Toplu sözleşme mi yoksa maaş rekoru denemesi mi?

Toplu sözleşme mi yoksa maaş rekoru denemesi mi?

Yeni Şafak Gazetesi yazarı Ahmet ÜNLÜ bugünkü yazısında; son günlerde belediyelerde işçilerle yapılan toplu sözleşmelere ve bu sözleşmelerde adeta birbiriyle yarışırcasına yapılan zam rekoru denemelerine yer vermiştir.

Ahmet ÜNLÜ'nün yazısı;

Toplu sözleşme mi yoksa maaş rekoru denemesi mi?

Bugünlerde belediyeler, adeta birbirleriyle yarışırcasına toplu sözleşmelerde rekor denemeleri yapmaktadır. Elbette çalışanlara imkanlar ölçüsünde azami ödeme yapılmalıdır. Ancak, binlerce kişinin işsiz kaldığı bir ortamda bu ödemelerin de bir ölçüsü ve standardı olması gerekmez mi? Kamu kaynaklarıyla maaşlarda rekor denemesi yapmak bu kadar kolay olmamalıdır. Gelin görün ki bu işin ne bir otoritesi var ne de hesap soranı. Adeta kim ne verirse ben bir fazlasını vereceğim mantığı tekrar hortladı. Aslında bayağıda tuttu.

Sonuçta ne mi oldu? Bir tarafta en düşük ücreti 5.000 TL olan temizlik işçisi, diğer yanda ise daha düşük ücret alan ama daha yüksek eğitimli memur ve sözleşmeli personel. Bu ortamda ücret adaleti sağlamak mümkün değildir. Bir de aldığın maaşa göre konuş mantığı yerleşirse bu kurumlarda çalışma barışı sağlanamaz.

Sonuçta ne mi demek istiyoruz? Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın bu konuda norm ve standart birliği sağlamak için gerekli çalışma yapması gerekmektedir. Nasıl ki genel bütçe kapsamındaki toplu sözleşmelerde kamu işveren sendikaları vasıtasıyla kısmen de olsa standart birliği sağlanarak kurumlar arası ücret dengesizliğinin önüne geçilmiştir, aynı düzenlemenin mahalli idareler için de yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde sorumsuz belediye başkanlarının toplu sözleşme adı altında maaşlarda rekor denemelerinin faturasını ülke olarak ödemek zorunda kalırız.

Aile yardımı ödeneğinde kamu kurumlarının kafaları karışık

İşsizlik ödeneği alanların aile yardımı alıp alamayacağı hususunda Hazine ve Maliye Bakanlığı ile (Mülga) Devlet Personel Başkanlığı farklı düşünüyor. Acaba hangi görüş doğruya yakın ya da kurumlar nasıl hareket edecekler?

Mevzuatta neler yer alıyor veya konu gerçekten karışık mı?

657 sayılı Kanun'un aile yardımı ödeneğini düzenleyen 202'nci maddesinde; "Evli bulunan devlet memurlarına aile yardımı ödeneği verilir. Bu yardım, memurun her ne şekilde olursa olsun menfaat karşılığı çalışmayan veya herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan aylık almayan eşi için 1500, çocuklarından herbiri için de 250 gösterge rakamının (72'nci ay dahil olmak üzere 0-6 yaş grubunda yer alan çocuklar için bir kat artırımlı) aylık katsayısı ile çarpılması sonucu elde edilecek miktar üzerinden ödenir. Eşlerden birine iş akdi veya toplu sözleşme gereği çocukları için yapılan aile yardımı ödeneği daha düşük ise, yalnız aradaki fark ödenir. Bu fıkrada yer alan gösterge rakamlarını 3 katına kadar artırmaya Cumhurbaşkanı yetkilidir" hükmüne yer verilmiştir.

Ayrıca, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu'nun "İşsizlik sigortası ile ilgili tanımlar" başlıklı 47'nci maddesinin (h) bendine göre "İşsizlik ödeneği: Sigortalı işsizlere bu kanunda belirtilen süre ve miktarda yapılan parasal ödeme" olarak tanımlanmış olup, anılan ödeneğin işsiz olan ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu hükümleri uyarınca işsizlik ödeneği almaya müstehak olan kişilere süreli yapılan bir ödemeyi ifade ettiği anlaşılmaktadır.

Bu çerçevede, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 202'nci maddesindeki aile yardımı ödeneği ile ilgili olarak Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Denizli Bölge Müdürlüğü'ne verilen 17/04/2008 tarihli ve B.07.0.BMK.021.115530-57-4989 sayılı görüşte özetle; 657 sayılı Kanun'un "Aile yardımı ödeneği" başlıklı 202'nci maddesi gereği, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan aylık alanlar için aile yardımı ödeneği verilmesine imkan bulunmadığı, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'na ekli IV sayılı cetvelde Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü'nün Sosyal Güvenlik Kurumları arasında sayıldığı, bu nedenle Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü'nden işsizlik ödeneği almakta olanlar için aile yardımı ödeneği verilmesine imkan olmadığı belirtilmiştir.

Ancak aynı konuda (Mülga) Devlet Personel Başkanlığı aksi yönde görüş belirtmiştir. Devlet Personel Başkanlığı'nın internet sitesinin görüşler bölümünde yer alan 18/11/2013 tarihli ve 17743 sayılı görüşünde ise özetle; 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu'nda, işsizlik ödeneğinin geçici süreli yapılan bir ödeme unsuru olması ve mevzuatımızda aylık olarak tanımlanmaması sebebiyle Devlet memuru statüsünde çalışan personelin işsizlik ödeneği alan eşi için 657 sayılı Kanun'un 202'nci maddesi uyarınca aile yardımı ödeneği almasında bir sakınca olmadığı belirtilmiştir.

Her iki görüş taban tabana zıt olması nedeniyle konu tekrar SGK tarafından Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğüne sorulmuş ve alınan 24/09/2014 tarihli ve 64314391-170.04-(l 15530-169)- 166 8233 sayılı görüş yazısında; 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanun çerçevesinde yapılan işsizlik ödeneği ödemesinin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 202'nci maddesinde belirtilen "herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan aylık alma" kapsamında değerlendirilmesi ve Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü'nden işsizlik ödeneği almakta olan eş için aile yardımı ödeneği verilmesine imkan bulunmadığı belirtilmiştir.

Her iki görüş incelendiğinde (Mülga) Devlet Personel Başkanlığı'nın vermiş olduğu görüşün daha sağlıklı olduğu görülmektedir. İşsizlik ödeneğinin mahiyeti incelendiğinde bu ödemenin İş Kanunu hükümleri çerçevesinde çalışanlardan belirli şartlarda işten ayrılanlara verilen bir ödeme olduğu ve bu ödemenin bir aylık olmadığı görülmektedir. Ayrıca, bu ödemede her ne şekilde olursa olsun menfaat karşılığı çalışma da söz konusu değildir. Yine bu ödeme herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan alınan aylık kapsamında da değildir. Hal böyle iken Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın yeterince inceleme yapmadan görüş oluşturduğu anlaşılmaktadır.

Görüleceği üzere ortada iki farklı görüş bulunmaktadır. Burada kamu kurumlarının bu iki görüş karşısında nasıl bir pozisyon alacağı ise önem arz etmektedir.

Kamu kurumları nasıl hareket etmelidir?

Taban tabana zıt iki görüş karşısında kamu kurumlarının uygulamak için seçtikleri görüşün nasıl bir sonuç doğuracağını açıklamamız gerekiyor. Öncelikle her iki görüşü de uygulayan kurumların sorumluluğu bulunmamaktadır. Ancak, Devlet Personel Başkanlığı görüşünü uygulayan kurumlara Sayıştay tarafından yapılan incelemede tazmin hükmü verilebilir ve büyük olasılıkla da uygulama birliğini Sayıştay Başkanlığı'nın yaklaşımı belirleyecektir. Bize göre DPB'nin görüşü sağlam temellere dayandığı için Sayıştay Başkanlığı'nın tazmin hükmü vermeyeceğini düşünüyoruz.

Hal böyle iken kamu kurumları yöneticilerinin risk oluşturan DPB görüşünü uygulamayacaklarını düşünüyor ve bunun için de kimseyi kınayamıyoruz. Elbette idarecilerin riskli konulardaki yaklaşımlarını bilmek için müneccim olmaya gerek yoktur.

Sonuç olarak, kamu kurumlarındaki idarecilerin memurlarla karşı karşıya kalmalarının önüne görüş veren kurumlar geçecektir. Memurlar haklı olarak kendi lehlerine olan DPB görüşünün uygulanmasını, idareciler ise riski olmayan Hazine ve Maliye Bakanlığı görüşünü uygulamak isteyecektir. Sayıştay Başkanlığı'nın nihai karar vermesinden önce her iki kurumun bir araya gelerek verilen görüşleri masaya yatırması ve makul olan görüşte görüş birliğine varması gerekmektedir. Nitekim zaman içerisinde bu tür görüşler masaya yatırılmakta ve bir kurumun görüşü üzerinde fikir birliğine varılmaktadır. İşsizlik ödeneği olduğu müddetçe bu tür sorunların olacağı düşünüldüğünde kamu kurumlarını rahatlatacak adımların atılması ilgili kurumlar açısından bir borçtur diye düşünüyoruz. (Yeni Şafak) 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.