Bazı hikâyeler vardır ki, gerçeği anlatmanın en güçlü yoludur. “Kartalın tavuklar arasında büyümesi” hikâyesi de onlardan biridir. Çünkü bu hikâye, sadece bir hayvan masalından ibaret değildir; aslında eğitim sistemimizin, toplumun ve ailelerin çocuklara nasıl davrandığını gösteren bir aynadır.
Bugün pek çok çocuğun doğuştan sahip olduğu yetenekler, sınav kalıpları, not çizelgeleri ve toplumsal beklentiler yüzünden görünmez hale geliyor. Çocuğun kanatları var, ama ona hep yere bakması öğretiliyor. Tıpkı tavukların arasında büyüyen kartal gibi, uçabileceğini hiç öğrenemeden, yere bağımlı bir hayat sürüyor.
Bu durum sadece bireysel bir kayıp değildir. Uçamayan her kartal, aslında göğe yükselemeyen bir toplum demektir. Bilime yön verecek, sanatı besleyecek, bir mesleği tüm incelikleri ile öğrenecek, edebiyatı zenginleştirecek ya da sporda ülkesini gururlandıracak nice genç, sıradanlığın içinde kaybolup gidiyor.
Oysa eğitimin en temel görevi, çocuğa kim olduğunu hatırlatmaktır. Ona sadece bilgi yüklemek değil; “Senin kanatların var, uçabilirsin” diyebilmektir. Eğer bunu yapamazsak, toplum olarak kendi gökyüzümüzü de kaybederiz.
Unutmayalım: Çocuklarımızın hakkı, tavuk gibi yere bakmak değil; kartal gibi özgürce uçmaktır. Ve eğer bunu engellemeye devam edersek, sadece çocuklarımızı değil, kendi geleceğimizi de kaybedeceğiz.