Bu kafayla 'Avrupa Birliği' zor...

Bu kafayla 'Avrupa Birliği' zor...

Türk futbolu Avrupa'daki en kötü sezonlarından birini yaşıyor.

Play-off turunda üç takımımızın elenmesi dibe vurduğumuzun göstergesi. Harcanan onca para, verilen vaatler artık sadece Misak-ı Milli sınırları için geçerli. Milyonlarca avroluk takım kurmakla övünenlerin şimdi oturup düşünmesi gerekmiyor mu?


1985-86 sezonunun başında Fenerbahçe Fransa şampiyonu Bordeaux'yu, Galatasaray da Kupa Galipleri'nde Polonya temsilcisi Widzew Lodz'u elemişti. Aynı anda iki takımımızın tur atlaması pek alışık olduğumuz bir şey değildi. Tabii ki devamı gelmedi. O dönemde Avrupa'nın güçsüz futbol ülkesi Türkiye'nin kulüpleri, en fazla bir turluk çelme gücü biriktirebiliyordu. 25 yıl sonra, onca yatırıma, onca paraya, onca hamleye rağmen geldiğimiz noktaya ne demeli peki? Artık 'Bordeaux'laşan, çelmeleyen değil çelme yiyen takımlarımız var. Avrupa'da pek çok 'başaltı' takımın gözüne en fazla kestirdiği takımlar bizde. Harcanan paranın çok gerisinde bir futbol kalitesi cenneti Türkiye. Bununla da övünecek halimiz yok.

Kartal pekiyi, Trabzon geçer
Öncelikle Beşiktaş'ı ayrı bir yere koyalım. Üç turu da kolaylıkla geçti Siyah-Beyazlılar. Evet, rakipleri görece daha kolaydı, ama teoride değil pratikte de galip gelmeyi bilmek önemli. 'Lokum kura' travmasına dalıp karanlığa düşmediler. Sıkıntı çekmediler değil. Ama maçı döndürecek personelleri de vardı, oyunu kontrol edecek taktikleri de. Artık 'önümüzdeki maçlara bakacağız' klişesinin tam yeri ve zamanıdır.

Trabzon'un da hafifletici sebepleri var. Asla taammüden elenmediler. Liverpool karşısında tur atlasalar bu turun en büyük sürprizi olurdu. Üstelik ucunu da gördüler. Ama unuttuğumuz 'küçük' bir ayrıntı vardı. Rakip son beş yılda Şampiyonlar Ligi'nde bir kupa, bir final, bir yarı final, bir de çeyrek final gören Liverpool'du. Gerard'sız, Torres'siz de olsalar kaydı Kuyt'u, Poulsen'i, Cole'u duruyordu. Yine de Şenol Güneş'in maç sonrası tatmin olmamış hali önemli. Liverpool'u neredeyse 'yalnız yürütecek' kadar korkutmuş bir takımın hocası olarak “Trabzon'un gücünü herkes gördü” kolaycılığı yerine fazlasını istiyor. Karadeniz ekibi için asıl iyiye işaret bu.

Mutsuzluğun tarifi
Mutsuzluğu tarif etmek için İstanbul'un ve Türk futbolunun kadim ikilisine, Fenerbahçe ve Galatasaray'a bakmak gerek. 'Nasıl elendiler'in üzerinden bir kez daha geçmenin alemi yok. Doğru soruyu soralım o zaman. Neden elendiler?

Galatasaray'dan başlayalım. Hepimiz biliyoruz, önce başarısızlık bir tek Hakan Balta'nın ya da Rijkaard'ın sırtına yüklenemez. Bu bir perspektifin iflasıdır. Geçen sene Rijkaard'ı getirip bir zihniyet vaat edenlerin, aynı zihniyetin altını bir sene içinde oyması trajiktir. Jo, Dos Santos, Elano, Keita'nın transferinden Cana'lara, Pino'lara dönmenin mutlaka ki anlattığı bir şey var. Bugün Galatasaray'ın hangi mevkide sıkıntı duyduğu konusunda ilköğretim okulları düzeyinde bile fikir ortaklığı var. Ama bir türlü gerekli transferler yapılamıyor. İmza attırılanlar sağlıklı kalamıyor. Geldi denenler gelemiyor. Bir sene önce önüne Dos Santos'ları, Keita'ları sunduğunuz ve üç senelik planlar için getirdiğinizi söylediğiniz Rijkaard da muhtemelen bu süreci anlamlandırmakta zorlanıyor.

10'da birine elendi
Herkes geçen seneyi bir nadas, bir hazırlık süreci olarak tanımlamıştı. Ama yönetim devre arasında istiap haddini aşan transferler yapıp şampiyonluğu bir anda varılması gereken zorunlu hedef haline getirdi. Sırf bu yüzden geçen sezona başarısızlık yaftası yapıştı. Üstelik o hamlenin mali yükü de bu sezonun sırtında kambur yarattı. Hal böyle olunca ne Rijkaard'ın sistemi kalıyor, ne de taraftarın sabrı. Bir Ömer Üründül özdeyişiyle söylersek 'günümüz futbolunda' her takım her takımı eleyebilir. Ama Lviv'e elenmenin Galatasaray hissiyatında yarattığı hasar cürümünden fazla. Rijkaard'ı bir dünya takımı yapma rüyası olarak getirenler, Mart'ı görmeyi beklerken şimdi Eylül'ü görememenin sıkıntısını açıklamakta zorlanıyor.

Sadece şu veri bile işin dramatik yanının göstergesi. Transfermarkt.de sitesinin endeksine göre Lviv takımının değeri 16 milyon 400 bin avro. Galatasaray'ın ise 106 milyon 400 bin avro.

Gel de Zico'yu arama
Gelelim Fenerbahçe'ye. Yine bir 'bileşik kaplar' sorunuyla karşı karşıyayız. Fenerbahçe her maça, başta geçtiğimiz sezon olmak üzere, 10 yıllık Aziz Yıldırım yönetimi döneminin muhasebesini yaparak çıkıyor. Yeni teknik adamları Aykut Kocaman bile yeni değil aslında. Takımın başkanı da, teknik direktörü de, kaptanı da, ikinci kaptanı da, tribünleri de yıpranmış bir şekilde sezona başladı. Çok değil sadece 2.5 sene önce Zico yönetiminde, Avrupa'da Nisan ayını, çeyrek finali gören takımı kimse unutmuyor ve kötü giden her şey travmayı hortlatıyor. İşte bu birikmişliğin üstüne ne yapılandırmaya çalışırsanız çalışın denge kurulamıyor. Bununla sadece Aykut Hoca'nın baş etmesi çok zor. Niang'la, Stoch'la, Dia'yla da ya da son dakika transferleriyle de çözülecek gibi değil. Özeleştiri ve 'saltanatın demokratikleşmesi' başlamadan bu sorunlar bitmeyecek.

Görünen o ki, Avrupa kupaları yine turnusol kağıdı oldu ve aynayı gözümüze tuttu. Bu sürecin sabıka kaydında ilk sırada Adnan Polat ve Aziz Yıldırım yer alıyor, bu kesin. Çünkü bütün senaryo onların yapımcılığında yazılıyor. Filmler kara komediye dönüşüp gişede çakıldıkça yönetmen ve jönlerden önce onlar hesap vermeli. Çünkü sorumluluk zincirinin tepesinde onlar var.

Umarız Bursaspor ve Beşiktaş kırar bu laneti. Yoksa annemizin ligi ve babamızın futbol kültürüyle hayat zorlaşacak.


Radikal

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.