Koncuk'tan Hükümete Zor Sorular

Koncuk'tan Hükümete Zor Sorular

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, 13.05.2017 tarihinde Antalya 2 No’lu Şube’ye bağlı Alanya İlçe Temsilciliği tarafından Alanya Öğretmenevi'nde düzenlenen Anneler günü etkinliğine katıldı.

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, 13.05.2017 tarihinde Antalya 2 No’lu Şube’ye bağlı Alanya İlçe Temsilciliği tarafından Alanya Öğretmenevi'nde düzenlenen Anneler günü etkinliğine katıldı. Genel Başkan’a Genel Mali Sekreter Seyit Ali Kaplan ile Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri Cengiz Kocakaplan da eşlik etti.

Allah bizi annesinin babasının rızasını, duasını alamayan evlatlardan eylemesin

Genel Başkan İsmail Koncuk, sözlerine başta şehit anneleri olmak üzere bütün annelerin Anneler Günü’nü kutlayarak başladı. Genel Başkan, “Azeri bir Türk Şairi, ‘Toprak da anasız kalmasın diye toprağın bağrında yatar analar’ diyor. Analar bu kadar kıymetli ve özeldir bizler için. Anne kelimesi bile tüylerimizi diken diken etmeye yeter bir kelimedir. Anne babalarımızın sağlıkta kıymetini bilmemiz lazım. Onlar yaşamını yitirdikten sonra arkalarından gözyaşı dökmenin, keşke demenin bir anlamı yok. Allah bizi annesinin babasının rızasını, duasını alamayan evlatlardan eylemesin. O yüzden bu Anneler Günü’nde başta şehit annelerimiz olmak üzere tüm annelerimizin ellerinden öpüyorum. Şehit annelerinin acıları biliyorum ki hiçbir zaman dinmeyecek. Onların acılarını bütün hücrelerimle, yüreğimle hissediyorum. Bütün şehitlerimize de Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Allah mekânlarını cennet eylesin. Hayatta olan annelerimize de uzun ömür ve sağlık diliyorum.” dedi.

Esasen bir anne baba olarak; böylesine köhnemiş, kokuşmuş bir anlayışın içerisine girmenin evlatlarımızın geleceğini yok etmek olduğunu idrak edemeyen insanların bulunmasını görmek son derece üzüntü verici, kahredici bir durumdur.

Çalışma hayatındaki sorunlara değinen Koncuk şunları söyledi: “Evlatlarımıza nasıl bir ülke bırakacağımız son derece önemlidir. Birçok insan ne yazık ki sadece bugünü yaşıyor, nefsi için yaşıyor, günü nasıl kurtarırım, bugünü nasıl atlatırım anlayışıyla hareket ediyor.

Benim üzüldüğüm nokta, bu insanların birçoğunun okumuş, mürekkep yalamış insanlar olmasıdır. Kimisi öğretmen, kimisi imam, kimisi doktor, hemşire. Ama sadece günü kurtarmanın derdindeler. Böyle bir anlayışı kabul etmemiz mümkün değil.  Esasen bir anne baba olarak; sendikal tercihler bakımından böylesine köhnemiş, kokuşmuş bir anlayışın içerisine girmenin evlatlarımızın geleceğini yok etmek olduğunu idrak edemeyen insanların bulunmasını görmek son derece üzüntü verici, kahredici bir durumdur.”

Hangi formülle kamuda çalışan 730 bin taşeronu, taşeron olmaktan kurtaracaklar? Taşeronların kadrolu memur haline getirilmeleri bu mantalite ile mümkün değil.

Türkiye’de kamuda taşeron çalışan sayısının son 15 yılda 20 binden 730 bine ulaştığını kaydeden Koncuk, “Taşeron çalışanların büyük bir bölümü üniversite mezunudur. Evlatlarımızı taşeron patronların kucağına terk ediyoruz. Kamuda çalışan taşeron sayısı 730 bindir. Bu rakama belediyeleri dahil ettiğimizde taşeron çalışanların sayısı 1 milyon 150 bin, özel sektörü de dahil ettiğimizde yaklaşık olarak 2.5 milyon taşeron çalışan bulunmaktadır. Taşeron çalışanların geleceği, iş güvenceleri, görevde yükselme hakları yoktur.

Sayın Çalışma Bakanı Mehmet Müezzinoğlu referandumdan önce ‘Taşeronların problemi bizim problemimiz’ dedi. Mart ayında KPDK toplantısı vardı. Sayın Bakan’a ‘Ne güzel taşeronların problemi bizim problemizdir dediniz. Fakat bu problemi çözmenin formülü nedir?’ diye sordum. Cevap yok. Referandum bitti, hangi formülle kamuda çalışan 730 bin taşeronu, taşeron olmaktan kurtaracaklar? Taşeronların kadrolu memur haline getirilmeleri bu mantalite ile mümkün değil.

Son 15 yılda 20 binden 730 bine taşeron çalışan sayısı çıkmışsa, bu yöntem kamuda asıl istihdam çalışma modeli haline gelmiş demektir. Bu; aklı başında, muhakeme gücü olan, yarınları görebilen bütün anne babaları ilgilendiren bir durumdur. Bütün anne-balaların kendisine şunu sorması gerekir: Evlatlarımıza nasıl çalışma hayatı bekliyor? Taşeron patronların zengin olması adına evlatlarımızın sömürülmesine, geleceğinin çalınmasına evet mi diyeceğiz, tasdik mi edeceğiz ya da sessiz mi kalacağız?

Çalışma hayatında yaşanan bütün kusurları, eksikleri sineye çekeceğiz, haksızlıklara sessiz kalacağız ve aman boş günüme nöbet konulmasın diye sendikal tercihte bulunacağız. Böyle bir anlayış olmaz!

Bu sebeplerden dolayı sendikacılık çok önemli bir faaliyettir. Bunları yiğitçe seslendiren, muhataplarının yüzüne ifade edebilen sendikalar lazım. Sendikalar Kanarya Sevenler Derneği değil ki! Herkesin çevresinde okul müdürü istedi diye sendika üyesi olanlar vardır. Ya da günlük planı güzel olsun, ders programı bir iki gün boşalsın diye sendika tercih eden bir çok insan var. Bunlar aslında tüylerimizi diken diken eden bir durumdur. Okumuş, aydın insanların böyle bir tutum içerisine girmesini biz nasıl kabul edeceğiz? Hz. Peygamber Efendimiz, ‘Bir haksızlık gördüğünüzde önce elinizle, gücünüz yetmiyorsa dilinizle engel olmaya çalışın, o da olmuyorsa kalbinizle (içinizden) buğzedin, bu imanın en zayıf noktasıdır’ diye buyuruyor. Çalışma hayatında yaşanan bütün kusurları, eksikleri sineye çekeceğiz, haksızlıklara sessiz kalacağız ve aman boş günüme nöbet konulmasın diye sendikal tercihte bulunacağız. Böyle bir anlayış olmaz!

Yıllardır tıkır tıkır işleyen sağlam bir sistemi niye bozdunuz? Mülakat getirilmesi ile birlikte emeğin, çalışmanın ne anlamı kaldı?

Öğretmen alımında mülakat getirilmesini eleştiren Koncuk, şunları söyledi: “Cumhuriyet tarihinde ilk defa öğretmenlik mülakatlı hale getirildi. Çocuklarımız daha önce KPSS’ye giriyordu ve torpil aramadan KPSS’den aldığı puanla öğretmen olarak atanıyordu. Şimdi ise hem memur hem öğretmen alımında mülakat getirildi.

Beni arayan çok insan var. ‘Başkanım çocuğum mülakata girecek. Bir şey yapabilir misiniz?’ diye soruyorlar. Hem torpilin haksızlık olduğunu söyleyeceğiz hem de aynı pisliğin içine gireceğiz. Böyle bir şey olmaz. Allah kul hakkı yemekten korusun!

Ne yazık ki bu evlatlarımızın anne babaları yola düşmüş torpil arıyor. ‘Nasıl torpil bulurum da çocuğumun öğretmen olmasını sağlarım?’ diye düşünüyor. Buna ne yazık ki kimse ses çıkarmıyor.

Buradan soruyorum: Yıllardır tıkır tıkır işleyen sağlam bir sistemi niye bozdunuz? Mülakat getirilmesi ile birlikte emeğin, çalışmanın ne anlamı kaldı? Bir aday KPSS’den 90 puan almasına rağmen öğretmen ya da memur olamayacak, buna rağmen KPSS’den 50 puan alan başka bir aday torpil bulduğu için mülakatta 90-95 puan alarak, diğerinin önüne geçecek. Bu haksızlığa susan dil, şeytandır. Mülakat denilen ucube sistemin gerek yönetici atamada gerekse öğretmen ve memur alımında ortadan kaldırılması için gerekli mücadeleyi dün ve bugün olduğu gibi yarın da yapacağız.

Ey bu sistemi ihdas edenler; sizin günahınız bu sistemi çıkardığınızdan dolayı yedi sülalenize yetecektir. Biz unutturmayacağız. Elbette bu mücadeleyi beraber vermeliyiz. Bu mücadele ancak yiğit, şahsiyetli, yürekli insanlarla verilebilecek bir mücadeledir. Bu anlamda Allah hepinizden razı olsun. Bu zorlu mücadelede bizleri yalnız bırakmadığınız için sizi tebrik ediyorum.”

Toplu sözleşme maddeleri kanun gereği uygulanması mecburi maddelerdir. Keyfiyete bağlı değildir. Buna biz dava açtık. Adamların yüzü bile kızarmıyor.

Toplu sözleşmenin 20 maddesinin uygulanmadığını söyleyen Koncuk, “Malum bir sendika var. Bunlar 2015 yılında bir toplu sözleşme imzaladılar. Ben de o toplu sözleşme masasındaydım. ‘Bu maddelerle olmaz, toplu sözleşmeyi imzalamayın’ dedim. Ama dinlemediler. Alkışlar ve sloganlar eşliğinde toplu sözleşmeyi imzaladılar. Aradan iki yıla yakın bir zaman geçti. Toplu sözleşmenin, aralarında 4/C’lilere kadro verilmesi, üniversite mezunu işçilerin memur kadrosuna alınmasının da bulunduğu tam 20 madde uygulanmadı. Toplu sözleşmenin altında Memur-Sen Genel Başkanı’nın imzası var. Bu maddelerin uygulanmaması ile ilgili bir dava açmalıydılar. Çünkü toplu sözleşme maddeleri kanun gereği uygulanması mecburi maddelerdir. Keyfiyete bağlı değildir. Buna biz dava açtık. Adamların yüzü bile kızarmıyor. Bu nedenle toplu sözleşmeyi imzalayan sendikalardan memurların hesap sorması lazım. Bu ancak yürekli insanlarla mümkündür.” diye konuştu.

Ortalama maaş alan bir memur, ekonomik büyümeden pay alınamadığı ve refah payı uygulaması olmadığı için her ay 1085 TL kaybediyor.

Kamu çalışanlarının Ocak ayında yüzde 3 zam aldığını, ancak 4 aylık enflasyon farkının  yüzde 5.71 çıktığını hatırlatan Koncuk, şunları kaydetti: “1 yıllık enflasyon 11.87'ye ulaştı. 4 aylık enflasyon ise yüzde 5.71 çıktı. Dolayısıyla Ocak ayında aldığımız yüzde 3'lük zam, yüzde 2.71 geride kaldı. Maliye Bakanı Naci Ağbal, ‘Endişe etmeyin, Temmuz’da enflasyon farkını ödeyeceğiz’ diyor. Ancak Mart-Nisan-Mayıs-Haziran aylarındaki 4 aylık kayıplarımızı nasıl karşılayacağız? Dolayısıyla Temmuz enflasyon farkı ödemesi geçmiş zararları karşılamayacak. Biz Türkiye Kamu-Sen olarak zam politikasının değişmesi gerektiğini savunduk. Enflasyon oranında zam, sıfır zam demektir. Yerinizde saymak anlamına gelir.

Ekonomik büyüme ve refah payı uygulamasının göz önüne alınması lazım. 2002 yılından bu yana bu anlattığım sistem uygulanmadığı için ortalama memur maaşlarında yüzde 40’lık bir düşüş var. Yüzde 40’lık düşüş ise aylık 1.085 TL kayıp anlamına geliyor. Yani ortalama maaş alan bir memur, ekonomik büyümeden pay alınamadığı ve refah payı uygulaması olmadığı için her ay 1085 TL kaybediyor.

Temmuzda enflasyon farkı alacağız. Buna rağmen maaşlarda azalma olacak. Çalışanlar 15’lik vergi diliminden yüzde 20’lik vergi dilimine girdi. Vergi diliminden dolayı birçok memurun maaşında zam almasına rağmen azalma olacak. Yani kaşıkla verilip, kepçeyle alınacak. Bu zam politikası mutlaka değiştirilmelidir.

Enflasyon farkının hesaplanma yöntemleri ile ilgili TÜİK yetkilileri bizlere brifing verdi. Oysa bizi ilgilendiren kiralık evlere, giyime, ulaşıma, yakıta yapılan zamlardır. Bizim enflasyonumuz bunlardır. Enflasyon sepetinde birçok madde doğrudan çalışanların hayatını etkileyen maddeler değildir. Dolayısıyla mevcut enflasyon rakamları, memurların ve çalışanların enflasyon rakamları değildir. İşte tüm bunları takip ediyoruz, toplu sözleşme masasına getiriyoruz. Ama öyle bir sendika var ki, işi memurları pazarlamak. Memurların bir kısmı da maalesef satılmaktan keyif alıyor. Alan memnun, satan memnun. Ortada memnun olmayan bir tek Türkiye Kamu-Sen var. Tabi herkes şunu bilmelidir ki; biz bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz.”

Programın sonunda davete katılan şehit anneleri ve eşlerine Genel Başkanımız İsmail Koncuk tarafından çiçek takdim edildi. 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.