Öğretmen Yetiştirmenin Dünü ve Bugünü Paneli

Öğretmen Yetiştirmenin Dünü ve Bugünü Paneli

ÖĞRETMEN YETİŞTİRMENİN DÜNÜ VE BUGÜNÜ PANELİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ

 

Eğitim-İş, öğretmen okullarının kuruluşunun 165. yılında alanında yetkin eğitimcilerin panelist olarak katıldığı “Öğretmen Yetiştirmenin Dünü ve Bugünü” adlı panel düzenledi.
        Ankara Barosu Eğitim ve Kültür Merkezi’nde, Prof. Dr. Feyzi Uluğ’un yönetiminde gerçekleşen panele konuşmacı olarak Dr. Niyazi Altunya, Prof. Dr. Rıfat Okçabol katıldı.
        Açılış konuşmasını yapan Genel Başkanımız Veli Demir, nitelikli eğitimin ancak nitelikli öğretmenler yetiştirmekle mümkün olduğunu vurguladı ve “Ülkenin geleceği, iyi yetişmiş ve mesleğinde söz sahibi öğretmenlere bağlıdır. Ancak o zaman ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür’ kuşaklar yetiştirilebilir” dedi. Osmanlılarda örgün eğitim kurumlarının, sıbyan mektebi ve medreselerden oluştuğunu belirten Demir, II. Mahmut’un “İstanbullular için ilköğretim zorunludur” sözleri ile öğretmen yetiştirmenin 1824 yılında gündeme geldiğini söyledi.
        Demir, bugünkü anlamda çağdaş öğretmen yetiştirmek için ilk öğretmen okulunun 16 Mart 1848'de "Darülmuallimin" adı altında açıldığını kaydederek Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş döneminde eğitim ve öğretmen yetiştirme konularına ayrıca önem verildiğini ifade etti. Demir şöyle konuştu:
        “Mustafa Kemal Atatürk, yoksul Anadolu insanının esas savaşının cehaletle olacağını biliyordu. Nitekim, TBMM'nin açılışından bir ay sonra, Milli Eğitim Bakanlığı kurulmuştur. Atatürk, 1922 Ekiminde Bursa’da öğretmenlere, ‘Ordularımızın zaferi sizin ordularınızın kazanacağı zafer için zemin hazırladı. Hakiki zaferi siz kazanacaksınız’ demiştir. 1 Mart 1923’te Meclis’in açılış konuşmasında öğretmenliği yüceltmiş 5 yıl sonra başöğretmeni olduğu öğretmenlerin fedakar ve saygı değerliğini dile getirmiştir.
        Öğretmen yetiştirmede önemli bir tarih de 1936’dır. Köy eğitmeni uygulaması aslında 17 Nisan 1940 yılında kurulan Köy Enstitüleri’nin adeta önsözüdür.
        Köy Enstitüleri, neredeyse tüm Anadolu'nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne alınarak dönemin başbakanı İsmet İnönü'nün himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç'un çabalarıyla ilkokul mezunu zeki köy çocuklarının bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kurulmuştur. Falih Rıfkı Atay ‘Orada çocuklar yuvalarını kendileri yapan kuşlar gibiydiler’ demişti. Ama o yuvalar 1954 yılında ağa milletvekillerinin çabalarıyla kapatıldı.”
        Demir, 165 yıllık öğretmen yetiştirme tarihi boyunca Köy Enstitüleri’nden başlayarak öğretmen yetiştirme konusunda önemli adımlar atılmasına karşın günümüzde hem öğretmen yetiştirme sisteminde, hem de yetiştirilen öğretmenlerin istihdamında ciddi sıkıntılar yaşandığına dikkat çekti. Plansız, programsız, amaçsız bir şekilde öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerinin sınıfta kaldığını vurgulayan Demir, “Bugün 400 binin üzerinde diplomalı ataması yapılmayan öğretmen bulunmaktadır. Yıllarca öğretmen olmak için okuyan, bu alanda eğitim alan meslektaşlarımızın onca öğretmen açığına rağmen atanmaması eğitim sisteminin en önemli sorunlarından birisidir” dedi.
        İyi bir öğretmenin, en kötü programlarla, en olumsuz koşullarda dahi iyi öğrenciler yetiştirebilmesi gerektiğini söyleyen Demir, “Ama ülkemiz 165 yıllık bir öğretmen yetiştirme deneyimine sahip olmasına karşın nitelikli öğretmen yetiştirebilmekte midir? Bu sorunun mutlaka yanıtlanması gerekmektedir” diye konuştu.
        Dr. Niyazi Altunya ise öğretmen okullarının tarihini anlatarak başladığı konuşmasında, eğitim fakültelerinin bugünkü durumuna değindi. Türkiye’de 90’ın üzerinde eğitim fakültesi olduğuna dikkat çeken Altunya, şöyle konuştu:
        “Bu fakültelerde artık eğitim bilimi terk edilmektedir. Eğitim bilimleri artık ölüyor. Türkiye’de akla meydan okuyan bir iktidar var. Artık din ve vicdan özgürlüğüne dayanan bir rejimden başka bir yere sürüklenmek isteniyoruz. Her öğretmen kendi köşesinde bir şeyler yapmak zorunda. Eğer siz yağmuru deneyle yağdıramazsanız, melekler yağdırır. Eğitimi mutlaka bilime dayandırmak gerekir.
        Prof. Dr. Rıfat Okçabol da var olan sistemde öğretmen yetiştirme sorununa sahip çıkacak bir makam bulunmadığını ifade etti ve şunları söyledi:
        “Başbakan, dindar ve kindar nesil yetiştirmek istediğini söyledi, eğitim bilimleri fakülteleri ses çıkarmadı. Fen-edebiyat fakülteleri öğretmen yetiştirmeye soyunuyor, eğitim bilimleri fakülteleri bakıyor. Öğretmen okullarına baktığımızda çocuklara öğretmenlik mesleğini sevdiren bir kadro vardı. Ama eğitim fakültelerinin yapısında, öğretmen okullarının o özelliği korunmamıştır.”
        Prof. Dr. Feyzi Uluğ ise en önemli sorunun meslekleşme sorunu olduğuna dikkat çekti ve “Bu konuda eğitim sendikalarına çok iş düşüyor. Meslekleşme sorununun çözülmesi için atılması gereken adımlar var. 40 bin sınıf öğretmenini bir gecede branş öğretmenine çeviremeyiz. Bu meslekleşme sorununun bir parçasıdır. Diğer bir sorun bu kadar eğitim fakültesine ihtiyaç var mıdır? Belirli eğitim fakülteleri üzerinde enerjiyi birleştirmek gerekli, fakültelerin bölümlerinde sınırlamaya gidilmeli. Sorgulayan öğrenci yetiştirmek için sorgulayan öğretmen yetiştirmek gereklidir” dedi.
        Panelin ardından Birleşik Kamu-İş Örgütlenme Sekreteri Hasan Kütük, Kültür Sanat-İş Genel Başkanı Şahin Çulcuoğlu ve Genel Başkanımız Veli Demir, konuşmacılara plaketlerini sundu. 

 
Facebook'ta Paylaş





 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.