Yapmayı düşündüğünüz öğretmen göçüdür

Genel Başkan Koncuk'tan Kamu Postası'na özel açıklamalar

KamuPostasi.Com: Bize birkaç cümle ile kendinizi tanıtmanızı rica etsek kendinizi nasıl tanıtırsınız, İsmail KONCUK kimdir?

İsmail KONCUK: 24.05.1959 tarihinde Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdum. İlk, orta ve lise öğrenimini Ceyhan’da tamamladıktan sonra Eskişehir Eğitim Enstitüsü İngilizce Bölümü’nden 1980 yılında mezun oldum. Bu arada Atatürk Üniversitesi Temel Bilimler Fakültesi Yabancı Diller Yüksek Okulu’nda da İngilizce eğitimi aldım. Öğretmenliğe 1981 yılında Konya'nın Beyşehir İlçesi Doğanbey Beldesi’nde başladım. 1985 Yılında ise memleketim Adana'ya atanmam yapıldı. 1992’den 1996 yılına kadar Türk Eğitim-Sen Adana Şubesi Kurucular Kurulu Üyesi ve Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaparken, 1996 yılından 2005 yılına kadar Türk Eğitim-Sen Adana 1 Nolu Şube Başkanlığı ve Türkiye Kamu-Sen İl Temsilciliği görevlerini üslendim.

2002 Yılında gerçekleştirilen Türk Eğitim-Sen 1. Olağan Merkez Genel Kurulu’nda Merkez Denetleme Kurulu üyeliğine, 2005 yılında yapılan 2. Olağan Merkez Genel Kurulu’nda Genel Sekreterliğe ve Şubat 2008'de yapılan 3. Olağan Merkez Genel Kurulu’nda ise Genel Başkanlık görevine seçildim. 24-25 Ekim 2009 tarihinde yapılan Olağanüstü Merkez Genel Kurulu’nda ve 5-6 Şubat 2011  tarihinde yapılan  4. Olağan Merkez Genel Kurulu’nda da Genel Başkanlık görevine yeniden seçildim.

2008 Mart döneminde yapılan 3. Olağan Genel Kurulda delegelerimizin oylarıyla Türkiye Kamu-Sen Genel Sekreterliği görevine seçilirken,  9 – 10 Nisan 2011 tarihinde gerçekleştirilen Türkiye Kamu-Sen 4. Olağan Genel Kurulu’nda ve 12-13 Nisan 2014 tarihleri arasında yapılan 5. Olağan Genel Kurulunda ise Konfederasyon Genel Başkanlığı görevini üslendim

KamuPostasi.Com: MEB, bu eğitim-öğretim yılında özel okullarda eğitim gören 250 bin öğrenci için eğitim teşviki vereceğini açıkladı. Bir yanda devlet okullarının durumu, diğer yanda özel okullardaki öğrencilere verilecek teşvik. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

İsmail KONCUK: Devlet okulları kendi yağlarıyla kavrulan, ihtiyaçlarını kendi imkânları ölçüsünde karşılamaya çalışan okullardır. Devlet okulları ödeneksizlik nedeniyle inim inim inlemektedir. Devlet kendi idaresindeki okullara yeterli ödenek vermediği için bazı okullarımız elektrik, su, doğalgaz borcunu ödeyememektedir. Camı kırık olan, badanası yapılamayan, kırtasiye masrafları karşılanamayan, sobayla, tezekle ısınan, tadilat masraflarını karşılayamayan, laboratuvarı, kütüphanesi hatta bilgisayarları olmayan, güvenliği sağlanamayan okullarımız çok sayıdadır.  Okullarda derslik ve öğretmen açığı had safhadadır. Birleştirilmiş sınıf uygulaması devam etmektedir. Özellikle Büyükşehirler ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde sınıf mevcudu 70 kişiye kadar çıkmaktadır. Okullarımızda personel yetersizliği bulunmaktadır. Öyle ki bazı okullarda hizmetli personel yoktur. Bu okullarda temizlik sağlıklı bir şekilde yapılamadığından, okullar mikrop yuvasına dönmüştür. Öğrenciler ile öğretmenler hijyenik olmayan koşullarda eğitim-öğretim yapmaktadır.

Öte yandan böylesine zor durumda olan devlet okullarında bağış alan okul müdürleri hakkında soruşturmalar açılmaktadır. Peki soruyoruz: Devlet ödenek vermiyorsa, okulların en temel ihtiyaçlarını bile karşılamıyorsa, okul idarecileri ne yapacak? Cebinden harcama yapan o kadar çok okul idarecisi var ki… Nedense devlet tüm bunları görmüyor ama iş özel okullara gelince, onlara gözü kapalı teşvik veriyor. 

İşte devlet okulları tüm bu sorunlarla boğuşurken, devletin özel okullarda okuyan 250 bin öğrenciye 3 bin 500 TL’ye kadar destek verecek olması vahim bir hatadır ve kabul edilemezdir.

Devlet neden önce imkânsızlıklar içinde kıvranan kendi okullarına destek vermeyi düşünmemektedir?

Özel okullarda okumayı teşvik etmek uğruna kendi okullarına üvey evlat muamelesi yapan bir devlet olur mu?

Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevi özelleştirmeyi teşvik etmek midir yoksa devlet okullarının koşullarını iyileştirmek, devlet okullarında okuyan öğrencilere daha kaliteli, nitelikli bir eğitim-öğretim vermek midir?

Özel okulların fiyatları göz önüne alındığında, özel okullarda orta gelir grubuna ait çok az sayıda ailenin çocuğu eğitim-öğretim görmektedir. Onlar da çocuklarını özel okula göndermek için neredeyse varını, yoğunu ortaya koymaktadır. Alt gelir grubunda olan aileler ise zaten hiçbir şekilde çocuklarını özel okula gönderememektedir. Aylık ortalama 1.500-2.000 TL ücret alan bir ailenin çocuğunu fiyatı yıllık ortalama 15 bin-20 bin TL’yi bulan özel okullara göndermesi zaten mümkün değildir. Dolayısıyla herhangi bir ek gelir kaynağı yoksa ya da çevresinden destek almıyorsa orta gelir grubunda olan bir aile, bırakın çocuğunu özel okula göndermeyi, özel okulun kıyısına, köşesine bile yaklaşamaz.

Hal böyleyken; yapılan düzenleme orta ve alt gelir grubuna değil, ekonomik durumu iyi olan, zengin olan ailelerin bütçesine fayda sağlayacaktır. Tüm bunlar üst üste konulduğunda, devletin, çocuğunu özel okula gönderen bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda orta gelir düzeyine sahip aileye sahip çıkması bir anlam ifade etmeyecektir.

Üstelik özel okul fiyatlarının yıllık ortalama 15 bin-20 bin TL olduğu düşünüldüğünde, devletin yapacağı katkı çok düşük düzeyde kalmaktadır. Orta gelir grubuna sahip bir ailenin çocuğunu özel okula gönderebilmesi için cebinden ortalama 16 bin 500 TL-17 bin TL çıkacaktır. Bu ücreti bugün hangi işçi, hangi memur karşılayabilir?

Ailelerin özel okula göndereceği iki çocuğu varsa, cebinden çıkacak para bu kez yıllık ortalama 34 bin TL olacaktır. Bu minvalde, orta gelir grubundaki aileler evinin temel ihtiyaçlarını, çocuklarının masrafını zar zor karşılarken, onların çocuklarını özel okula göndereceklerini düşünmek ham hayaldir.

Şunu da belirtmeliyiz ki; Türkiye’de ataması yapılmayan tam 350 bin öğretmen, 400 bin İİBF mezunu vardır. Maliye Bakanlığı ve Hükümet eğitime katkı sağlamayı yürekten istiyorsa, bunu özel okullar üzerinden değil, ataması yapılmayan öğretmenler ve işsiz gezen gençler üzerinden yapmalıdır. Özel okullara öğrenci başına verilecek teşvik ile ataması yapılmayan birçok öğretmen ve İİBF’liye istihdam yaratılabilir.

KamuPostasi.Com: Son dönemde bir “torba yasa” konusu aylarca gündem oldu. Torba yasada memurları ilgilendiren neler yaşandı? Memurların hak kayıpları var mı?

İsmail KONCUK: “ Torba yasa Soma faciasının ardından taşeronlaşmanın önüne geçmesi bakımından getirilen bir yasa idi. Torba yasadaki düzenlemeler sanki taşeron çalışanlara düzenlemeler getiriyor gibi bir algı oldu ama ben buna katılmıyorum. Bu yasadaki düzenlemeler aynı zamanda kamuya taşeron sıfatıyla çalışan almanın önünü açan bir düzenlemedir.

Taşeron sistemini kökleştiren eden resmileştiren bir yasa tasarısıdır. Bir takım haklar geldi deniyor ama Türkiye’nin geleceği bakımından taşeron sistemini köklü bir hale getiren bir durumla karşı karşıyayız. Gelecekte bu daha iyi anlaşılacaktır. Kamuya memur ya da işçi alınacaksa kadrolu alınmalıdır. Torba yasa çok yönüyle milletin hayrına olmayan bir tasarıdır.

Kamu çalışanlarını yakından ilgilendiren 82. Madde Genel Kurulda 100. Madde oldu. Örneğin siz devlet memurusunuz, işten atıldınız bir haksızlığa uğradıysanız mahkemeye gidiyor ve dava açıyordunuz. Hakimlerde inceliyor ve haksız yere işten atıldıysanız bu noktada bir karar veriyor ve idarecilerin yaptığı haksızlık yargı kararıyla tescilleniyordu. Şu anda bu yargı kararı otuz gün içinde uygulanırken yapılan bir değişiklikle bu süre tam iki yıla çıkarılmak isteniyor.

Tabii süre iki yıla çıkarılırken bu insan iki yıl içinde ne yiyip ne içecek, çocuklarına nasıl ekmek götürecek? O da yetmiyor idare bu iki yıl içinde kararı uygulamazsa o idareci hakkında ceza davası da açılamıyor sadece disiplin soruşturması açılabilir diyor. Yani tamamen iş güvencesinin ortadan kaldırılmasının yolunu açıyor. Sayın Başbakan’a  bunu anlattım ve tepkilerimiz üzerine iktidar geri adım attı. Şu anda bu madde tüm memurları değil Daire başkanı, İl müdürleri, Kaymakam ,Valiler ve Emniyet çalışanlarını kapsıyor. Peki bu uygulamayı kim yapıyor? Bunu bu siyasi iktidar yapıyor,  bu ülkenin evlatlarına bu yapılıyor. Gelişmiş ülkelerde hukuk hakkı herkese eşit uygulanmalıdır. Yazık günah değil mi? Bunlar yaşanırken dönüp hukuk, insan hakları ve demokrasiden bahsedeceksin bunu kabul etmek mümkün değildir.

 Torba yasa görüşmeleri devam ederken biz memur ve emeklilerimize enflasyon farkı verilmesi, akademisyenlere akademik zam, 4-C’lilere kadro, 2005 yılından sonra göreve başlayan memurlara bir derece verilmesi, disiplin affı çıkarılması, emeklilikte 30 yıl sınırlaması, ek göstergelerin yeniden revize edilmesi gibi taleplerimizi ilettik.

Şimdi AKP iktidarının Soma’da yaşanan ve acısı hala içimizde olan facianın ardından ülkemizin kanayan yarası Taşeron sisteme karşı bir düzenleme niteliği taşıyacak yasa hazırlığı diyerek yola çıktığı, ancak süreç içerisinde birçok maddenin eklendiği ve hatta toplumun tepkisini azaltmak için birçok konuyu af kapsamına alan, tam anlamıyla Torba  değil, çorba yasaya dönen yasa tasarısı iktidar partisince Sonbahara bırakıldı.

İçeriğine bakıldığında ise Torba yasa sadece yandaşları ve sermaye patronlarını korumaya yönelik bir hale bürünmüştür. Anlaşılan odur ki, AKP iktidarı Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde ceza afları söylemleriyle  topluma yine bir parmak bal çalmış, seçimler neticesinde alınan sonuçların ardından yine bildiklerini okumaya devam ederek insanlarımızı yarı yolda bırakmıştır.

Türkiye Kamu-Sen olarak başından beri eleştirdiğimiz Torba Yasanın bu ülkenin insanlarına ve kamu çalışanlarına bir kazanım sağlamadığı ortadadır. Bu nedenle, kalan kısmının sonbaharda görüşülmesi planlanan torba yasaya yukarıda ifade ettiğimiz ve KPDK’da mutabakat altına alınan,  4-C’lilere kadro, disiplin affı, 2005 yılından sonra göreve başlayanlara bir derece verilmesi, emeklilikte 30 yıl sınırının kaldırılması gibi konuların bir an önce eklenmesini talep ediyoruz. Türkiye Kamu-Sen dün olduğu gibi bundan sonraki süreçte de kamu görevlilerinin beklentilerini karşılamak için mücadelesine devam edecektir.

KamuPostasi.Com: MEB tarafından yapılan açıklamalarda, ayrıca torba yasa ile yapılan değişiklik ile öğretmenlere bir rotasyon çalışması yapıldığı anlaşılıyor. Öğretmene rotasyon konusunda siz ne düşünüyorsunuz?

İsmail KONCUKTürk Eğitim Sen olarak, kazanılmış bir hak olan bugünkü düzenlemenin değiştirilmesine, ister il içi, isterse il dışı rotasyona karşıyız. 

Ne yazık ki 2011 yılında Antalya’da yapılan Ulusal Öğretmen Stratejisi Çalıştayı’nda AKP Düzce Milletvekili Osman Çakır’ın teklifiyle, Türk Eğitim-Sen’in tüm karşı çıkışlarına rağmen “Bulunduğu okulda kesintisiz 15 yıl görev yapmış öğretmenler o il veya ilçe içinde zorunlu yer değiştirmeye tabi tutulacak” şeklinde karar alınmıştı. Sendikamızın öğretmenlere rotasyona karşı çıkışını diğer sendikalarda desteklemiş ancak bu yeterli olmamıştı.

Söz konusu toplantıda aynen şöyle demiştim: “Bu kararınız yeni bir tartışmayı başlatacaktır. Bilhassa, AKP milletvekillerinin böyle bir teklifi getirmesi ve ısrarla desteklemesi Hükümete birçok öğretmenin tepki göstermesine yol açacaktır, bu kararı iptal edelim.” Buna rağmen öğretmene rotasyon teklifini getiren ve kendisi de öğretmen kökenli olan AKP Düzce Milletvekili Osman ÇAKIR “Biz bu durumu izah ederiz, bir şey olmaz” diyerek ısrarla öğretmene il içi rotasyon yapılması gerektiğini savunmuştu.

Bakınız, rotasyonun hiçbir faydası olmayacaktır. Rotasyon eğitimin nitelik sorununa merhem olmayacağı gibi öğretmen verimliliğini de artırmayacaktır. 

Öte yandan şu soruları da sormamak olmaz: Şayet öğretmene rotasyon getirilirse, bu adil bir şekilde yapılacak mıdır? Malum çevrelerin öğretmenleri tehdit etmeyeceğinin, “Bize üye olmazsan seni şu okula süreriz” demeyeceğinin garantisi var mıdır?

MEB ile bir sendikanın ahbap-çavuş ilişkisi içinde olduğu göz önüne alındığında öğretmenlere rotasyon kime, ne kazandıracaktır? Bu işin galibi öğretmenler mi yoksa malum çevreler mi olacaktır? Bakan Avcı mahrumiyet bölgelerinde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde çakılı kalan öğretmenlerimizi gerçekten düşünüyorsa, Türk Eğitim-Sen’in öteden beri yaptığı teklifi neden hayata geçirmemektedir? Zorunlu hizmetini tamamlayan öğretmenlerin herhangi bir şarta bağlı kalmaksızın tayin talepleri gerçekleştirilmelidir. Unutulmamalıdır ki; bu öğretmenlerimiz kürek mahkûmu değildir.

Öte yandan önce MEB Müsteşarı Yusuf Tekin, “Bu konuda daha önce sendikalar ve diğer paydaşlarımızla yaptığımız ortak çalışmalar doğrultusunda il içinde ve 10 ya da 12 yıl için planlanması düşünülmektedir” dedi ardından Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, “2012 yılında Antalya'da yapılan bir çalışmada sendikaların da katılımıyla ve onayıyla bu konuda bir prensip kararı alınmış. Yalnız sendikalar tarafından bu rotasyona tabi olacak öğretmenlerin hizmet sürelerinin 12 ile 14 yıl üzeri olması önerilmiş. Bizim yaptığımız çalışmada da 8 ile 10 yıl arasında olursa nasıl bir hareketlilik olur, ona bakıyoruz” şeklinde konuştu. Çok ilginçtir ki hem Milli Eğitim Bakanı hem de MEB Müsteşarı sendikalarla aralarında öğretmenlere rotasyon konusunda bir anlaşma varmış gibi açıklamalar yapmaktadır. ÖNCELİKLE ŞUNU BELİRTELİM Kİ; TÜRK EĞİTİM-SEN’İN NE ÖĞRETMEN ROTASYONU NE DE BU ROTASYONUN SÜRESİ KONUSUNDA MEB İLE VARDIĞI BİR GÖRÜŞ BİRLİĞİ, ANLAŞMA, KARAR YA DA BAŞKA BİR ŞEY YOKTUR.      

Şayet öğretmenlere rotasyonu destekleyen, Bakanlık ile rotasyonun süresi konusunda mutabakata dahi varan sendikalar varsa, bir an önce açıklanmalı, öğretmenler hangi sendikaların rotasyonu desteklediğini bilmelidir.

Yoksa bazıları gizli gizli bu konuda MEB ile pazarlık mı yürütmektedir?

“Öğretmenlere rotasyonu desteklemiyoruz” diye açıklamalar yaparken, içten içe el ovuşturarak, rotasyondan nemalanmanın hesabını mı yapıyorlar?

İşte tüm bunların netliğe kavuşturulması bakımından Bakanlığın dilinin altındaki baklayı çıkarması, hangi sendikalarla pazarlık yürüttüğünü açıklaması gerekmektedir.

Şunu özellikle vurgulama istiyorum: Rotasyon ateşle oynamaktır. Şu ana kadar öğretmenler huzur bulsun, daha iyi hizmet üretsin diye bir gayretinize şahit olmadık. Yapmayı düşündüğünüz rotasyonun altında kalırsınız. Yüzbinlerce öğretmenin yer değiştirmesinden bahsediyoruz, bunun zorluğu, insanların huzursuzluğunun yaratacağı kaosu bugünden görünüz. Yapmayı düşündüğünüz büyük bir öğretmen göçüdür. Öğretmenlerin istekleri dışında ye değiştirmesinin ne Türk milli eğitimine, ne gidene ne de gelene bir fayda sağlamayacağı açıktır. Bu büyük bir vebaldir. Bu vebalin sorumluluğunu taşıyamazsınız.

KamuPostasi.Com: Birkaç hafta sonra okullar yeni eğitim-öğretim yılına başlayacak. Ancak, meclisten geçmediği için yeni öğretmen ataması takvimi uzayacak gözüküyor. Bu gecikme neden yaşandı?

İsmail KONCUK: Bilindiği gibi Ağustos ayında 40 bin öğretmen ataması yapılacağı kararlaştırıldı ancak ilk atama Torba Yasa içine alındı. Meclis Genel Kurulu tatil olunca bu kanun çıkmadı. Kanunun ne zaman çıkacağını bilmiyoruz. Şayet kanun 9 Eylül tarihinde çıkarsa, Resmi gazetede yayınlanması, Cumhurbaşkanının onay süreci derken öğretmenlerin göreve başlaması Ekim ayını bulacak. Bu durum öğretmenlerin iki ay maaş alamaması anlamına gelir. Ayrıca 3-5 gün yüzünden 3 yıl çalışma süresini ilinde dolduramayan öğretmenler tayin isteyemeyecek. Dolayısıyla bu öğretmenlerin 3 yıl yerine 4 yıl sonra tayin hakları olacak. Bir de Ağustos ya da Eylül aylarında 40 yaşını dolduran öğretmenler var. Bildiğiniz gibi 40 yaşını dolduranlar yasa gereği atanamazlar. Dolayısıyla bu insanlar da mağdur olacak.

Bu noktada yapılması gereken şunlardır: Branşlara göre kontenjanlar açıklanmalıdır. Kanun çıkması muhtemel olan, 9-10 Eylül tarihine kadar beklenilmeden, 40 bin öğretmen ataması bilgisayar ortamında hemen yapılmalı, kararnameler kanun çıktıktan sonra hızla düzenlenmeli, göreve başlamaları, en geç 15-20 Eylül aralığında yapılmalıdır. 40 bin öğretmen atamasına ait kanun maddesi, durumun acil olmasına istinaden, torba yasadan çıkarılarak, ayrı bir kanun olarak öncelikli onaylanabilir. Bu konuda İktidar ve muhalefet milletvekilleri hemen bir uzlaşma sağlayabilirler. Aksi takdirde, torba yasa yaşanılan tartışmalar da dikkate alındığında zaman alabilir, burada Cumhurbaşkanının onay süreci, yayınlanmasından doğacak zaman kaybı da düşünülerek, öğretmen ataması ile ilgili kanun torbadan çıkarılarak, ilk öncelikle görüşülmelidir.  

Öğretmenlerin geç atanması hem kaygıların artmasına, hem de öğretmenlerin maddi ve manevi kayıplarına yol açabilecektir. Geç atanmalar sebebiyle ilerde yaşanacak problemlerin tüm sorumluluğu Hükümete ve MEB’e aittir.

Ayrıca 40 bin öğretmen ataması yeterli değildir. 126 bin öğretmen açığı olduğu ve öğretmen açığının 60 bine yakın ücretli öğretmenle kapatılmaya çalışıldığı göz önüne alındığında MEB’in yapması gereken öğretmen atama sayısını 100 bine çıkarmasıdır. MEB’in öğretmen atama sayısını gözden geçirmesi bir mecburiyettir. Konuyla ilgili Türk Eğitim-Sen olarak, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen Torba Kanun Tasarısı’nda 35 bin olarak öngörülen öğretmen atama sayısının 100 bine çıkarılması konusunda kanun teklifi de hazırlayarak, TBMM’ye sunmaları için tüm milletvekillerine gönderdik.

YARIN VE ERTESİ GÜNÜ YAYINLANACAK BAŞLIKLAR:

Ücretli Öğretmenlik uygulaması

Memur Zammı

MEB Yönetici Görevlendirme işlemelri

MEB'de sözlü sınav uygulamaları

Öğretmen atamaları ve yer değiştirmeleri

Alan değişikliği

 

http://www.kamupostasi.com/genel-baskandan-kamu-postasina-ozel-aciklamalar-1581h.htm

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

MEB PERSONEL Haberleri