MEB Tasarısı İptal Edilmezse Miting Yapacağız

MEB Tasarısı İptal Edilmezse Miting Yapacağız

GENEL BAŞKAN "MEB YASA TASARISI GERİ ÇEKİLMEZSE ANKARA’DA MİTİNG YAPACAĞIZ"

Okul müdür ve yardımcılarının her 4 yılda bir görevden alınacak olmasının memleketimize nasıl bir fayda sağlayacağını aklı başında bir adam çıksın ve açıklasın. Bu insanlar devlet düşmanı mı, terörist mi; bu ülkeye hizmet etmekten başka ne yaptılar?

 

Bengütürk TV’de Dershane Yasa Tasarısını değerlendiren Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, şunları söyledi: “Bu çalışmanın gerekçesini anlamakta zorlanıyorum. Böylesine saçmalıklarla dolu bir yasa tasarısını hazırlamak için ya bu işi hiç bilmiyor olmak ya da art niyetli olmak lazım. Emin olun mantıklı bir gerekçe bulamıyoruz. Bu tasarı birçok maddesi yönüyle kabul edilemezdir. Tasarı kanunlaştığı günden itibaren şu anda okullarda görev yapan 110 bin okul müdürü, müdür başyardımcısı ve müdür yardımcısının görevleri sona erecektir. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya ’110 bin yöneticinin okullardaki görevlerinin sona ermesinin Türk milli eğitimine nasıl bir faydası olacaktır?” diye sordum. Bakan da ‘tasarıdan etkilenecek bu kadar çok sayıda okul yöneticisi var mı?’ diye sordu. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın bu soruyu sorması, tasarı konusunda yanıltıldığını da net olarak ortaya koymaktadır. Okul müdür ve yardımcılarının her 4 yılda bir görevden alınacak olmasının memleketimize nasıl bir fayda sağlayacağını aklı başında bir adam çıksın ve açıklasın. Başbakan da bunu gerekçeleriyle açıklasın. Bu insanlar devlet düşmanı mı, terörist mi; bu ülkeye hizmet etmekten başka ne yaptılar?

 

Şunu da belirtmeliyim ki; unvanlar, sosyal bir statüdür. İsterse iktidarın 550 milletvekili olsun, siz bu insanların statülerini herhangi bir gerekçeye bağlamadan ve hukuk devleti ilkesiyle ters düşen bir uygulamayla ellerinden alma hakkına sahip değilsiniz. Bu tasarı insan hakkı ihlalleriyle doludur.”

 

Tasarı ile ilgili infiallerin ve gerginliklerin yaşanacağını kaydeden Koncuk, Türk Eğitim-Sen’in tüm illerde il milli eğitim müdürlükleri önünde eylemler yapacağını, siyasi partileri ziyaret edeceğini, grup başkan vekillerini ve Milli Eğitim Bakanını ziyaret edeceğini ve konuyla ilgili çekincelerini ileteceğini belirtti. Koncuk, “Tüm girişimlerimize rağmen iktidar bu tasarıda ısrarcı olursa, tüm Türkiye’yi Ankara’da toplayacağız ve büyük bir miting yapacağız” dedi.

 

Öğretmenlerin masa başı ya da ahbap-çavuş ilişkileri sonucunda stajyerlikleri kalkacak ya da kalkmayacak. Bu uygulama siyasi yandaşlığı beraberinde getirmektedir.

 

Tasarıda yer alan stajyer öğretmenler ile ilgili düzenlemelere de dikkat çeken Koncuk şöyle konuştu: “Stajyer öğretmenler performans değerlendirmesinde başarılı olacak ve hiçbir disiplin cezası almayacaktır.  Performans kriterleri ise belli değildir. Stajyer öğretmenler performans değerlendirmesinde başarılı olursa ve disiplin cezası almazsa bu kez yazılı ya da sözlü sınava alınacak. Şayet stajyer öğretmen bu sınavda başarılı olamazsa başka bir ilçeye atanacak. Öğretmen, bu bir yıllık süreçte de performans değerlendirmesinde başarılı olacak ve disiplin cezası almayacak, daha sonra yeniden yazılı ya da sözlü sınava tabi tutulacak. Stajyer öğretmen, tekrar başarısız olursa meslekle ilişiği kesilecek. Bu uygulama siyasi yandaşlığı beraberinde getirmektedir. Bu şu anlama gelmektedir: Öğretmenlerin masa başı ya da ahbap-çavuş ilişkileri sonucunda stajyerlikleri kalkacak ya da kalkmayacak. Hele ki sözlü sınav açıkça torpil demektir.”

 

Kağıt üzerinde dershaneleri kapatırsınız ancak dershanecilik olgusunun varoluş sebeplerini ortadan kaldırmazsınız, dershaneler illegal olarak devam eder.

 

Dershanelerin kapatılmasının kör dövüşüne dönüştüğünü bildiren Koncuk, dershanelerin kapatılmasını gerçekçi bulmadığını belirtti. “Kağıt üzerinde dershaneleri kapatırsınız ancak dershanecilik olgusunun varoluş sebeplerini ortadan kaldırmazsınız, dershaneler illegal olarak devam eder” diyen Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğitim sisteminiz yarışı öngören bir sistem ise anne-babaların bu yarışta çocuklarının önde olması alternatif modellere başvurması kaçınılmaz olacaktır. Dershaneleri kapatırsanız maddi durumu iyi olan aileler çocuklarına özel ders aldıracak ya da illegal olarak merdiven altı dershanecilik faaliyetleri başlayacaktır. Kağıt üzerinde ‘dershaneleri kapattık’ demeniz, bu faaliyeti sonlandırmanız anlamına gelmemektedir. Cemaati tehdit etmek, cemaatin varlığını ortadan kaldırmak için ortaya konulan bu iddianın, dershanelerin kaldırılması sonucunu doğurmayacağını aklı başında herkes öngörebilir. Kaldı ki dershanelerin 2018 yılına kadar özel okula dönüşmesine fırsat verilmektedir. Şu anda özel okulların yüzde 40’ı doludur. Tüm dershaneleri özel okul yapsanız bile, bu okullara öğrencileri nasıl bulacaksınız? Türkiye’de 800 TL maaş alan asgari ücretli mi, 2 bin maaş alan memur mu, kepenk kapatan esnaf mı, zarar eden çiftçi mi çocuğunu özel okula gönderecek? Dershanelerin kapatılması pedagojik değildir. Bu kararı alanlar bunun tüm vebalini üstlenecektir.

 

350 bin ataması yapılmayan evladımız KPSS’ye girerek 8-10 yıldır atanma imkânı bulamazken, bu öğretmenleri MEB’e KPSS şartı olmadan sözlü sınavla hangi hakla atıyorsunuz? 350 bin gencin hakkını gasp edemezsiniz, yandaşlarınızı atamanın yolu olarak bu sistemi uygulayamazsınız.       

 

Dershanelerde 55 bin öğretmen görev yapmaktadır. Bu öğretmenlerin işsiz kalması elbette bizleri de rahatsız eden bir durumdur. Ancak tasarıya göre 6 yıldır dershanelerde çalışan öğretmenler sözlü sınavla MEB kadrolarına atanacaktır. 6 yılını dolduran dershane öğretmenlerinin sayısının 8-10 bin civarında olduğunu düşünüyorum. Peki sözlü sınavı kim kazanacak? Elbette torpililer ve AKP’nin yandaşı olanlar kazanacaktır. 350 bin ataması yapılmayan evladımız KPSS’ye girerek 8-10 yıldır atanma imkânı bulamazken, bu öğretmenleri MEB’e KPSS şartı olmadan sözlü sınavla hangi hakla atıyorsunuz? 350 bin gencin hakkını gasp edemezsiniz, yandaşlarınızı atamanın yolu olarak bu sistemi uygulayamazsınız. Ayrıca dershaneler özel mülkiyettir. Dolayısıyla dershane sahipleri dershanelerin kapatılması ile ilgili hem iç hukuka başvurabilir hem AİHM’e gidebilir. Açılan davalar sonucunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti dershane sahiplerine milyarlarla lira ödemek zorunda kalabilir. Bu paralar sizin babanızın malı mı?”

 

MEB Merkez Teşkilatını iki yılda bir yıkıp, yeniden yapılandıramazsınız, o insanları keyfi olarak görevlerinden alamazsınız. Bu, kazanılmış haklar ilkesini ayaklar altına alan bir uygulamadır.

 

MEB Merkez Teşkilatında Müsteşar hariç tüm üst düzey bürokratların görevlerine son verilecek olmasını da değerlendiren Genel Başkan Koncuk, “ MEB Merkez Teşkilatı, iki yıl önce Eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer tarafından çıkarılan kanunla değiştirilmişti. İki yıl sonra AKP iktidarı, kendi getirdiği bu insanları görevlerinden almaktadır. ‘Bu kişiler AKP o makamlara getirdi’ diyebilirsiniz. Kim getirirse getirsin, MEB Merkez Teşkilatını iki yılda bir yıkıp, yeniden yapılandıramazsınız, o insanları keyfi olarak görevlerinden alamazsınız. Bu, kazanılmış haklar ilkesini ayaklar altına alan bir uygulamadır. İki yıl önce bunu yaptınız, iki yıl sonra ne değişti? Bunun Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından yapıldığını düşünmüyorum. MEB’de paralel bir yönetim var. Nabi Avcı bu tasarıyı baştan sona gözden geçirmelidir. Zira tasarı bu haliyle geçerse, tarihi sorumluluk Nabi Avcı’nın omuzlarında olacaktır. ” dedi.

 

MEB Merkez Teşkilatını kim denetleyecek? Bakanlık müfettişlerinin kazanılmış hakları ne olacak? Adının başında adalet olan AKP iktidarına sesleniyorum: Bu insanların unvanlarını hangi yetkiyle ellerinden alıyorsunuz?

 

Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “İlköğretim müfettişlerinin talebi vardı. Bu arkadaşlarımız, Bakanlık müfettişlerinin sahip olduğu haklara sahip olmak istiyordu. Hatta bununla ilgili kanun çalışması yapıldığını da duymuştuk ama şimdi bu tasarıyla MEB Merkez Teşkilatında çalışan müfettişleri, ilköğretim müfettişi yapıyorlar. Onların bu unvanlarını ellerinden alıyorlar. Bu müfettişleri, il milli eğitim müdürlüklerinde eğitim denetmeni olarak görevlendiriyorlar. Peki MEB Merkez Teşkilatını kim denetleyecek? Bakanlık müfettişlerinin kazanılmış hakları ne olacak? Adının başında adalet olan AKP iktidarına sesleniyorum: Bu insanların unvanlarını hangi yetkiyle ellerinden alıyorsunuz?”

 

TTK Başkanlığı danışma kurulu haline dönüşecek. Yani tek adam dönemi başlıyor. Bu yetkiyi ya Müsteşar Yusuf Tekin ya da Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı kullanacak.

 

Talim Terbiye Kurulu’nun yetkilerinin sınırlandırılmasına da değinen Koncuk, “TTK Başkanlığı danışma kurulu haline dönüşecek. Yani tek adam dönemi başlıyor. Bu yetkiyi ya Müsteşar Yusuf Tekin ya da Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı kullanacak. TTK birçok yönüyle özerk sayılabilecek bir kuruluştu. Birtakım yanlışlara müdahale edebiliyordu. TTK’nın görevlerinin sınırlandırılması bu özelliğini de ortadan kaldıracaktır. Bu tasarıyla TTK’nın özerk sayılabilecek yapısı da ortadan kaldırılmaktadır. Bu durum anti demokratiktir. diye konuştu.

 

İl içi özür grubu mağduriyetleri düzeltilmedi. Yusuf Tekin’in yüzünün kızarması lazım.

 

İl içi özür grubu mağduriyetleri ile ilgili de açıklama yapan Koncuk, “Yusuf Tekin’in yüzünün kızarması lazım. Tekin, il içi özür grubu mağduriyetinin düzeltileceğini söylemişti. Ancak hala düzeltilmedi. Şu anda parçalanmış aileler var, öğretmenlerimiz çocuklarından, eşlerinden uzak görev yapıyor. Aile bütünlüğü sağlanmamış insanların kaliteli hizmet üretmesi mümkün değildir. Esasen parçalanmış bir aileden, aile olarak bahsetmek de mümkün değildir. Yusuf Tekin’e sesleniyorum: Verdiğiniz sözü tutun yoksa sözlerinizin altında kalacaksınız” dedi.

 

Dünya ile yarışma iddiasındaysanız, üniversiteleri dünya teknolojisine uygun, çağdaş normlara çıkarmanız şarttır. Peki bunu 2 bin TL maaş verdiğiniz araştırma görevlisi ile mi, 4 bin TL maaş verdiğiniz profesörle mi yapacaksınız?

 

Akademisyenlerin durumunu da mercek altına alan Genel Başkan İsmail Koncuk, “Üniversiteler ülkemizin dünyaya açılan pencereleridir. Bilimde önde olmak ve teknolojide yarışmak için üniversitelerde başarıyı sağlamak gerekmektedir. Dünya ile yarışma iddiasındaysanız, üniversiteleri dünya teknolojisine uygun, çağdaş normlara çıkarmanız şarttır. Peki bunu 2 bin TL maaş verdiğiniz araştırma görevlisi ile mi, 4 bin TL maaş verdiğiniz profesörle mi yapacaksınız? Sizin akademisyenlerimizi araştırma yapmalarına olanak tanıyacak bir donanıma sahip kılmanız lazım ve onlara insanca yaşayabilecekleri ücreti vermeniz gerekmektedir. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, İzmir İktisat Kongresinde akademisyenlerin durumunun iyi olmadığını söylemişti. Ben de ‘Maliye Bakanlığı ağlama duvarı değildir. Bunun gereğini yapın’ demiştim. Şu anda beklentimiz, akademisyenlerin durumlarının iyileştirilmesi yönündedir. Bazı Bakanlar zaman zaman akademisyenlerin durumunun iyileştirileceğine dair açıklamalar yapmaktadır. Bu konuda sendikalarla görüşülmelidir Akademisyenlerin durumunu, maaşlarına 50-100 TL zam yaparak düzeltemezsiniz” diye konuştu.

 

4/C’liler kadroya geçirilmelidir.

 

Koncuk, 4/C’lilerin mutlaka kadroya geçirilmesi gerektiğini de belirterek şunları kaydetti: “Kamu Personel Danışma Kurulu Toplantısı yaptık. Aldığımız kararlardan en önemlilerinden birisi 4/C’li çalışanların kadrolu hale gelmesidir. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in 4/C’lilerin kadrolu olmasına karşı çıktığı bilgileri bize gelmektedir. Bu konuda siyasi iradenin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ve 4/C’lilerin taleplerine cevap vermesi lazım. Faruk Çelik’in de verdiği sözlerin arkasında durmasını bekliyoruz. Bu konuda tüm konfederasyonlara söz verildi.

 

Ayrıca 2005 yılından sonra göreve başlayan devlet memurlarına bir derece verilmelidir. Bu konu yılan hikayesine dönmüştür.

 

Bunun yanı sıra sicil affı da çıkmadı. Sicil affı konusu torba yasada yer almalıdır.  Bu da masada anlaştığımız konulardan birisidir.

 

Öte yandan sayıları 20 bini bulan üniversiteli işçiler var. Bu kişiler; işçi iken üniversite mezunu olan insanlardır. Üniversiteyi bitirmiş bu insanların üniversite derecelerine uygun sosyal statü istemeleri hakkıdır. Bu kişiler, devlet memuru olmak istiyorlar. Bu konuda devletin de bir kaybı yok. Hatta bu kişiler devlet memuru olunca maaşları da azalacak.

 

Devlet memurlarının 30 yıldan sonraki çalıştığı tüm süreler göz ardı edilmektedir. KPDK toplantısında 30 yıllık sürenin kaldırılması ile ilgili anlaşmaya varmıştık. Söz yiğidin ağzından çıkar. Masa başında söz verip, masadan kalkınca bu sözü unutmak devlet adamlığına yakışmaz.”

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum