Memurlar müjde bekliyor; İşte KPDK toplantısında görüşülen konular!

Memurlar müjde bekliyor; İşte KPDK toplantısında görüşülen konular!

Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci ile birlikte, Toplu sözleşmeden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Türk Enerji-Sen Genel Başkanı Mustafa Tümer ve teknik heyetimizin de hazır bulunduğu toplantının gündeminde çalışma hayatına dair sorunlar bir kez

Kamu Personeli Danışma Kurulu (KPDK) Kasım ayı toplantısı Çevrimiçi olarak gerçekleştirildi.
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci ile birlikte, Toplu sözleşmeden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Türk Enerji-Sen Genel Başkanı Mustafa Tümer ve teknik heyetimizin de hazır bulunduğu toplantının gündeminde çalışma hayatına dair sorunlar bir kez daha ele alındı.

VEDAT BİLGİN: TOPLANTIMIZ HAYIRLI OLSUN

Çevrimiçi toplantının açılışında konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Vedat Bilgin, kamu görevlilerinin sorunlarını konuşmak ve çözme noktasında önemli bir işlevi olan Kamu Personeli Danışma Kurulu toplantısının hayırlı ve uğurlu olmasını diledi. 

KAHVECİ: YAŞANAN ERİMENİN TELAFİSİ İÇİN EK ZAM VERİLMELİ 

KPDK toplantısının açılışında konuşan Genel Başkanımız Önder Kahveci, yaşanan ekonomik sıkıntılar, kamu görevlilerine yansımaları, ek zam talebimiz ve Memur Paketimizde yer alan başlıkları bir kez daha gündeme taşıdı. Kahveci, “Hepimizin bildiği ve yaşayarak gördüğü üzere bütün dünya ile birlikte ülkemizde de yüksek enflasyona bağlı ekonomik olumsuzluklar hayatın her alanında kendisini hissettirmekte, artan döviz kuruna bağlı olarak alım gücü her geçen gün azalmaktadır. Sadece 2021 yılı içinde ortalama memur maaşı 570,4 dolardan 498,8 dolara düşmüş, ortalama memur maaşı 71,6 dolar erimiştir.  

Aynı şekilde son 11 ayda memurlarımızın alım gücü aylık yaklaşık 1 çeyrek altın azalmıştır. Kasım ayları dikkate alındığında 4 kişilik ailenin gıda, kira, ısınma, ulaşım, giyim, temizlik, eğitim gibi vaz geçemeyeceği zorunlu harcamaları bir yılda 1.747 lira zamlanırken ortalama memur maaşı enflasyon farkı ödemeleri de dahil olmak üzere yalnızca 734 lira artmıştır. Yani memur maaşı bir yılda harcamalar karşısında ortalama aylık 1.013 lira ermiştir.

Ekim ayı itibarı ile de yıllık enflasyon %19,89’a, 10 aylık enflasyon ise %15,74’e ulaşmıştır. Yılın ikinci yarısı itibarı ile önümüzde daha 2 ay bulunmaktayken memur maaşları resmi olarak %3,7 erimiş bulunmaktadır. Bu erime her geçen ay gerçekleşecek enflasyon oranında artacaktır. Dönem sonunda verilen enflasyon farkının memur maaşlarını erimekten kurtaramadığı, sadece sıfır zam anlamına geldiği görülüyor. Yıllardır işçiye, asgari ücretliye verilen zamlar memur maaş zamlarının üzerinde seyrediyor. Hal böyle olunca en düşük memur maaşı önümüzdeki sene neredeyse asgari ücrete denk gelecek. Bu erimenin durdurulması, mağduriyetin giderilmesi ve alım gücünün yükseltilmesi zorunludur. 

Bütün ekonomik gerçekler de dikkate alındığında 2022 yılı için toplu sözleşmede karar altına alınan %5+7 zammın ne kadar yetersiz olduğu bir kere daha görülüyor. Memurlarımıza enflasyonun üstünde maaş artışı sağlayacak olan refah payı ısrarımızda da ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıkıyor. Bu nedenle biz erimenin telafisi için aylık 1000 TL ek zam; enflasyon farkı oluşması halinde de enflasyon farkına ilaveten ayrıca %3 refah payı verilmesi konusunda ısrarcıyız.  

3600 EK GÖSTERGE TÜM KAMU GÖREVLİLERİNİ KAPSAMALI

Hepimizin malumu olduğu üzere toplu sözleşmede 3600 ek gösterge konusunda çalışma yapılacağına dair toplu sözleşmeye hüküm konuldu. Biz, bağlayıcı olması ve somut bir sonuç doğurması gereken toplu sözleşme hükümlerinin, bağlayıcı olmayan, sonucu da belli olmayan muğlak ifadelerle doldurulmasına karşıyız. Yine de yıllardır memurlarımızın ve emeklilerimizin kanayan yarası haline gelmiş olan ek gösterge sorununun en kısa zamanda herkesi mutlu edecek şekilde sonuçlandırılacağına dair umutluyuz. 

Bu çerçevede yapılacak düzenlemelerde öğretmen, din görevlisi, hemşire ve polisler yanında müdürler, müdür yardımcıları, şefler, merkez taşra ayrımına tabi tutulanlarla, kurum içi yükselme sınavıyla gelen uzmanlar, idareci konumundaki kamu görevlileri, denetmenler, avukatlar, ek gösterge uygulamasından hiç faydalanamayan teknisyen yardımcısı, şoför gibi Yardımcı Hizmetler Sınıfına dahil olan personel unutulmamalıdır. 

Ayrıca idareciler ve üniversite genel sekreterleri ve yardımcıları açısından da var olan ek gösterge adaletsizliği mutlaka düzeltilmelidir. Benzer durumların birçok unvanda olduğu da bilinen gerçekler arasındadır. Yani amir durumunda olan birçok personelin ek göstergesi emrinde çalışan personelin ek göstergesinden daha düşük haldedir. Uzmanlıklarda, taşra ve merkez uzmanları arasında ek gösterge bakımından farklılıklar yaşanmakta, uzman kadrosunda bulunan kamu görevlileri kariyer uzmanlar ve diğer uzmanlar olarak farklı kategorilerde değerlendirmeye tabi tutulmaktadır. Aynı zamanda ek gösterge uygulamasının belirli bir standardı da bulunmamakta farklı hizmet sınıflarında farklı ek gösterge çizelgesi uygulanmakta, kadroları Yardımcı Hizmetler Sınıfında bulunan personel ek gösterge uygulamasından faydalanamamaktadır.  

İdareci, şef, taşra uzmanı, uzman, denetmen, avukat, memur, mübaşir, şoför, yardımcı hizmetli gibi bütün kamu görevlilerinin ek göstergeleri yeniden düzenlenmelidir. Ek gösterge belli bir standarda bağlanmalı, yardımcı hizmetler sınıfına da ek gösterge verilmelidir. Bütün kamu görevlileri eğitim durumları İtibarıyla yükselebilecekleri en üst derecelere kadar gidebilmelidir. Ek göstergesi 3600’ün altında olanlar açısından var olan adaletsizlik giderilmeli, düşük emekli maaşı alanların maaşları ayrıca yükseltilmelidir. Aksi halde, yalnızca belli meslek grupları için yapılacak bir düzenlemenin sorunu çözmekten ziyade yeni sorunların nedeni olacağını özellikle belirtmek isterim. 

GÜVENCESİZ İSTİHDAM MODELLERİ TAMAMEN KALDIRILMALIDIR

Kamuda yaşanan sorunların temelinde kamu personel rejimindeki aksaklıklar ve çok başlı yapı gelmektedir. Kamuda kadrolu, 4/B sözleşmeli, idari hizmet sözleşmeli, 5393 sayılı Kanun, 4924 sayılı Kanun gibi farklı mevzuat hükümlerine göre çalışan, özlük hakları bakımından farklı ama yaptığı iş aynı olan personel istihdam edilmektedir. Sözleşmeli personel, başta iş güvencesi olmak üzere, tayin, kurum değişikliği ve görevde yükselme gibi en temel haklardan mahrum bir şekilde görev yapmaktadır. 

2011 ve 2013 yıllarında sözleşmeli personel kadroya geçirilmişti ancak bu statüde istihdama son verilmediği için sayıları yine yüzbinlere ulaştı, ailelerinden ayrı yaşayan sözleşmeli personelin hali bir insanlık dramına dönüştü. Ayrıca Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nda sözleşmeli personel arasında 3+1 yıla tabi sözleşmeli personel bulunmaktadır. 2016 yılında getirilen bu sistemle kamuda süresiz sözleşmeli istihdamı ve 3+1 yıl süreli sözleşmeli istihdamı gibi bir ayrımcılık daha ortaya çıkmıştır. Bu durum Anayasanın kanun önünde eşitlik ilkesine de aykırı bir yapı oluşturmaktadır. 

Kaldı ki, yapılan uygulamanın Anayasamızın temel ilkelerine aykırı olduğu yolundaki gerekçelerle sözleşmeli personelin açtığı davalar mahkemelerde olumlu sonuçlanmakta, sözleşmeli personel mahkeme kararı ile kadroya atanma hakkı elde etmektedir. İdarenin de bu gerçekleri göz ardı etmeden yargı kararlarına işlerlik kazandırması ve sözleşmeli çalışanlarımızı dava açmak zorunda kalmaksızın bir an evvel kadrolu ve güvenceli statüye kavuşturması gerekmektedir. Toplu sözleşmedeki muğlak ifadelerden bir tanesi de bu husustadır. Sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesi konusunda çalışma yapılacağı ifade edilmiştir. Türkiye Kamu-Sen olarak kamuda iş güvencesini zayıflatan, her türlü istismara açık bir yapı arz eden 4/B’li, 4/C’den 4/B’ye geçen sözleşmeli, geçici, vekil, idari hizmet sözleşmeli gibi adlar altında güvencesiz istihdam modelinin bir an önce kaldırılmasını istiyoruz. Ayrıca Üniversiteli işçilerin statü değişikliği talebi bir an önce hayata geçirilmelidir. 

KAMU ÇALIŞANLARININ GELİR VERGİSİ ORANI %15’E SABİTLENMELİ

Vergi konusu, ülkemizde herhalde en fazla çalışanlarımızın canını yakmaktadır. İktidarlar kamu harcamalarına kaynak oluşturacak gelirlerin başında gelen vergiyi, tahsilin en kolay olduğu kesimden yani kayıt altında çalışan kesimden almakta ve kaynak ihtiyacını gidermeye çalışmaktadır. Bu durum ülkemizde öylesine çarpık bir hal almıştır ki, toplam gelir vergisi tahsilatının yaklaşık %50’si GSYİH’nın yalnızca %7’sini alabilen çalışan kesim tarafından ödenmektedir.  

Kamu çalışanlarımız yıl içinde ödedikleri vergi oranı %15’ten %27’ye yükseldiği için ocak ayında aldıkları maaşı, aralık ayında alamamaktadır. Yani maaşlar yıl içinde artmak yerine azalmaktadır. Son dönemde birçok esime vergi indirimi ve istisnalar getirildi. Benzer bir düzenlemenin de bu konuda en fazla mağduriyeti yaşayan kesim olan kamu çalışanları için yapılması gerekiyordu. Adil bir gelir dağılımı sağlamak, sosyal devlet ilkesini benimsemiş olan ülkemiz için bir zorunluluktur. Bu nedenle gelir dağılımının daha adaletli bir şekilde gerçekleşmesinin ana unsuru olan vergi politikalarının biz çalışanlar lehine düzenlenmesini istemek her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının anayasal hakkıdır. Dolayısıyla bizler bu anayasal hakkımızı kullanarak yıllardır üzerimizde ağır bir yük olan gelir vergisi sorununun bir an önce çözülmesini istiyoruz. Bu nedenle kamu çalışanlarının gelir vergisi oranının %15’e sabitlenmesi talebimizi bir kere daha yineliyoruz.   

GÖREVDE YÜKSELME VE UNVAN DEĞİŞİKLİĞİ SINAVLARI DÜZENLİ YAPILMALI, MÜLAKAT KÖKTEN KALDIRILMALDIR

Kamuda mülakata dayalı atama ve görevde yükselme uygulamasından bir an önce vazgeçilmeli, görevde yükselmelerde yazılı sınav ve tecrübe dikkate alınmalıdır. Aynı zamanda vekaletle görevlendirme yerine asaleten görevlendirme yöntemi tercih edilmeli, idarecilik görevleri asaleten gerçekleştirilmelidir.  Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmelik’te liyakat ilkesini zedeleyen maddeler iptal edilmeli, bu çerçevede özellikle görevde yükselme sınavlarından muaf tutulacak görevleri genişleten, görevde yükselme sınavına katılabilmek için belirli bir süre çalışmış olma şartını kaldıran, bütün kademelerde unvan değişikliklerine sözlü sınav şartı getiren hükümler kaldırılmalıdır. Kamu kadrolarına yapılan atamalarda mülakat uygulamasının güvenlik gerekçesiyle yapıldığı ifade edilmektedir. Devletin güvenliğinin adaylarla yapılacak sınırlı süreli bir görüşme ile sağlanması mümkün değildir. Dolayısıyla kamuya yazılı sınava dayalı bir atama ve terfi sistemi getirilmeli, kamu personeli için güvenlik soruşturması yapılarak bu sorun çözülmelidir. 

Bununla birlikte kurumlarda görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavları düzenli olarak açılmalıdır. 30 Mart 2021 tarihinde gerçekleştirilen Kamu Personeli Danışma Kurulu Toplantısında bu konuya ilişkin olarak alınan karar uygulanmalı ve milyonlarca kamu görevlisinin beklentisi gerçekleştirilmelidir.

YARDIMCI HİZMETLİLERİN SESİ ARTIK DUYULMALIDIR

Kamuda Yardımcı Hizmetler Sınıfına tabi personel olarak görev yapan memurlar 657 sayılı Kanun hükümlerine göre çalıştırıldıkları halde aynı kanun hükümlerine göre çalışan diğer memurlara nispetle büyük bir ayrımcılığa maruz bırakılmaktadır. Yardımcı Hizmetler Sınıfında görev yapan personel ek gösterge hakkından faydalanamamaktadır. Yardımcı Hizmetler Sınıfına dahil personelin eğitim seviyesi ne olursa olsun üst derecelerde bu sınıf için açılmış kadro bulunmamakta, 657 sayılı Kanunun 67. maddesi de kadro durumuna bağlı olarak derece yükselmesi yapılmasını öngördüğünden, öğrenim durumlarıyla eş değer derecelere yükselmeleri mümkün olamamaktadır. Yardımcı Hizmetler Sınıfına dahil personel, Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmelik hükümlerinin dışında tutulmakta, bu nedenle yer değiştirme konusunda da büyük belirsizlikler ve sorunlar yaşanmakta, aileler parçalanmakta, yardımcı hizmetliler üvey evlat muamelesi görmektedir.    

Bütün bu etkenler göz önünde bulundurulduğunda Yardımcı Hizmetler Sınıfında yer alan personelin gerek mali haklarının gerekse özlük haklarının eşitlik ilkesi çerçevesinde düzenlenmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte Yardımcı Hizmetler Sınıfına dahil personelin büyük çoğunluğu idari hizmetlerde, masa başı işlerde görevlendirilmektedir.  Fiiliyatta zaten mevcut olan bu durumun yasal bir zemine taşınması, çalışma hayatında karşı karşıya kalınan bu hukuki ayrımcılığın giderilmesi amacıyla Yardımcı Hizmetler Sınıfına dahil olan personelin bir defaya mahsus olarak Genel İdare Hizmetleri Sınıfına geçirilmesi gerekmektedir.

BÜTÜN EK ÖDEMELER EMEKLİLİĞE SAYILMALI

Devlet memurlarının emeklilik hakları ve emekli maaşlarının belirlendiği mevzuatta gerekli değişiklik yapılarak memur maaşını oluşturan bütün kalemler ile ek ödeme, ek ders, döner sermaye ve diğer ödemeler de emekli keseneğine dâhil edilmelidir. Yapılacak değişiklikle memurların emekli ikramiyesi için öngörülen ödeme kalemlerine ek ödeme, ek ders, döner sermaye gibi bütün ödeme unsurları da eklenmelidir.

BAYRAM İKRAMİYESİ KONUSUNDA MÜJDE BEKLİYORUZ

Kamuda memurlar dışında tüm personele ve emeklilere bayram ikramiyesi ödenmektedir. Bu haktan faydalanamayan tek kesim memurlardır. Bu durum büyük bir adaletsizlik yaratmaktadır. Her ne ad altında olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında işçi statüsü dışında çalışan tüm memur, sözleşmeli ve geçici, vekil gibi personele Ramazan ve Kurban bayramları öncesinde bayram ikramiyesi verilmelidir.

COVID-19 NEDENİYLE HAYATINI KAYBEDENLER ŞEHİT SAYILMALIDIR

Bütün dünya küresel COVID-19 salgını ile mücadele etmektedir. Bugüne kadar milyonlarca insan virüse maruz kalmış, yüz binlercesi de hayatını kaybetmiştir. Virüse maruz kaldıktan sonra sağlığına kavuşanların bir süre sonra yeniden virüs kaptığı görülmektedir. Dolayısıyla insan vücudu şu ana kadar virüse kalıcı bir bağışıklık geliştirememiştir. Bununla birlikte virüsün insan vücudunda bıraktığı olumsuz etkiler de henüz tam olarak belirlenmiş değildir. 

Olağanüstü durumlarda ülke güvenliği ve salgınla mücadele hiç kuskusuz ki hayati bir önem kazanmaktadır. Yaşamakta olduğumuz salgında da her türlü olumsuz şarta rağmen vatandaşlarımızın kamu hizmetlerinden eksiksiz ve kesintisiz bir biçimde yararlanması, ülkemizin salgınla mücadelesinin en önemli unsuru haline gelmiştir. 

Şüphe yoktur ki, salgınla mücadeleden en fazla etkilenen kesim sağlık çalışanları başta olmak üzere kamu hizmetlerini sağlayan kamu çalışanları olmuştur. Bu esnada 500 dolayında sağlık çalışanımız hayatını kaybetmiştir. Diğer meslek gruplarından mesleklerini icra ederken virüse maruz kalan, çalışma gücünü ya da hayatını kaybeden kamu çalışanlarının sayısı ise bilinmemektedir.   

Bütün otoriteler bundan sonra benzer salgınların küresel ölçekte yayılma ihtimalinin daha da kuvvetlendiğini ifade etmektedir. Dolayısıyla ülkemizde kamu görevlilerinin ve yakınlarının salgın hastalıklar karşısında hukuki güvence altına alınması bir zorunluluk haline gelmiştir. 

Sağlık çalışanlarımızın COVID-19 nedeniyle hayatını kaybetmesi durumunda yaptıkları işle illiyet bağı aranması doğru bir uygulama değildir. 

Bu nedenle COVID-19 nedeniyle hayatını kaybeden çalışanlarımızın vazife malulü sayılmaları için COVID-19 mesleki hastalık veya iş kazası olarak tanımlanmalıdır. Bu konuda SGK bir düzenleme yapmalıdır.  Hali hazırda iş sağlığı ve güvenliği kanuna göre bildirim yapılması da sorunu çözmemektedir. 5510 sayılı Kanunda bununla ilgili bir düzenleme yapılmalıdır. 

Şehitlik için ise mutlaka covid-19 nedeniyle hayatını kaybeden sağlık çalışanları için 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanması gerekmektedir. 

4688 SAYILI KANUN YENİDEN REVİZE EDİLMELİDİR

4688 sayılı Kanunun birçok maddesinden dolayı hem kamu sendikacılığı hem de sendika yöneticileri mağdur olmaktadır. Kanunun eksikliği yapılan toplu sözleşme görüşmelerinde bir kere daha ortaya çıkmıştır. 

Bu nedenle bir komisyon oluşturulmalı ve başta toplu sözleşme kapsamı ve Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na itiraz hakkı olmak üzere uluslararası sözleşmelerle çelişen ve demokratikleşmenin önünde engel teşkil eden hususlar düzeltilerek, kamuda çağdaş bir sendikal örgütlenmeyi sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Bu kapsamda sosyal diyalog mekanizmalarını güçlendirecek tedbirler hayata geçirilmeli, 2009 yılından beri toplanmayan ve Anayasal bir kurum olan Ekonomik ve Sosyal Konsey’e işlerlik kazandırılmalıdır. Kamu çalışanlarına grev ve siyaset hakkı getirilmelidir. Toplu sözleşmenin kapsamı genişletilmelidir. Genel toplu sözleşme ile hizmet kolu toplu sözleşmeleri birbirinden mutlaka ayrılmalı, farklı kapsamlarda, farklı zaman ve zeminde gerçekleştirilmelidir. 

Toplu sözleşmeyi bağıtlama ve Hakem Kurulu’na başvuru hakkı adil ve çoğunlukçu bir şekilde yeniden düzenlenmelidir. Hakem Kurulu’nun yapısı değiştirilmelidir. Sendikalara üye olma ve istifa işlemleri e-devlet üzerinden gerçekleştirilebilmelidir” dedi. 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.