Prof. Dr. Göka: Bürokratik oligarşi tasfiye oluyor

Prof. Dr. Göka: Bürokratik oligarşi tasfiye oluyor

Prof. Dr.Göka, AK Parti döneminde bürokratik oligarşinin tasfiye edildiğini savunarak muhalefetinse yeni duruma ayak uyduramadığını söyledi.

HÜLYA ÖZKAN GÜNAYDIN / HABER10

Prof. Dr. Erol Göka ile AK Parti iktidarının Yeni Türkiye hedefleri karşısında muhalefetin durumunu muhalefet için öne sürülen yetersizlik sorununu konuştuk. Göka, muhalefetin kafasının zaten karışık olduğunu, her zaman tepkisel davrandığını son zamanlarda ise bunun iyice belirginleştiğini savunuyor.

Muhalefetin cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra Erdoğan karşıtlığında birleştirilmesi stratejisinin yansıması olarak okları Erdoğan’a yönelten bir gayret içine girdiklerini ifade eden Göka, “Erdoğan’la uğraşırlarken Davutoğlu’nun başarılı olması halinde stratejilerinin ellerinde patlayacağını hiç görmüyorlar.” dedi.

Prof. Göka, AK Parti iktidarı döneminde sıkça tartışılan dönüşüm konusu için ise, "Tasfiye olan “bürokratik oligarşi”... Bürokratik oligarşi, devlet aygıtının bazılarını zengin etmesi, kalkınma umutlarını o bazılarının ithal ikameci girişimlerine bağlaması esasına dayanır. Bu sistemi var etmek için devletçi, tek tipçi (ulusalcı, laikçi) bir resmi ideolojiyle kitleler iknaya, olmuyorsa susturulmaya çalışılır. İşte bu sistem tasfiye oluyor.” şeklinde konuştu.

BATMIŞ VAZİYETTELER!

-'Yeni Türkiye'de giderek kronikleşen bir muhalefet sorunuyla karşı karşıyayız. Ana muhalefetin başarısızlığının sebebi tamamen pragmatist bir eski Türkiye refleksiyle siyaset yapması mıdır?

Gerçekten de “muhalefet sorunu” daha doğrusu “muhalefet boşluğu ve ihtiyacı” diye adlandırmamız gereken sorun çok mühim. Demokrasimizin geleceği, bu sorunun nasıl çözüleceğine bağlı… Alternatif siyaset ve çözüm yolları beklememiz gereken muhalefet partileri, bir yandan dediğiniz gibi eski Türkiye adına tepki vermekten öte gidemiyorlar bir yandan da yine eski Türkiye’den devralmış olduğumuz ve mutlaka çözmemiz gereken etnik ve mezhebi sorunlara tepkisel bir biçimde batmış vaziyetteler… Evet, adına layık bir muhalefetin çıkamaması, değişimin ana motoru olmayı üstlenmiş iktidar partisi dışındaki partilerin ‘geçmişe takılıp kalmaları’ ile ilgili…

 

ESKİ ARGÜMANLARA TUTUNUYORLAR

-Demokratik sistemlerde muhalefet pozisyonu, muhalefette yer alan partiler için dinlenme, yenilenme, hazırlık yapma ve kendini geliştirme bakımından bir fırsat olarak görülebilir. Sizce muhalefet partileri bu pozisyonu değerlendirebiliyor mu?

Hayır, maalesef hayır… Tam tersine değişimin hızından başları dönmüş durumda ve düşmemek için geçmişe, eski devirlerin argümanlarına tutunuyor, enerjilerinin büyük çoğunluğunu tüm sorunlarımızın kaynağı olan “eski”nin muhafazası için harcıyorlar. İcraatta bulunmamanın muhalefette kalmanın avantajlarını kendileri için dezavantaja dönüştürüyorlar. Zira halkın ekseriyeti değişimin devam etmesinden, eski devirden kalma dertlerin tamamen çözümünden yana.

-Muhalefet pozisyonu bu bakımdan hükümet pozisyonuna göre daha mı az yıpratıcı?

Muhalefette kalmak, demokrasi tarihi boyunca dünyanın her yerinde iktidarda olmaya göre daha az yıpratıcı olmuştur. Zira sırtınızda yumurta küfesi yoktur, sizden milletin istediği tüm dikkatinizi iktidarın icraatlarına vererek eksik ve hatalı olanları tespit etmek ve kendi iktidarınızda bunların olmaması için neler yapacağınızla ilgili alternatif programınızı geliştirmeye çalışmaktır.

 

ACILARI ESAS ALAN BİR SÖYLEM

-Türkiye’de muhalefet, olgun demokrasilerin muhalefetinden beklenen “yapıcı” ve “alternatif” programlar geliştirici bir tavır içinde mi?

Hayır, tam tersine iktidarın üç dönemdir büyük bir gayretle yürürlüğe koymaya çalıştığı değişim iradesine bağlı ortaya çıkan yan etkilerden, komplikasyonlardan medet umuyor, yol kazalarının getirdiği acıları esas alan bir söylem geliştiriyor. Elbette yan etki ve komplikasyonları dillendirmek de önemlidir, mutlaka yapılmalıdır ama sadece bunlara odaklanırsanız yapılan tedaviye hiçbir itirazınız olmadığı anlamına gelir ki, halk da sizi seçeceğine tedavi konusunda uzmanlaşmış, yetkinleşmiş iktidardan yana kullanır tercihini.

CHP DERTLERE DEVA OLMAZ

-12 Eylül sonrası CHP’sine bakıldığında hem dünyayı, hem de Türkiye’yi anlamaktan uzak, çelişkilerle dolu, çatışmacı, statükocu ve gelgitlerle dolu bir parti profiliyle karşılaşıyoruz. CHP’nin sözünü ettiğimiz süre içinde Türkiye’nin gündemine sokmayı başardığı, ülkenin ufkuna katkıda bulunan, Türkiye’nin geleceğine olumlu destek sağlayan tek bir açılımından söz etmek mümkün mü?

Kendisinin ortaya koyduğu bir açılımı ben görmedim ama haksızlık da etmemek lazım Kılıçdaroğlu CHP’si, parti içindeki diğer hiziplere göre, Kürt meselesini, mütedeyyinlere eski devirlerde yapılan baskıları çözmek konusunda daha olumlu bir bakışa sahip. Özellikle 2011 seçimleri sırasında Has Parti’nin dillendirmeye çalıştığı reel-liberal anlayış eleştirisine dayalı demokratik ve sosyoekonomik perspektiften etkilenmiş bir görüntü içinde. Ama parti sözcülerinin ifadeleri ve söylemleri tutarlılıktan ve alternatif olmaktan çok uzak, tepkisel ve daha da beteri, tüm umudunu “paralel yapı”nın iktidarı yıpratmasına bağlamış vaziyette… Ben kendi adıma CHP’nin dertlere deva olacak bir alternatif siyasi program üretebileceğini artık hiç düşünmüyorum.

-Uzun süre laiklik ve rejim üzerinden gergin ve çatışmacı bir siyaset güden CHP, AK Parti hükümetleri döneminde konumunu AK Parti ne yaparsa onun karşısında yer almak şeklinde mi belirledi? CHP, siyasette belirleyen, başka bir deyimle pro-aktif bir pozisyon değil, aksine atılan adımları engellemeye dönük reaktif bir pozisyon mu geliştirdi?

Evet, aynen öyle… Tutarlı ve alternatif bir siyasi programınız yoksa günü birlik tepkilerle idare etmeye, dökülenleri toplamaya çalışmaktan başka elinizden gelen bir şey olmaz. Bu nedenle Ak Parti icraatlarının siyasi alanı daralttığına ilişkin fikirleri olanların, gözlerini buraya dikmeleri, siyasetteki daralmanın asıl sorumlusunun muhalefetin siyaset üretememesi olduğuna odaklanmaları gerekiyor. Haydi, dertler o alanlarda çok büyük diye, Kürt ve Alevi meselelerindeki tepkisel pozisyonlarını görmezden gelelim, siz muhalefetin Hükümetin sağlık ve eğitim politikalarına karşı bir alternatifi dillendirmesine hiç şahit oldunuz mu? Söylenecek birçok söz olduğu halde, sadece yan etki ve komplikasyonları dile getiriyor yani hiçbir şey yapmış olmuyorlar.

-Bu yönüyle CHP siyasetin önünü tıkayan bir konumda mı bulunuyor?

Önünü tıkayan demeyelim de daraltan, alternatif arayışlarını söndüren, milletin dinamiklerinin siyasete yansımalarını engelleyen bir konumda bulunuyor diyelim.

 

-Benzer bir tutumun MHP açısından da geçerli olduğunu söyleyebilir miyiz?

İdeolojik çizgisi, taraftarlarının beklentileri açısından hakkaniyetli bir değerlendirme yaptığımda, Ak Parti’nin 12 yıldır gerçekleştirmeye çalıştığı değişim iradesi karşısında MHP’nin tavrını çok daha olumlu ve milletten yana bulduğumu söylemeliyim. MHP, etnik gerilimi büyütmeyerek, sokağa ve şiddete taşınmasına engel olarak fevkalade önemli bir misyonu deruhte ediyor. Gönül ister ki, bunların yanı sıra, önceki ideolojik çizgisini restore ederek yeni Türkiye için yolu gösterici olacak “demokratik milliyetçi” anlayışı geliştirsin ama bu arzumun hiç değilse şimdilik, MHP’den çok şey istemek anlamına geleceğinin farkındayım.

‘BEN MHP’DEN RAZIYIM’

-Türkiye’nin köklü iç ve dış sorunları konusunda MHP'nin reaksiyoner bir tutumun ötesinde herhangi bir politika geliştirdiğini söylemek mümkün mü?

MHP ile ilgili fikrimi söyledim, bu haliyle ben MHP’den razıyım. Yeni Türkiye’nin bölgesindeki etkinliğini ve tarihdaşlığa dayalı ufku geniş bir dış politika izlediğini gördükçe MHP’nin tepkiselliğinin azalacağını ve yeni döneme uygun bir bakış geliştireceğini sanıyorum.

BİRAZ SABIR GEREK…

-Hatırlanacağı üzere çözüm sürecine karşı “ülkenin bölüneceği” gibi bir varsayımla veryansın eden MHP, hükümette olduğu 2002 yılında 1. ve 2. uyum paketlerinin Meclis’ten geçmesine yeşil ışık yakmıştı. Oysa bu paketler Kürtçe’nin öğrenilmesi ve öğretilmesi ile Kürtçe dilinde yayın yapılmasını serbest bırakmaktaydı. O tarihlerde bu tür düzenlemelere geçit veren MHP, bugün bu konuda atılacak iyileştirme adımlarına ülkeyi böleceği gerekçesiyle şiddetle karşı çıkıyor. Bu muhalefetinin CHP’ninki gibi hükümete karşı reaksiyoner bir tutumdan kaynaklandığını söyleyebilir miyiz?

MHP’nin ideolojik olarak Türk etnik hassasiyetini ve kaygılarını dillendirdiğini göz önünde tutunca, misyonuna uygun bir siyaset izlediğini söyleyebiliriz ama bu misyonun yeni Türkiye’ye uyarlı hale getirilmesi de lazım. Biraz sabır gerekiyor.

HÂKİM PARTİ ARACILIĞIYLA TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM” MODELİ

-Muhalefette yer alan partiler hükümete karşı alternatif programlar geliştirerek iktidara talip olmak yerine, hükümeti yıpratarak onun enkazı üzerinde varlık alanı açmaya mı çalışıyorlar? Neden ülkenin geleceğini etkileyen bu köklü sorunlar karşısında birlikte çalışamıyorlar?

Evet, muhalefet konusundaki temel tezim bu. Böyle olunca değişim iradesinin tüm fonksiyonu, alternatif fikirler üretme vazifesi yine iktidar partisinin omuzlarında kalıyor ve aydınların sırtına da pratiğin dayattığı bu “hâkim parti aracılığıyla toplumsal dönüşüm” modeli üzerine düşünme vazifesi yükleniyor. İktidar ve muhalefetin ülkenin köklü sorunları karşısında birlikte çalışması fikri, gerilime ve huzursuzluklara hiç tahammülü olmayan orta sınıfların bir ütopyası… Gerçek hayatta ütopyalara yer yok; farklılıklar, farklı temsillere ve gerilimlere yol açar. Önemli olan bu gerilimlerin şiddete, çatışmaya dönüşmeden müzakere edilerek halledilebilmesi.

-Bu tarz bir politikanın, muhalefeti rasyonel davranan bir seçmen kitlesi nezdinde yıpratacağı gibi siyasetin de genel geçer güvenirliğine ve meşruiyetine gölge düşüreceği sonucuna varılabilir mi?

Elbette varılabilir ama değişim iradesi “hâkim parti modeli”yle bile olsa yol alıyorsa korkulacak bir durum yoktur. Değişim ve halkın egemen partiye desteği devam eder. Alternatif tartışmaları, egemen partinin kendi içinde sürer.

 

SİSTEM TASFİYE OLUYOR!

-AK Parti iktidarı döneminde dönüşüm konusu sıkça tartışılan bir konu. Dönüşümü kimileri laik cumhuriyetin tasfiyesi olarak okuyor, kimileri ise bürokrasinin dönüşümü olarak okuyor. Sizce dönüşen nedir?

Tasfiye olan “bürokratik oligarşi”… Bürokratik oligarşi, devlet aygıtının bazılarını zengin etmesi, kalkınma umutlarını o bazılarının ithal ikameci girişimlerine bağlaması esasına dayanır. Bu sistemi var etmek için devletçi, tek tipçi (ulusalcı, laikçi) bir resmi ideolojiyle kitleler iknaya, olmuyorsa susturulmaya çalışılır. İşte bu sistem tasfiye oluyor.

DAVUTOĞLU’NUN GETİRDİĞİ YENİ DİL…

-İktidarın siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz? Davutoğlu'nun siyaset dilini göz önünde bulunduracak olursak sizce Davutoğlu bir devlet adamı mıdır yoksa politikacı mıdır?

Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması ve Başbakanlığa Davutoğlu’nun gelmesi, sanıldığından çok daha mühim ama ne yazık ki bu konu üzerinde yeterince kafa yoran yok. Erdoğan ve Davutoğlu ikisinin uyumlu çalışıp çalışmayacağı ya da son karar merciinde kimin bulunacağından ileri gidemiyor konuştuklarımız. Bu model Başkanlık sistemi öncesi bir geçişi mi temsil etmektedir yoksa daha uzun vadeli, “hakim parti aracılıyla toplumsal dönüşüm” anlayışını güçlendiren yeni bir durum mudur sorusuna cevap aramalıyız. Bana öyle geliyor ki, bu sorunun cevabını ancak önümüzdeki seçim ve halkın neyi istediğinin net olarak görülmesi belirleyecek. Kendi adıma Davutoğlu’nun siyasetimize getirdiği yeni dilden çok memnunum. Şimdilik siyaseti hocalığın içine katmaya çalışan bir üslup var. Ben bunun tam tersinin olması gerektiğini, yani hocalığın siyasetin içinde erimesi gerektiğini düşünüyorum. Sizin sorunuzdaki devlet adamı, politikacı ayrımını da bu hocalık ve siyasetçilik farkı oluşturuyor.

 

MUHALEFETİN KAFASI KARMAN ÇORMAN

-Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğundan beri muhalefetin iktidar partisi ile değil de sanki Cumhurbaşkanı ile karşı karşıya olduğu bir tablo görüyoruz. Muhalefet kiminle mücadele ediyor? Erdoğan ile mi AK Parti ile mi?

Muhalefetin kafası zaten karışık ve tepkiseldi, şimdi iyice karman çorman oldu. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığından sonra, Gezi’den beri biraz da yabancılar marifetiyle, tepkisel muhalefetin Erdoğan karşıtlığında birleştirilmesi stratejisinin yansıması olarak, şimdi de okları Erdoğan’a yönelten bir gayret içine girmiş durumdalar. Erdoğan’la uğraşırlarken Davutoğlu’nun başarılı olması halinde stratejilerinin ellerinde patlayacağını hiç görmüyorlar.

HDP'nin izlediği politikaya bakıldığında HDP'nin Türkiye partisi olma potansiyeli var mı?

Bence son yılların en sorulması gereken ve en zor sorusu… Sebebi, HDP hakkındaki bilgisizliğimiz ya da kendilerinden kaynaklanan bilgi kirliliği… Olayların gelişiminden anlıyoruz ki, örgütsel sıkılığın (despotizm diye okursanız itiraz etmem) örttüğü bir gerçek var. Onlar her ne kadar “çelik gibi sağlam ve yekpare” diye sunsalar da, HDP’nin içinde farklı fikirler bulunuyor. Son zamanlarda seküler-despotik aydınlanmacılık yanlılarının, mütedeyyinlere karşı her şart altında ve her türlü demokrasi karşıtlığını göze alarak işbirliği yapabileceklerini görmüş ve anlamış bulunuyoruz. Buna karşı HDP’de demokratların ve Müslüman olmayı siyasi tavırlarında esas alanların ne kadar olduklarını tam bilmiyoruz.

DUMANDAN BİR ŞEY GÖRÜLMÜYOR

-Yaşanan gelişmeleri göz önünde bulundurduğumuzda HDP siyasetinin ardında planlı bir siyasi akıl görüyor musunuz? Bu aklı nasıl değerlendiriyorsunuz?

HDP’i iyi bilmiyorum, bilen olduğunu da sanmıyorum. Sisten, tozdan dumandan bir şey görülmüyor. Bu görülemeyen, benim göremediğim “şey”in içinde “siyasi akıl” da var.

-Türkiye'nin içinde bulunduğu ruh halini nasıl tanımlıyorsunuz? Muhalefetiyle, toplumuyla, iktidarıyla...

Bürokratik oligarşik sistemini tasfiye etmekte çok geç kalmış ama en nihayetinde ana omurgasına dayanarak, büyük bir cesaretle buna girişebilmiş, temel sorunlarını çözmeye, kırılgan fay hatlarını tamir etmeye ahdetmiş bir ülkeyiz. Tüm bunları yaparken bizi bir arada tutan ortak yaşama iradesine, tarihdaşlığımıza ve milletimizin ferasetine güveniyoruz. Bizi yolumuzdan alıkoymak isteyenler de eski düzenin bakiyelerine, bölgemizdeki eskiyen rejimlere dayanarak, kırılganlığımız artırmaya çalışıyorlar. Böyle bir toplum nasıl bir ruh hali içinde olursa tam da öyleyiz.

HABER10

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.