Kamuda CEO Tartışmaları

5 Haziran 2013 tarihinde meclis gündemine gelmesi beklenen, “657 sayılı DMK ile bazı KHK’larda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı” kamuoyunda tartışma yarattı.

 

Bu kanun tasarısında yapılması planlanan değişikliklerden, özellikle 6400 ek göstergeli genel müdür ve daha üst ünvanlı kadrolara özel sektörden atama yapılacak olması, kamuda kariyer ve liyakat ilkelerinin ortadan kalkacağı endişelerini gündeme getirdi.

 

Peki, kamuda kariyer ve liyakat ne anlama geliyor?

Bu kavramlar 657 sayılı DMK’da tanımlanmış.

657 sayılı DMK’nın, “Temel İlkeler” başlıklı bölümünde yer alan,3.maddesinin B fıkrasında “Kariyer”, C fıkrasında ise “Liyakat” ilkeleri yer almaktadır.

Kariyer ilkesi; “Devlet memurlarına, yaptıkları hizmetler için lüzumlu bilgilere ve yetişme şartlarına uygun şekilde, sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar ilerleme imkânını sağlamaktır.”

Liyakat: “Devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkânlarla uygulanmasında Devlet memurlarını güvenliğe sahip kılmaktır.” şeklinde tanımlanmıştır.

 

657 sayılı DMK’da, kariyer ve liyakat ilkeleri bu şekilde tanımlanırken, yasanın çıkmasından bu yana, uygulamada bu ilkelere uygun hareket edildiğini söylemek mümkün değildir.

 

Kariyer ilkesine göre değerlendirme yapacak olursak; gelmiş, geçmiş bütün cumhuriyet hükümetleri,(Koalisyon hükümetleri hariç) işbaşına geldikten hemen sonra, genel müdür ve üst ünvanlı kamu görevlilerini değiştirme yoluna gitmişlerdir. Bu da siyasal açıdan ve hükümetlerin programlarını uygulayabilmeleri açısından doğru olan bir uygulamadır. Bu uygulamanın, kariyer ilkesiyle bağdaşmayan bir yönü yoktur. Çünkü kamuya giren bütün memurların üst düzey yönetici olma şansları, teorik olarak zaten mümkün değildir.

 

Liyakat ilkesinin uygulanıp uygulanmadığını irdelediğimizde ise, karşımıza yine olumsuz bir durumun çıktığını görürüz. Çünkü kariyer ilkesinde olduğu gibi, bütün hükümetler, yönetici ya da üst düzey yönetici ataması yaparken, liyakat ilkesine göre yani, görev tanımına uyan yönetici değil, kendi siyasi görüşlerine yakın görevlileri yöneticiliğe getirir.

 

Bu nedenle, “Kamuda kariyer ve liyakat gidiyor, hükümet memurluğu geliyor” söylemi havada kalan bir söylemdir. Çünkü üst düzey yöneticiler açısından zaten kariyer ve liyakat ilkelerinin uygulanmadığı ortadadır. Endişelerin kaynağı, bu kadrolara özel sektörden atamaların yapılacak olmasıdır.

 

Tasarıyla kamuda, müdür, il müdürü, daire başkanı ve daha üst ünvanlı kadrolara yapılacak atamalarda aranan 8-10 ve 12 yıllık hizmet süresileri 5 yıla indiriliyor. Bu 5 yılın hesabında sadece kamudaki süreler değerlendirilecek. Bu değişiklik önerisi, kamu yöneticilerinin gençleşmesi açısından olumlu bir düzenlemedir. Değişim ve dönüşümün bu kadar hızlı olduğu bir dönemde, kamu yöneticilerinin de gençleşmesi olağan bir durumdur.

 

Yine tasarıda, “Müdür ve üstü kadrolara atanmada belirli süre o kurumda çalışmış olma, belirli bölümleri bitirmiş olma gibi şartlar aranmayacak olması da tartışma konusu edilen hususlar arasında gösteriliyor. Bu maddeye göre, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı gibi kurumlardaki üst düzey kadrolara meslek mensubu olmayanlar da atanabilecek. Örneğin Adalet Bakanlığına bağlı müdürlüklerin büyük bölümünde hâkim, savcı ya da avukat olma, hukuk fakültesi mezunu olma şartları ve ayrıca belli süre kamuda hizmet yılı gerekirken bu şartların kaldırılıyor olması, sorun olarak görülüyor. Özellikle Dışişleri Bakanlığındaki mevcut yapının, Hükümetlerin politikalarını yürütmelerine engel olduğu düşünülüyor.

 

Ancak, demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş hükümetlerin, seçmenden onay almış politikalarını uygulayabilmek için kendi kadrosunu oluşturup, çalışmalarını rahatça sürdürebilmeleri de olması gereken bir durum olarak görülmelidir.

 

Bu konuda; “Etkin Devlet” yaklaşımlarını ve bu konuda gündeme gelen “Yönetişim Kavramı”nı da tartışmak gerekiyor. “Yönetişim kavramı, sistemsel, siyasal ve yönetimsel olmak üzere üç boyutuyla ele alınabilir: Sistemsel olarak yönetişim, devletin klasik ve otoriter karar alma süreçleri ve resmi kurumsal yapısıyla belirlenen hükümetten daha geniş bir kavram olarak tanımlanmaktadır. Siyasal boyutta yönetişim, yalnız devletin meşrutiyetini ve şeklen demokratik yönetimini değil, yurttaşların mümkün olan her alanda ve biçimde katılımını öngörmektedir. Yönetimsel boyutta kastedilen ve amaçlanan ise etkin, bağımsız, saydam, denetlenebilen bir kamu hizmetidir.”*

 

Bizce, başta sendikalar olmak üzere konunun bütün tarafları ve bu tasarıdan etkilenecek olan bütün kesimler, 657 sayılı yasada uygulanmayan ilkeler olarak yerini almış kariyer ve liyakat ilkelerini bugünkü uygulanmayan haliyle savunmak yerine, toplu sözleşme görüşmelerinde kendi ilkelerine uygun bir memur yasa tasarısını sözleşme masasına getirmelidirler.

 

*GÖYMEN, Korel, “Türkiye’de Yerel Yönetimler ve Yönetişim: Gereksinmeler, Önermeler, Yönelimler Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, C.9, Sayı: 2, 2000”

Önceki ve Sonraki Yazılar