Eğitim ve İstişare Toplantısı, Antalya’da yapıldı

Türk Eğitim-Sen’in "Cesur Yüreklerle; Onurlu Geçmiş, Umutlu Gelecek" temasıyla düzenlediği  İlçe Temsilcileri Eğitim ve İstişare Toplantısı, 22-24 Aralık 2017 tarihleri arasında Antalya’da yapıldı.

Türk Eğitim-Sen’in "Cesur Yüreklerle; Onurlu Geçmiş, Umutlu Gelecek" temasıyla düzenlediği  İlçe Temsilcileri Eğitim ve İstişare Toplantısı, 22-24 Aralık 2017 tarihleri arasında Antalya’da yapıldı. Toplantıya Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, genel merkez yöneticileri, İlksan Denetleme Kurulu Başkanı Resul Demirbaş, İlksan Denetleme Kurulu Üyesi İsa Barış, ilçe başkanları, ilçe yönetim kurulu üyeleri ile görevini devreden şube başkanları katıldı.

Vefasız olan teşkilatların geleceği olmaz.

Toplantıda bir konuşma yapan Genel Başkan İsmail Koncuk, sendikamıza yıllarca hizmet veren, alın teri döken, ilkeli mücadeleleri ile bu teşkilatın güçlenerek yoluna devam etmesini sağlayan eski şube başkanlarına teker teker teşekkür etti ve “Vefasız olan teşkilatların geleceği olmaz. Dünün, bugünün olacak ki, yarının da olsun” dedi. 

Türk Eğitim-Sen’in eğitim çalışanları arasında nasıl bir kartvizitinin olduğunu biliyorum.  Sendikamız ve konfederasyonumuz; dik duran, doğruları ifade eden bir sendika olarak insanların hafızalarında yer etmiştir.

Koncuk, her insanın bir kartviziti olduğunu kaydederek, şöyle konuştu: “ Mesela bir insanın adını andığınız zaman ‘Ne kadar ahlaklı, düzgün, yiğit bir adam’ dersiniz. Ama bazıları için ise ‘Her türlü namussuzluğu yapar’ diye düşünürsünüz. Bu aslında, insanların tavırları ile başka insanların hafızalarında oluşturduğu kartvizitleridir. Kartvizitimiz; yaşantımızla, duruşumuzla, olaylara yaklaşım tarzımızla, tavrımızdır. Türk Eğitim-Sen’in eğitim çalışanları arasında nasıl bir kartvizitinin olduğunu biliyorum.  Sendikamız ve konfederasyonumuz; dik duran, doğruları ifade eden bir sendika olarak insanların hafızalarında yer etmiştir. Bu tavrımızın ve duruşumuzun devam etmesi için ciddi fedakârlıklar yapmamız gerektiğine inanıyorum.  Bu fedakârlığı sadece genel başkan ya da genel merkez yöneticileri ile değil; şube başkanlarımız, ilçe başkanlarımız, kısacası teşkilatlarımızla yapacağız. Bu dava uğruna insanlar ömürlerini verdi.  Çocuklarına, eşlerine ayıracakları zamanı çaldılar. Tüm bunları inandıkları değerler uğruna yaptılar. Zaten dava adamlığı da böyle bir şeydir.  Bu nedenle teşkilattaki bütün arkadaşlarımı tebrik ediyorum.  Bu, zor bir iştir. Zora talip olduk, doğruyu söylemek zora talip olmak demektir. Sizlerle gurur duyuyorum.”

Bilen insanlar bakımından hayat, hakkı tutup kaldırmaktır. Bu nedenle Türkiye’de böyle bir sendikacılık anlayışının gelişmesi için hep birlikte elimizi taşın altına koyduk.

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen olarak sendikacılığı, hakkı tutup kaldırmak olarak tanımladıklarını söyleyen Koncuk, bundan sonra da bu kök salmış anlayışın devam edeceğini ifade etti.

Koncuk şöyle konuştu: “ Büyük Şair Mehmet Akif’in dediği gibi;

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.

Bilen insanlar bakımından hayat, hakkı tutup kaldırmaktır. Dolayısıyla Türkiye’de böyle bir sendikacılık anlayışının gelişmesi için hep birlikte elimizi taşın altına koyduk; bu mücadeleyi bugünlere getirdik. İnşallah bundan sonra da kök salmış bu anlayış devam edecektir.”

Satılan, pazarlanan 2 milyon 600 bin kamu çalışanı ve 1 milyon 900 bin memur emeklisidir.  Yani yaklaşık 5 milyon insan, ailelerini de hesaba kattığımızda tam 20 milyon insan aldatılmıştır. Bunu sineye çekmemiz, kabul etmemiz mümkün değildir.

Toplu sözleşme metninin bomboş olduğunu söyleyen Koncuk, imza atılan zam oranlarını da eleştirdi. Koncuk, şunları kaydetti: “Yukarıda insanların kartviziti olduğunu söylemiştim. Kurumların da kartviziti vardır. Mesela Memur-Sen ya da Eğitim Bir-Sen dediğimiz zaman hafızalarda ne oluştuğu herkesin malumudur.

Toplu sözleşme metninin içi bomboştur. Eski toplu sözleşmelerde yer alan maddelerin -birkaç tanesi hariç- tekrarından ibaret bir toplu sözleşme metnidir. 4/B ve 4/C’liler ile ilgili hiçbir husus da yoktur. Toplu sözleşme görüşmelerinde malum sendikanın genel başkanı basın toplantısı yaptı ve ‘Üç dört puan artmadan imza atmayacağız’ dedi. Bu açıklamasından sadece 5 saat sonra yarım puanlık artışa imza attı ve ‘En iyi zammı aldık’ dedi. Ya bari sus!

Çalışma Bakanımız davet etmesine rağmen, sonuçlarını kabul etmediğim bir toplu sözleşme imza töreninde olmamak için salona girmedim. Hatırlanacağı üzere, 2015 yılında bunlar toplu sözleşmeyi alkışlar ve sloganlarla imzalamışlardı. O toplu sözleşme de çok başarısızdı. İçlerine sinmemiş olacak ki, 2015 yılında slogan atanlar, alkışlar arasında imzayı çakanlar, 2017 yılında imzalanan toplu sözleşmede kedi yavrusu gibi oldular. Toplu sözleşme metni imzalanırken sadece iki kişi ayağa kalktı. Adamların ayağa kalkacak mecali kalmamıştı. Çünkü 5 saat önce rest çekmişsin, sonra da o sözünü yok sayıyorsun. Ben toplantı salonunun dışında basın mensuplarına açıklama yaparken, ‘Bu kadar mutsuz olacaktınız, neden imza attınız?’ diye sordum. Satılan, pazarlanan 2 milyon 600 bin kamu çalışanı ve 1 milyon 900 bin memur emeklisidir.  Yani yaklaşık 5 milyon insan, ailelerini de hesaba kattığımızda tam 20 milyon insan aldatılmıştır. Bunu sineye çekmemiz, kabul etmemiz mümkün değildir.”

Kamu çalışanları, kendilerine yapılan bu ayak oyununu nasıl kabulleniyor?

2016 yılının Kasım ayında 4 kişilik bir ailenin asgari geçim sınırının 4.769.04 TL iken, bu yılın Kasım ayında 5.432.25 TL’ye yükseldiğini söyleyen Koncuk, “Son bir yılda memurun temel giderlerinde 663.21 TL artış olmuş. Bunun bilinmesine rağmen yüzde 4+3.5’a imza atıyor olmanın izahı yoktur. Bu gerçeği yaşayan memurlarımıza sesleniyorum: Bu rezilliği nasıl kabul edeceğiz? Buna nasıl sessiz kalacağız? 20 milyon insanın geleceğinin satılmasını nasıl sineye çekeceğiz? Bu imzanın bir bedeli olmalıdır. Bütün kamu çalışanları bu rezaletin hesabını sormalıdır! İmza atmazsın, ‘Beğenmiyorum’ dersin, Hakem Kuruluna başvurursun; biz de ‘mücadele etti’ deriz. Ama bu oranlara imza atıyorsan, bedelini de ödemek zorundasın. Kamu çalışanları kendilerine yapılan bu ayak oyununu nasıl kabulleniyor?” dedi.

Ülkemizin geleceğini sırtlaması gereken aydın ve entelektüel zümrenin, kendi hakları pazarlanırken suspus olması nasıl mümkün olabilir?

Koncuk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kurumların da, insanların da bir kartviziti vardır. Öğretmen, imam, hemşire, doktor vb. tüm devlet memurlarını bu ülkenin en entelektüel, en okumuş, en aydın kesimi diye tanımlıyoruz. Ülkemizin geleceğini sırtlaması gereken aydın ve entelektüel zümrenin, kendi hakları pazarlanırken suspus olması, yaşananları sineye çekmesi nasıl mümkün olabilir? Bizler böyle bir kartviziti ve duruşu asla kabul etmeyeceğiz.”

Öğretmenlere yönelik şiddet konusunda Hükümet ya da Milli Eğitim Bakanlığı tedbir almaz ise, yaşananlar sadece seyredilirse, önümüzdeki süreçte daha büyük eylemler yapacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

İzmir Ödemiş Kaymakçı Çok Programlı Anadolu Lisesi Müdürü Ayhan Kökmen’in iki öğrencisi tarafından öldürülmesinin ardından 18 Aralık tarihinde okullarda tüm sendikalarla birlikte ortak basın açıklaması yaptıklarını hatırlatan Koncuk, şöyle konuştu: “Öncelikle hayatını kaybeden okul müdürümüz Ayhan Kökmen’e bir kez daha Allah’tan rahmet diliyor; acılı ailesine, yakınlarına ve tüm eğitim camiasına baş sağlığı diliyorum. Öğretmenler ile birlikte kaybedilen toplumun geleceğidir. Türkiye’de ne yazık ki tüm kurumlarda şiddet sarmalı giderek büyüyor. Bunun tedbirinin alınması için 18 Aralık tarihinde tüm sendikalarla ilk ders zili çalmadan okullarımızda öğretmenlere yönelik şiddete tepkimizi ortaya koymak için basın açıklaması yaptık.

Öğretmenlerimizin itibar meselesi, Türkiye’nin geleceği ile doğru orantılıdır. Toplumun geleceğini şekillendirecek tek yol eğitim-öğretimde başarı sağlamaktan geçmektedir. Dolayısıyla eğitim-öğretimin en önemli enstrümanı olan öğretmenlerin bu kadar itibarsız hale getirilmesine sessiz kalamayız. Öğretmenlere yönelik şiddet konusunda tüm sendikalarla yaptığımız ortak açıklama bu yönü ile önemli idi. Bir kez daha bu açıklamalarımıza destek veren sendikalı, sendikasız tüm eğitim çalışanlarını, okul yöneticilerini, memurlarımızı kutluyorum.

Aslında bu konuda eylem yapma arzusunda değiliz. Öğrenciyi mi hedef alacağız? Kimi cezalandırmak için eylem yapacağız? Öğretmenlere yönelik şiddet konusunda Hükümet ya da Milli Eğitim Bakanlığı tedbir almaz ise, yaşananlar sadece seyredilirse, önümüzdeki süreçte daha büyük eylemler yapacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın.”

Alan değişikliği meselesi sadece alan değiştirmek isteyenlerin meselesi değildir; Türk milli eğitiminin problemidir. Bu probleme mutlaka neşter vurulmalıdır.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın adeta problem üreten bir bakanlık olduğunu söyleyen Koncuk, alan değişikliğinin çok sınırlı tutulmasına ve buna gerekçe olarak öğretmen atamalarının gösterilmesine tepki gösterdi. Koncuk şunları söyledi: “Elbette Milli Eğitim Bakanlığı’nın çözüme kavuşturduğu konular da var. Ama birçok sorun ne yazık ki çözümsüz bırakılmıştır. Mesela; alan değişikliği talebinin yerine getirilmesini istedik. Bir formül ortaya koyduk. Alan değişikliğinin her yıl azar azar yapılmasının zaman içinde bu talebi ortadan kaldıracağını ifade ettik. Sayın Müsteşar ise ‘Anayasal haklardan dolayı alan değişikliği yapılamıyor’ şeklinde bir açıklama yaptı. Ne alakası var? Alan değişikliği Anayasal hakların gaspı olarak nasıl görülebilir? Bunu anlamak mümkün değil.

Alan değişikliği çok sınırlı tutuldu. Bunun gerekçesi olarak da öğretmen atamaları gösterildi. Diyorlar ki; ataması yapılmayan 412 bin öğretmen, 700 bin öğrenci bulunmaktadır.  Bir insan alanını değiştirdiği zaman, o değiştirdiği alanda boşluk oluşur. Her yeri işgal etmiyor ki! Ataması yapılmayan öğretmenleri bu durum nasıl olumsuz etkileyebilir? Bu nasıl bir aldatmacadır? Hz. Peygamberimiz, ‘Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz’ diye buyurmuş.  Yüce Kuran’ı Kerim İKRA! diye başlıyor. Milli Eğitim Bakanlığı ise alan değişikliği yapmamak için direniyor. Bu nasıl bir anlayıştır, anlamak mümkün değil. Alan değişikliği talebini ısrarla dile getirmeye devam edeceğiz.

Sadece alan değiştirme meselesi değil, alan daralması dediğimiz bir olay var. Milli Eğitim Bakanlığı’nın alan daralması sebebi ile işlevsiz kalan branş öğretmenlerini nerede değerlendireceğine dair bilimsel çalışmalar yapması lazım. Ama tüm bunları sadece seyreden bir Milli Eğitim Bakanlığı var. Bunu Türk Eğitim-Sen’in mi söylemesi lazım? Alan değişikliği meselesi sadece alan değiştirmek isteyenlerin meselesi değildir; Türk milli eğitiminin problemidir. Bu probleme mutlaka neşter vurulmalıdır.”

Kuralsız bir şekilde ülke yönetilemez. Kuralsızlık ile eğitimin ve eğitim çalışanlarının hiçbir meselesi çözülemez.

İl içi özür tayin taleplerinin gerçekleştirilmemesinin öğretmenleri ve ailelerini mağdur ettiğini dile getiren Koncuk, şunları söyledi: “MEB il içi tayinlere ilçe emri uygulaması için belli bir uzaklık sınırı ve süre getirebilir. Bulunduğu yerde en fazla iki ya da üç yıl şartı çalışma şartı getirerek, ilçe emrine tayinlerini yapabilir. Ortaya bir formül koymak lazım. Öğretmenler de belli bir kilometre ve süre şartı getirilince, eşlerinden ne kadar süreyle ayrı kalacaklarını ve bu süre sonunda tayinlerinin gerçekleşeceğini bilirler. Kuralsız bir şekilde ülke yönetilemez. Kuralsızlık ile eğitimin ve eğitim çalışanlarının hiçbir meselesi çözülemez. Bakınız; bir öğretmen Doğu Anadolu’da, Güneydoğu Anadolu’da ya da diğer mahrumiyet bölgelerinde görev yapıyor. 5 yıl sonra tayin isteyebileceğinin söylenmesine rağmen, görevde 15 yılı tamamlamış, hala tayinin talebi gerçekleştirilmemiş. Böyle bir sistemsizlik nasıl kabul edilebilir? Bu insanlar adeta kürek mahkûmu yapılmış. Bunu kabul etmemiz mümkün değil.”

Madem eğitim fakültesi açtınız, öğretmen atayacağınıza dair taahhütte bulundunuz, o zaman bunu projelendirmek zorundasınız. Yüzbinlerce işsiz gezen öğretmenimiz var. Eğitim-öğretim faaliyeti sadece okulların duvarları arasında gerçekleştirilen bir faaliyet değildir. Okul dışında da eğitim-öğretime devam edeceğiz.

Öğretmen açığına ve atama bekleyen öğretmenlerinin sayısının artmasına vurgu yapan Koncuk, “ ‘Şu anda görev yapanların yüzde 60’ını biz atadık’ diyorlar. Tabi ki öğretmen atayacaksınız. Mesele ne kadar öğretmen atadığınız değil, mesele öğretmen atadıktan sonra geride ne kadar ataması yapılmayan öğretmen kaldığıdır. 2002 yılında 72 bin olan ataması yapılmayan öğretmen sayısı, 15 yıl sonra 450 binlere ulaşmıştır” diye konuştu.

Öğretmen açığına yönelik Milli Eğitim Bakanlığı’nın proje üretmesi gerektiğini söyleyen Koncuk, “Türkiye’deki öğretmen ihtiyacını sadece okullarımızdaki ders yüküne göre belirleyemezseniz” dedi.

Koncuk ataması yapılmayan öğretmenleri eğitim-öğretimde değerlendirecek birçok alan bulabileceğimize dikkat çekerek, şöyle konuştu: “Madem eğitim fakültesi açtınız, öğretmen atayacağınıza dair taahhütte bulundunuz, o zaman bunu projelendirmek zorundasınız.

Yüzbinlerce işsiz gezen öğretmenimiz var. Eğitim-öğretim faaliyeti sadece okulların duvarları arasında gerçekleştirilen bir faaliyet değildir. Okul dışında da eğitim-öğretime devam edeceğiz. Ataması yapılmayan öğretmenleri eğitim-öğretimde değerlendirecek birçok alan bulabiliriz. Bakınız; gelişmiş ülkelerde tanımlanmış 12 bin-13 bin meslek var. Türkiye’de ise bu sayı sadece binin üzerinde. Peki biz dünyanın neresindeyiz?”

“ ‘Okullarda ders yükü bu kadar, bundan dolayı öğretmen ihtiyacım şu kadar.’ şeklindeki bir anlayışın doğru olmadığını ifade eden Koncuk, “Devlet bütün imkânlarını gençleri istihdam etmek için kullanmalıdır. Devlet; gerek öğretmen atamalarında, gerek sağlık alanında, gerekse İİBF mezunlarının iş sahibi yapılmasında bütün imkânlarını kullanmalıdır. Çözüm bulacağız. Biz siyasi partilerin ayağına ülkeyi yönetin diye kırmızı halı sermedik. Siyasi partiler, ‘Bütün bu problemlerin çözümü bizde’ dedi ve millette onları seçti. O halde bu problemleri çözeceksiniz” diye konuştu.

Türkiye’de 2017 yılında yüzde 11.1 ekonomik büyüme var. Dünya ekonomisi küçülüyor, Çin’de büyüme yok. Türkiye’de ekonomik büyüme var. Milli Eğitim Bakanı ise hala ‘para yok’ diyor.

Mahrumiyet bölgelerinde görev yapan öğretmenlerin maaşlarına yönelik düzenlemeler yapılması gerektiğini kaydeden Koncuk şunları söyledi: “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ile diğer mahrumiyet bölgelerinde çalışan öğretmenlerimiz için mahrumiyet bölgesi tazminatı talebimiz var.

Milli Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz, ‘Bu teklifler geliyor ama para var mı? diye kimse sormuyor’ diyor. Sanki kendisi Maliye Bakanı. Üstelik Türkiye’de 2017 yılında yüzde 11.1 ekonomik büyüme var. Dünya ekonomisi küçülüyor, Çin’de büyüme yok. Türkiye’de ekonomik büyüme var. Milli Eğitim Bakanı ise hala ‘para yok’ diyor. Bu büyüme oranı ne o zaman? Bizi mi aldatıyorsunuz Sayın Bakan?  Siz Maliye Bakanı değilsiniz ki; Milli Eğitim Bakanısınız.  Sizin işiniz eğitim-öğretim faaliyetlerini en iyi şekilde yürütmektir.”

KPSS’den 85-90 puan alan gençlerimiz mülakatta başarısız olurken, 50 puan alanlar, torpil bularak öğretmen olarak atandı. Gençlerimizin alın teri, emekleri, ömürleri çalındı.

Sözleşmeli ve mülakatlı öğretmen alımını eleştiren Koncuk, şunları söyledi: “Cumhuriyet tarihinde ilk defa mülakat ile öğretmen ataması yapılıyor. KPSS’den 85-90 puan alan gençlerimiz mülakatta başarısız olurken, 50 puan alanlar, torpil bularak öğretmen olarak atandı. Gençlerimizin alın teri, emekleri, ömürleri çalındı. Kamuda hiçbir alanda mülakatı kabul etmeyeceğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.

2006 yılında kısmi zamanlı sözleşmeli öğreticilik adı altında bir istihdam türü getirildi. Türk Eğitim-Sen olarak bu düzenlemeye dava açtık. Kendisini sendika olarak görenlerin hepsi adeta uyudu, bizim dışımızda dava açmayı akıl eden çıkmadı. Bu dava sonucunda kısmi sözleşmeli öğreticiliği iptal ettirdik. Bunun üzerine öğretmenlikte 4/B'li çalışma modelini getirdiler. Bununla da yıllarca mücadele ettik. 2007 yılından 2011 yılına kadar 4/B’li öğretmen istihdamının iptal edilmesi için yapmadığımız eylem, söylemediğimiz söz kalmadı. Yapılması gereken her şeyi yaptık. Hatta bu konudaki mücadelemizi kitap haline getirdik. 2011 yılında genel seçimler öncesinde muhalefet partilerinin “Sözleşmeli öğretmenleri kadrolu yapacağız’ taahhüdünün ardından Adalet ve Kalkınma Partisi de bu sözü verdi ve 2011 yılında 4/B’li öğretmen istihdamı kaldırılarak, tüm öğretmenler kadroya geçirildi. Çok net söylüyorum; sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesi, Türk Eğitim-Sen’in verdiği mücadele sonucunda gerçekleşmiştir.

2011 yılında 4/B’li öğretmen istihdamına son verilmesinin gerekçesi,  kamuda verimliliği artırmaktı. Ama maalesef bugün yine 4/B’li memur ve öğretmen alımı yapılmaktadır. 4/B’li istihdam eğitim, sağlık, haberleşme vb. birçok alanda uygulanmaktadır.  Çalışma hayatı ne yazık ki parçalı bulutlu hava gibi olmuştur. Bu noktada tüm kamu çalışanlarının bunun tedbirini hem kendi hem de evlatlarının geleceği için alması gerekmektedir.  Dün ve bugün olduğu gibi yarın da 4/B’li istihdamın kaldırılması için üzerimize düşen görev ne ise yerine getireceğiz. 4/B rezaleti kaldırılmalıdır.”

Devlet memurlarının yapması gereken iş, taşeron firma elemanları tarafından yapılır hale gelmiştir.

Taşeron sistemin kaldırılması gerektiğini de söyleyen Koncuk şöyle konuştu: “Taşeron problemi inşallah önümüzdeki günlerde çözülecek. Sadece kamuda taşeron çalışanların sayısı 750 bine ulaşmıştır, belediyeleri dahil ettiğimizde 1 milyondan fazla taşeron çalışan vardır. Bazıları, ‘Taşerona kadroyu savunursanız istifa edeceğim, sınava giren yüzbinlerce insan var’ diyor. Böyle düşünenler taşeronluğun ne olduğunu kavrayamamıştır. Taşeron sistem evlatlarımızı, haklarımızı tehdit eden bir boyut kazanmıştır. Devlet memurlarının yapması gereken işler, taşeron firma elemanları tarafından yapılır hale gelmiştir. Oysa gelişmiş ülkelere baktığımızda, Türkiye’nin 4 katı devlet memuru istihdam etmesi gerekmektedir. Kısacası taşeron sistem, hem çalışma hayatını hem de evlatlarımızı tehdit eden sömürü düzeni haline gelmiştir. İnşallah bu problem çözülür.”

Türkiye Kamu-Sen’in 4/C’lilerle ilgili mücadelesini de anlatan Koncuk, “Taşeron işçilerin kadroya alınması ile birlikte gündeme gelen 4/C’lilerin 4/B’ye geçirilmesi konusu Türkiye Kamu-Sen’in mücadelesi ile mümkün olmuştur. 4/C’lileri unutturmadık, 4/C’lilerin sorunlarını her platformda dile getirdik. 4/C düzenlemesi Torba Yasa’ya girmek üzere. Türkiye Kamu-Sen 4/C’lilerin unvanları ile 4/B’ye geçirilmesini talep etmektedir. Tabi az önce de ifade ettiğim gibi, 4/B’li istihdamın kaldırılması adına ne yapmak gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz, bu konudaki mücadelemiz hız kesmeyecektir.” Genel Başkan İsmail Koncuk, yardımcı hizmetler sınıfına bir defaya mahsus memur kadrosu verilmesini de talep ettiklerini söyledi.

Bu yönetmeliği ısrarla çıkaran, tepkileri görmezden gelen Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürünü kınıyorum. Kendisi de psikolojik danışman olmasına rağmen inatla bu tepkileri görmezden geliyor. Yazıklar olsun.

Rehber öğretmenler ile ilgili çıkarılan yönetmeliğe sert tepki gösteren Genel Başkan İsmail Koncuk, çok önemli açıklamalar yaptı. Genel Başkan açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Yönetmeliği’nde değişiklik yapıldı. Yönetmelik değişikliği yapılmaması için tüm yetkililerle görüştüm. Yönetmeliğe yönelik tepkimizi ortaya koyduk, gündem oluşturduk, yönetmeliği engellemeye çalıştık ama maalesef bu yönetmelik çıktı. Bu yönetmelik, rehber öğretmenlere hakaret anlamını taşımaktadır. 

Biz meseleye duygusal mı yoksa bilimsel mi yaklaşacağız? Öncelikle bunu ortaya koymamız gerekmektedir. Rehber öğretmenlerin görevi öğrencilere psikolojik danışmanlık yapmaktır. Birçok ilde, ilçede öğrencilerin aile içi cinsel tacize uğradığını cesaretle ortaya çıkaran rehber öğretmenlerimiz var. Bugün yetişkinler bile aile, ekonomik ya da mesleki sorunları nedeniyle psikolojik destek alıyor. Böyle bir ortamda 18 milyon öğrencimizin psikolojik danışmana ihtiyacı yoktur diyebilir miyiz. Çocuklarımızın, gençlerimizin birtakım sıkıntılar yaşaması gayet tabidir ve bunları tespit edebilecek tek mekanizma psikolojik danışmanlarımızdır.

Rehber öğretmenlerin nöbet tutması isteniyor. Allahtan korkun. Psikolojik danışman arkadaşlarımızın görevi nöbet tutmak değildir. Okullarımız rehber öğretmenlerin nöbet tutmasına mı muhtaç? Türk milli eğitimi rehber öğretmenin nöbet tutmasıyla mı ilerleme sağlayacak? Rehber öğretmenlere nöbet görevi verildiği sürece bu arkadaşlarımızın teneffüste görevlerini yapmaları çok zor. Çünkü rehber öğretmenlerin öğrencilerle tek bağlantı kurabileceği zaman dilimi teneffüste geçirilen süredir.

Bu yönetmeliği ısrarla çıkaran, tepkileri görmezden gelen Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürünü kınıyorum. Kendisi de psikolojik danışman olmasına rağmen inatla bu tepkileri görmezden geliyor. Yazıklar olsun.”

Bugün rehber öğretmenlere yapılan, yarın başka şekilde size yapılabilir.

Bu yönetmelikteki tek problemin nöbet olmadığını söyleyen Koncuk, yönetmelikte psikolojik danışmanların adının olmadığını söyledi. Koncuk, “Bazıları psikolojik danışman arkadaşlarımıza yönelik son derece üzüntü verici sözler söylüyor. ‘Psikolojik danışmanlar ne yapıyor ki’ deniliyor. Bu değerlendirmeleri hiç doğru bulmuyorum. Bazı öğretmenlerimizin görevi Türkçe, matematik, fizik öğretmek ise, bu arkadaşlarımızın da görevi öğrencilerimize danışmanlık yapmaktır; öğrencilerin yaşadığı birtakım problemleri çözmeye yardımcı olmaktır. Bugün rehber öğretmenlere yapılan, yarın başka şekilde size yapılabilir.”

Hep beraber eylem yapmak başka, 100 kişi arasında 1 ya da 2 kişiyi kaderine terk ederek eylem yapmak başka. Sorumsuzca bir eylem kararı alamayız.

Türk Eğitim-Sen’in nöbet konusunda bir eylem kararı almadığını söyleyen Koncuk, bunun gerekçesini şu şekilde izah etti: “Türk Eğitim-Sen sorumlu bir sendikadır. Mesela 100 kişilik okulda 1 veya 2 psikolojik danışman öğretmenimiz nöbet tutmayacak diyelim. Bu, rehber öğretmenleri art niyetli yöneticilerin insafına terk etmek olur. Hep beraber eylem yapmak başka, 100 kişi arasında 1 ya da 2 kişiyi kaderine terk ederek eylem yapmak başka. Sorumsuzca bir eylem kararı alamayız. Bana, ‘Başkan sen eylem kararı al, eylemi yapan yapsın, yapmayan yapmasın’ deniliyor. Biz bu sorumsuzluğu yapamayız. Biz eylem kararı aldığımız zaman sonuç almalıyız.”

Herkes bilmelidir ki; biz kendi anlayışımız doğrultusunda bu kararları alırız. Üyemizin başına bir iş gelmesi vicdanımızı yaralar. ‘Saldım çayıra Mevlam kayıra’ diyemeyiz.

Eylem kararı almanın çok kolay olduğunu, asıl meselenin eylemi yapanların başına bir iş açmamak ve sonuç almak olduğuna değinen Koncuk, “Bakınız; Kobani eylemlerini desteklemek için eylem kararı alanları gördük bu ülkede. Ne oldu? Bir çok üyesinin açığa alınmasına, meslekten ihraç edilmelerine sebep oldular. Bu mudur sendikacılık? Biz Türk Eğitim-Sen’iz. Bizim bakış açımız, değerlendirmemiz ortadadır.  Herkes bilmelidir ki; biz kendi anlayışımız doğrultusunda bu kararları alırız. Üyemizin başına bir iş gelmesi vicdanımızı yaralar. ‘Saldım çayıra Mevlam kayıra’ diyemeyiz. Şunu da belirtelim; eylem kararı almamamız, bu anlamsız yönetmeliği çıkaran, savunan o genel müdürü unutacağız anlamına gelmez. Türk Eğitim-Sen olarak her zaman psikolojik danışman arkadaşlarımızın yanındayız. Yaşadıkları sorunları yetkililere iletiyoruz. Yönetmeliğin olumsuz olan tüm maddelerine dava açtık. İnşallah o davada arzu ettiğimiz sonucu elde ederiz. Bu konunun peşini bırakmayacağız. Her zeminde anlatacağız.” dedi.

128 ülke ABD Başkanı Donald Trump’un Kudüs politikasını tuş etti, kutluyorum.

ABD Başkanı Trump ve İsrail’e karşı Genel Kurulda tavır sergileyen 128 ülkeyi kutladığını da belirten Koncuk, Genel Başkan İsmail Koncuk, “128 ülke ABD Başkanı Donald Trump’un Kudüs politikasını tuş etti. Kudüs tüm dinlerin merkezidir. Müslümanların ilk kıblegahıdır. Bu olaya, ‘Araplar bizi sırtımızdan vurmuştu’ şeklinde bakamayız. Mescidi Aksa sadece Arapların kıblegahı mı? Bizim de kıblegahımızdır. Elhamdülillah hepimiz Müslümanız. Mescidi Aksa’nın olduğu Kudüs’ün, İsrail’in başkenti olarak ilan edilmesini kabul etmemiz mümkün değildir.

Türkiye bu konuda iyi bir mücadele yaptı. Sayın Cumhurbaşkanı’nı, MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’yi,  CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nu kutluyorum. Bu mevzularda yumruk gibi olmamız gerekir. İnşallah bu karar, Trump’ın Kudüs politikasının sonunu getirir. Trump ABD Başkanı oldu, tüm dünyaya ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri de belayı buldu. ABD’de de bu konuyla ilgili referandum yapılsa, Amerikalılar bunu onaylamaz. Kudüs davası bizim için önemlidir” dedi.

Fahrettin Paşa ve askerlerini rahmetle, minnetle anıyoruz. Allah mekânlarını cennet eylesin.

Medine Müdafaası kahramanı Fahrettin Paşa ile ilgili saygısız sözler sarf eden Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı’na da tepki gösteren Koncuk, “Fahrettin Paşa, 2 yıl 7 ay boyunca Medine’yi müdafaa etti. Fahrettin Paşa’nın adını ağzına almak BAE Bakanı’nın haddi değildir. Cumhurbaşkanı, ‘Medine korumasını yaparken Fahreddin Paşa, ey bize bühtanda bulunan zavallı, senin ceddin neredeydi?’ diye sormuştu. Biz de aynı soruyu soralım.

Türk milleti Yüce dinimize çok saygılıdır. Düşünün, Osmanlı Medine muhafızı atıyor. Bu bir nezakettir, bizim üslubumuz budur. Fahrettin Paşa ve askerlerini rahmetle, minnetle anıyoruz. Allah mekânlarını cennet eylesin.” diye konuştu.

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı olarak gelen ağam giden paşam diyebilirdim. Böyle yapsaydım önümüze yollar açılırdı. Biz zoru yapmayı tercih ettik, doğruyu söyledik.

Malum sendikanın liyakat ile ilgili yaptığı çalıştayı hatırlatan Koncuk, “Bu adamlar Türkiye’de sadece MEB’de değil, tüm kamuda liyakatı hiçe saydılar, torpil yaptılar. Bu süreçte bazıları makam mevki için sendikalarından istifa ettiler. Oysa koltuk için inanç satılmaz. Bakın az önce Fahrettin Paşa’yı hayırla yâd ettik. Kutsal emanetleri hem İngilizlerden hem de Vahabilerden korumak için trenle İstanbul’a gönderiyor. Unutmayın ki, yiğitler namıyla anılır. Herkesin bir kartviziti var. Kendinizin şöyle anılmasını ister misiniz: ‘Müdür olmak için her şeyini verebilecek düzeyde adamdır.’ Böyle anılmak ne kadar yaralayıcıdır. Ben de Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı olarak gelen ağam giden paşam diyebilirdim. Böyle yapsaydım önümüze yollar açılırdı. Biz zoru yapmayı tercih ettik, doğruyu söyledik.  Bu sendikanın yöneticileri şimdi ‘Genel müdürler dahil tüm yöneticiler liyakatli insanlardan atanmalıdır’ diyorlar. Breh breh breh.

Beştepe’de yapılan Öğretmenler Günü toplantısında “Sayın Cumhurbaşkanım; Memur-Sen’in bile liyakat dediği günümüzde, Türkiye Kamu-Sen’in neler söyleyebileceğini siz tahmin edersiniz” dedim.

Genel Başkan Koncuk, okul yöneticilerinin liyakatli, ehil insanlardan oluşması gerektiğini söyleyen Koncuk, “Mülakat ucubesi kaldırılmalıdır” dedi. Mülakat olduğu sürece torpili engellemenin mümkün olmayacağını belirten Koncuk, malum sendikayı da eleştirdi. Koncuk şunları kaydetti: “Sayın Cumhurbaşkanı’nın 24 Kasım öğretmenler Günü davetine katıldım. Sayın Cumhurbaşkanı, ‘Eğitimde istediğimiz başarıyı sağlayamadık’ dedi. Toplantıda şöyle dedim: ‘Çünkü ilk düğme yani yönetici atama düğmesi yanlış iliklendi ve yanlışlıklar birbirini takip etti. Size lider insanlar lazım. 15 Temmuzda siz söylediğiniz için halk alanlara indi. İnsanlar liderlik vasfınıza güveniyor. İşte okul yöneticileri de böyle olmalı. Okul yöneticileri, toplumda saygı gören insanlardan oluşmalı. Hastane müdüründen, postane müdürüne kadar tüm kurum müdürlerinin liyakatli, becerikli olması lazım. Sayın Cumhurbaşkanım; Memur-Sen’in bile liyakat dediği günümüzde, Türkiye Kamu-Sen’in neler söyleyebileceğini siz tahmin edersiniz.’

Şayet samimi iseler, okul müdürlüğü, okul müdür yardımcılığı sistemini değiştirelim, mülakatı kaldıralım. Yer mi? Yemez.

Öyle değil mi arkadaşlar; Memur-Sen liyakat diyorsa, biz kitap yazarız. Keşke liyakat vurgusunu samimiyetle yapsalar. Şayet samimi iseler, okul müdürlüğü, okul müdür yardımcılığı atama sistemini değiştirelim, tüm kurumlarda mülakatı kaldıralım. Yer mi? Yemez.

Okul yöneticiliği mülakatlarında yaşananları hatırlayın. Mülakat komisyonlarına gönderilmek üzere liste yapmışlardı. O listede kime yüksek puan verileceği belirtilmişti.  Bu torpil listesi ilçe milli eğitim müdürüne gönderileceğine, okul müdürleri grubuna gönderilmişti. İşte Allah böyle şaşırtıyor.

Müdürlük mülakatında 2. Komisyon Başkanı olan Milas İlçe Milli Eğitim Müdürü, komisyonun göreve başlamasından önce ‘İlçe Milli Eğitim Müdürleri kimlerle çalışmak istediklerini belirlediler. Hatta kimin hangi okula atanacağı belirlendi. Biz de bu isimlere bu puanları vereceğiz’ demiş; komisyon üyelerinden birisi de ‘Allah’tan korkarım’ diyerek, hazır listeleri onaylamamıştı. İl Milli Eğitim Müdürü de bu komisyon üyesinden istifasını istemişti. Komisyon üyesi istifa etti ve dilekçesinde yaşanan her şeyi anlattı. Kısacası mülakat torpil demektir. Gelin mülakat ucubesini kaldıralım. Mülakat olduğu sürece torpili engellemek mümkün değildir.”

Ne yazık ki bu, Fetö ile mücadele olmaktan çıkmış bir sistemdir. Bu sistem olsa olsa masumla mücadele olur, masumun cezalandırıldığı bir sistem olur.

Birçok kişinin haksız yere görevinden ihraç edildiğini, açığa alındığını söyleyen Koncuk, şunları kaydetti: “Hukuk devleti herkese lazım. Hâkimin, savcının karar vermek için korktuğu bir ülkede huzur olmaz; kimse bugününden ve geleceğinden emin olamaz; herkes başıma ne iş gelir endişesi yaşar. Fetö ile uzaktan yakından ilgisi olmayan birçok kişi haksız yere görevden alındı. Dün bir kardeşim ile konuştum. Bylock kullandığı gerekçesiyle  11 ay önce açığa alındı. Uzun süre önce telefon hattını baldınıza vermiş, baldızı da noterde, ‘ evet şu kadar yıldır bu hattı ben kullanıyorum’ diye onaylatmış. Buna rağmen o arkadaşımız hala açıkta. Herkes Fetöcü olsa, bu adam Fetöcü olmaz. Kendisi Türkiye sevdalısı.

Dolayısıyla bu, ne yazık ki Fetö ile mücadele olmaktan çıkmış bir sistemdir. Bu sistem olsa olsa masumla mücadele olur, masumun cezalandırıldığı bir sistem olur. 19 Temmuz’dan beri bas bas bağırıyoruz. Hukuk içinde çözün, insanlara savunma hakkı verin diyoruz ama anlatamıyoruz. Savcı, Bakan olan biteni seyrediyor. Hâkimler korkuyor. Bu problemi nasıl çözeceğiz? Benim Türkiye sevdalısı, Fetö’yü hiç sevmeyen, Fetö ile hiçbir bağlantısı olmayan vatansever kardeşim aylardır açıkta olacak, ben bu sistemi doğru sistem olarak savunacağım. O zaman bana da yazıklar olsun.”

Kartvizitimizi kirletmeden büyümeliyiz.

Bu toplantıları çok önemsediğini söyleyen Koncuk, “Teşkilatımız büyümelidir, hak ettiği yerde olmalıdır. Bunu da beraber başarabiliriz. Kartvizitimizi kirletmeden büyümeliyiz. Hepinizin bu şuurda olduğunu düşünüyorum. Sizleri emekleriniz, hizmetleriniz, mücadeleleriniz için kutluyorum.”

Genel Başkanın konuşmasının ardından görevini devreden şube başkanlarımıza teşekkür plaketi takdim edildi. Toplantının ikinci gününde ise Doç. Dr. Yılmaz Yeşil ile Dr. Sinan Demirtürk, “Sendikal Mücadelede Liderlik ve Etkili İletişim” konularında seminer verdi. Seminerin ardından Genel Sekreter Musa Akkaş, Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Talip Geylan ve Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar Şahindoğan yönetiminde İlçe Temsilcileri İstişare Toplantısı gerçekleştirildi. Toplantı Genel Başkan’ın kapanış konuşmasının ardından sona erdi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

SENDİKALAR Haberleri