artık insanlar kitaplardaki olayların da hızla yaşanmasını ve sonuca hemen ulaşılmasını istiyorlar. Öyle uzun uzun betimleme cümleleri, bir türlü asıl konuya giremeyen ayrıntılı yazılar sıkıyor onları. Hemen yargıya varmak, hemen gizemi çözmek istiyor. Okuduğundan çıkardığını da yine öyle uzun uzun yazmak yerine Twitter cümlesi gibi 140 karakterle ifade etmeyi seçiyorlar. Yavaş gelişen olaylar ve bir türlü ulaşılamayan sonuçlar, günümüzün hızlı yaşayan, hızlı tüketen insanının tarzı olmadığı gibi okuma beklentilerine bu hızı yansıttıkları da bir gerçek.

Dolayısıyla, Orhan PAMUK’un diğer kitaplarıyla karşılaştıracak olursak, yazarın günümüz insanının bu özelliğini iyi gördüğünden dolayı okuyucuya ulaşabilmek adına Kırmızı Saçlı Kadın kitabında tasarladığı hikâyeyi, daha bir özet halinde, hızlı gelişen olaylar silsilesiyle, sade ve akıcı bir dille yazmayı tercih etmiş de olabileceğini de düşünüyor insan.

Yazıdaki asıl meseleye girişi biraz uzattım biliyorum. Ama koca bir kitabın değerlendirmesini ve eleştirisini bir paragrafta yaptım bitirdim işte. Ancak asıl bahsetmek istediğim özel okulların yaptıkları bursluluk sınavları idi. Bu sınavlara çocuğunu katan ve okulun kapılarında bir umutla bekleşen aileleri gözlemleme şansım oldu. İnsanlar tedirgin ve iyi bir okula kayıt ettirme arayışı ve telaşındaydılar. Hepsi de eğitimin değerini bilen, çocuğuna iyi bir gelecek hazırlamanın verdiği sorumlulukla çocuklarını okuldan okula, sınavdan sınava koşturan, iyi bir eğitimle iyi bir gelecek sağlanabileceğini düşünen insanlardı. Ancak ne yazık ki, bunun Devlet okullarında olamayacağı kanaatinde birleşiyorlardı. Kolejlerin imkânlarının daha iyi olduğu, tam gün ve sosyal gelişimini sağlayan etkinliklerle komple bir eğitim verildiğini düşünen, bunun için de özel okulların kapılarını zorlayan, orta ve dar gelirli insanlardı. Belki de sınavda kazandıkları burs yüzdeliği sayesinde ve biraz bütçelerini de zorlayarak bu okullara kayıt ettirebilme düşüncesindeydiler. Bir de yüzde yüz burs kazanırlarsa değme keyiflerine. Harçlıklarını, yemek ve servis masraflarını da bir şekilde halledebilirlerdi.

Sonra sınava giren öğrencileri izledim. Ailenin bu beklentisi çocukların omuzlarında bir yük oluşturduğu belliydi. Bir çocuk ağlıyordu “hiç bir şey yapamadım, bilemedim, kazanamayacağım!” diye, bir başka çocuk üzgündü, kimisi ise umudunu koruyordu. İlkokul dördüncü sınıfta okuyan çocuklardı bunlar. Bir veli çocuğunun çıktığını gördüğü anda sordu “Full yaptın mı?” diye. Baba biliyordu çünkü. Burs kazanmak için neredeyse uçan kuşu tutması ve belki bir iki yanlışla ama tamamını doğru cevaplaması gerektiğini. Çocuk babasının sorusunu umutsuzca “kader” diye cevapladı. Sınavdan çıkan çocukların ifadesiyle sorular ise; “Baba sorulardı.” “Bazı derslerin soruları neredeyse yedinci sınıf düzeyindeydi.”  “Devam ettikleri okullarda hiç görmedikleri konulardı” “Kazanmayalım diye zor sormuşlardı” vs vs…

Sınıf seviyesinin üstünde sorular sorarak gerçekten yetenekli ve zeki öğrencileri tespit etmiş mi oluyorlardı? Yoksa bu kadar duygu kırılmaları ve hayal kırıklıklarının yaşandığı bu durumu bir reklam ve tanıtım vesilesi olarak mı kullanıyorlardı? Bunlar da benim aslında cevabını bildiğim sorulardı...

Sonucu 140 karakterle anlatacak olursak; “kaç öğrenciye burs verileceği belliydi ve bu oran çok küçük bir orandı. Çoğunluğun yaşayacağı ise üzüntü ve hayal kırıklığı olacaktı.”

Bu iki günlük deneyim bana; bu sınavlarda başarılı olamayanlar ve bunun yanında bu sınava katılma imkânı dahi bulamamış öğrenciler de göz önüne alındığında, Kamusal ve Genel Eğitimin niteliğinin en az kolejler kadar ve kolej sınavlarında bu denli kuyrukların oluşmasına gerek kalmayıncaya kadar arttırmak gerektiğini düşündürmüştür. Bunda da geç kalınmamalıydı. Gözlemlerimin yanında bana bu sınavın başka bir kazancı, sınav süresince okuduğum Kırmızı Saçlı Kadındı.

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (10)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.