Eğitim-Sen'den 2024-2025 Yılı Değerlendirmesi: MEB'e Kırık Not!

Eğitim-Sen'den 2024-2025 Yılı Değerlendirmesi: MEB'e Kırık Not!

2023/24 eğitim-öğretim yılı 20 Haziran Cuma günü sona erecektir. 2024/25 eğitim-öğretim yılında Türkiye’de örgün eğitimde toplam 18 milyon 710 bin öğrenci bulunmaktadır.

Eğitim-Sen tarafından yapılan açıklama;

2023/24 eğitim-öğretim yılı 20 Haziran Cuma günü sona erecektir. 2024/25 eğitim-öğretim yılında Türkiye’de örgün eğitimde toplam 18 milyon 710 bin öğrenci bulunmaktadır. Bu öğrencilerin yaklaşık 15 milyon 849 bini devlet okullarında, 1 milyon 631 bini özel okullarda, 1 milyon 229 bini ise açık öğretim kurumlarında öğrenim görmektedir. Türkiye genelindeki toplam okul sayısı 75 bin 467’dir. Bu kurumların 61 bin 111’i devlet, 14 bin 352’si özel okul statüsündedir.

Devlet ve özel okullarda görev yapan toplam öğretmen sayısı 1 milyon 168 bin 896 kişidir. Bunların 993 bin 397’si devlet okullarında, 175 bin 499’u ise özel okullarda görev yapmaktadır. Ayrıca yaklaşık 100 bin ücretli öğretmen, düşük ücretlerle ve sosyal güvenceden yoksun biçimde çalıştırılmaktadır.

Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre, devlet okullarında görevli 143 bin 355 temizlik personelinin sadece 49 bin 578’i kadroludur. Geri kalanlar İŞKUR’un TYP (30 bin kişi) ve İUP (63 bin 777 kişi) programları kapsamında geçici ve düşük ücretlerle çalışmaktadır. Haftada sadece üç gün görev yapan bu personelin yetersizliği okul hijyenini olumsuz etkilemektedir.

MEB’in yayınladığı son resmi verilere göre 2023/24 eğitim yılı itibarıyla 5-17 yaş aralığında Türkiye yurttaşı çocukların net okullaşma oranı %95,34, yabancı uyruklu çocuklar dâhil edildiğinde ise %93,97’dir. Özellikle 14-17 yaş grubunda net okullaşma oranı %91,25’e düşmekte, bu da okul terki riskinin arttığı yaş grubunu göstermektedir.

Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) 2023/24 yılı verilerine göre, eğitim dışında kalan çocuk sayısı bir önceki yıla göre %38,4 artarak 612 bin 814’e ulaşmıştır. Geçici koruma altındaki Suriyeli çocuklar, açık öğretime kayıtlı olanlar ve MESEM öğrencileri dâhil edildiğinde bu sayı 1 milyon 578 bin 941’e yükselmektedir. Bu çocukların yaklaşık %53,6’sı erkek, %46,4’ü kız çocuktur.

EĞİTİMDE YAŞANAN YAPISAL SORUNLAR ARTARAK DEVAM ETMEKTEDİR

Türkiye’de eğitim sistemi, yıllardır sürdürülen piyasacı, rekabete dayalı ve sınav odaklı politikalar nedeniyle uzun süredir derin ve çok katmanlı bir krizle karşı karşıyadır. 2024/’25 eğitim öğretim yılında okul öncesinden yükseköğretime kadar eğitimin tüm kademelerinde yaşanan sorunlar, sistemin temel işlevlerini yerine getiremez hale geldiğini bir kez daha göstermiştir. Bu yapısal tıkanıklık, eğitimin niteliğinde ciddi bir gerilemeyi beraberinde getirmiştir.

Okulların fiziki altyapı eksiklikleri, donanımsızlık, kalabalık sınıflar ve ikili öğretim uygulamaları gibi temel problemler bu eğitim yılında da çözüme kavuşturulamamıştır. Özellikle kırsal bölgelerde sürdürülen taşımalı eğitim modeli, eğitime erişimi kolaylaştırmaktan çok çocukların sosyal, fiziksel ve pedagojik gelişimlerini olumsuz etkilemektedir.

Özellikle dikkat çeken bir diğer konu ise çocukların dini cemaat ve vakıfların kontrolündeki yurtlara, kreşlere yönlendirilmesi ve bu yapılarda ortaya çıkan istismar vakalarının süreklilik kazanmasıdır. Eğitim kurumları ile bu tür yapılar arasında imzalanan protokoller, kamu eliyle eğitimin laiklik ilkesinden uzaklaştırılmasına yol açmaktadır.

Öğretmen açığı sorunu bu yıl da giderilememiş; nitelikli, güvenceli öğretmen istihdamı yerine, sözleşmeli, ücretli ve mülakata dayalı atama uygulamaları devam etmiştir. Bu politikalar, öğretmenler arasında adaletsizliği derinleştirmiş, mesleki saygınlığı zedelemiş ve eğitimde niteliği olumsuz etkilemiştir. Öğretmenlik Meslek Kanunu, “eşit işe eşit ücret” ilkesine aykırı yapısıyla var olan eşitsizlikleri kurumsallaştırmıştır. KPSS’de yüksek puan alan on binlerce öğretmen, atama beklemeye devam etmektedir. Ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmen ise hâlâ görev beklemekte, kamuda öğretmen ihtiyacı olmasına rağmen görevlendirilmemektedir. Öğretmen ihtiyacına rağmen atama yapılmaması, eğitimde nitelik kaybına yol açmaktadır.

MEB’in açıkladığı ve 2024-2025 itibarıyla kademeli olarak uygulamaya koyduğu yeni müfredat, bilimsel içerikten uzaklaşmış, eleştirel düşünceyi baskılayan, dini referanslı bir yapıdadır. Laiklik, eleştirel düşünce, bilimsel yöntem gibi temel ilkeler müfredatta giderek daha az yer bulmakta; yerini dogmatik, tekçi ve ideolojik öğelere bırakmaktadır.

Eğitim müfredatı ve ders kitapları, ülkemizdeki çok dillilik, kültürel ve inançsal çeşitliliği göz ardı etmekte; tekçi ve homojen bir yaklaşımı sürdürmektedir. Kız çocukları, engelli öğrenciler, mülteci çocuklar, geçici koruma altındaki bireyler ve anadili farklı dillerde olan çocuklar için eğitime erişim sorunlarına yönelik somut bir adım yine atılmamıştır. Bu durum, eşitlik ilkesine aykırı biçimde dezavantajlı grupların eğitim hakkından yararlanmasını engellemeye devam etmektedir.

Çocuk yaşta evliliklerin önüne geçecek, çocuk istismarını önleyecek politikaların hayata geçirilmemesi, toplumsal eşitsizliklerin eğitim yoluyla yeniden üretildiğini açıkça göstermektedir. Özellikle emekçi ailelerin çocukları, kız çocukları ve kırsal bölgelerde yaşayan öğrenciler açısından eğitime erişim, bu yıl da ciddi sorun alanlarından biri olmuştur.

Türkiye’de ilköğretimden yükseköğretime kadar öğrenci başına yapılan ortalama yıllık harcama 5.425 Amerikan dolarıdır, bu miktar OECD ortalaması olan 14.209 dolardan oldukça düşüktür. OECD ülkeleri ortalama %5–5,2 GSYH oranında toplam eğitim harcaması yaparken (kamu + özel sektör), sadece kamu harcamaları Türkiye’de OECD ortalamasının altında (yaklaşık %3,1–%3,9 civarı) seyretmektedir. Bu veriler, OECD ülkelerinde eğitime ayrılan bütçenin önemli bir kısmının kamu tarafından yapıldığını; özel sektör katkısının da belirli bir paya sahip olduğunu göstermektedir.

Eğitim sisteminde kamusal nitelik giderek zayıflarken, piyasalaşma eğitimi her geçen yıl daha da eşitsiz bir yapıya büründürmektedir. Devlet ve özel okul ayrımı, eğitimde nitelik uçurumunu derinleştirmektedir. Özel okullara erişim sadece üst gelir grubuna açıkken, devlet okulları kaynak yetersizliği ile mücadele etmektedir. Aynı devlet okulu içinde bile, başarı düzeyine veya ekonomik duruma göre farklı sınıflar oluşturulması gibi uygulamalar, eğitimi sınıfsal ayrışma mekanizmasına dönüştürmektedir. Bu durum, kamusal eğitimin tasfiyesinin doğrudan sonucudur.

“2024-2025 Eğitim Öğretim Yılı Sonunda Eğitimin Durumu” raporunun tamamı için tıklayınız.

Basın açıklamasını izlemek için tıklayınız.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.