Hüseyin ÖZKAN

Hüseyin ÖZKAN

Dünden Bugüne Zeka ve Yetenek Eğitimi

DÜNDEN BUGÜNE ZEKÂ VE YETENEK EĞİTİMİ

                 atolye.jpeg

Öncelikle “Zekâ” ve “Yetenek” kavramlarının birlikte kullanmakta yarar olduğunu belirtmek isterim. Felsefenin temel sorularından biri, düşüncenin mi maddeyi yarattığı yoksa maddenin mi düşünceyi yarattığı sorusudur. Bu soruya verilen cevaba göre felsefi düşünce ekolleri oluşmuştur. Bir felsefi düşünce maddenin düşünce üzerindeki etkisini irdelerken insanoğlunun elini kullanarak çeşitli aletler yaptığını bu aletler sayesinde geliştirdiği uygarlığının, düşünsel yapısını etkilediğini ve geliştirdiğini savunur. Burada gelişen zekâ, geliştiren unsur ise yetenektir. Dolayısıyla bu iki kavramı bir birinden ayırmak mümkün değildir. Eğitim alanı açısından kısaca söylemek gerekirse; zekâ seviyesi yüksek bir birey veya toplum oluşturulmak isteniyorsa, o toplumu oluşturan bireylerin yeteneklerinin geliştirilmesi ön koşuldur. O halde eğitim sistemleri bunu gören bir yerden yapılanması gerekmektedir. Okul sistemini ve müfredatını bu yönde geliştirip şekillendirilmelidir. Yeteneğin gelişmesini öncelemeyen eğitim sistemleri, insanoğlunun zihin ve yetenek anlamında tarihsel gelişimine uygunluk göstermemekte ve bu anlamda sorumluluğunu yerine getirmemektedir diyebiliriz.

Yetenek gelişimi ile ilgili olarak ülkemizde günümüz açısından değerlendirmeye açık birçok çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda birçok yetenek keşfedilmiş, eğitimleri sağlanmıştır. Bunlar bireysel anlamda yetenekleriyle gelişmiş bireyler yetiştirdiği gibi, aynı zamanda ülkemizin kültürel yapısını etkilemiş ve birçok alanda gelişmeye katkı sağlamışlardır.

 

DÜNDEN BU GÜNE YETENEK EĞİTİMİ VE
MEVZUAT İNCELEMESİ

  • 1929 Yılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun
  • 1940 Köy Enstitüleri
  • 1948 5245 sayılı İdil Biret ve Suna Kan yasası
  • 1957 6660 Sayılı Güzel Sanatlara Olağanüstü Yetenek Gösteren Çocukların Devlet Tarafından Yetiştirilmesi Hakkında Kanun
  • Özel Statü Yönetmeliği
  • 1959 Türdeş Yetenek Grupları
  • 1964 Fen Liseleri
  • 1963 TÜBİTAK
  • 1964 Özel Üst Sınıflar
  • 1975 Anadolu liseleri
  • 1989 Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri
  • 1994 Bilim ve Sanat Merkezleri

 

1929 Yılı 1416 Sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun


Yetenekli öğrencilerin seçimi ve gönderilmesi ile ilgili halen yürürlükte olan temel mevzuatı oluşturmaktadır. 1929 yılında yurt dışına öğrenci gönderme uygulamasına düzen vermek ve daha verimli hale getirmek için yasal düzenleme yoluna gidilmiştir. Bu amaçla hükümet tarafından hazırlanan kanun tasarısının 19 Aralık 1928’de Meclis’e sunulmasına karar verilmiş, İsmet İnönü tarafından 29 Aralık 1928’de gerekçesiyle birlikte meclise sunulmuştur. Böylece kanun, 16 Nisan 1929 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak uygulamaya konulmuştur

 

1940 Köy Enstitüleri
Köy Enstitülerine Cumhuriyet tarihinin en büyük yetenek eğitim tarihi olarak da bakabiliriz. Dünyaya da örnek gösterebileceğimiz önemli bir deneyimdir. Köy çocukları merkezi okullarda toplanarak, oralarda yeteneklerine göre resim, müzik gibi sanat eğitimlerin yanında bu gün hala eğitim sisteminde eksikliğini hissettiğimiz ve ihtiyaç duyduğumuz temel yaşam becerileri, bilgi ve yetenek gelişimi anlamında donanımlı hale getirilir ve köylere öğretmen olarak gönderilirdi. Bu okullardan mezun olanlar Türkiye'nin sanat, edebiyat ve kültür alanının en önemli alt yapısını oluşturmuşlardır.

 

1948 5245 Sayılı İdil Biret, Suna Kan Yasası

5245 sayılı Harika Çocuklar Yasası, 1948 yılında, “İdil BİRET ve Suna KAN’ın Yabancı Memleketlere Müzik Tahsiline Gönderilmesine Dair Kanun” adıyla çıkarıldı. Yasanın çıkarılmasının en büyük destekçisi devrin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü oldu. Kanunun çıkmasından sonra 7 yaşındaki İdil BİRET (piyano) ve 12 yaşındaki Suna KAN (keman), yasadan yararlanarak yurtdışına gönderildi. Tüm masrafları 16 yaşına kadar devlet tarafından karşılandı.

 

1956 Yılı 6660 Sayılı Kanun

İdil BİRET ve Suna KAN Yasasından sonra güzel sanatlara üstün yeteneği olan çocukların devlet tarafından yetiştirilmesi hakkında çıkarılan kanundur. Yasanın kapsamı 1956 yılında genişletildi. 6660 sayılı yeni yasanın adı ‘Güzel Sanatlarda Fevkalade İstidat Gösteren Çocukların Devlet Tarafından Yetiştirilmesi Hakkında Kanun’ oldu. Bu yasaya göre Güzel Sanatlar Müdürlüğü’ne bir dilekçe ile başvuran adaylar, olağanüstü yetenekte oldukları saptanırsa yurtdışına gönderileceklerdi. Verda Erman, Gülsin Onay, Hüseyin Sermet, İsmail Aşan, Fuat Kent, Selman Ada, Ateş Pars bu yasadan yararlandılar. 1968’den sonra yasa işletilmedi.

 

Özel Statü yönetmeliği

6660 Sayılı Yasanın işletilmemesi üzerine 1976’da özel yetenekli çocukların Devlet Konservatuarı’nda yoğun ve hızlı bir müzik eğitimi görmeleri için ‘özel statü’ yönetmeliği çıkartıldı. Bu statüde eğitim görüp konservatuvarın yüksek bölümünü bitiren bazı yetenekli öğrenciler çeşitli burslarla yurtdışına gönderildi. Özel statüden ilk yararlananlar Oya Ünler (piyano) ve Burçin Büke (piyano) oldu. 1986-1987’de özel statüden yararlanarak mezun olan Şölen Dikener (viyolonsel), Fazıl Say (piyano), Muhiddin Dürrüoğlu Demiriz (piyano), Yeşim Alkaya (piyano), Çağlayan Ünal (viyolonsel), Ertan Torgul (keman), Özgür Balkız (keman) ve Çağıl Yücelen’in (keman) 1998’de yedi yaşında olan Emrecan Yavuz’un (piyano) adı, özel statüden yararlananlar arasındadır.

 

1959 Türdeş Yetenek Grupları

Uygun öğretim alanlarında yetenek düzeyleri birbirine yakın olan öğrenciler çeşitli guruplar oluşturularak çalışma yürütülmesidir.
Ankara'da özel sınıflar ve türdeş yetenek sınıfları uygulaması şeklinde üç ilkokulunda başlatılmış, bu çocuklar ayrı bir sınıfa alınarak zenginleştirilmiş bir program uygulanmıştır. Ancak ortaokulda da sürmesi beklenen bu süreç herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın sonlandırılmıştır.

 

TÜBİTAK

1963 yılında kurulmuştur, Organizasyon şeması incelendiğinde bilim insanı yetiştirme ve araştırma destek programları haricinde iş ve işlevlerinin çoğunluğunun iç işleriyle ilgili insan kaynakları, hukuk, idari iş ve işlemler gibi birimlerden oluştuğunu görmekteyiz. Oysa TÜBİTAK ülke gençlerinin yetenek gelişimine doğrudan katkı sunan bir kurum olarak da görev almalı ve organizasyon şemasına bu alanı da eklemelidir. TÜBİTAK Milli Eğitim Bakanlığı ile organik anlamda bir görev paylaşımı içine gitmeli ve yetenek eğitimi görevi görev tanımına eklenmelidir.
Toplumun yetenek eğitimi ve gelişimi araştırma ve geliştirme alanı TÜBİTAK’ın kurumsal görevlerinden biri olmalıdır.

 

YETENEK GELİŞİM ALANIYLA İLGİLİ ÇEŞİTLİ OKULLARLA İLGİLİ BİR DEĞERLENDİRME

 

Fen Liseleri, Anadolu Liseleri, Güzel Sanatlar ve Spor Liseleri (1964)

Bu Lisenin açılmasının amacı fen ve matematik alanlarında üstün yetenekli çocukları ülkenin ihtiyacı olan bilim adamı yetiştirmektir. İlk Ankara Fen Lisesi açılmıştır. Başarılı çalışmalar yapmıştır. Ülke çapında yetenekli öğrencilerin eğitim gördüğü yatılı özelliği de olan bir okul oluşturmak hedefleri arasındadır. Ancak zaman içinde sınav odaklı, bilginin ezber düzeyinde öğretildiği ve bilginin yaşam alanı bulmadığı, yaparak yaşayarak eğitim anlayışından uzak bir okul halinde gelmiştir. Bu okullarda, sınav başarısı yüksek öğrenciler kayıt hakkı kazandığından nicel bir “başarı” söz konusudur.

 

Maarif Kolejleri (1955)

TBMM Tutanak dergisi 1955 cilt 5 te yayınlanan “Memleketimizle dünya milletleri arasında günden güne artan kültürel ve ekonomik temaslar ve yurdumuzda büyük bir hızla gelişen iktisadi ve teknik çalışmalar için belli başlı dünya dillerini hakkıyla öğrenen, ilmi çalışmalardan daha geniş ölçüde faydalanmasını bilen gençlere şiddetle ihtiyaç hissedilmektedir.” kararlarına uygun olarak, 1955 yılında 6 ilde yatılı olarak kurulmuşlardır. Bu okullarda öğrencilere bilimsel ve teknolojik alandaki gelişmeleri izleme ve bu alana katkı sunma yeteneği kazandırmak hedeflenmiştir.

İhtiyaca göre yurtdışından öğretmen getirilmiş ya da gönüllü yabancı öğretmenler bu okullarda istihdam edilmiştir. Dolayısıyla bu okullarda yabancı dil eğitiminde başarı sağlamış ve bu okullar beğeni kazanmışlardır. Ancak yabancı menşeili “Kolej” ismi Milli Eğitim Temel Kanuna göre değiştirilmesi gerektiğinden Milli Eğitim Bakanlığı'nın 9 Mart 1974 tarihli ve 11108 sayılı genelgeleriyle bu kolejler “Lise” sayılmış ve 1 Aralık 1975 tarihli 11459 sayılı genelgeleriyle de Anadolu Lisesi adını almıştır. Anadolu Lisesi ismini almasıyla bu okulların sayıları da arttırılmıştır.


Anadolu Liseleri (1975)
Anadolu liselerine ilk açıldıkları yıllarda öğrenciler sınavla girmişler, bir yıl yabancı dil hazırlık gördükten sonra eğitimlerine devam etmekteydiler. Bazı derslerin yabancı dil ile işlenmekte ve giriş hakkı kazanmanın zor olduğu okullardı. Ancak süreç içinde her okula Anadolu adı eklenerek sayısı çoğaltıldı, ancak eski niteliğine bu okullarla erişilememiştir. Günümüzde Proje okulları ve nitelikli liseler hariç Anadolu liseleri, kayıt bölgesinde bulunan ortaokulu bitirmiş her öğrencinin rahatlıkla girebildiği okullar konumundadır.


Anadolu Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi (1989)
Ortaokuldan sonra resim ve müzik alanında yetenekli öğrencilerin eğitim gördükleri okullardır. Sayıları az olmakla birlikte öğrencilerin büyük çoğunluğunun teveccüh göstermediği okullardır. Bunun nedeni temel eğitim döneminde yetenek tanılamasının yeterince yapılamadığından olduğu kadar, öğrencilerin bu okullardan bir gelecek beklemediklerinden de kaynaklandığı söylenebilir. Ancak öğrencilerin sanatsal ve sportif gelişimi ve bu alanda meslek seçimi açısından oldukça önemli okullardır. Bu okullardaki yetenek alanların sayısı arttırılmalıdır. Herhangi bir alanda yeteneği olan her öğrencinin sanatsal ve sportif yeteneğine göre kayıt hakkı kazanabileceği konumda yapılandırılmalıdır. Alanlar çeşitlendirilmelidir.

Öncelikle bu okulların niteliği yükseltilmeli ve görünürlükleri arttırılmalıdır. Bu okullara yöneltme daha işlevsel ve gerçekçi kriterlerle yapılmalıdır. Üst eğitim kurumları ile bağlantısı sağlanmalı bu kurumlara geçiş kolaylığı sağlanmalıdır. Lise düzeyinde mezuniyetlerde iş imkânının sağlanması için çeşitli bakanlıklarla iş birliğine gidilmeli, mezuniyet işlevsel hale getirilmelidir.

 

Mesleki ve Teknik Okullar

Bu okullar yetenek gelişimi açısından değerlendirilebilecek en önemli okullardır. Ancak her öğrencinin tek bir hedefe yöneldiği günümüzde, mesleki ve teknik okullar gözden düşmüştür. Nitelikli olarak tabir edilen okullara gidemeyen, nitelikli olmasa da Anadolu Liselerinde başarılı olmayacağı düşünülen öğrencilerin bir bakım zorunlu olarak, “bir meslek bari öğrensin” düşüncesi ile kayıt yapılan okullar haline gelmiştir. Toplumun diğer kesimlerinde olduğu gibi, maalesef bu okullara kayıt yaptıran öğrenciler de okul başarısıyla ilgili kedileriyle ilgili algı düzeyi düşüktür ve kendilerini başarısız öğrenci olarak kabul etmişlerdir.

Oysa her öğrencinin yetenekli olabileceği bir alanı ve geliştirilmesi gereken bir yeteneğinin olduğu ön kabulünden hareket edilmeli ve bu okullar bu şekilde değerlendirilmelidir. Mesleki ve teknik okulların hiçbir zaman diğer okullardan daha değersiz olduğu, başka bir okula kayıt yaptıramazsan gidilebilecek okul algısı oluşturulmamalıdır. Aksine her okulun değerli olduğu ve her tür okula giden öğrencinin de değerli ve önemli olduğu algısı yerleştirilmelidir.

Bunun için; Mesleki ve Teknik okulların öncelikle diploması değerli ve işlevsel hale getirilmelidir. Lise düzeyinde bir mezuniyetle iş alanları sağlanmalıdır gerekli işbirliği ve protokoller yapılmalıdır. Bu okulların alanları itibariyle üst eğitim kurumlarına geçiş kolaylığı sağlanmalıdır.

Doğru ve güvenli bir yöneltme için Ortaokul düzeyinde yeteneğe dayalı öğretim modeli geliştirilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Ancak bu şekilde öğrenciler mesleki teknik liseler ile ortaokullar arasında bir program bağlantısı kurulabilecektir. Aksi takdirde ortaokuldan sonra öğrencilerin mesleki ve teknik alana ilgisinin oluşamayacağı ya da bu alanda istenen performansı gösteremeyeceği de ayrıca düşünülmelidir. Fen Liselerine Anadolu Liselerine uygun ortaokul müfredatı ve uygulamasının, Mesleki ve Teknik Liselerin d alt yapısını oluşturacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.

 

Tarım Liseleri

Tarım Liseleri Günümüzde Mesleki Teknik Eğitimin Liselerinin Tarım Alanı olarak hizmet vermektedir ve bu alanı tercih eden öğrenciler yok denecek kadar azdır. Ancak gıdaya ulaşma zorluğunun önemini daha bir hissettirdiği günümüzde Tarım konusu önemini daha da arttırmaktadır. Dolayısıyla bölgesel iklim ve ziraat koşullarına uygun programlı Mesleki Teknik ve Tarım Liseleri adıyla hayvancılığın da alt alan olarak yer aldığı bir program yeniden yapılandırılarak bu okullar kurulmalı ve ülke genelinde yaygınlaştırılmalıdır. Köylerden kentlere göçün yaşandığı ve bunun birçok sosyal sorunlara neden olduğu günümüzde, çözüm adına Milli Eğitimin atacağı bu adım gerçekten önemlidir. Bu okullar ayrıca Tarım ve hayvancılık alanında yetenekli öğrencilerin de kendilerini ifade edebilecekleri ve yeteneklerini geliştirebilecekleri okullar olacaktır. Ortaokul düzeyinde bu okulların alt yapısını oluşturabilecek tarım uygulamaları gibi zenginleştirme programları uygulanmalı ve yetenekli öğrencilerin bu okullara yöneltmeleri yapılmalıdır. Yine diğer Mesleki teknik Liselerinde olduğu gibi üst eğitimlere geçiş kolaylığı ve lise diplomasının işlevsel hale getirilmesi için gerekli girişimlerde bulunulmalı, teşvik edilmeli ve değerli kılınmalıdır. Çalışmalarında Ziraat Fakülteleriyle organik bağlantıları kurulmalı ve işbirliği sağlanmalıdır.

 

Beyazıt Ford Otosan İlköğretim Okulu (2002)

Milli Eğitim Bakanlığı ile İstanbul Üniversitesi arasında 30.06.2002 tarihinde imzalanan protokol gereğince Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Özel Eğitim Bölümü Üstün Zekalılar Eğitimi Anabilim Dalı’nın danışmanlığında, 2002-2003 öğretim yılında Beyazıt Ford Otosan İlköğretim Okulunda, üstün yetenekli öğrencilerin eğitimine başlamıştır.

Bu okulda özel yetenekli öğrencilere yaşıtlarından ayırmadan, karma eğitim diyebileceğimiz şekilde, farklılaştırılmış program uygulanmıştır. Uygulanan eğitim programları, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Özel Eğitim bölümü Üstün Zekalılar Anabilim Dalı ile birlikte yürütülen çalışmalar sonucunda hazırlanmıştır. Öğrenci seçimleri ise yine Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Rehberlik Araştırma Merkezi ve Bilim ve Sanat Merkezlerinin tanılama süreci çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.

Ancak 2013 yılında Milli Eğitim Bakanlığının kararı ile okulda sürdürülen “Üstün Zekâlıların Eğitimi” projesi okulun eğitim programından kaldırılmıştır.

 

GÜNÜMÜZDE YETENEK EĞİTİMİ İLE İLGİLİ DİĞER UYGULAMALAR VE ÖNERİLER

Yetenek eğitimiyle ilgili olarak Milli Eğitim Sistemimizde ayrıca şu kurum ve modellerle karşılaşıyoruz;

  • BİLSEM’ler,
  • Destek Eğitim Odası Uygulaması,
  • Tasarım ve Beceri Atölyeleri

Bunları uzun uzadıya açıklama gerek duymaksızın nasıl bir işlev görmelidir bu konuda kısaca fikir beyan etmek isterim.

 

BİLSEM (Bilim ve Sanat Merkezleri)

Bilim ve Sanat Merkezleri Türkiye de ilk kez 1994 yılında Ankara’da Yasemin Karakaya Bilim ve Sanat Merkezi adıyla yine Yasemin Karakaya İlköğretim okulunun bünyesinde açılmış daha sonra bağımsız binasına taşınmıştır. İlerleyen yıllarda yurt sathına yayılmış ve bu gün ger ilde bir tane, ilin nüfusuna göre ise birden fazla açılmışlardır.

BİLSEM’ler, “Özel Yetenekli” olarak ifade edilen öğrencilerin okul dışı zamanlarda destek eğitim aldıkları özel eğitim kurumlarıdır. Öğrenciler bu kurumlara okul dışı zamanlarda devam etmektedirler. Bulundukları çevredeki okullardan tanılama yoluyla öğrenci kaydı yapılmakta ve kayıt hakkı kazanan bu öğrencilere herhangi bir belirlenmiş müfredatı olmayan “Destek Eğitimi, Bireysel Yetenekleri Fark Ettirme Programı, Özel Yetenekleri Geliştirme Programı ve Proje Programı adı altında yine belirlenmiş bir süresi bulunmayan programlar uygulanmaktadır.

Öğretim yöntemi proje ve atölye uygulamaları şeklindedir. Projeler ve tematik atölyeler, öğretmenlerin inisiyatifinde geliştirilip ve uygulanmaktadırlar.

Ancak BİLSEM’ler, her çocuğun geliştirmeye muhtaç yeteneği vardır ve her çocuk yeteneklidir anlayışıyla her okulun temel işleyişiyle bütünleştirilmelidir. Bu şekilde artık “sınav” haline gelmiş tanılama yönteminin olumsuzluklarının çocuklara yansımalarını ortadan kaldıracak hem de ayrım yapmadan, her çocuğun BİLSEM yönteminden yararlanabilmesinin önünü açacaktır. Ayrıca “özel” kavramıyla öğrencilerin ayrıştırılmasının, seçilmiş olma veya seçilmemiş olma travmalarının da önüne geçilecektir.

Bilim ve Sanat Merkezleri, 21. yy eğitiminin ihtiyacı olan; sınav odaklılık ve ezberci eğitimden uzak, bilimsel, uygulamalı, teknolojiyi üretmek için kullanan, dünyaya açık ve sanatı içinde barındıran “Bilim Liseleri” şeklinde yeniden yapılandırılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.

 

Destek Eğitim Odaları

Özel Eğitim Kurumları Yönetmeliğinde Destek Eğitim Odaları hakkında; “Özel yetenekli öğrencilerin yetenek alanları doğrultusunda takip ettikleri dersler destek eğitim odasında zenginleştirme ve hızlandırma yoluyla farklılaştırılarak verilir. Bu programlar öğrencilerin devam ettikleri örgün eğitim kurumlarında uygulanan eğitim programı ile bütünlük oluşturacak şekilde plânlanır ve yürütülür.” denilmektedir.

Öncelikle bu başlık altında yetenek eğitiminin açıklanması yetenek eğitiminin bir oda içinde olacağı gibi bir yanılış algının oluşmasına neden olabilmektedir. Öğrenciler çeşitli alanlarda yetenekli olabilirler. Bu alanlar fen bilimleri, sosyal bilimler, matematik alanları olabileceği gibi görsel sanatlar ve müzik gibi sanatsal alanlarda da olabilir. Bu çalışmaların tamamının okulda açılacak bir odanın içinde yapılması mümkün değildir. Dolayısıyla yetenek eğitimi için okulun her alanı kullanılabileceği gibi okulun çevresi ve hatta okulun içinde bulunduğu yerleşim birimi bütünüyle kullanılmalıdır. Okulda yetenek eğitimi bizzat okullarda oluşturulacak atölyelerde ve okul çevresi de araştırma evreni olarak değerlendirilerek verilmeli alan genişletilmelidir. Bu eğitimler sadece yeteneği tanılanmış öğrenciler için değil henüz yeteneği tanılanmamış öğrencilerin tanılama süreçleri içinde veri oluşturacak şekilde planlanmalıdır. Dolayısıyla bir yöntem olarak “yetenek eğitimi”; ne Destek Odalarıyla ne de Bilim ve Sanat Merkezleriyle (BİLSEM) sınırlandırılmadan, her okulun alt yapısına, çalışma atölyeleriyle ve müfredatla desteklenmiş bir şekilde yerleştirilmelidir. Öğrencilerin yetenek eğitimi; bizzat okullarında, akranlarından ayrıştırmadan sağlanmalıdır. Her öğrencinin yeteneği, öğretim süreci içinde süreç değerlendirmesi şeklinde tanılanmalı ve yeteneğini en üst düzeyde geliştirebilmesine olanak sağlanmalıdır.

 

Tasarım ve Beceri Atölyeleri

Milli eğitim Bakanlığı 2018- 2019 eğitim öğretim yılın ağırlıklı olmak üzere Tasarım ve Beceri Atölyelerini okulların gündemine almıştır. Her okulda bu atölyelerin açılması için gayret sarf edilmekte ve teşvik edilmektedir. Bu öğretim yöntemindeki asıl sorunu gören bir yerden bakıldığının bir işaretidir ve bir adım da olsa takdir edilecek ve desteklenmesi gereken bir çalışmadır.
Ancak 2017-2018 Eğitim yılı istatistiklerine göre Türkiye’de okul öncesi ilköğretim ve ortaöğretimde yaklaşık 18 milyon öğrenci açık öğretim okulları da dâhil olmak üzere yaklaşık 67 bin okulda öğrenim gördüğü düşünülürse; bu okulların tamamında atölye açılabilecek midir? Özel okullara da atölye eğitimleri ile ilgili çalışmaların geliştirilmesi yönünde bir zorunluluk getirilmiş midir? Bir de bu gün bazı okullarda var olan laboratuvarlardan kullanım sıklığı açısından bu atölyelerin farkı ne olacaktır? Yeni bir Müfredatla atölye kullanımı gereklilik haline getirilecek midir?

Okul algısından, müfredattan, öğretmenin çalışma alışkanlığından ayrı bir yerde, bir mekân tasarımı olarak duran Tasarım ve Beceri Atölyeleri, yetenek eğitimi açısından çok verimli olamayacaktır.

Öyleyse müfredatla destekleniş bir şekilde, “her okulda atölye eğitimi ve her sınıf bir atölye haline getirilmelidir. Bu daha pratik, kaynakları ve mevcut kapasiteyi etkin ve verimli kullanan ve verimli bir yöntem olarak görünmektedir. Sınıf kelimesi Atölyeye dönüştürülerek, Matematik Atölyesi, Türkçe Atölyesi, Fen Bilimleri Atölyesi, Sosyal Bilimler Atölyesi vb gibi isimlerle atölye eğitimi daha gerçekçi bir yöntemle okullara yerleştirilebilir.

Okullar 100 yıl öncesinin ezberci sınıf düzeninden ve “Sınıf” adından, daha üretici bir ad ve model olan “Atölye” ve “Atölye Eğitim Modeline” geçirilmelidir.

Yetenek Eğitimi için ilk yapılması gereken değişiklik, öğrenme ortamlarının 100 yıl önceden kalma görüntüsünün Atölye görüntüsüyle değiştirilmesidir.


Hüseyin ÖZKAN

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum