7 Haziran Hayat Memat Meselesidir

7 Haziran Hayat Memat Meselesidir

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Bengü Türk TV’de yayınlanan “SÖZ HAKKI” programına katılarak, 7 Haziran genel seçimleri, Türkiye gündemi ve çalışma hayatı gündemine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Bengü Türk TV’de yayınlanan “SÖZ HAKKI” programına katılarak, 7 Haziran genel seçimleri, Türkiye gündemi ve çalışma hayatı gündemine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.

KONCUK: 7 HAZİRAN SEÇİMLERİ HAYAT MEMAT MESELESİDİR

7 Haziran’da yapılacak olan seçimlerde Türk milletinin radikal bir değişiklik yapması gerektiğini belirten Genel Başkan İsmail Koncuk, “13 yıllık siyasi iktidarla sorunlara çare bulunamadığı artık ortadadır” dedi. Koncuk, “7 Haziran genel seçimleri milletimizin kader seçimleridir. 7 Haziran tarihi evlatlarımızın, milletimizin, devletimizin geleceği açısından son derece önemli seçimlerdir. Türk tarihinde yapılan en önemli seçimlerden birine gidiyoruz. Her şey bir ile başlıyor biliyorsunuz, işte vatandaşlarımız  o bir oyunu öyle hesaplı kullanması gerekli ki, hani duvara haritayı asarken tek bir çivi ile asarız ya o çivi olmadan o harita durmaz orada. Her bir vatandaşımızın oyunu Türkiye Cumhuriyeti devletinin çivisi mesabesinde görmesi lazım. Tüm vatandaşlarımızın hayata bakışı, ideolojisi ne olursa olsun oyunu kullanması lazım. Evvel emirde tüm vatandaşlarımız mutlaka sandığa gitmelidir. Yarın tüm vatandaşlarımızın, “Bende Türkiye Cumhuriyetinin, evlatlarımın, torunlarımın yaşayacağı bu ülkede bir müslüman Türk olarak görevimi yerine getirdim” diyebilmeleri açısından mutlaka iki eli kanda da olsa bu seçimde sandığa gitmelidirler. Bu seçimler hayat memat meselesidir.

Daha önceki programlarda muhalefet partilerine Türkiye Kamu-Sen adına, çalışanlar adına, işsiz gençlerimiz adına kısacası tüm kesimler adına mesajlar göndermiştim. Bu seçimlerin gündeminin sosyal devlet olgusunun öne çıktığı, gündeme getirildiği bir seçim olması gerektiğini ifade etmiştim. Bu seçimde bunu gördük. Türkiye’de yüzde 11.3 oranında bir işsizlik rakamı ile karşı karşıyayız. Artık bu rakam bize iktidar partisinin Türkiye’de  işsizliği çözmek hususunda bir projesi olmadığı, bilgi birikimi ve niyetinin olmadığını, 13 yılın sonunda göstermiş oldu.

Cumhurbaşkanı dün bir mitinginde “Müslüman bir deliğe elini iki kez sokmaz” diyor ama ne yazık ki o yanlış deliğe elini dokuz defa sokanlar var. Peki biz neye göre oy vereceğiz? Biz bir spor takımını tutar gibi yense de yenilse de tutarız mantığı içinde  oy kullanamayız. Çünkü bizim evlatlarımız var. Anne baba olarak onlara karşı, torunlarımıza karşı sorumluluklarımız var. Ülkemizin hem demokrasi hem de hukuk konusunda , hem insan hakları konusunda ve en önemlisi adil gelir dağılımı konusunda yaşama hakkını evlatlarımıza teslim etmek sadece siyasi iktidarın değil anne ve babanın da sorumluluğudur.

Siyasi iktidar, benim liseyi, üniversiteyi ya da meslek yüksek okulunu bitirmiş evladıma 13 yıldır iş bulamıyorsa benim burada şapkayı önüme koyup “Çocuğumun geleceğini nasıl kurtarırım” derdine düşmem lazım. Bizim evlatlarımızdan daha kıymetli varlığımız olabilir mi? Onlar için canımızı verebilecek durumdayken, elbette onlara bir gelecek hazırlamak zorundayız. O nedenle siyasi tercihlerimizi ezbere yapma hakkımız yoktur. Bin bir güçlükle üniversiteyi bitiren çocuklarımız Türkiye’de taşeron patronların sömürüsüne terk ediliyor. Kaderleri taşeron patronların elinde ne yazık ki. Ömür boyu taşeron olmaya mahkum ediliyor bu çocuklar. Sayın Başbakan geçtiğimiz gün “Taşeron işçileri kadroya alacağız” diyor. Sizin bu cümleyi söyleme hakkınız yok sayın Başbakan. Siz iktidara geldiğinizde yani 2002 yılında  kamuda taşeron sayısı 20 bindi, bugün ise 755 bin olmuş. Bunu kim çıkardı? Siz çıkardınız, taşeron demek geleceği olmayan, pastadan payını alamayan, insanca yaşama hakkını kaybetmiş insan demektir, patronların daha zengin olması için ömrünü onların uğruna harcayan  insandır. Siz bunu 20 binden 755 bine çıkaracaksınız, belediyelerle bu rakam 1 milyon 200 bin, özel sektörü dahil ettiğimizde ise 2 milyonu aşan taşeron sayısı var ülkemizde ve bunu yapan bu iktidardır. Şimdi çıkıp “ Size kadro vereceğiz” diyorsunuz, bunu deme hakkınız yok. Siz taşeron sistemi evlatlarımıza layık gören bir siyasal iktidarsınız. Ekonomik ve sosyal anlamda,  işsizlik anlamında bu siyasi iktidarın vereceği hiçbir söze güvenmiyorum.” dedi.

KONCUK: ATANAMAYAN ÖĞRETMENLER, İ.İ.B.F’LİLER BU ÜLKENİN SIRTINDA YÜK DEĞİLDİR

Siyasal iktidarın işsizlik konusunda hiçbir projesi olmadığını belirten Genel Başkan Koncuk, “Bugün Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’yı dinledim, kendisi, “Muhalefetin sırtında yumurta küfesi yok, o nedenle bütün öğretmenleri iş sahibi yapacağız diye sallıyorlar” diyor. Bu nasıl bir ifadedir? Ataması yapılmayan öğretmenler sizin sırtınızda yumurta küfesi değildir. İ.İ.B.F.’liler sırtınızda küfe değil, İş ve Meslek Danışmanları yumurta küfesi değildir. Esas siz bu yaptıklarınızla milletin sırtında ağır bir yük haline geldiniz ve bu millet sizi taşıyamaz duruma geldi. 2002 yılında bugün Cumhurbaşkanı olan sayın Erdoğan’ın konuşmalarını hatırlıyorum, “72 bin öğretmenin hepsini atayacağız” diyordu. Bugün bu sayı 350 bine çıktı. İ.İ.B.F. mezunları 400 bine yükseldi sayenizde. Bu laflarla artık meseleyi geçiştiremezsiniz. Siyasal iktidarın gençlerimizi iş sahibi yapma konusunda hiçbir projesi olmadığını gördük. Bırakın projeyi bilgileri dahi yok.

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’ye ataması yapılmayan öğretmenlerimizden birinin annesi “Bu çocukları atayın” diyor o da diyor ki o anneye, “Bana akıl vereceğine çocuğuna nasihat et daha fazla KPSS’ye çalışsın” diyor. Bu çocuklarının atanamaması KPSS’den aldığı puana bağlı değil, açtıkları kontenjanların azlığı nedeniyle atanamıyorlar. Çocuklar 90-95 puan alıyorlar ama o branşta kadro sayısı çok az açıldığı için yerleşemiyorlar. Bunu bilmeyen bir Bakan o anneye böyle söylüyor. Sayın Bakan sen nasihatten bile anlamıyorsun, o çocukların yüksek puanlarla açıkta kaldığını dahi bilmiyorsun. Vatandaşın derdinden bihaber bir Ekonomi Bakanı var bu ülkede. Türkiye’nin 7 Haziran’dan sonra radikal bir adım atmasını bekliyorum. Bu adımın atılması için 13 yıl daha mı verelim bu iktidara?

AKP’li Burhan Kuzu geçtiğimiz günlerde bir twit atmış ve “Gençler iktidar olduğumuzda siz küçüktünüz, bizim iktidarımızda genç oldunuz, bizi dedelerinize, babalarınıza sorun” diyor.  Bende kendisine, “Gençlerimiz bu yaşa geldi ama yaşamaktan umudunu kesenler var, dedelerimiz ve babalarımızda size destek verdikleri için ah çekiyorlar artık” dedim.  Türkiye’de 5 milyon işsiz genç olduğu realitesi var artık.  Her evde bir genç işsiz var.  15 – 24 yaş arası nüfus yüzde 16 buçuk civarında ve Avrupa’nın en genç nüfusu Türkiye’de. Bu aralıktaki gençlerimizin yüzde 17.9’u işsiz geziyor.

Tabii 24 yaşından büyükleri de sayarsak bu rakamın çok daha yükseldiğini görüyoruz. Bizim buradan hareketle yeni bir anlayış bulmamız lazım, bir yere takılıp kalmamalıyız. Aynı nakaratı dinliyoruz yıllardır, ne diyorlar, “Beraber yürüdük, beraber ıslandık” Tamam güzelde benim çocuğum hala işsiz demeliyiz artık, sizin çocuklarınız gemiler alırken, benim evladım hala işsiz oturuyor. Aynı nakaratı artık dinlememek gerekiyor. Siyasi ve ideolojik olarak değil bir baba hassasiyetiyle, Türkiye sevdalısı bir vatansever insan olarak söylüyorum bunları.

 Elbette öğretmelerin hepsini bir anda atayamazsınız, tamam zaten kademeli olarak yapılsın diyoruz. Ben ortaya on tane proje koyarım bu çocukların iş sahibi olabilmesi için. Siz bunları düşünemiyorsanız neden Milli Eğitim Bakanlığını, iktidar koltuğunu meşgul ediyorsunuz? İnsanların gençlerin, ömürleri geçiyor, evlenemiyor bu çocuklar. Millet olarak bu olayları irdelemek ve değerlendirmek lazım. Bakan çocukları AKP’li  vekil çocukları işsiz gezmiyor. Bizim evlatlarımız KPSS ile bile iş bulamazken onlar sınavsız devlet memuru oluyor.

Köylünün  , esnafın, asgari ücretlinin, memurun çocuğu işsiz gezecek, Bakan çocuğu en iyi kadrolara gelecek, ondan sonra bu millete garip gureba edebiyatı yapacaksınız, kimse kusura bakmasın. Bu milletin evlatlarının geleceğini düşünmek siyasetse ben siyaset yapıyorum, ataması yapılmayan öğretmenin çilesini dile getirmek siyasetse siyaset yapıyorum, İ.İ.B.F. mezunu 400 bin memleket evladının gelecekten umudunu kestiğini söylemek siyasetse siyaset yapıyorum.

Anayasa emrediyor, “Vatandaşlarınıza geçinebilecekleri iş ve gelir temin edeceksiniz” diyor. Bu sorumluk ne kadar yerine getiriliyor? En kötü dönem denilen 2002 yılı yani kriz döneminde, işsizlik oranı yüzde 8.3 , bugün istikrar var denilen dönemde işsizlik yüzde 11.3,  genç işsizlik yüzde 20’leri aşmış durumda.  Bu her ne kadar siyasi iktidarın suçu ise de bu hataları görmezden gelen insanlarında sorumluluk altında olduğunu ifade etmek isterim. Benim çocuğumun işsiz kalmasının sebebi kim diye sormak lazım.” dedi.

KONCUK: KAMU TAMAMEN SİYASALLAŞMIŞTIR

Kamuda huzurun bozulduğunun altını çizen Genel Başkan İsmail Koncuk, “Geçtiğimiz gün bir afiş görüyorum iktidar partisinin, “Dünyada 10. Büyük ekonomi olacağız” diyor, ne zaman oluyorsunuz? 17. Sıradan 19. Sıraya düştük, BM insani gelişmişlik endeksinde 90. sıralardayız. Bunu kim yaptı, siz mi, ben mi? Artık vatandaşlarımızın siyasi kaygılarla değil, sosyal kaygılarla, ülkenin geleceği kaygısıyla oy vermesi gerekmektedir.

Demokrasi açısından da siyasal tercihlerimizi gözden geçirmemiz lazım. Türkiye’nin içinde bulunduğu hukuk problemleri bakımından da bir şeyleri değerlendirmek lazım. Paralel yapı diye bir şey tutturdular gidiyorlar. Bunu besleyen, büyütenler bu siyasi iktidardır ve bugün çıkıp “yanılmışız” diyorlar. Yanıldıysan benim suçum ne? Sen daha dostunu, düşmanını seçemiyorsun, beraber yürüdük bu yollarda şarkısını söylüyorsun. Düne kadar bunlarla beraber yürüdün. Sen dostunu düşmanını seçemiyorsan bu ülkenin suçu nedir? Paralel sözü yüzünden herkesi paralel görmeye başladılar. Polis teşkilatında binlerce insan görevden alındı. Polislerin hepsi korku yaşar hale geldi.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda bir dostumuzun Daire Başkanı olan çocuğunu paralel adı altında görevden aldılar. Müsteşarı aradım ve dedim ki, “Görevden alacaksan al ama Türk milliyetçisi diye al, paralel diye alma” dedim. Böyle anlamsız bir dönemden geçiriyoruz. Ergenekon vardı şimdi ne oldu? Ergenekon’u çıkarıp suçlayanda bunlar aklayanda bunlar. Bunların savcısıyım diyen bir Başbakan vardı. Bunu paralel yaptı diyorlar şimdi. 10 ay sonra çıkıp paralel yokmuş biz yanılmışız derseniz biz size nasıl güveneceğiz? Eğer devlet içinde bir devlet yapılanması varsa buna bağımsız yargı karar verecek. Herkes birbirinden korkmaya, endişe etmeye başladı. Siyasetin görevi ülkede kaos yaratmak değildir. İktidar ülkesine huzur vermelidir, milleti bölmek adına bir siyasal hareket olamaz. Böyle bir siyasal hareketin millete dost olduğunu kimse iddia edemez.

Kamu siyasallaşmış durumda. İktidarı desteklemediğinizi birileri duysun, camide imamsanız köye sürüyorlar, stajyer memursanız stajyerliğinizi kaldırmamakla tehdit ediyorlar, okul müdürüyseniz görevden alıyorlar. İşte 76 bin vatan evladını paranoyaları yüzünden görevden aldılar. Türkiye Kamu-Sen mensuplarının en temel özelliği vatansever olmalarıdır. Bayrağa saygılıdır, milliyetperverdir, Atatürkçü, milli ve manevi değerlerimize saygılıdır bizim üyelerimiz.

Bu insanları bir kenara bırakıp tek özellikleri yandaşlık olmak olanları göreve getirirseniz bu kabul edilemez. Hakimler, savcılar ciddi endişeler yaşıyorlar. Artık herkes Türkiye’nin çivisinin çıktığını görmelidir. Bu ülkenin çatısını tepemizde tutan güç hukuktur, insan haklarına saygıdır, her bir vatandaşı saygıdeğer görmektir, sevmektir insanları, demokratik olmaktır bu çatıyı bunlar ayakta tutmaktadır. Bunların hepsini zedeledik, o nedenle bu çatı çökerse kimseye faydası olmaz. Ne bir ton kömür bizi kurtarır ne de makarna, herkes hesabını iyi yapmalıdır.” dedi. 

KONCUK: “İNSANI YAŞAT Kİ, DEVLET YAŞASIN” DİYORLAR, 950 TL İLE İNSAN YAŞAYABİLİR Mİ?

“Bana kul hakkı ile gelmeyin” diyen yüce Allah’ın karşısına nasıl çıkacaksınız? diyen Genel Başkan İsmail Koncuk, “Asgari ücrete yapılacak eklemeyle devlet çökmez” dedi. Koncuk, “Muhalefet partileri asgari ücreti artıracağız diye bir vaatte bulunuyor, Başbakan’da işadamlarını toplayıp “Asgari ücreti artıracağız diyorlar, buna neden itiraz etmiyorsunuz” diye onlara çağrıda bulunuyor. Asgari ücretten aldığınız sağlık primlerini almamayı neden düşünmüyorsunuz? Bu sağlandığında ücret zaten bir miktar yükselir, o’nun üzerine de vatandaşına bir miktar katkı sağlasa her halde devlet çökmez. Devlet birçok şeyi sübvanse eder. Tarım ürünleri nasıl destekleniyorsa ki, orada da çok sıkıntılar var ama az da olsa destekleme sağlanıyorsa burada da yapılabilir. “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” sözünü çok kullanırlar ama 949 TL ile insan yaşamaz. Eğer sen işsizliğe çare olmayacaksan neden iktidar koltuğundasın? Bunu sorgulamamız lazım.

350 bin ataması yapılmayan öğretmen, 400 bin İ.İ.B.F. mezunu, lise mezunları, Meslek Yüksek okulu mezunları, 4-C’liler ve diğer tüm işsizler siyasi iktidarın kabusu oldular. Siyasi iktidar bunlara iş imkanı sağlamalıdır. Sizin çocuklarınız sınavsız işe girerken Ahmet ağanın, Hasan emminin çocuğu dışarıda işsiz gezemez, böyle bir düzeni ayaklarımızın altına alırız. Devlet elbette sosyal devlet olmanın gereğini yerine getirecektir ama esas olan istihdam yaratan devlet, siyasal iktidar, hukuku gelişmiş dünyayla yarışan bir devlet olmalıdır.

Bizim dinimiz, “İmanı olmayan cennete gidemez, sevmeyenin imanı olmaz” diyor, yani insanı seveceğiz, saygı duyacağız. Benim gibi düşünmüyor diye kimse benim yaşamam hakkıma mani olamaz. Ben o siyasi iktidara oy vermedim diye bana yaşama hakkı tanımayan bir iktidar olamaz. Kamuda çalışma barışı bozulmuş, saygı kalmamıştır. Bilgi ve birikimin anlamı kalmamıştır, siyasal iktidara teslim olmak yeterli duruma gelmiştir. Yüce dinimiz “İşi ehline veriniz” diyor. Yüce Allah, “Bana kul hakkıyla gelmeyin” diyor. Siz bileni itiyor o’nun yerine bilmeyeni getiriyorsunuz, bu kul hakkı değil midir?

Dinimizi siyasetten uzak tutmalıyız, siyasallaştırmamalıyız. Din bizim ortak paydamızdır. Peygamberimizi bir siyasi anlayışın adamı gibi göstermek adamı dinden çıkarır. Diyanet İşleri Başkanlığı buna hiçbir tepki vermemektedir. 29 Mayıs İstanbul’un fethinin yıl dönümüdür. Her yıl camilerimizde fetihle ilgili hutbe okunurdu ama bu yıl okunmadı, bunu izah etmeli Diyanet. Bizim ecdadımız İstanbul’u fethederken düşman topraklarına girdiğinde yediği üzümün parasını asmaya asan ecdattır. Yani düşmanın malını dahi izinsiz yemeyi ar eden bir ecdad. İstanbul’u çalmadık biz, İstanbul’u peşkeş çekmek için fethetmedik. Bizanslılar, “Kardinal külahı görmektense Müslüman sarığını yeğleriz” diyorlar, çünkü adalet var.” dedi.

KONCUK: SEÇİMLERDEN SONRA KADRO BEKLEYEN TÜM ÇALIŞANLARA KADROLARI VERİLMELİDİR

Türkiye Kamu-Sen’in köklerinin bu topraklarda olduğunu söyleyen Genel Başkan İsmail Koncuk, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da doğruyu söylemeye devam edeceklerini ifade etti. Koncuk, “7 Hazirandan sonra 4/C ve 4/B’lilere vekil ebelere , vekil hemşirelerimize, ve  vekil imamlarımıza kadro gelmelidir. Zaten taşeron çalışanlarımıza kadro geleceği ifade ediliyor. Siyasal iktidarın 4/C’lilere kadro verme ihtimali şu anda yoktur, çünkü Tekel eylemlerinden bu yana sanki siyasal iktidar 4/C’ lileri hasım gibi görüyor. Biz bu konuyu her yere taşıdık. Türkiye Kamu-Sen 4/C’li kardeşlerimize sahip çıkmıştır ve bu olayı namus davası gibi görüyoruz.

Bırakın 23-24 bin 4/C’liyi bir kişi dahi olsa Türkiye’deki insafsızca istihdam şekline maruz bırakılan insanlar bizleri ilgilendirmelidir. Dolayısıyla ben 4/C’lilerin isteklerine nail olmalarını diliyorum. 4/C’lilere yapılanlar bir zulümdür ve bunu yapanlarda zalimdir. Kim yaparsa yapsın, hangi siyasal anlayış olursa olsun isterse babamın başında olduğu siyasal iktidar olsun, zalimdir ve benim yanımda saygı değer değildir. Bu zülüm Türkiye’de ki insanları farklı normlara tabii tutmaktır. Buna hakkınız yoktur. İsterseniz 550 milletvekili ile gelin buna gene de hakkınız yoktur.

3 yıl kesintisiz sigorta şartı getirildi. Bu konu bütün memurları ilgilendirmektedir. Tayin isteyebilmeniz için özel sektördeki eşinizin  3 yıl kesintisiz sigorta ödemesi lazım. Devlet Personel Başkanlığı çalışmayı yaptı. Şu an Başbakanlık müsteşarının önünde. Buradan Sayın Başbakanlık Müsteşarına hitap edelim, bu mevzuyu düzeltin. Bizim talebimiz bellidir. Son iki yılda 360 gün kesintisiz sigorta ödemesi yeterli olmalıdır. Bu çocukların aylardır yaşadığı ıstırap yeter. Birazcık insanlığınıza hitap etmek istiyorum. Bu çocuklarımız feryat ediyorlar.

Bir çerçeve yönetmelik çıkardılar. Bu yönetmelik ile kastettikleri ‘memur eşler bir araya gelmesin’  yönetmeliği oldu. Bu kafa ile giderseniz memurda size güzel bir çerçeve yapar ve tarihin tozlu raflarına çiviler ve orada kalırsınız.

Yüce dinimizin emri ‘İnsanları laik oldukları şekilde yönetilirler.’ Adana’da imamlarımızın dahi zorla mitinge götürülmüştür. Yüreğir Müftüsü imamlara mesaj çekiyor. ‘Sayın Cumhurbaşkanın mitingine katılmak üzere saat 14.00 itibaren idari izinlisiniz’ diye. Yüreğir Müftüsü sen nasıl bir din adamısın? Adana’da, 16:30’da ikindi namazı kılınıyor kim kıldıracak bu namazı? Miting namazdan önemli değildir. İkindi namazı farz namazlarından biridir. Bu talimatı veren müftü her kimse ismini de bilmiyorum, öğrenmekte istemiyorum. Adana Yüreğir müftüsüne yazıklar olsun, yüreği var ise beni dava etsin ama ben senden Allah katında davacıyım. Sen nasıl bir adamısın? Yüzün kızarması lazım, Türkiye bu hale geldi. Türkiye’yi bu hale getirenler bellidir. Artık milletimizde bunu değerlendirmesi ve karar vermesi gerekir.

Biz bir Sivil Toplum Örgütü  olarak toplumla sıkıntıları, kanaatlerimizi paylaşmak zorundayız. Biz kendimizi Türkiye’nin sendikası, ilkeli bir sendika olarak tanımlıyoruz. Dolayısıyla bu milletin her derdi bizi yakından ilgilendirmelidir. Bizim köklerimiz bu topraklarda, bu Anadolu coğrafyasındadır. Bizim besin kaynaklarımız bu milletin milli ve manevi değerleridir. Dolayısıyla bu memleketin evlatlarının işsizliği, mutsuzluğu, hukuksuzluğu her bizi ilgilendirmelidir. Türkiye Kamu-Sen bu zamana kadar tüm sorumluklarını yerine getirdi, bundan sonrada bu sorumluluğu yerine getirecektir. Kimseye eyvallahımız yok ama 8 Haziran tarihinde Türkiye’de yeni bir gün doğumunu ülkemizin geleceği açısından çaresiz vatandaşlarımız adına umut ediyorum.

Esnaflarla konuşuyorum ağlıyorlar. Geçenlerde konuştuğum diyor ki; ‘Başkanım bu dükkanı kapatacağım ama bu dükkandan 3-5 kişi ekmek yiyor, burayı kapatırsam onlar evine ekmek götüremeyecek” diyor. Onun için dükkânını açık tutuyor.

Çiftçiye mazotu ucuz verdiği için muhalefet partilerini suçlayan bir anlayış var. Neden vermesin? Senin yatına KDV’siz ÖTV’siz mazot veriliyor da çiftçinin üretim yapsın diye verilecek olan ucuz mazot mu sorun yaratıyor? Çiftçinin ucuz mazot alması demek buğdayın da ucuzlaması demektir, sürülmeyen tarlaların sürülmesi demektir.  Tarlasının  büyüklüğüne göre mazot parası harcayan çiftçilerimiz var. Ucuz mazot verilsin ki çiftçimize ne üretiyorsa o ürün ucuzlasın. Çiftçiye bir iştah gelsin. Emin olun bir çok çiftçimiz tarlasını sürmek istemiyor. Devlet bunu sübvanse etmelidir. Kanada’da, ABD’de ve birçok ülkede çiftçiye destek çok fazladır. Millet olarak bunları düşünmemiz gerekir.

Herhangi bir sosyal dilim bu ülkede mutsuzsa bu herkesi ilgilendirir. Bu sosyal dilimler birbirine zincirleme bağlıdır.  İşçi, memur kazanacak  çiftçi üretecek, esnaf satacak. Bunlardan birisi aksarsa topyekün mutlu olmak mümkün değildir.

İşçilerimizle yeni bir toplu sözleşme imzalandı, 2015 yılında ilk altı ayda yüzde 6.2, ikinci altı ayda yüzde 5’lik bir sözleşme yani yüzde 11.3 civarındadır. 50 ila 100 TL arasında da bir iyileştirme yapılacak maaşlarında, hayırlı olsun  daha fazla bile olmalıdır, yeterli bile değildir. İşçimize verdik ama 2 milyon 600 bin memura, 1 milyon 900 bin memur emeklisine yüzde 3+3 toplam yüzde 6 zam veriyorsun. İşçiye2015 yılı için  yüzde 11.3 zam yaparken, memur ve emeklisine yüzde 6 zam yapıyorsun, bu nasıl bir taksimdir? Bu nasıl adil olmaktır? Memurlarımız emeklilerimiz düşünmelidir bu yaşananları. Tabii bu yüzde 6’lık sözleşmenin altına imza atanlarında Türkiye’de harç bitti yapı paydos derler ya, böyle sendikacılığın kapısına kilit vurmak lazım.

Türkiye’de doktor doktorluğunu, siyasetçi siyasetçiliğini yapmalıdır. Kanunla, anayasayla herkesin görevleri tanımlanmıştır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir siyasi görüşün Cumhurbaşkanı olması yerine tüm siyasi görüşlerin Cumhurbaşkanı olmasını ve büyümesini tercih ederdim. Cumhurbaşkanının bu ülkede siyaset yapmasının bir ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum. Bu millet sizi en namütenahi bir makama taşımıştır. Bunun ötesi yoktur, tatmin olun ve ülkeyi huzursuz etmeyin. Siyaset kendi mecrasında yürüsün. Bu milletin tamamının Cumhurbaşkanı olun.” dedi.

                             ...:: GENEL BAŞKANIN AÇIKLAMALARI İÇİN TIKLAYINIZ ::...

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.