Şükrü Kolukısa: Her darbe tarihsel bir yaradır

Şükrü Kolukısa: Her darbe tarihsel bir yaradır

Simgelerin bile göçebe hayatı sürdüğü bir zamanda yaşıyoruz. Argümanlar, yapılan kurgu ve imaj çalışmasına göre mevzi değiştirip saf kayması yaşayabiliyor. Bir mücadeleyi/müzakereyi haklı olan değil, sunumu daha estetik yapan kazanıyor.

Simgelerin bile göçebe hayatı sürdüğü bir zamanda yaşıyoruz. Argümanlar, yapılan kurgu ve imaj çalışmasına göre mevzi değiştirip saf kayması yaşayabiliyor. Bir mücadeleyi/müzakereyi haklı olan değil, sunumu daha estetik yapan kazanıyor. Her şey özgürlük kisvesi altında hızla görecelik kazanıyor, uçsuz bucaksız bu görecelik patolojisi insanlığın kadim birikimini erozyona uğratıyor, en çok da inanç ve ahlak heyelan altında kalıyor. Bu sistematik kurgu karşısında muhkem değerler aşınıyor, her şey görecelikten payını aldığı oranda toplumsal örgüden sökülüp bireysel sığlığa demir atıyor; akıl dehaya, ahlak asalete, inanç sarsılmaz bir itikada daha fazla muhtaç hâle geliyor.

Organize bir kötülük, kadim değerleri tedavülden kaldırarak yerine kendi sahte ve sapkın iğvalarını ikame ediyor. Dünya, kötüler çoğaldığı için değil, kötülük sıradanlaştığı için kaybediyor. Gerçekte geçmişin ormanında avlanan ancak güncel olanı yakaladığı için trend olan ‘moda’ eskiyi yenide yok ediyor, insanlık hafızası dumura uğruyor. Artık bilgi kaynakları, bilgiyi bilgilendirmek için değil, insanları bildiğinden etmek için servis ediyor. Olaylar amorf, zamanlar flu kalıyor. Endüstriyel bir illüzyona dönüşen zaman beş vakit olmaktan çıkıyor, yetmeyen kıt kaynağa benziyor. Değerler aşınıyor, idealler sekülerleşiyor, hep kazanan tarafta yer alabilmek için bir kimliği taşımak her geçen gün biraz daha zahmete dönüşüyor. Artık insan kimlik taşımıyor, kimlikler yedeğinde bir insanı taşıyor. Kaotik çember her geçen gün daralıyor, dünya darlanıyor.

‘Petrolü kontrol edersek ulusları, gıdayı tekelleştirirsek insanları, veri imparatorluğu kurarsak her şeyi yönetiriz’ diyen akıl, adım adım hedefine yürüyor. Enerji kaynağı olan her yerde ya açık savaş ya da gizli işgal var. Milletler özgür değil. Gıdanın kontrolü için yürütülen plana göre birkaç şirket dünya tohum sektörünün yaklaşık yüzde yetmiş beşini yönetiyor. Tohumların genetiği bozuk, nimet esaret altında. Medyanın kitleselleşmesiyle sosyal medyanın hayatı podyumlaştırması, artık hayatlarımızın bir sahne performansı kıvamında yaşanması, en mahrem bilgilerimizin bile anlık olarak yazılım şirketlerine akmasını sağlıyor. Bireyler artık ellerinde anlık bildirim veren bir çiple geziyor.

Kendimizin bile tahmin edemeyeceği detaylarla bezeli en güncel profilimiz kendi elimizle bir yerlerde kayıt altına alınıyor. Tüm bunlar, küresel ellerce planlanan, albenili ambalajlarda paketlenen yapı söküm projeler; ülkeleri tarihsel bunalıma sokmak, milletlerin karakteristiğini bozmak ve öz yıkımlarını gerçekleştirmek için kuklalar marifetiyle yürütülen operasyonlar. Üretmeyen, kimliğine sahip çıkmayan, dijital savunma hattını kurmayan her toplum bu distopik dünyanın tarihsel ıskartası, yeni kurulacak dünya düzeninin atık maddesi olmaya doğru gidiyor. Bu dünya mutasyonunun en güncel ve çok dikkat edilmesi gereken örneği, ‘toplumsal cinsiyet’ projesidir. Özgürlük yaftasıyla tedavüle sokulan, merkantilist mantıkla ticarileştirilerek tezgâhlarda alıcısı aranan, kitle iletişim ağlarıyla yaygınlaşması için büyük çaba sarf edilen, şöhretli reklam yüzleriyle masumiyet ve meşruiyet kılıfı giydirilen bu proje hiç kimsenin hayır diyemeyeceği ‘özgürlük’, ‘kadın hakları’, ‘cinsiyetler arası eşitlik’ gibi evrensel argümanları sunum becerisiyle tuzaklıyor, kavramlar saf kaymasına uğruyor, elimizden kayarak onların savunduğu bizim de karşı olduğumuz bir antagonizmaya hizmet ediyor. Güya bir eksikliği tamamlamak, negatif bir pozisyonu pozitif katkılara dönüştürmek için uygulanan bu tür projeler, enerji tekeli, tohum terörü ve veri avcılığı yapan eller tarafından fonlanıyor. Modern zamanlarda, görecelik esasına göre tanrı kompleksiyle kendini merkeze alan çağdaş insan, her şeyi yeniden tanımlayarak, kendine sunulan ontolojik gerçekleri (biçimleri) reddediyor. Cinsiyet meselesini; kadınlığı ve erkekliği nevzuhur ‘gender’ teorisi bağlamında ele alarak cinsiyeti değiştirilebilir konseptlere dönüştürüyor. İnsan bedeni, dekore edilebilir nesne; cinsiyet, değiştirilebilir toplumsal maske olarak tanımlanıyor. Ontolojik bir gerçeklik olan cinsiyet, fıtrattan kopartılıyor, toplumsal/kültürel bir role büründürülerek ‘seçim senin ey insan’ aşamasına getiriliyor. Ontolojik gerçekliğe uyup sahih davranmadıkça salih olana sahip çıkmak zor görünüyor.

Aile, ilkel ve ataerkil bir yapı olarak küçük düşürülüyor. Ailesiz toplum, çocuksuz aile hedefleniyor. Toplumun temelindeki ağır taş yerinden oynatılmaya çalışılıyor, dinler özgürlüklere engel yapılar olarak gösteriliyor, kanunlar buna göre uyarlanıyor, dildeki cinsiyete dair kelimeler aforoz edilerek cinsiyetsiz yeni bir dil inşa edilmek isteniyor. İnsanı makineleştirmeye, makineyi insanlaştırmaya çalışan endüstriyel akla paralel olarak kadına erkek, erkeğe kadın cinsiyeti trans edilerek her yöne serbest geçiş özendirilerek akışkan kimlikler üretilmek, cinsiyet serbest dolaşıma çıkartılmak isteniyor.

Enerji kaynaklarının kontrolü, tohum sektörüyle gıdanın tekelleşmesi yönünde belli bir aşamaya gelen emperyalist güçler, topladıkları ve depoladıkları veriler eliyle sosyal tahakkümü de ele almak istiyor. Şu an icra ettikleri veri pazarlamacılığı, yani enformatik merkantalizmle hem büyük servetler kazanıyor hem de milletlerin sosyal parametrelerini büsbütün ele geçiriyorlar. Kişisel verileri reklam ağına aktarıp nokta atışı pazarlama teknikleriyle insanları en hassas yerlerinden (zafiyet noktalarından) vuruyor, milletleri canevinden vurmaya hazırlanıyorlar. Onlar için veri artık servettir. İnsanlığı hacklemek en büyük marifettir.

Bu sinsi saldırılara karşı en doğru refleksi üretecek mevzi, kuvvetini inancımızdan alan kimliğimizdir. İnsanın maddi ve manevi hayatını koruma altına alan kalkanlar vardır. Kimlik de bunlardan biridir. Nasıl ki gövdemizin koruyucusu tenimizse ruhumuzun derisi de kimliğimizdir. Kimliğini kaybeden toplum koruma kalkanını elinden düşürür. Artık hangi yönden alırsa alsın alacağı her darbe, tarihsel bir yaradır.

Kimliğimizi koruyacak, bize benzetilmiş sahte bir kimliği hakikisinden ayırt etmemizi sağlayacak, zamana karşı bizi dirençli kılacak, gerçek tarihimizi, kültürümüzü, kimliğimizi yarınlara miras olarak aktaracak yegâne güç eğitimdir. Eğitim sistemi, geçmişle sahih bir bağ kuramadığı, bugünü zamanın ruhuna uygun okuyamadığı, geleceğe yönelik cesur ve doğru adımlar atamadığı sürece bir toplum her türlü tehlikeye açık demektir.

Üretim, eğitim ve yazılım, bugün tarih karşısındaki en büyük ödevimizdir. Çünkü üretim gövdemizin cesameti, eğitim kimliğimizin fehameti, yazılım geleceğimizin mukavemetidir.

Şükrü Kolukısa

Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.