İLKSAN iflası seçti,​ üye de seçimleri pas geçti

Her sandık üyesi, maaş bordrosunu eline aldığında, “Askerilerin OYAK’ı varsa, öğretmenlerin de bir yardımlaşma sandığı neden olmasın” yaklaşımıyla İLKSAN’ın gerekliliğine inanmak istemiştir. Ama konu, tasarrufların değerlendirilmesi, kıt kanaat geçinen eğ

Her sandık üyesi, maaş bordrosunu eline aldığında, “Askerilerin OYAK’ı varsa, öğretmenlerin de bir yardımlaşma sandığı neden olmasın” yaklaşımıyla İLKSAN’ın gerekliliğine inanmak istemiştir. Ama konu, tasarrufların değerlendirilmesi, kıt kanaat geçinen eğitim çalışanlarının maaşlarından yapılan kesintiler olunca, o kesintinin sahipleriyle kullananlar arasındaki bakış farkı kendini hemen belli edivermektedir.

Hem devlet kurumu olmanın hem de zarar etmenin ne menem bir şey olduğunu Türkiye KİT’lerden öğrenmişti. Ama ‘bir yardımlaşma sandığı nasıl olur da iflas eder, neden 2,6 milyar TL’lik bir açıkla batağa saplanır’ sorusunun cevabını hep birlikte aramamız gerekiyor.

Bence İLKSAN’ı batağa sürükleyen iki temel sebep var: Birincisi, ehliyetsizlik; ikincisi ise, keyfiliktir.

 

Liyakatsizlik Sandığı bu hale getirdi

Ülkemizde kamu personeline yönelik tamamlayıcı mesleki emeklilik fonu 
niteliğinde iki adet Sandık var. Biri OYAK, diğeri ise İLKSAN. OYAK’ta 2014 yılı verilerine göre toplam üye sayısı 291,618 ve üyelerinin yüzde 45,5’i (132,561) isteğe bağlı üye statüsünde. Herhangi bir kanuni zorunluluk olmaksızın insanların tasarruflarını OYAK’a emanet etmesi, aynı zamanda bu kuruma duyulan bir güvenin de işaretidir. Kârlılığına güvenerek üyeliği ihtiyari hale getirme öz güvenini keşke İLKSAN’da da görebilseydik, şimdiye kadar bu mümkün olmadı. Çünkü üyeliği tercihe bağlı hale getiren toplu sözleşme kazanımızı İLKSAN yönetimi mahkemeye taşıyarak yürütmeyi durdurdu. Demokratik bir hukuk devletinde zorunlu üyeliği zorbalıkla korumaya çalışan ve buna hukuku alet etmekten geri durmayan bir anlayışın iflas etmesine şaşmamak gerek.

2014 rakamlarıyla OYAK’ın toplam varlıkları 20 milyar TL’yi aşmışken, İLKSAN 2016 yılı Mart ayında 1 milyarlık TL’lik varlığa yeni ulaşabilmiş ve bunu zafer nidalarıyla, utanmadan, sıkılmadan tüm üyelerine SMS ile iletmiştir. “OYAK üyelerinden yüzde 5-10 arası kesinti yapıyor, biz ise yüzde 2 kesinti yapıyoruz” savunması yapanlara cevabım basit: OYAK’ın yaptığı kesinti, İLKSAN kesintisinin iki ila beş katı olabilir ama OYAK’ın varlık miktarı İLKSAN’ın yirmi katı. Doğru orantı yapsak bile bugün İLKSAN’ın varlık miktarının en az 4 milyar TL olması gerekiyordu. İLKSAN’ın mevcut kaybı en az 3 milyar TL. Bugün İLKSAN tüm üyelerinin birikimlerini ödemeye kalksa, ihtiyaç duyduğu miktar zaten en az 3,6 milyar TL’dir ama elde sadece 1 milyar TL var.

OYAK; demir çelik, çimento, enerji, maden, inşaat gibi kârlı alanlarda yatırım yaparak bugünkü düzeye gelmişken, İLKSAN zarar etmeye devam etmektedir. OYAK’taki profesyonelliği, özel sektör bilincini bile görmeyecek kadar kör, kendini bir devlet dairesi gibi gören kafanın elinde Sandık bugün kayyuma teslim edilmenin eşiğindeyse, bu gerçeği bugünkü yönetim kurulu göremiyorsa, burada yetersizlik/liyakatsizlik sorunu had safhada demektir.

 

Sandık’ta keyfiliğin önüne geçilemedi

Peki, son yirmi yılda Sandığa kâr getiren bir tane bile şirket kuramayan, bir tane fabrika kazandıramayan, bakkal dahi yönetemeyecek evsaftaki İLKSAN Yönetim Kurulu, bu gerçeklerle neden yüzleşmez? Neden gerçeği kabul etmez? Burada da işin keyfilik boyutu var.

İLKSAN’ın zarar üstüne zarar eden şirketlerinin aile çiftliğine dönüştürülmesi, Sandığın, paralarının yattığı bankalardan gelen promosyonları “örtülü ödenek” gibi kullanması, muhasebeleştirmemesi, “Biz ancak genel kurula  hesap veririz” pişkinliğiyle kamuoyuna ve biz üyelere hesap verilmemesi gibi birçok müphem olay, imkân ve menfaat söz konusu iken, bu saltanata, bu keyfiliğe neden son verilsin. Bu saydıklarım, bilebildiklerimiz. Peki ya bizden gizlenenler?

Yine 2013 yılına kadar hiçbir faaliyet raporu kurumun internet sayfasında yayımlanmamıştı. Gelen baskılar üzerine,  kerhen, lütfedip yayımladılar ama OYAK’ın gösterdiği “yiğitliği” gösteremediler ve  2000-2015 yılları arası raporların tümünü vermek yerine, ancak 2007-2013 arasındakileri paylaşabildiler. Son 15 yıllık raporları veremezler, çünkü son 10 yılda bile enflasyon karşısında Sandık gelirlerindeki erime yüzde 219’u bulmuş durumdadır.

İLKSAN, arazileri peşkeş çekilen ve ticari kuruluşları zarar eden bir kurum olarak zihinlere kazındı. 2009 yılında, Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı “İLKSAN’ın mal varlığı ve mevcut parasının üzerine 600-700 milyon TL daha gerekmektedir” derken, 2011 yılına gelindiğinde, “Kapattığınız zaman üyelere mevzuat gereği vermeniz gereken parayı ödemek için 1 milyar TL daha üzerine koymanız lazım” demektedir. Kısacası açık iki yılda 300 milyon TL artmıştır. Bu durum, İLKSAN’ın yönetilemediğini ve iflasa doğru gün saydığının en bariz örneğidir.

Yetkili sendika olarak, Türkiye’de ve dünyada artık örneği bulunmayan bir kurumsal yapıya sahip İLKSAN’ın uğratıldığı zararın her geçen gün arttığını, yönetilemez, fayda üretemez bir kuruma dönüştüğünü, idari ve mali içerikli raporlarla defaatle ortaya koyduk. Zorunlu üyelik hükmüne dayalı olarak Sandık üyesi yapılan bütün eğitim çalışanlarının mevcut zararlarının daha da artmasını engellemeyi, yetkili sendika sıfatımızın kapsamındaki sorumluluklarımız arasında gördük. Bunun içindir ki, 2 ve 3. Dönem Toplu sözleşmelerinde Sandığa zorunlu üyelik uygulamasına son veren hükümlerin hizmet kolu toplu sözleşmemizde yer almasını sağlamak suretiyle, özgürlükçü ve demokratik bir yöntem olarak “isteğe bağlı üyelik” uygulamasına geçilmesinin yolunu açtık. Ancak İLKSAN yönetimi, “isteğe bağlı üyelik” uygulamasını, kurumu yönetme beceriksizliklerini ve mali açıdan zarar etmeyi engelleme yetersizliklerini örten perdeyi yırtma, İLKSAN’daki üye sömürüsünün net bir şekilde ortaya çıkma riski olarak değerlendirmiştir. Temel hak ve özgürlükler arasında yer alan sözleşme ve irade özgürlüğünü hiçe sayan, hukuki açıdan kadük bir kanun maddesini, “zorunlu üyelik” ve buna dayalı “zorla aidat” uygulamasını kaldıran 3. Dönem Toplu Sözleşme hükmü, İLKSAN yönetimince dava konusu edilmiştir. Bugüne kadar Sandık üyesinin haklarını korumak ve geliştirmek için bu türden bir mücadele vermemiş yönetimin, şimdi kendi çıkarları uğruna mahkeme kapılarına koşması bizleri elbette şaşırtmadı. Ancak bilinmelidir ki, Sandığa ve üyeye verdikleri zararı dert etmeyenlerin, kendi yetersizliklerini ortaya çıkaran toplu sözleşme hükmünü dava etmesi, İLKSAN’ın mevcut yönetiminin üyeyi değil, zarar hanesini sürekli büyüten yönetimlerini sürdürmeyi önemsediğinin de belgesidir.

Zamanın ruhuna uymayan, misyonunu çoktan tamamlamış, risk yönetiminden, piyasalardan, reel ekonomiden habersiz, ekonomik sürdürülebilirliği kalmamış, KİT’leşmiş (Kamu İktisadî Teşebbüsü), yaşlanmış bir müesseseden başka bir şey ifade etmeyen, 1943 yılında kurulmuş, çağın sosyo-ekonomik şartlarının çok gerisinde kalmış İLKSAN için kaçınılmaz ve bir an önce gerçekleştirilmesi gereken sonuç, tasfiyedir.

Eğitim-Bir-Sen’in, eğitim çalışanlarının haklarını, alın teriyle elde ettikleri kazançlarını korumayı ve artırmayı bihakkın yerine getiren yetkili sendika olmanın gereği olarak, tüm sandık üyelerinin haklarının iadesini sağlayacak tasfiye sürecinin derhal başlatılması konusunda kamuoyu baskısı oluşturmak amacıyla, temsilcilik seçimlerinde oy kullanmamak suretiyle İLKSAN’ı boykot etme çağrısı karşılık bulmuştur.

Nisan 2016 İLKSAN delege seçimlerinde, üyelerin en az yüzde 75’i seçime katılmayarak zincirleri kırmış; Sandığa tarihi değerde şu mesajı vermiştir: “Ben paramı sizden daha iyi değerlendiririm. Size ihtiyacım yok. Elinizi cüzdanımdan, maaşımdan, çoluk çocuğumun rızkından çekin ve hakkım olanı çok geç olmadan derhal iade edin!” 

Atilla Olçum

Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

MEB PERSONEL Haberleri