Millî Eğitim Bakanı, Eğitim Reformunu kimlere teslim ediyor?

Millî Eğitim Bakanı, Eğitim Reformunu kimlere teslim ediyor?

Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, önceki haftanın başında Bakanlığın, Eğitimde Reform Politikaları hakkında fikir alışverişinde bulunmak üzere Eğitim Reformu Girişimi - ERG Yönetim Kurulu üyeleri, destekleyen kuruluşlar, üst düzey temsilcileriyle toplantı

Gezi Parkı Olaylarının, dahası 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin arkasındaki gizli el George Soros'un meşhur sözüdür;

“Devirmiyorum, devireni destekliyorum…”

Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, önceki haftanın başında Bakanlığın, Eğitimde Reform Politikaları hakkında fikir alışverişinde bulunmak üzere Eğitim Reformu Girişimi - ERG Yönetim Kurulu üyeleri, destekleyen kuruluşlar, üst düzey temsilcileriyle toplantı yaptı.

Peki, Bakan kimlerle toplantı yaptığını, Milli Eğitimi, Eğitimde Reform Politikalarını kimlere emanet ettiğini biliyor muydu?

Eğitim sendikalarına kulağını tıkayan Bakan, Soros'un desteklediği fondaş gruplar arasındaki Eğitimde Reform Girişimi’yle ne işi olabilirdi?

ERG, uzun yıllardır Millî Eğitim Bakanlığının çeşitli birimleriyle ortak projeler yürütüyor.

Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürü Funda Kocabıyık zamanında, ‘Okul Öncesi Eğitimi Güçlendirme’, ‘Doğu ve Güneydoğu’da Kız Çocuklarının Eğitime Kazandırılması’ türünden büyük ölçekli projelerle okullaşma oranının artırılması adı altında, Yarım Günlük Eğitim Modeline Geçiş, Devlet Okullarında Okul Öncesi Eğitim Hizmetinin Ücretsiz Olması hususlarında mevzuat düzenleme çalışmaları dahi yaptı.

ERG, Dünya'da, Kadife Devrimlerin mimarı meşhur komplo teorici, spekülatör George Soros'un Türkiye’de destek verdiği vakıf, dernek ve projelerin her zaman en başında yer almaktadır.

Soros’un Açık Toplum Vakfı’na ait Açık Toplum Enstitüsü, Türkiye’de 2001 yılında 4 kişilik ekiple kuruldu.

Direktör Hakan Altanay’ın ekibi; Can Paker, Osman Kavala, Ahmet İnsel, Eser Karakaş…

Üç yılda, ‘Bağımsız Türkiye Komisyonu’ adı altında eğitimden, insan haklarına her türden 60’a yakın projeye toplam 6 milyon dolar destek verdiler.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun da 183. kurucu üyesi olduğu TESEV, Soros’un Türkiye’de desteklediği en önemli kuruluşlardandır.

Vakfın yıllık bütçesi 2 milyon dolar…

Bunun 400 bin doları Soros tarafından karşılanıyor… Kalan kısım yerli kaynaklar, BM, Dünya Bankası fonları…

Soros’un desteklediği bazı kuruluşlar;

AÇEV, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, Tarih Vakfı, Türkiye Bilimler Akademisi, Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı, Umut Vakfı, Kadın Girişimciler Derneği, Diyarbakırlı Kadın Merkezi, Kadın Yurttaş Ağı, Uçan Süpürge Kadın Derneği, Diyarbakır Sanat Merkezi, Kaos Gey ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği…

Soros’un desteklediği bazı projeler;

Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği: Türkiye’de Translara Yönelik Hak İhlallerinin Savunuculuk Perspektifiyle İzlenmesi.

Pembe Hayat LGBTİ Dayanışma Derneği: 5. Pembe Hayat Kuirfest.

Sosyal Politikalar, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği: LGBT Eşitliğinin Altyapısını Oluşturmak.

Diğerleri;

Bağımsız Türkiye Komisyonu, Ders Kitaplarında İnsan Hakları Taraması, Eğitim Reformu Girişimi, Sosyal Politika Forumu, Herkes İçin İnsan Hakları, 20 İlde İnsan Hakları Filmleri Gösterimi, Bireysel Silahsızlanma Projesi, Grameen Mikrokredi Projesi, Özel Sektör Madenciliğinde Ekonomik ve Sosyal Hak Uygulamalarının Araştırılması Projesi, Kültür Karıncaları, Eğitim Reformu; Güneydoğu Okul Öncesi Eğitimi, Güneydoğu’da Yetişkin Okuryazarlığı, Göç, Hukuk Danışmanlığı Projesi, STK Eğitim Merkezi, Diyarbakır Sanat Merkezi, Gezici Afet Eğitim Merkezi, Kadın Fonu, Namus Cinayetlerini Önleme Projesi, Kadın Filmleri Festivali, Açık Radyo, Beyoğlu Gazetesi, Gazeteci Eğitim Projesi…

Soros’un, 2015 yılında Türkiye’de 4,13 milyon TL ile destek verdiği vakıf, dernek, projeler arasında ERG toplam 18 milyon TL pay aldı.

ERG, resmi internet sitesinde şöyle tanıtılıyor; “Çocuğun ve toplumun gelişimi için eğitimde yapısal dönüşüme nitelikli veri, yapıcı diyalog ve farklı görüşlerden ortak akıl oluşturarak katkı yapan bağımsız ve kâr amacı gütmeyen bir girişimdir.”

Çalışma faaliyetleri; Eğitim Gözlemevi, eğitim sistemimizin iyileştirilmesine ve karar süreçlerinin veriye dayalı olmasına katkıda bulunmak için nitelikli veri kaynağı olmak. Eğitim politikalarının iyileştirilmesi için yapıcı görüş sunmak, öneriler geliştirmek.

Her yıl eğitim alanındaki gelişmeleri izleyerek ‘Eğitim İzleme Raporları’ yayımlamak. Eğitim politikalarının süreç ve çıktılarını iyileştirmek, kamuoyunu bilgilendirmek için araştırma ve politika belgeleri hazırladığı belirtiliyor.

ERG’nin resmî sitesinde Soros tarafından desteklendiği yazmıyor.

ERG, din eğitiminin “Çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşlerinin dikkate alınması ya da din ve vicdan özgürlüğü haklarına neredeyse hiç atıfta bulunulmuyor” şeklinde masumane düşüncelerle kısıtlanmasını istiyor.

Türkiye’de eğitimde ayrımcılıkla mücadele bakımından çok önemli iki ana tema olduğunu iddia ediyorlar. Bunlar, ‘Din ve Eğitim’, ‘Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’…

ERG’nin Eğitim İzleme Raporları’na bakalım;

“Seküler eğitimin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında ve onun yeni vatandaşının yani modern, Batılı yaşam tarzını benimsemiş Türk’ün oluşturulmasında asli bir rolü vardı.

1924 yılında çıkartılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim, Millî Eğitim Bakanlığı aracılığıyla devlet denetimine tabi kılınmış, devlet okullarında her türlü dinî eğitime son verilmiştir. Bu kurucu düzenleme ile bünyesinde hem seküler hem dinî kurumları barındıran eğitimin ikili yapısına son verilmesi amaçlanmıştır.

Bu Kanunu karma eğitim ve Latin Alfabesine geçiş gibi bir dizi başka önemli gelişme izlemiştir. 1930’lu ve 1940’li yıllar boyunca eğitim, özellikle kırsal alanda olmak üzere toplumun tüm kesimlerine yayılmış ve eğitimin sekülerleşmesi bakımından belirgin gelişmeler yaşanmıştır.

Kısa ömürlü de olsa, Köy Enstitüleri deneyimi bu dönemde eğitimden toplumsal değişim yönünde nasıl yararlanıldığına önemli bir örnektir.

Eğitimin seküler birleşimi süreci, 1950 yılında muhafazakâr Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle sekteye uğramıştır.

DP iktidarında eğitim sistemi, o andan itibaren eğitim sistemi üzerinde belirgin yansımaları olacak olan İslam’ın yeniden canlanmasından etkilenmiştir.

Denilebilir ki, 1950’lerden bu yana erken Cumhuriyet dönemi hükûmetlerinin gerçekleştirdiği seküler eğitim reformları kademeli olarak tersine çevrilmiştir.

Hükûmetin bu okulları teşvik etmesinin yanında, imam-hatiplerdeki öğrenci sayısının artmasının bir diğer nedeni de, binlerce öğrencinin bu okullara otomatik olarak kaydedilmesiydi. Artışı tetikleyen bir diğer unsur, belirli semtlerde seküler okulların var olmamasıydı.

Aileler, çocuklarını gönderebilecekleri seküler bir devlet okulu bulamadıklarında ellerindeki tek seçenek onları özel okullara göndermek veyahut düşük gelirli aileler, esas tercihleri bu yönde olmasa da, çocuklarını bu dinî okullara göndermek zorunda kalıyorlardı. (ERG, 2014).

2012 yılında, 6. ve 8. sınıfların seçmeli derslerinden olan “Yurttaşlık ve Tarım”, müfredattan çıkartılarak yerlerine üç dinî temelli ders konuldu: Kuran-ı Kerim, Hz. Muhammed'in Hayatı ve Temel Dini Bilgiler. Her ne kadar sözü edilen derslerin teoride seçmeli olacağı söylendiyse de bazı öğrenciler bu derslerin en az birine, başka bir din-dışı seçmeli ders seçeneği bulunmaması nedeniyle kayıt yaptırmak zorunda kaldılar.

Böylelikle yeni dini seçmeli derslerin seküler okulların müfredatına eklenmesi ve 2012 yılında 4+4+4 sisteminin getirilmesiyle birlikte imam-hatip okullarının orta kısımlarının açılması sonucunda, eğitim sistemi daha da fazla dinî nitelik kazanmış oldu.

Teoride dini eğitim objektif ve tarafsız olduğunu, tüm dinler ve ahlak sistemleri hakkında genel bilgi vereceğini iddia ederken, pratikte yaşanan müfredatın içeriği olarak Sünni İslam’ın öğretilmesidir ve ders kitaplarında da İslam’ın ağırlıklı olarak Sünni yorumlarına yer verilmekte, diğer dünya dinlerine ise sınırlı atıfta bulunulmaktadır. (ERG, 2017b).

Müfredat değişiklikleri arasında, önemli tarihî olayların ve Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü gibi Cumhuriyet kurucuları isimlerinin çıkarılarak yerlerine İslami olanların konması, Müslüman bilim insanlarının tanıtımının yapılması ve genel olarak dinî içeriğin artması sayılabilir.

Felsefe dersinin saatleri azaltılmış, siyaset bilimi saatleri aynı kalmıştır. Biyoloji dersinin saati üçten ikiye düşürülürken Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin süresi tek saatten iki saate çıkarılmıştır.

Üniversite öncesi müfredatta evrime ayrılan tek bölüm olan “Hayatın Başlangıcı ve Evrim” ünitesinin, lise ders kitaplarından çıkartılması ve Darvinci veya Neo-Darvinci teoriye yapılan tüm atıfların silinmesidir.

Olağanüstü Hâl koşullarında kabul edilen 2017 müfredatı, öğretmenler, seküler gruplar, eğitim hakkı girişimleri ve kadın grupları tarafından İslami niteliği,  dinî farklılıklara saygıya ve toplum cinsiyet eşitliğine yer vermemesi yüzünden eleştirildi.

Bunların ötesinde yeni müfredat “15 Temmuz demokrasi zaferini”, farklı sınıf düzeylerinde yeni bir ders konusu olarak belirlemiştir. Öyle görünüyor ki, darbe girişimi “yeni Türkiye’nin kurucu olayını” teşkil etmektedir.

Yeni bir Türklüğün dayatılmasında yeni bir evreyi, milli kimliğin İslami bir versiyonunu ve dindar bir neslin yaratılmasına işaret eder ki bunlar AKP’nin 2011 yılında başlayan 3. döneminden itibaren hayata geçirdiği stratejik projelerden de birini oluşturur" (Lüküslü, 2016).

Milli değerleri ve İslami ahlakı güçlendirmek amacıyla müfredatta yer bulan bir diğer önemli unsur "değerler eğitimi"dir. "Değerler eğitimi", bir yandan “milli birlik ve dayanışma” ilkelerine, diğer yandan “milli, ahlaki ve evrensel değerlere” yaslanır (ERG, 2017a).

Yaratıcılarına göre, değerler eğitiminin kültürel bir etkisi olacak, gelecekte bu değerlerin insanların gündelik davranışlarına kazınmasına katkı sunacaktır.

AKP’nin mevcut eğitim politikası gündeminde değerler eğitimi, müfredatta, salt Sünni İslam yorumlarına dayanan bir anlayışla daha fazla dini ve muhafazakâr içerik anlamına gelmektedir.

Eğitim sistemindeki dinî tınılı bu radikal değişikliklerin, özel olarak kadınların eğitimi, genel anlamda ise toplumsal cinsiyet eşitliği üzerinde önemli yansımaları olmuştur. Ayrıca Kürtler, Aleviler ve gayrimüslimler gibi başkaca gruplar bu sistemde zorunlu din dersi, ders kitapları, müfredat dışı faaliyetler vb. (ERG, 2017a) dolayısıyla ayrımcılığa maruz bırakılmıştır…”

Şimdi tekrar soralım;

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, kimlerle toplantı yaptığını biliyor mu?

Recep Yazgan - Diriliş Postası

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.