TeS Yöneticileri Niğde ve Kırşehir'de

TeS Yöneticileri Niğde ve Kırşehir'de

GENEL MERKEZ YÖNETİCİLERİ NİĞDE VE KIRŞEHİR’DEYDİ

Genel Merkez Yöneticileri teşkilat  ziyaretlerine devam ediyor. Genel Sekreter Musa Akkaş, Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri Cengiz Kocakaplan sendikal faaliyetlerde bulunmak üzere sendikamızın Niğde ve Kırşehir  şubelerini  ziyaret ettiler. Her iki şubede de Şube Yönetim Kurulu, İlçe Temsilcileri, İş yeri Temsilcileri ve Kadın Komisyonu üyelerinin katılımı ile  istişare toplantıları gerçekleştirildi.

Toplantılarda bir konuşma yapan Genel Sekreter Musa Akkaş, Şehitler haftasını kutlayarak sözlerine başladı. Akkaş: “Çanakkale Savaşı insanlık tarihinin en çetin savaşlarından bir tanesidir.253 bin vatan evladı Türk milletinin namus ve şerefini korumak için, düşman çizmelerinin ülkeye bastırılmaması için şehit olmuştur. Hatta bazı okullar, bütün öğrencilerinin şehit olmasından dolayı o yıl mezun verememiştir. O kadar zorlu bir savaştır ki, ülkede yetişen ne kadar aydın, öğretmen, mühendis, doktor varsa,  hepsi şehit olmuştur. Çanakkale Zaferinden çıkaracağımız çok ders var. Bu ülkede birlik ve beraberliğimizi bozmak isteyen birtakım bölücülere aslında Çanakkale bir örnektir. Çanakkale; Erzurumlusu, Diyarbakırlısı, Niğdelisi, Ankaralısı hepsinin aynı ülkenin geleceği için, aynı şahadet şerbetinden içtiği, tarihin adıdır. Şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Ruhları şad mekanları Cennet olsun.”

Türkiye çok zorlu bir süreçten geçtiğini belirten Akkaş, “12 yıldır bu süreci hep birlikte yaşıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığında zulüm var. İlk olarak MEB Yasasıyla bu zülüm baş gösterdi. Yasayla birlikte, 76 bin yöneticinin görevlerine son verildi. Biz bu zulmü ne tarih kitaplarında okuduk, ne de gördük. Bu uygulamaları, 28 Şubat ve 12 Eylül döneminde de görmedik. Tabi ki biz o tarihleri de kınayarak yâd ediyoruz,  ama bu dönem kadar ağır olmamıştı.  Önceden Askeri vesayetten bahsediliyordu, fakat şimdi de siyasi vesayetle karşı karşıyayız. Yasa değişikliği öncesinde yetkililerle görüşme yaptık. Yasayla ilgili yanlışlıklar yapıldığını söyledik. Eğitim çalışanlarını kamplara bölersiniz ve insanların arasına nifak sokarsınız dedik, fakat buna rağmen yasayı değiştirdiler. Biz bütün yöneticilerimizin yanında olduk. Yönetmelik çıkmadan önce de, sonra da bu olayların üstüne çok gittik. Onların yapmak istedikleri çalışkan, bu ülkenin geleceği için uğraşmış yöneticilerimizi görevden alıp yerine hiç iş bilmeyen, kariyer sahibi olmayan insanları iş başına getirilmektedir. Bu arkadaşlarımız görevden aldılar peki siz hiç düşünmüyor musunuz bu insanların aileleri var, evlatları ne diyecekler? Yöneticilerimiz ne yaptılar hırsızlık, ahlaksızlık mı yapmışlar?

Adaletten yana olduklarını ifade edenler, dini referans aldıklarını söyleyen insanlar en büyük kul hakkını gasp ettiler. Din nedir? Güzel ahlakdır. Adaletli davranmaktır. Güzel ahlak; edindiğimiz inanç değerlerimizi ayaklarımızın altına alıp, küçük menfaatler peşinde koşmak demek değildir. Güzel ahlaklı demek ülkede yaşanan ahlaksızlara, yolsuzluklara, adaletsizliklere karşı tepki göstermemek değildir. Yüce dinimiz ‘Haksızlıklar karşısında susan sağır, dilsiz ve şeytandır.’ diyor. Hz. Ali diyor ki, ’Haksızlıklar karşısında susmayınız, aksi takdirde haklarınızla birlikte namus ve şerefinizi de kaybedersiniz’ diyor.

Her türlü entrikaya, olumsuzluğa rağmen, Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen yoluna çok hızlı ve emin adımlarla yürüyor. Sendikacılık adam gibi insanların yapacağı bir iştir. Yandaş sendikaya üye olunduğu takdirde, yöneticilik tekliflerinin havada uçuştuğu bir süreçte Türk Eğitim-Sen üye sayısını artırıyorsa, bu gerçekten çok büyük bir başarıdır.” dedi.

Kamu çalışanlarının iş güvencesinin tehdit altında olduğunu ifade eden Akkaş, “Kamu çalışanlarının bir güvencesi var. Bu Anayasa ile bize verilmiş bir haktır. Anayasa’nın 128. Maddesi diyor ki, ‘ Devletin asli ve sürekli işleri, devlet memurları eli ile yapılır.’ İktidar bu maddeden rahatsız oluyor. Rahatsızlık duyduklarını, Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı defalarca dile getirdi. Eğer şuan ki iktidar Anayasayı değiştirme gücüne sahip olursa, kamu çalışanlarını çok sıkıntılı bir süreç bekliyor. 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu sırasında zamanın Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı, Pakistan ziyareti dönüşü uçakta gazetecilerle sohbet ederken, bir gazeteci Başbakana soruyor: ‘Sayın Başbakan, bu polis memurları, eğer çete mensubuysa, neden görevden almıyorsunuz da sadece yerlerini değiştiriyorsunuz?’ Başbakan da ‘Bu 657 ile yapılamaz. Değişirse yapabilirsiniz. Bir anonim şirkette bunu yaparsın. İhbarı, kıdemini verir kapının önüne koyarsın. Niye devlet diyorlar? Kapağı attın mı bir daha atamazlar. Akşam beşi bekle, emekliliği bekle . Bunun üzerinde çalışacağız. Bazı gelişmeler bize ufuk kazandırıyor. Anayasal ve diğer mevzuat değişiklikleriyle yapılabilir’ şeklinde cevap veriyor. Yani ilk fırsatta Anayasa’nın 128. Maddesinin değiştirilerek, iş güvencesini ortadan kaldıracaklarını ifade ediyor. Benzer cümleler onlarca kez farklı zamanlarda farklı mekanlarda tekrarlanıyor.Evlatlarımız, geleceğimiz için  iş güvencemize sahip çıkmak zorundayız. Kamu çalışanları üzerindeki tehdidi iyi görmek zorunda. Sendikal tercihlerini de bu gerçekler ışıgında yapmak zorundadır. Yoksa iş işten geçtikten sonra çok dizimizi döveriz. Aslında önümüzde bizim için ibretlik bir olay var. 4-C’liler. Türkiye’deki fabrikalarda birçok kurum kapatılıp oradaki çalışanlara kıdem tazminatı verilip kapının önüne konuldu ya da hepsini 4/C’li yaptılar. Çoğunun aldığı maaş 800- 1200 TL civarındaydı ve iş güvenceleri yok. Aynı tehlike kamu çalışanlarını da beklemektedir.” dedi.

Stajyer öğretmenlerin yandaş sendikaya üye olmaya zorlandığını söyleyen Akkaş, “MEB Yasasının içinde stajyer öğretmen ile ilgili bir madde de vardı. Yönetmeliği hazırlanıyor. Stajyer öğretmenlerimiz atandıktan bir yıl sonra yazılı sınava girecek veya ikisi birden hem yazılı hem de sözlü olacaklar. Bir sendikanın ahlaksız yöneticileri , stajyer öğretmenlere diyor ki, ‘sizin stajyerliğinizin kalkması bize bağlıdır. Bize üye olursanız stajerliğiniz kalkar. Arkadaşlar bu külliyen yalan. Türk Eğitim Sen’e üye olduğu için stajerliğini kim kaldırmayacakmış bir görelim. Gök kubbeyi kafasına geçiririz. Bu işler o kadar ucuz da değil basit de değil.

Değerli arkadaşlarım; yıllardır nöbet görevinin angarya olarak yaptırılamayacağını, mutlaka ücretlendirilmesini söylüyoruz. Talep ediyoruz. Bu talebimizi toplu görüşme masaına da taşıdık. Sizlerinde bildiği gibi sendikamız tarafından bir nöbet tutmama eylemi başlatıldı. Bizim dışımızda başka sendikalarda bu eylemi yapıyor. Bazı okul yöneticileri eylemi sulandırmaya veya kırmaya yönelik hareketler yapıyor. Öğretmen arkadaşlarımızın bu oyuna gelemesi lazım. Artık MEB’de bizim olduğumuz noktaya geldi. Başarmak üzereyiz. Müsteşar KPDK gündemine geleceğini söylüyor. Bu bizi gevşetmesin daha fazla arkadaşın eylenme destek vermesine vesile olsun.

Konfederasyonumuz Türkiye Kamu Sen ve bağlı sendikalar çalışma hayatı ile ilgili her olumsuz gelişmeye, ekonomikve sosyal haklarımıza karşı yapılan her saldırıya en hızlı şekilde tepki koyuyor. Karşı duruyor. 4 Nisan 2015 Cumartesi günü de “EK ZAMMIMI UNUTMA, İŞ GÜVENCEME DOKUNMA” yürüyüş ve mitingi gerçekleştireceğiz. Tüm çalışanları Ankara’ya davet ediyorum. Gelin haklarımızı birlikte savunalım, birlikte haykıralım. Kamu çalışanlarının halini görmeyen kör gözler görsün! Sağır kulaklar duysun! “ Dedi.                                       

Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri Cengiz Kocakaplan’da toplantılarda katılımcılara hitaben bir  konuşma yaptı. Kocakaplan şunları kaydetti, “Türk Eğitim-Sen yüzde yüz yerli, yüzde yüz  milli bir STK ve sendikadır. Türk Eğitim-Sen alnı açık, başı dik çalışanların üye olduğu, siyasi iktidarlarla yürüyerek büyüyen değil, eğitim çalışanlarıyla yürüyerek büyüyen sendikadır. Ayrıca Türk Eğitim-Sen gururla ‘NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE’ diyenlerin sendikasıdır.  Türk Eğitim Sen Türkiyenin Sendikasıdır. Türk Eğitim Sen’e gönül veren, destek veren cesur yürekli yol arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Hepiniz birer dava adamısınız. Türk Eğitim Sen Genel Merkezi olarak sizlerle gurur duyuyoruz.

Türk Eğitim-Sen’in etkili bir sendika olduğunu ancak etkili sendikanın sayısal anlamda da güçlü olması gerektiğini vurgulayan Kocakaplan; “. Siz ne kadar etkili sendikacılık yaparsanız yapın, ne kadar cevval sendikacılık yaparsanız yapın, çalışma hayatındaki sorunları en iyi şekilde tespit edin, en isabettli, doğru çözüm önerileri üretin eğer yetkili sendika değilseniz, KİK toplantılarına, toplu sözleşme masaına kimse sizi davet etmiyor. Eğitim çalışanlarının gerçek temsilcisi Türk Eğitim Sen’dir. Çünkü Türk Eğitim Sen’den başka eğitim çalışanlarının dertleri ile dertlenen bir sendika yoktur. Türk Eğitim Sen’in yetkili sendika olmamasının zararını eğitim çalışanları topyekün çekiyor. Hem ekonomik haklar, hem sosyal haklar, hem de sendikal haklar açısından sürekli geriliyoruz. Türk Eğitim Sen’i yeniden yetkili sendika yapmak için bizim görevimiz nedir? Türk Eğitim-Sen’in cevvalliğini, eğitim sendikaların içinde bir numara oluşunu ve diğer sendikaların eksiklerini, yanlışlarını yılmadan usanmadan eğitim çalışanlarına anlatacağız. Yılmayacağız. Yorulmayacağız. Her eğitim çalışanına ulaşmaktan başka çaremiz yoktur. 2012 yılı Mayıs ayında gerçekleştirilen 2012 ve 2013 yıllarını bağlayan toplu sözleşme görüşmelerinde, 2013 yılında gerçekleştirilen ve 2014- 2015 yıllarını kapsayan toplu sözleşme görüşmelerinde yaşanan basiretsizliğin, beceriksizliğin tekrarlanmaması ve oynanan orta oyununu tekrar seyretmemek için yetkili sendika olma zorunluluğumuz vardır” dedi.

KOCAKAPLAN sözlerini şöyle sürdürdü: “2012 yılı toplu sözleşme görüşmelerinde malum sendikanın yandaşlığının beş kuruş etmediği görülmüştür. Masada basiretsizliğini gösteren sendika Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nda iki defa kamu çalışanlarını yolda bırakmıştır. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu (KGHK )’na yandaş sendikanın temsilcisi olarak katılan, kamu çalışanlarının hakkını savunmak için orada bulunan akademisyen üye hükümetin teklifi olan yüzdelik zamlara, sefalet artışlarına ‘evet’ demistir. Daha baştan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu (KGHK)’ndan bir şey çıkmayacağını anlayan Genel Başkanımız İsmail KONCUK, görüşmelere katılan konfederasyon başkanlarını arayarak ‘Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’ndan çekilelim. Kurul karar alamasın. Konu Bakanlar Kuruluna, siyasi iradenin önüne gitsin’ şeklindeki önerisi de yetkili konfederasyon tarafından kabul edilmedi ve bugün bize reva görülen sefalet artışları hayat geçmiş oldu.

2013 yılında gerçekleştirilen ve 2014- 2015 yıllarını kapsayan toplu sözleşme ise dünya sendikal tarihine geçecek bir hızla sonuçlandırılarak kamu çalışanlarının 730 günü satılmıştır, kamu çalışanları pazarlanmıştır. Toplu sözleşmede enflasyon farkı yoktur, aile yardımı, çocuk yardımı, ek ders ücretleri, ek ödeme, özel hizmet tazminatları, fazla mesai ücreti gibi birçok kalemde sıfır zam yapılmıştır. Hükümetin kamu çalışanlarına vermek üzere ayırmış olduğu paranın bile nerdeyse 1/3’nü masada bırakan bir süreç yaşanmıştır. Böyle bir toplu sözleşmeyi tarihi başarı olarak gören kafayla Türk memuru nereye kadar gidecektir?Tarih tekerrür etmemelidir. Geçmiş yıllarımızı çalanlara bir fırsat daha verip 2016 ve 2017 yıllarımızı çaldırmayalım. Kamu çalışanlarına toplu sözleşme masalarında yaşananları yeniden hatırlatalım” Dedi.

Her 24 Kasım Öğretmenler Günü öncesi Türk Eğitim Sen olarak anketler yapıyoruz. Son 24 kasım arefesinde de öğretmen arkadaşlarımızın, okul ve kurum yöneticilerinin sosyal ve ekonomik durumlarıyla ilgili bir anket çalışması yaptık. Bu anketin bazı sonuçlarını hatırlatmak ve bunların üzerinden de birtakım bir şeyler söylemek istiyorum. Bu anketimize 23 bin 562 katılarak düşüncelerini anket yoluyla bize ulaştırmıştır. Maalesef ekonomik sıkıntılardan dolayı ankete katılanların 2,5 i tefeciye borçlandım diyor. Ve bunların yüzde 75,5 ‘i tefeciye borcumu zamanında ödeyemedim diyor. Ne kadar acı bir durum. Bunların ekonomi yönetimin, gelir dağılımındaki adaletsizliğin hangi boyutlara ulaştığının bir göstergesi olması bakımından son derece önemli bir veridir. Öğretmenini tefeciye mahkum etmiş bir ülkenin lideri televizyon ekranlarında boy gösterip, dünyanın 17. Büyük ekonomisiyiz diye övünsün dursun.

Ankete katılanların yüzde 58.1’i il içi rotasyona karşıdır. Dikkat çekici bir sonuç. Özellikle genç öğretmen arkadaşların rotasyonla beraber sanki köylerden merkeze, merkezde kenar mahallede görev yapanların daha merkezi okullara geleceğim düşüncesiyle rotasyon uygulamasına evet demiş olma ihtimali yüksek. Biz Türk Eğitim-Sen Genel Merkezi olarak öngördüğümüz tehlikeleri, yaşanabilecek problemleri sizlere anlatmak zorundayız. Öğretmenler zorunlu hizmete tabi personellerdir, yani zorunlu hizmetini tamamladıktan sonra emekli olasıya kadar bir işyerinde çalışma hakkı vardır. Ona göre çocuğumuzu okula yazdırabiliriz ve o mahalleden o semtten o ilçeden ev alabiliriz. Farklı yatırımlar yapabiliriz. Çünkü zorunlu hizmetimizi tamamlamışızdır? Emekli olasıya kadar orada çalışacağız demektir. Şu anda bile bir çok parçalanmış aile var. Rotasyon uygulaması ile yeni yeni paraçalanmış aileler ortaya çıkacaktır.  Rotasyona evet demek; iş yeri güvencemizi kendi ellerimizle teslim etmek anlamına gelmektedir.      Şuralar Milli Eğitim Bakanlığının danışma kuruludur. 18. Milli Eğitim Şurasında -Eğitim Ortamları Kurum Kültürü ve Okul Liderliği komisyonu-  vardı. Komisyonun aldığı kararların 26. maddesi; - güçlü okul kültürünün oluşturulup sürdürülebilmesi için okullarda öğretmen ve yöneticilerin uzun süreli istihdamını sağlamaya yönelik tedbirler alınmalıdır.- Bakanlık bu konuda da kendisiyle yaman bir çelişki içindeir.

Yine ankete katılanların yüzde 77.1 can güvenliğinden endişe ediyor. 12 yıldır bilinçli bir şekilde, çiftçiyi, esnafı ve farklı grupları devlet memurunun üzerine kışkırtarak, zaten çalışmıyorlar, yatıyorlar, sayıları fazla gibi söylemlerle sürekli devlet memurunun itibarını örselediler.İtibarını düşürdüler. bu itibarsızlaştırma, değersizleştirme sonucunda; hastanede doktorumuz, hemşiremiz, okullarda öğretmenimiz, müdürümüz müdür yardımcımız veli tarafından, öğrencisi tarafından sürekli ya sözlü ya  da fiili şiddete tabi tutuluyor. Bu da bu iktidarın politikalarının aslında bir sonucudur.

Ankete katılanların yüzde 95.1’ise Nabi Avcı’yı başarısız buluyor. Sayın bakanın şapkayı önüne koyup ben ne yapıyorum diye düşünmesinin zamanı çoktan geçmiştir.

Türkiye için en büyük tehlike nedir? Sorusunu her ankette soruyoruz. Bu yıla kadar birinci sırada yüksek bir oranla hep  PKK terör örgütü çıkardı. İlk defa bu sene adam kayırmacılık ve kadrolaşma çıkmıştır. Yüzde 42.8 oranında. Tabi bu durum terör tehdidinin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Zaten ikinci sırada yerini almış. Ama okul ve kurumlarımızda yaşadığımız ayrımcılık, adam kayırma, ötekilştirme  o kadar çok rahatsız etmişki çalışanları anket cevaplarında direkt adam kayırmacılık ve kadrolaşma seçeneğine yönelmişler. MEB’i yönetenler aklını başına almalıdır. İşyerleri patlamaya hazır barut gibidir.” dedi.

Toplantıların sonunda soru-cevap bölümüne geçildi. Katılımcılar tarafından sorulan sorular, şube başkanları ve genel merkez yöneticileri tarafından cevaplandırıldı.

 

 

 

 

 

 

 


 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.