Sözleşmeli Öğretmenlik Kaldırılmalı! İşte Gerçekler!

Sözleşmeli Öğretmenlik Kaldırılmalı! İşte Gerçekler!

Bilindiği gibi sözleşmeli öğretmen uygulaması mevcut iktidar tarafından hayata geçirilmiş, yine aynı iktidar tarafından 2011 yılında bu uygulamaya son verilmiştir.

"İlim ilim bilmektir ilim kendin bilmektir sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır." demiş Yunus Emre.

Aynı Yunus; "Behey Yunus sana söyleme derler Ya ben öleyim mi söylemeyince." dermiş. Bu sözleri hatırladıkça eğitim çalışanlarının kunta-kinteleri sözleşmeli öğretmenlerin giderek daha beter ve umutsuz bir hal alan ahval-i pür melal'i karşısında ve anında sık sık söylemekten kendimizi alamadığımız; "Söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil." sözü aklımıza geliyor.

Fuzuli'nin her zamanki lirik melankolisinden payını alan, her seferinde bir kez daha hayranlık uyandıran, çaresizliğin en anlamlı ifadesi olan ah'lar ile an'ların olağan buluşmasını anlatan hal-i pür melalimizin muhteşem tasviridir. "Sussan olmuyor, susmasan olmaz dil dursa hakim bey, tende can durmaz." mı dersiniz?

Yoksa "Kelimeler şu an kocaman birer yalan, konuşursam seni yakar, susarsam kendime katlanamam." mı dersin ya da "Susmak bazen aslında ne çok şey anlatır!" mı dersiniz?

Ama bu araştırma yazımızda sözleşmeli öğretmenliğin sorunlarını ve çözüm yollarını yazmaya çalıştık. Artık sorunu çözmek Milli Eğitim Bakanlığındadır, Bakanlık ister sorunları çözer, ister görmezden gelip kulak arkası yapar.

Bilindiği gibi sözleşmeli öğretmen uygulaması mevcut iktidar tarafından hayata geçirilmiş, yine aynı iktidar tarafından 2011 yılında bu uygulamaya son verilmiştir.

Türk Eğitim-Sen olarak sözleşmeli öğretmenliğin iptali için verdiğimiz mücadele sonucunda 2011 yılında kaldırılan sözleşmeli öğretmen istihdamının 03.08.2016 tarih ve 29790 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Sözleşmeli Öğretmen İstihdamına İlişkin Yönetmelik ile yeniden başlatılması, geçmişte yaşanan mağduriyetlerin tekrardan yaşanmasına sebep olmaktadır.

Ücretli ve sözleşmeli öğretmenlik sistemi ise yer değiştirme hakkının kısıtlandığı, çağdışı bir yöntem olarak öğretmenlerimizin prangalandığı bir sistemi yeniden hortlatacaktır. Bu bakımdan iktidarın daha önce sorunlara yol açması nedeniyle vazgeçtiği sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına yeniden başlanması kaygı vericidir. Sözleşmeli öğretmenler kadroya geçirilmeli, ücretli öğretmenlik uygulamasına son verilerek ihtiyaca uygun kadrolu atama yapılmalıdır.

Asli ve sürekli kamu hizmetinin öncelikli olarak kadrolu memurlar eliyle görülmesi esastır. Bunun yerine sözleşmeli personel istihdamı tercih edildiğinde ise, aynı görevi yerine getiren kamu personeli, aradaki statü farklılığından dolayı farklı uygulamalara ve özlük haklarına tabi olmaktadır. Bu ayrım eğitim-öğretim hayatındaki çalışma barışını olumsuz yönde etkilemektedir. Sözleşmeli Öğretmen İstihdamına İlişkin Yönetmelik hükümlerine bakıldığında, sözleşmeli öğretmenlerin 4 yıl çakılı olarak çalışacağı, 4 yıl sonra aynı görev yerinde kadroya alınabilecekleri, kadroya geçirildikten sonra 2 yıl daha aynı yerde çalışmak zorunda oldukları görülmektedir. Bu süreler zarfında mazeret durumu da dâhil hiçbir şekilde görev yeri değişikliği hakkı verilmemektedir.

Böyle bir uygulama insan haklarına da aykırıdır. Sözleşmeli öğretmen istihdamı ile amaçlanan kalkınmada öncelikli bölgelerdeki öğretmen ihtiyacının karşılanması ise, bu sorunun çözümü sözleşmeli öğretmen istihdamı yerine, ekonomik teşvik primi vb yöntemlerle bu bölgelerde çalışmayı cazip hale getirmek olmalıdır. Sözleşmeli öğretmenlik, çalışma barışını da bozmaktadır. Aynı öğretmenler odasında özlük hakları farklı öğretmenler oluşturulmaktadır. Bu yöntem geçmişte de denenmiş ve verim alınamadığı görülerek vazgeçilmiştir. Bu sebeple sözleşmeli öğretmen istihdamından derhal vazgeçilmelidir. Sözleşmeli öğretmenlerimizin tamamının kadroya geçirilmesi, kadroya geçiş süreci tamamlanana kadar kadrolu öğretmenlerin yararlandığı tüm mali ve özlük haklardan yararlandırılması gerekmektedir.

Tamamen kölelik sistemi olan sözleşmeli öğretmenlik en temel anayasal ve insani hakları bile yok sayan bir sistemdir. Bu istihdam şekli devletimize yakışan bir uygulama değildir. Seçim öncesi sözleşmeli öğretmenlerimize kadroya geçiş müjdesi verilmelidir.

KISMİ ZAMANLI GEÇİCİ ÖĞRETİCİLİĞİN TARİHSEL SÜRECİ

KISMİ ZAMANLI GEÇİCİ ÖĞRETİCİLİK İKİ DEFA DEVREYE SOKULMUŞTUR

BİRİNCİ KISMİ ZAMANLI GEÇİCİ ÖĞRETİCİLİK SÜRECİ

Sözleşmeli öğretmenliğin ülkemizde uygulamaya konulması İlk önce 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4. maddesinin (C) fıkrası uyarınca; Milli Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından 01.09.2005 tarihli 53985 sayılı, "Kısmi zamanlı geçici öğreticilik" konulu 2005/78 no'lu genelge çıkartılarak yapılmıştır.

Ardından 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4. maddesinin (C) fıkrası uyarınca; Bakanlar Kurulunun 10.09.2005 tarih ve 25932 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan, Milli Eğitim Bakanlığı Taşra Teşkilatında Öğretmen İhtiyacının Karşılanması Bakımından Alanlar Bazında Öğretici Görevinde Kısmi Zamanlı Geçici Personel İstihdamı İle Bu Personele Ödenecek Ücretlere İlişkin 2005/9345 sayılı Kararı yayımlanmıştır. Bu karara göre bir öğretim yılında 10 ayı geçmemek üzere kısmî zamanlı geçici öğretici çalıştırılabilmesi ve 2005–2006 öğretim yılında bu kapsamda 20.000 öğretici çalıştırılması kararlaştırılmıştır.

BİRİNCİ KISMİ ZAMANLI GEÇİCİ ÖĞRETİCİLİĞİN GEREKÇESİ OLARAK; “ÖĞRETMEN İHTİYACININ KARŞILANMASI” GÖSTERİLMİŞTİR

Bu Bakanlar Kurulu Kararının gerekçesi; Millî Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim kurumlarının öğretmen ihtiyacının karşılanmasıdır.

SORUYORUZ; KADROLU ÖĞRETMEN ATANMASI ÖĞRETMEN İHTİYACINI KARŞILAMAMAKTA MIDIR?

Bu gerekçeye göre; Kısmi zamanlı geçici öğreticilik istihdamının düzenlemesinin amacı eğitim kurumlarının öğretmen ihtiyacının karşılanmasıdır. Yani kadrolu öğretmen atanması öğretmen ihtiyacını karşılamamakta mıdır?

DANIŞTAY, BİRİNCİ KISMİ ZAMANLI GEÇİCİ ÖĞRETİCİLİĞİ; “GENEL ATAMA USULÜ TERK EDİLMİŞTİR” GEREKÇESİYLE İPTAL ETMİŞTİR

Bu genelgenin iptali için Türk Eğitim Sen tarafından açılan davada; Danıştay 12. Dairesi, 20.02.2006 tarih ve 2005/5116 Esas sayılı kararı ile öğretmenlik mesleğinin yasa ve yönetmeliklerdeki tanımlarına dikkat çekerek “özel bir ihtisas mesleği, asli ve sürekli bir kamu hizmeti olan öğretmenliğin, geçici personel görevlendirme suretiyle yürütülmesine imkân tanınmaması karşısında dava konusu genelge ile getirilen düzenlemede normlar hiyerarşisine ve hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Ayrıca dava konusu genelge ile her alanda geçici personel çalıştırma uygulaması getirilmiş ve genel atama usulü terk edilmiştir. Genelgede bu nedenle de hukuka uyarlık görülmemiştir.” diyerek, söz konusu Genelgenin yürütülmesini durdurmuştur.

İKİNCİ KISMİ ZAMANLI GEÇİCİ ÖĞRETİCİLİK SÜRECİ

Danıştay’ın kısmi zamanlı geçici öğreticiliği iptal etmesinin ardından Bakanlar Kurulunun 03.11.2006 tarih ve 26375 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan, Milli Eğitim Bakanlığı Taşra Teşkilatında İngilizce Dil Öğreticiliği ve Bilgisayar Öğreticiliği Görevlerinde Kısmi Zamanlı Geçici Personel İstihdamı ile Bu Personele Ödenecek Ücretlere İlişkin 2006/11314 sayılı Kararı yayınlanmıştır.

İKİNCİ KISMİ ZAMANLI GEÇİCİ ÖĞRETİCİLİĞİN GEREKÇESİ OLARAK DA; “ÖĞRETMEN İHTİYACININ KARŞILANMASI” GÖSTERİLMİŞTİR

Bu Bakanlar Kurulu Kararının gerekçesi de; Millî Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim kurumlarının İngilizce ve bilgisayar öğretmeni ihtiyacının karşılanmasıdır.

SORUYORUZ; KADROLU ÖĞRETMEN ATANMASI ÖĞRETMEN İHTİYACINI KARŞILAMAMAKTA MIDIR?

Bu gerekçeye göre de; Kısmi zamanlı geçici öğreticilik istihdamının düzenlemesinin amacı eğitim kurumlarının İngilizce ve bilgisayar öğretmeni ihtiyacının karşılanmasıdır. Yani İngilizce ve bilgisayar öğretmeni kadrolu öğretmen atanması öğretmen ihtiyacını karşılamamakta mıdır?

Bu karara müteakip 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4. maddesinin (C) fıkrası kapsamında geçici personel konumunda İngilizce Dil Öğreticisi ve Bilgisayar Öğreticisi istihdam edilmesine olanak sağlandığı ve 21.12.2006 tarih ve 2006/96 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Genelgesi yayınlanmıştır.

DANIŞTAY; İKİNCİ KISMİ ZAMANLI GEÇİCİ ÖĞRETİCİLİĞİ; ÖZEL BİR İHTİSAS MESLEĞİ, ASLİ VE SÜREKLİ BİR KAMU HİZMETİ OLAN ÖĞRETMENLİK, GEÇİCİ PERSONEL GÖREVLENDİRME SURETİYLE YÜRÜTÜLEMEZ.” GEREKÇESİYLE İPTAL ETMİŞTİR

Türk Eğitim-Sen tarafından  657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4. maddesinin (C) fıkrası kapsamında geçici personel konumunda İngilizce Dil Öğreticisi ve Bilgisayar Öğreticisi istihdam edilmesine olanak sağlandığı ve 21.12.2006 tarih ve 2006/96 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Genelgesinin iptali için Danıştay’da dava açılmıştır.    

Bu kararın ve genelgenin iptali istemiyle açılan diğer davalar birleştirilerek Danıştay 12. Dairesi, 14.03.2007 tarih ve 2007/101 Esas sayılı kararı ile öğretmenlik mesleğinin yasa ve yönetmeliklerdeki tanımlarına dikkat çekerek “Özel bir ihtisas mesleği, asli ve sürekli bir kamu hizmeti olan öğretmenliğin, geçici personel görevlendirme suretiyle yürütülmesine olanak bulunmadığından” diyerek, söz konusu Bakanlar Kurulu Kararının ve Genelgenin yürütülmesini durdurmuştur.

SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİGİN TARİHSEL SÜRECİ

KISMİ ZAMANLI GEÇİCİ ÖĞRETİCİLİKTEN VAZGEÇEN MEB SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİĞİ İKİ DEFA DEVREYE SOKMUŞTUR

BİRİNCİ SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİK SÜRECİ

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4. maddesinin (B) fıkrası üçüncü paragrafına, 31.03.2006 tarih ve 26125 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5473 sayılı Kanun’un 3. maddesi (a) bendiyle;  “14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun; a) 4 üncü maddesinin (B) bendinin üçüncü fıkrasına "tercümanların;" ibaresinden sonra gelmek üzere "Millî Eğitim Bakanlığında norm kadro sonucu ortaya çıkan öğretmen ihtiyacının kadrolu öğretmen istihdamıyla kapatılamaması hallerinde öğretmenlerin;" ibaresi eklenmiştir.” 

Bu eklemeyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4. maddesinin (B) fıkrasının üçüncü paragrafı aşağıdaki şekilde oluşmuştur.

 “Ancak, yabancı uyrukluların; tarihi belge ve eski harflerle yazılmış arşiv kayıtlarını değerlendirenlerin mütercimlerin; tercümanların; Millî Eğitim Bakanlığında norm kadro sonucu ortaya çıkan öğretmen ihtiyacının kadrolu öğretmen istihdamıyla kapatılamaması hallerinde öğretmenlerin; dava adedinin azlığı nedeni ile kadrolu avukat istihdamının gerekli olmadığı yerlerde avukatlarını, kadrolu istihdamın mümkün olamadığı hallerde tabip veya uzman tabiplerin; Adli Tıp Müessesesi uzmanlarının; Devlet Konservatuvarları sanatçı öğretim üyelerinin; İstanbul Belediyesi Konservatuvarı sanatçılarının; bu Kanuna tâbi kamu idarelerinde ve dış kuruluşlarda belirli bazı hizmetlerde çalıştırılacak personelin de zorunlu hallerde sözleşme ile istihdamları caizdir.”

SORUYORUZ; NORM KADRO SONUCU ORTAYA ÇIKAN ÖĞRETMEN İHTİYACINI KADROLU ÖĞRETMEN İSTİHDAMIYLA KAPATAMIYOR MUSUNUZ, KADROLU ATAMAYI DENEDİNİZ Mİ, BU GEREKÇEYE İNANIYORMUSUNUZ?

Bu hükümlere göre sözleşmeli öğretmen istihdamı kanunlaştırılmış ve bu fıkraya dayanarak Milli Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim kurumlarında norm kadro uygulaması sonucu ortaya çıkan öğretmen ihtiyacının kadrolu öğretmen istihdamıyla kapatılamaması hallerinde öğretmenlerin sözleşme imzalamaları şartıyla istihdam edilmesine imkân sağlanmıştır. İhtiyacın kadrolu öğretmen istihdamıyla karşılanamaması durumunda, sözleşmeli öğretmen istihdamıyla bunun giderilmesi ilgili düzenlemenin gerekçesini oluşturmaktadır.

BİRİNCİ SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİĞİN GEREKÇESİ OLARAK; “ÖĞRETMEN AÇIĞININ HIZLA KAPATILMASI” GÖSTERİLMİŞTİR

Maddenin gerekçesi ise“Öğretmen açığının hızla kapatılmasına yönelik olarak, Milli Eğitim Bakanlığında norm kadro sonucu ortaya çıkan öğretmen ihtiyacının kadrolu öğretmen istihdamı ile kapatılamaması hallerinde, öğretmenlerin de sözleşmeli olarak istihdam edilebilmelerine imkân sağlayan bir ibarenin eklenmesine yönelik olarak 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 4 üncü maddesinin (B) bendinin üçüncü fıkrasında değişiklik öngören hükmün (a) bendi olarak eklenmesi ve müteakip bentlerin teselsül ettirilmesi,” şeklindedir.

SORUYORUZ; KADROLU ÖĞRETMEN ATANMASI YAVAŞ MI YAPILMAKTADIR?

Bu gerekçeye göre; sözleşmeli öğretmen istihdamın düzenlemesinin amacının öğretmen açığının hızla kapatılmasıdır. Yani kadrolu öğretmen atanması sözleşmeli öğretmen istihdamından yavaş mı yapılmaktadır?

ANAYASA MAHKEMESİ, BİRİNCİ SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİK İÇİN “ÖĞRETMEN İHTİYACININ KADROLU ÖĞRETMEN İSTİHDAMIYLA KAPATILAMAMASI HALLERİNDE SZÖLEŞMELİ ÖĞRETMEN İSTİHDAMI ANAYASAYA UYGUNDUR” DEMİŞTİR

14.7.1965 günlü, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4. maddesinin (B) fıkrasının üçüncü paragrafına 21.3.2006 günlü, 5473 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle eklenen, Milli Eğitim Bakanlığında norm kadro sonucu ortaya çıkan öğretmen ihtiyacının kadrolu öğretmen istihdamıyla kapatılamaması hallerinde öğretmenlerin; …” ibaresinin, Anayasa’nın 2., 10. ve 128. maddelerine aykırılığı savıyla iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemi ile açılan davada 21.10.2011 tarih ve 28091 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 10.3.2011 tarihli 2008/54 Esas ve 2011/45 Karar sayılı Anayasa Mahkemesi kararıyla bir çok üyenin karşı oyu olmasına karşılık oy çokluğuyla Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine karar vermiştir.

7 yıl boyunca sözleşmeli öğretmen istihdam edilmesi ve bu süreçte yaşanılan sıkıntılara istinaden Kamuoyunda sözleşmeli öğretmen istihdamı tartışmalara neden olmuş ve 04.06.2011 tarih ve 27954 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Devlet Memurları Kanununun 4. maddesinin (B) Fıkrası İle 4924 Sayılı Kanun Uyarınca Sözleşmeli Personel Pozisyonlarında Çalışanların Memur Kadrolarına Atanması Amacıyla Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 632 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile tüm sözleşmeli personel kadrolu yapılmıştır.

BİRİNCİ SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİK; “KAMU HİZMETLERİNİN DAHA ETKİLİ, VERİMLİ VE HIZLI BİR ŞEKİLDE YÜRÜTÜLMESİNİ SAĞLAMAK VE ÇALIŞMALARDA ETKİNLİĞİ ARTIRMAK VE KADROLULARLA FARKLILIKLARI ORTADAN KALDIRMAK” GEREKÇESİYLE KALDIRILMIŞTIR

Maddenin gerekçesi ise; “Kamu hizmetlerinin daha etkili, verimli ve hızlı bir şekilde yürütülmesini sağlamak ve çalışmalarda etkinliği artırmak amacıyla; kamu kurum ve kuruluşlarının merkez ve taşra teşkilatı ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlarda, ayın veya haftanın bazı günleri ya da günün belirli saatleri gibi kısmi zamanlı çalışanlar ile yükseköğretim kurumlarının araştırma-geliştirme projelerinde proje süreleriyle sınırlı olarak çalışanlar hariç olmak üzere, 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası ile 4924 sayılı Kanun uyarınca sözleşmeli personel pozisyonlarında çalışmakta olan personelin memur kadrolarına atanmalarına imkân sağlanmaktadır.

Böylece, kamu kurum ve kuruluşlarında görev, yetki ve sorumlulukları aynı veya benzer olan ve aynı unvanı taşımakla birlikte farklı statülerde istihdam edilen personelin statüsü, mali ve sosyal hakları ile diğer hakları konusunda farklılıklar ortadan kaldırılmaktadır. Bu şekilde, memur kadrolarına atanacak olan personelin kurum içi yer değişikliği ile izin hakları gibi bazı hakları genişlemekte ve bunlara görevde yükselme, kurumlar arası nakil ve yönetici kadrolarına atanma gibi hususlarda yeni bazı imkânlar getirilmektedir.” şeklindedir.

SORUYORUZ; SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİĞİ NEDEN GETİRDİNİZ VE NEDEN KALDIRDINIZ?

Bu gerekçeye göre; sözleşmeli öğretmenlik kamu hizmetlerinin daha etkili, verimli ve hızlı bir şekilde yürütülmesini sağlamıyor ve çalışmalarda etkinliği artırmıyor ve kadrolular ve Sözleşmeliler arasında farklılıklar meydana getiriyorsa Sözleşmeli öğretmenliği neden getirdiniz ve neden kaldırdınız?

İKİNCİ SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİK SÜRECİ;

Birinci Sözleşmeli öğretmenliğin kaldırılmasın ardından 14.9.2011 tarih ve 28054 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 652 Sayılı Özel Barınma Hizmeti Veren Kurumlar Ve Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye, 27.07.2016 tarih ve 29783 (2. Mükerrer) sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler İle Bazı Kurum Ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin“Değiştirilen ve yürürlükten kaldırılan hükümler” başlıklı 4. maddesi 6. fıkrasıyla Ek 4. madde eklenmiştir.

SORUYORUZ; DAHA ÖNCE KISMİ ZAMANLI GEÇİCİ ÖĞRETİCİLİK İLE İKİ KEZ DENEMESİ YAPILAN, SONRA SÖZLEŞEMLİ ÖĞRETMENLİK İLE BİR KEZDENDNİKTEN SONRA “KAMU HİZMETLERİNİN DAHA ETKİLİ, VERİMLİ VE HIZLI BİR ŞEKİLDE YÜRÜTÜLMESİNİ SAĞLAMAK VE ÇALIŞMALARDA ETKİNLİĞİ ARTIRMAK VE KADROLULARLA FARKLILIKLARI ORTADAN KALDIRMAK” GEREKÇESİYLE KALDIRILAN BU İSTİHDAM ŞEKLİNİ İKİNCİ KEZ DENEMEK KİME NE FAYDA GETİRMEKTEDİR.

İKİNCİ SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİK SÜRECİNİN İPTALİ İÇİN ANAYASA MAHKEMESİNE BAŞVURULMUŞTUR

668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmuş olup davanın sonucu hakkında bir açıklama yapılmamıştır.

ANAYASA MAHKEMESİ, İKİNCİ SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİK DÜZENLEMESİNİN İPTALİNİ; “OLAĞANÜSTÜ HALLERDE ÇIKARTILAN KHK’LAR KONUSUNDA YETKİSİZLİK” NEDENİYLE RET ETMİŞTİR:

04.11.2016 tarih ve 29878 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 10.3.2011 tarihli 2016/166 Esas ve 2016/159 Karar sayılı Anayasa Mahkemesi kararıyla; Anayasa’nın 121. maddesi uyarınca çıkarılan dava konusu KHK hükümlerinin, Anayasa’nın 148. maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “… olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.” hükmü karşısında, esasa geçilerek yargısal denetiminin yapılması mümkün değildir.” gerekçesi yani yetkisizlik nedeniyle 12.10.2016 tarihinde oybirliğiyle reddine, karar vermiştir.

Daha sonra madde metninde 24.11.2016 tarih ve 29898 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler İle Bazı Kurum Ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair 6755 sayılı OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER İLE BAZI KURUM VE KURULUŞLARA DAİR DÜZENLEME YAPILMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN DEĞİŞTİRİLEREK KABUL EDİLMESİNE DAİR KANUNUN “Değiştirilen ve yürürlükten kaldırılan hükümler” başlıklı 4. maddesi 6. fıkrasıyla Ek 4. madde tekrar değiştirilerek eklenmiştir.

İKİNCİ SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİK SÜRECİNİN İPTALİ İÇİN TEKRAR ANAYASA MAHKEMESİNE BAŞVURULMUŞTUR

6755 sayılı Kanunun bazı maddelerinin ve “Değiştirilen ve yürürlükten kaldırılan hükümler” başlıklı 4. maddesi 6. Fıkrasıyla 652 Sayılı Özel Barınma Hizmeti Veren Kurumlar Ve Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen ek 4. maddenin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur.

Anayasa Mahkemesi tarafından 2017/21 Esas sayılı dosyada 9 Şubat 2017 Perşembe Günü Saat 09.30’da yapılaMahkeme toplantısında esasa geçilmesine ve yürürlüğünün durdurulması talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına, karar verilmiştir.

İKİNCİ SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİĞİN GETİRİLMESİNDE HERHANGİ BİR GEREKÇE GÖSTERİLMEMİŞTİR

Maddenin gerekçesi ise; “Sözleşmeli öğretmen atanmasına ilişkin hususlar le bazı konular düzenlenmektedir. “ şeklinde olup sözleşmeli öğretmen atanmasını gerektirecek herhangi bir gerekçe belirtilmemiştir.

SORUYORUZ; SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİĞİ 2011 YILINDA İPTAL ETMENİZE RAĞMEN NEDEN 2016 DA GERİ GETİRDİNİZ?

Olmayan bu gerekçeye göre; 2011 yılında sözleşmeli öğretmenlik kamu hizmetlerinin daha etkili, verimli ve hızlı bir şekilde yürütülmesini sağlamıyor ve çalışmalarda etkinliği artırmıyor ve kadrolular ve Sözleşmeliler arasında farklılıklar meydana getiriyor gerekçesiyle iptal etmenize rağmen neden 2016 da geri getirdiniz?

Bu ekleme ve değişikliklere göre; 652 Sayılı Özel Barınma Hizmeti Veren Kurumlar Ve Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 4. maddesi 1. fıkrasında;  “(1) Öncelikle kalkınmada birinci derecede öncelikli yörelerde olmak üzere Bakanlığın boş öğretmen norm kadrosu bulunan örgün ve yaygın eğitim kurumlarında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası kapsamında sözleşmeli öğretmen istihdam edilebilir.” düzenlemelerine yer verilmiştir.

668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 652 Sayılı Özel Barınma Hizmeti Veren Kurumlar Ve Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen ve 6755 sayılı Kanun ile değişiklik yapılan sözleşmeli öğretmen istihdamına yönelik madde hükmündeki 7 fıkraya göre, öncelikle kalkınmada birinci derecede öncelikli yörelerde örgün ve yaygın eğitim kurumlarındaki öğretmen ihtiyacını karşılamak üzere boş öğretmen norm kadrolarına sözleşmeli personel istihdam edilebileceği düzenlenmiş, ancak sözleşmeli öğretmenlerin il içi ve il dışı normal yer değiştirmeleri konusunda süre yönünden kısıtlamalar getirilmiştir.

SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLERİN EŞ VE SAĞLIK ÖZRÜ YER DEĞİŞTİRME TALEPLERİ ENGELLENEMEZ

652 Sayılı Özel Barınma Hizmeti Veren Kurumlar Ve Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 27 Temmuz 2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan değişikliğe göre Ek 4. maddesi 3. fıkrasında; “(3) Bu madde uyarınca atanan sözleşmeli öğretmenler dört yıl süreyle başka bir yere atanamaz. Aile birliği mazeretine bağlı yer değiştirmelerde bu madde uyarınca istihdam edilen öğretmenin eşi bu öğretmene tabidir. Sözleşmeli öğretmenler, aday öğretmenler için öngörülen adaylık sürecine tabi tutulur. Sözleşmeli öğretmenlerden sözleşme gereği dört yıllık çalışma süresini tamamlayanlar talepleri halinde bulundukları yerde öğretmen kadrolarına atanır. Öğretmen kadrolarına atananlar, aynı yerde en az iki yıl daha görev yapar, bunlar hakkında adaylık hükümleri uygulanmaz.” düzenlemelerine yer verilmiştir.

Yetkiler tarafından bu KHK’ya göre sağlık ve eş durumu özrü hakkınız yok denilmekte sözleşmeli öğretmenler öğrenilmiş çaresizliğe yönlendirilmektedir. Hâlbuki madde metninde eş ve sağlık özründen hiç bahsedilmemektedir.

652 Sayılı Özel Barınma Hizmeti Veren Kurumlar Ve Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 4. maddesi 3. fıkrasına göre sözleşmeli öğretmenlerin sadece il içi il dışı normal yer değiştirmeleri konusunda süre yönünden kısıtlamalar getirildiği kanaatindeyiz.

652 Sayılı Özel Barınma Hizmeti Veren Kurumlar Ve Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 4. maddesi 3. fıkrasına göre;

1- Öncelikle kalkınmada birinci derecede öncelikli yörelerde örgün ve yaygın eğitim kurumlarındaki öğretmen ihtiyacını karşılamak üzere boş öğretmen norm kadrolarına sözleşmeli öğretmen istihdam edilebileceği,

2- Sözleşmeli öğretmenlerin atandıkları yerlerinde 4 yıl görev yapmalarının zorunlu olduğu, bu süre zarfında başka bir yere atanamayacağı,

3- Aile birliği mazeretine bağlı yer değiştirmelerde kadrolu olarak istihdam edilen personelin sözleşmeli öğretmen olan eşine tabi olduğu,

4- Sözleşmeli öğretmen statüsünden kadrolu öğretmen statüsüne geçme talepleri olduğu takdirde bulundukları yerde 2 yıl daha görev yapmaları gerektiği dolayısıyla her ikisi de sözleşmeli öğretmen olup farklı illere atanan eşlerin ise söz konusu hükme göre bir araya gelmelerinin 6 yıl boyunca mümkün olmadığı,

5- Eşleri kamu personeli olan sözleşmeli öğretmenlerin eşlerinin sözleşmeli öğretmenin görev yaptığı il'e atanmalarının mümkün bulunduğu hükme bağlanmıştır.

652 Sayılı Özel Barınma Hizmeti Veren Kurumlar Ve Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 4. maddesi 5. fıkrasındaki; "(7) Sözleşmeli öğretmenliğe atanacakların başvuruları, sözlü sınava alınacakların belirlenmesi, sözlü sınav konuları, sözlü sınavın usul ve esasları, atanmaları ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer hususlar Milli Eğitim Bakanlığınca yürürlüğe konulan yönetmelikle düzenlenir." düzenleme ile sözleşmeli öğretmenliğe atanacakların atanmaları ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer hususlar Milli Eğitim Bakanlığınca yürürlüğe konulan yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir.

Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 4. maddesi 5. fıkrasının atıfta bulunduğu yönetmelik; 03.08.2016 Tarihli ve 29790 Sayılı Resmi Gazete'de Yayımlanan Sözleşmeli Öğretmen İstihdamına İlişkin Yönetmelik olup bu Yönetmelikte Sözleşmeli Öğretmenlerin il içi ve il dışı yer değiştirmelerine ve özür durumu yer değiştirmelerine ilişkinde bir düzenleme bulunmamaktadır.

Sadece Sözleşmeli Öğretmen İstihdamına İlişkin Yönetmeliğin “İhtiyaç fazlası sözleşmeli öğretmenlerin yer değiştirmeleri” başlıklı 18. maddesinde sadece norm fazlası sözleşmeli öğretmenlerin yer değiştirme işlemleri yer almaktadır.

İşte o madde;

“İhtiyaç fazlası sözleşmeli öğretmenlerin yer değiştirmeleri

MADDE 18 – (1) Eğitim kurumu ve/veya bölüm kapanması, program değişikliği, Bakanlığın öğretmenliğe atanacakların tespitine ilişkin kararıyla bazı derslerin kaldırılması veya istihdam alanının daralması gibi nedenlerle öğretmen fazlalığı oluşması hâlinde, öncelikle sözleşmeli öğretmenler ihtiyaç fazlası öğretmen olarak değerlendirilir.

(2) İhtiyaç fazlası konumda bulunan sözleşmeli öğretmenler, istekleri ve tercihleri de dikkate alınmak suretiyle atamaya esas puan üstünlüğüne göre il içinde alanlarında öğretmen ihtiyacı bulunan eğitim kurumlarına valiliklerce atanır; bunlardan il içinde alanlarında öğretmen ihtiyacı bulunmayanlar, istekleri ve tercihleri de dikkate alınmak suretiyle atamaya esas puan üstünlüğüne göre il dışında alanlarında öğretmen ihtiyacı bulunan eğitim kurumlarına Bakanlıkça atanır. Sözleşmeli öğretmenlerin sözleşmeleri, bu fıkraya göre yapılması öngörülen görev yeri değişikliğini kabul etmemeleri hâlinde sona erer.”

Sözleşmeli Öğretmen İstihdamına İlişkin Yönetmelikte sözleşmeli öğretmenlerin yer değiştirmelerine ilişkin bir hüküm bulunmadığından Yönetmeliğin dayanaklarına bakmak gerekmektedir.

Sözleşmeli Öğretmen İstihdamına İlişkin Yönetmeliğin “Dayanak” başlıklı 3. maddesindeki;  (1) Bu Yönetmelik, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 25.8.2011 tarihli ve 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 06.06.1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar hükümlerine dayanılarak hazırlanmıştır.” hükümlerine göre;

İŞTE SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMEN İSTİHDAMINA İLİŞKİN YÖNETMELİĞİNİN DAYANAKLARI

1- 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu,

2- 652 Sayılı Özel Barınma Hizmeti Veren Kurumlar Ve Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname,

3- 06.06.1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslardır.

“DÖRT YIL SÜREYLE BAŞKA BİR YERE ATANAMAZ.” İBARESİ ÖZÜR DURUMU OLAN SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLERE UYGULANAMAZ

652 Sayılı Özel Barınma Hizmeti Veren Kurumlar Ve Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 27 Temmuz 2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan değişikliğe göre Ek 4. maddesi 3. fıkrasındaki; “dört yıl süreyle başka bir yere atanamaz.” ibaresi özür durumu olmayan sözleşmeli öğretmenlerin il içi ve il dışı normal yer değiştirme işlemlerini sınırlandırmak için uygulanması gereken bir hükümdür. Özür durumu olan sözleşmeli öğretmenlere hiçbir şekilde uygulanamaz. İlgili kanun hükmünde zaten sağlık ve eş özrü ile ilgili bir kısıtlamada bulunmamaktadır. Zaten kanuna da yukarıda sıraladığımız uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve diğer kanunlara aykırı bir hüküm de konulamaz.

Kısacası 652 Sayılı Özel Barınma Hizmeti Veren Kurumlar Ve Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 4. maddesi 3. fıkrasına göre; sözleşmeli öğretmenlerin sadece il içi il dışı normal yer değiştirmeleri konusunda süre yönünden kısıtlamalar getirildiği kanaatindeyiz.

Burada kanun 4+2 yıl süreyle sözleşmeli öğretmeni çakılı kadroya atasa da diğer sözleşmeli personel bu çakılı kadro uygulaması yapılmadığında bu işlem zaten Anayasamızın eşitlik ilkesine ve insan haklarına aykırıdır. Sözleşmeli öğretmenlerin yasal olarak kısıtlanan tek hakları kanaatimizce bu il içi ve il dışı normal yer değiştirme olup sözleşmeli öğretmenlerin eş ve sağlık özründen dolayı yer değiştirmeleri hem yasal olarak hem de hukuken engellenemez. Burada kanun 4+2 yıl süreyle sözleşmeli öğretmeni çakılı kadroya atasa da diğer sözleşmeli personel bu çakılı kadro uygulaması yapılmadığında bu işlem zaten Anayasamızın eşitlik ilkesine ve insan haklarına aykırıdır. Sözleşmeli öğretmenlerin yasal olarak kısıtlanan tek hakları kanaatimizce bu il içi ve il dışı normal yer değiştirme olup sözleşmeli öğretmenlerin eş ve sağlık özründen dolayı yer değiştirmeleri hem yasal olarak hem de hukuken engellenemez.

Kanun koyucunun bu yönde bir düzenleme yapmasının nedeninin, daha önceki dönemlerde yaşanan kalkınmada öncelikli yörelere atanan öğretmenlerin çoğunun eş durumu ve diğer nedenlerle bu bölgelerde bir yıl kaldıktan sonra tayin istemeleri, bu konuda sahte evliliklerin dahi vuku bulması, ilk atamada % 90’ın üzerine çıkan öğretmen doluluk oranlarının bir yıl içerisinde bazı illerde % 50’nin altına düşmesi, çok sayıda öğretmenin mazerete bağlı yer değiştirmesi nedeniyle ödenen yollukların ve öğretmen eksikliği nedeniyle ek ders karşılığında yapılan görevlendirmelerin Bakanlık bütçesine ekstra mali yük getirmesi, ücretli öğretmenlik uygulamasına gidilmek zorunda kalınması, ayrıca bu bölgelerde öğretmenlerin görev yapma sürelerinin ortalama bir buçuk yıl olması sebebiyle kalkınmada öncelikli bölgelerde yaşayan çocukların ve gençlerin öğretmensiz kalmaları ve sık sık öğretmenlerinin değişmesinden dolayı düzenli ve sağlıklı bir şekilde eğitim hakkından yararlanmamaları gibi sorunlarla karşılaşılması olduğu değerlendirilmektedir.

Kalkınmada öncelikli bölgelerde öğretmen tutamayan ve mevcut ekonomik koşulları içinde memurlarının (öğretmenlerin) adil ve dengeli bir şekilde dağılımının sağlanması için bir çare üretmek zorunda olan kanun koyucunun bulduğu yöntemin ise, özellikle kalkınmada öncelikli bölgelerde görev yapacak öğretmenlerin 4 + 2 yıl boyunca atandıkları yerde kalmalarını sağlamak üzere, sözleşmeli öğretmenlere mazerete dayalı yer değişikliği hakkının verilmemesi, devlet memuru olan eşin sözleşmeli öğretmene tabi olması, ayrıca öğretmenlerin sözleşmeli olarak atanması yönünde bir düzenleme yapılması olduğu; kanun koyucunun, bu yolla eğitim hizmetinin düzenli bir biçimde yürütülmesini amaçladığı görülmektedir.

İLK DEFA SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMEN İSTİHDAMINA İLİŞKİN YÖNETMELİK YAYIMLANMIŞTIR

03.08.2016 tarih ve 29898 sayılı Resmi Gazetede Sözleşmeli Öğretmen İstihdamına İlişkin Yönetmelik yayımlanmıştır.

Türk Eğitim-Sen tarafından  03.08.2016 tarih ve 29790 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Sözleşmeli Öğretmen İstihdamına İlişkin Yönetmeliğin birçok maddesinin iptali için Danıştay’da dava açılmıştır.     

Açılan davada Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun YD İtiraz No: 2017 / 875 sayılı ve 14.09.2017 tarihli kararında; Yönetmeliğin 11. maddesinin başlığında “sözlü sınav” ibaresine yer verildiği halde, madde içeriğinde sadece mülakata yönelik değerlendirmelere yer verildiği, sözlü sınavın amacı olan bilgi ölçmeye yönelik hususlara yer verilmediği bu nedenle hukuka uyarlılık bulunmadığı; Yönetmeliğin 18. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, “Sözleşmeli öğretmenlerin sözleşmeleri, görev yaptıkları il içinde alanında ihtiyaç olmaması….” İbaresi yönünden ise, sözleşmeli öğretmen olarak atanabilmek için, KPSS için belirlenen taban puan veya daha yüksek puan almak, sözlüde başarılı sayılmak, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48. maddesinde belirtilen genel şartları taşımanın yanında bazı özel şartları haiz olmak gibi bir takım koşulların sağlanmasının gerekli olması göz önüne alındığında, sözleşmeli öğretmenlerin görev yaptığı il içinde alanında ihtiyaç bulunmaması durumunda, ihtiyaç olan ve sözleşmeli öğretmen istihdam edilebilecek illerde istihdam edilmesi hakkaniyet gereği olup, görev yaptıkları il içinde alanında ihtiyaç olmadığı gerekçesiyle sözleşmesinin feshedilebileceğine ilişkin düzenlemede hukuka uyarlık görülmediği belirtilerekdava konusu Yönetmeliğin 11. maddesi ile 18. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan  “Sözleşmeli öğretmenlerin sözleşmeleri, görev yaptıkları il içinde alanında ihtiyaç olmaması….” İbaresi yönünden, itirazımızın kısmen kabulü ile söz konusu düzenlemelerin yürütmesinin durdurulmasına karar vermiş olup dava esastan devam etmektedir.

SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMEN İSTİHDAMI HUKUKİ MİDİR?

Bu madde hükmüne göre; Millî Eğitim Bakanlığında norm kadro sonucu ortaya çıkan öğretmen ihtiyacının kadrolu öğretmen istihdamıyla kapatılamaması hallerinde sözleşme öğretmenler istihdam edilmektedir.

Peki, Kanun koyucu sözleşmeli öğretmen atanması şartını hangi kurala bağlamıştır. “Öğretmen ihtiyacının kadrolu öğretmen istihdamıyla kapatılamaması” şartına bağlamıştır.

Maliye Bakanlığının öğretmen ihtiyacı kadar öğretmen kadrosu vermemesi neticesinde bu durum ortaya çıkmaktadır. Yeteri kadar öğretmen adayı (450 binden fazla) da ortada durduğuna göre, sorun idarenin ihtiyaç oranında öğretmen kadrosu ihdas etmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu durumu sözleşmeli öğretmenler aleyhine ayrımcılığın haklı nedeni olarak görmek mümkün değildir.

ÖĞRETMEN İHTİYACININ KADROLU ÖĞRETMEN İSTİHDAMIYLA KAPATILAMAMASI SÖZ KONUSU DEĞİLDİR

Devletin yapacağı kamu hizmeti niteliğindeki eğitim planlaması neticesinde öğretmen ihtiyacının kadrolu öğretmen istihdamıyla kapatılamaması söz konusu olamayacağı gibi, var olan kadrosuzluk sorununun kadro ihdası ile aşılması mümkün iken, 657 Sayılı Yasanın sözleşmeli personel isithdamını öngören 4/B maddesinde güdülen amaca aykırı olarak asli ve sürekli bir kamu hizmeti niteliğinde olan eğitim öğretim alanında sözleşmeli öğretmen çalıştırılmasına ilişkin düzenleme yapılmasında Anayasaya aykırılık oluşturmaktadır.

Devletin üzerine düşen görevi yapmayarak ihtiyaca yeterli kadro ihdas etmemesi, bu nedenle kadrolu öğretmen istihdam edemez duruma düşmesi ve bu açığı karşılamak üzere, yeni sorun ve eşitsizlikler yaratacak şekilde sözleşmeli öğretmenliği asli bir istihdam şekline çevirmesi kabul edilemez bugün itibariyle 450 binin üzerinde atanmayan öğretmen mevcuttur. Dolayısıyla Öğretmen ihtiyacının kadrolu öğretmen istihdamıyla kapatılamaması söz konusu değildir. Devlet isterse öğretmen ihtiyacını kadrolu olarak karşılayabilir ve öğretmeni atadığı yerde tutacak tedbirleri alabilir.

DEVLET ÖĞRETMENLER ARASINDA STATÜ VE ÖZLÜK HAKLARI YÖNÜNDEN EŞİTLİĞİ GÖZETMEK ZORUNDADIR

07.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın “Cumhuriyetin nitelikleri” başlıklı 2. maddesindeki; “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” hükmüyle Devletimizin nitelikleri sayılmış ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu vurgulanmıştır.

Bu hükümlere göre; hukuk Devleti, en kısa tanımıyla, vatandaşların hukuki güvenlik içinde bulundukları, Devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi ifade etmekte olup Devlet; temel görevleri arasında olan milli eğitim hizmetlerinin gerektirdiği sayıda öğretmen istihdamı için yeterli kadroları sağlamak, bu öğretmenleri eşit koşul ve önceden belli kurallara göre atamak, öğretmenler arasında statü ve özlük hakları yönünden eşitliği gözetmek zorundadır.

KADROLU ÖĞRETMENLER SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLERE GÖRE İMTİYAZLI GRUP HALİNE GETİRİLEREK AYRIMCILIK YAPILMAKTADIR

Anayasanın "Kanun önünde eşitlik" başlıklı 10. maddesi 1. fıkrasındaki; "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” hükümleri ile herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu, hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı, Devlet organları ile idare makamlarının bütün işlemlerinde yasa önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda oldukları ifade edilmiştir.

Bu hükümler ve Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanununun "Eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı" başlıklı 3. maddesi 1. fıkrasındaki; “(1) Herkes, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada eşittir.” hükümleri gereğince MEB’in “eş ve sağlık durumu” özrü ve diğer konular bakımından kadrolu öğretmenler ile sözleşmeli öğretmenler arasında bir ayrımcılık yapmaması gerekmektedir.

Anayasanın "Kanun önünde eşitlik" başlıklı 10. maddesi 4. fıkrasındaki; "Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz." hükümlerine göre kadrolu öğretmenler imtiyazlı gurup haline getirilerek bu öğretmenlere eş ve sağlık durumu özrü verilip sözleşmeli öğretmenlere bu özür durumları verilmeyerek kadrolu öğretmenler sözleşmeli öğretmenlere göre imtiyazlı grup haline getirilerek ayrımcılık yapılmaktadır.

Hâlbuki MEB, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Kanun önünde eşitlik" başlıklı 10. maddesi 5. fıkrasındaki; "Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." hükmüne uygun hareket ederek kadrolu öğretmen atamak zorundadır.

Anayasa Mahkemesi çeşitli içtihatlarında eşitlik ilkesine aykırı olduğu iddia edilen bir düzenleme bir haklı nedene dayanıyorsa, o düzenlemenin eşitlik ilkesini ihlal etmediği ifade edilmektedir. Buradan hareketle “Öğretmen ihtiyacının kadrolu öğretmen istihdamıyla kapatılamaması” şartına bağlı olan sözleşmeli öğretmen istihdamını düzenlemesinin haklı bir nedene dayanmaması eşitlik ilkesine aykırılık anlamına gelmektedir.

Milli Eğitim Bakanlığının yürüttüğü eğitim ve öğretim hizmetleri niteliği itibariyle belli bir düzenlilik içinde sunulması gereken, kişilerin ve toplumun varlığı ve huzuru yönünden vazgeçilemez, ertelenemez ve ikame edilemez hizmetlerdendir.

Kadrolu öğretmenler 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/A maddesine tabi memur statüsündeki kamu görevlileridir. Memur ile idare arasındaki ilişki, yasama organı tarafından, hizmetin gereklerine göre düzenlenmektedir. Bu ilişki, karşılıklı anlaşmaya dayanarak saptanmamaktadır. Ortada bir sözleşme yoktur. Memur ile kamu yönetimleri arasındaki hizmet ilişkileri kural tasarruflarla düzenlenmektedir. Memur, belirli bir statüde, nesnel kurallara göre hizmet yürütmekte, o statünün sağladığı aylık, ücret, atanma, yükselme, nakil gibi kimi öznel haklara sahip olmaktadır. Memuriyete giriş bir kadroya atanmakla gerçekleşmektedir.

Bu hizmetleri yerine getirmek üzere yeterli kadrolu öğretmen istihdamının sağlanamaması durumunda ki kadrolu öğretmen istihdamının sağlanamaması diye bir durum söz konusu olmamasına karşılık sözleşmeli öğretmen olarak istihdam edileceklerde; öğrenim durumu ve diğer yönlerden Milli Eğitim Bakanlığı kadrolarında görev yapan emsali kadrolu öğretmenlerde aranan genel ve özel şartlar aranmaktadır. Sözleşmeli çalışacak öğretmenler ile Milli Eğitim Bakanlığı (Bakanlığı temsilen il ya da ilçe Milli Eğitim Müdürü) arasında idari hizmet sözleşmesi imzalanmaktadır. Hizmet sözleşmesinde, sözleşmeli öğretmenlerin Bakanlıkça gösterilecek görev yerlerinde eğitim kurumlarının idari yönetmeliklerinde kadrolu öğretmenler için öngörülen görevleri ve verilecek emirler çerçevesinde göreviyle ilgili kendisine verilen tüm işleri yapacakları hüküm altına alınmıştır. Çalışma saat ve süreleri, emsali kadrolu öğretmenler için belirlenen çalışma saat ve sürelerinin aynı olmasına karşılık birçok konuda özellikle değiştirmelerinde kısıtlama yapılmıştır. Sözleşmeli öğretmenler, hizmet sözleşmesine göre sözleşme yapmış oldukları öğretmenlik alanı dikkate alınarak emsali kadrolu öğretmenlerin alanları itibarıyla haftada okutmak zorunda oldukları aylık karşılığı kadar ders görevini yapmak zorundadırlar.

 

Sözleşmeli öğretmenler kadrolu öğretmenlerle aynı özelliklere ve liyakate sahip, aynı iş ve görevleri yapmaktadırlar. Kadrolu olarak çalıştırılan öğretmenler ile sözleşmeli personel olarak istihdam edilen öğretmenlerin aynı eğitimi almaları, aynı şartlarda aynı işi yapmalarına, aynı görev ve sorumluluğu yerine getirmelerine rağmen aldıkları ücret ile diğer özlük ve sosyal hakları, iş güvencesi, yükümlülükler ve yaptırımlar açısından sözleşmeli öğretmenler aleyhine olan farklılıklar bulunmaktadır. Bu ayrımcılık kadrolu öğretmenlerle sözleşmeli öğretmenlerin farklı hukuki konumda oldukları iddiasıyla meşrulaştırılamaz. Aynı işi yapan ve aynı sorumlulukları taşıyanların aynı statüde bulunmaları gerekirken, sözleşmeli öğretmenlerin ayrı statülerde ve farklı ücretlerle çalıştırılmaları suretiyle, Anayasanın 10. maddesinde ifadesini bulan eşitlik ve 2. maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkelerine aykırı sonuçların doğduğu görülmektedir.

 

İŞTE KADROLU İLE SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENİN FARKI

 

KADROLU ÖĞRETMEN İSTİHDAM MODELİ VAR İKEN SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMEN İSTİHDAMI YAPILAMAZ

 

Anayasanın "Hizmete girme" başlıklı 70. maddesi 2. fıkrası; "Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez." hükümleri bulunmaktadır. Bu hükümlere göre en baştan kadrolu öğretmen istihdam modeli var iken sözleşmeli öğretmen istihdamı yapılamaz.

 

SÖZLEŞMELİ ÇALIŞTIRMA ANCAK GEÇİCİ VE SÜRELİ İŞLERDE MÜMKÜNDÜR

 

Anayasanın “Genel ilkeler” başlıklı 128. maddesinde; “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.

Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.

 

Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak düzenlenir.

 

Devletin iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.” hükümleriyle Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği, memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işlerinin yasayla düzenleneceği belirtilmiştir.

 

Kamu hizmeti, geniş tanımıyla, devlet ya da diğer kamu tüzelkişileri tarafından ya da bunların denetim ve gözetimleri altında, ortak gereksinimleri karşılamak ve kamu yararını sağlamak için topluma sunulmuş bulunan sürekli ve düzenli etkinliklerdir. Toplumsal yaşamın zorunlu gereksinimlerinden olan düzenlilik ve süreklilik isteyen eğitim hizmeti de niteliği gereği kamu hizmeti olarak değerlendirilmektedir.

 

Madde metninde “memur” ve “diğer kamu görevlisi” tanımlanmakta olup buna göre “atanmış olmak ” memurlar ve diğer kamu görevlileri için gerekli bir koşuldur. Devletin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin ancak memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği belirtilmiştir.

 

Devletin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerde memur ve/veya diğer kamu görevlilerinden hangisinin çalıştırılacağına ilişkin tercih yasa koyucunun takdir alanı içindedir.

Sözleşmeli personel istihdamı, özel meslek bilgisine ve uzmanlığa ihtiyaç duyulması ve gereksinmenin memur tipi istihdamla karşılanamayacak olması koşullarına bağlanmış ve özel bilgi ve yetenek gerektiren alanlardaki ihtiyacı karşılamak için getirilen ve istisnai bir usul olan kamuda sözleşmeli personel uygulaması giderek istisna olmaktan çıkmaya başlamıştır. Asli ve sürekli kamu hizmeti olan eğitim alanında da istisnai olarak kullanılan sözleşmeli statüsü son yıllarda giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. Özel bir uzmanlık ve kariyer mesleği ve asli ve sürekli bir kamu hizmeti olan öğretmenliğin sözleşmeli personelce ifa edilmesi istisnai olarak getirilen bir imkânın amacı dışında kullanılması sonucunu doğurmaktadır.

Sözleşmeli personel, kamu hizmetinin insan unsurunun memurlardan (atamayla) oluşturulması ilkesine getirilmiş bir istisnadır. Memurlar, içeriği taraflarca belirlenemeyen bir statüye atanırken, sözleşmeli personel kamu hizmetine sözleşme ilişkisiyle bağlanmaktadır.

 

Milli Eğitim Bakanlığının yönetim ve denetiminde bulunan eğitim ve öğretim kurumları, bir kamu hizmeti olan eğitim ve öğretim hizmetlerini “genel idare esaslarına göre” yerine getirmekle yükümlüdür. Bu tür görevlerin, memur ya da diğer kamu görevlileri eliyle yerine getirilmesi ise anayasal bir zorunluluktur.

 

Sözleşme ile çalıştırılacak olan öğretmenlerin Bakanlığın yönetim ve denetimine bağlanması hizmetin, genel idare esaslarına göre yürütülen kamu hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerden olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

 

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, sözleşmeli personel istihdamıyla ilgili sınırı “zaruri ve istisnai hallere münhasır olmak üzere” diyerek, net olarak çizmiştir. Asli ve sürekli görevlerin, sürekli çalışan personel ile yerine getirilmesi kamu hizmetinin güvenli ve istikrarlı bir şekilde yürütülmesi için gereklidir.

 

657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/B maddesi kapsamında yer alan sözleşmeli öğretmenlerin Anayasa’nın 128. maddesinde sayılan “memurlar” kapsamında olmadığı kuşkusuzdur. Cevabı aranması gereken soru sözleşmeli öğretmenlerin 128. maddede sözü edilen “diğer kamu görevlisi” olarak görülüp, görülemeyecekleridir. Sözleşmeli öğretmenler tarafından sunulacak eğitim ve öğretim hizmetlerinin, Devletin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler olduğu açıktır. İdare ile aralarındaki sözleşme özel hukuk sözleşmesi olmadığından ve gördükleri hizmetin niteliği gereği işçi de sayılamazlar. Bu kişiler, idarenin ihtiyaç duyması sonucunda ve Yasa’da belirtilen şartları taşımaları kaydıyla, idarenin kendileriyle idari hizmet sözleşmesi imzalamak suretiyle çalıştırdığı sözleşmeli personeldir. Sözleşmeli çalıştırma ise ancak geçici ve süreli işlerde mümkündür.

 

Maddede sözü edilen “diğer kamu görevlileri” kavramı memurlar ve işçiler dışında, kamu hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerde, kamu hukuku ilişkisiyle çalışanları kapsamaktadır.

 

Dolayısıyla Memur olmadıkları konusunda tartışma bulunmayan sözleşmeli öğretmenlerin, “diğer kamu görevlileri”nden sayılmalarının ön koşulu ise idareye kamu hukuku ilişkisiyle bağlı olarak çalışmaları, bunun sonucu olarak da bir kadro karşılık gösterilerek atanmalarıdır.

 

Memurlarda uygulanması zorunlu “atama” koşulu diğer kamu görevlileri için de geçerli bir koşuldur. Sözleşmeli personelin istihdamında ise “akdi” bir durum olup atamadan tamamen farklıdır. Sözleşmeli öğretmen istihdamı atama işlemi içermemektedir.

 

Ayrıca, memurlar ve diğer kamu görevlileri atama ile işe başlar. Sözleşmeli öğretmenler ise bir akitle çalışmakta ve bu atamadan farklı bir duruma işaret etmekte olduğundan 128. maddede bahsedilen “diğer kamu görevlileri” kapsamında değildirler. Dolayısıyla Genel idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli bir kamu hizmeti olan eğitim ve öğretim hizmetlerinin 128. madde kapsamında yer almayan, kadro karşılığı olmaksızın sözleşme ile istihdam edilen sözleşmeli öğretmenlerce gerçekleştirilmesi, Sözleşmeli öğretmenlerin Anayasanın 128. maddesinde yer alan ve atamaya tabi “diğer kamu görevlileri” kapsamına dâhil edilerek diğer kamu görevlisi olarak kabul edilmeleri Anayasal olanak yoktur.

 

Devletin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu, kamu hizmetinin gerektirdiği aslî ve sürekli nitelikteki eğitim ve öğretim görevini yerine getiren sözleşmeli öğretmenlerin, statülerinin Anayasa’ya uygun olduğunun kabulü için bu personelin memur veya diğer kamu görevlileri kapsamında bulunmaları gerekmektedir.

Dolayısıyla Memur ya da kamu görevlisi olarak kabul edilmemeleri mümkün olmayan Sözleşmeli öğretmenlere, bir kamu hizmeti olan eğitim hizmeti gördürülemez.

 

EĞİTİM; DEVLETİN GÖREVLERİ ARASINDA YER ALAN ASLÎ VE SÜREKLİ BİR KAMU HİZMETİDİR

 

Anayasa’nın “Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi” başlıklı 42. maddesinde eğitim ve öğretimin, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılacağı, bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yapılamayacağı kısacası eğitimin hangi esaslara göre yapılacağı, belirtilmiş, 652 Sayılı Özel Barınma Hizmeti Veren Kurumlar Ve Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Bakanlığa bağlı her kademedeki öğretim kurumlarının öğretmen ve öğrencilerine ait bütün eğitim ve öğretim hizmetlerini planlamak, programlamak, yürütmek, takip ve denetim altında bulundurmak Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevleri arasında sayılmıştır.

 

Dolayısıyla Anayasa’ya göre eğitim ve öğretim hizmetleri, Devletin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmeti olup öğretmenler tarafından yerine getirilen görevler bu hizmetin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerdendir.

 

ÖĞRETMENLİK İHTİSAS MESLEĞİDİR GEÇİCİ İŞ TANIMI İÇERİSİNE SOKULAMAZ

 

Kaldı ki, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun "Öğretmenlik" başlıklı 43. maddesi 1. fıkrasında; "Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir." hükümlerine göre; öğretmenlik Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği olarak tanımlanmış olup öğretmenler bu görevlerini Türk Millî Eğitiminin amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak ifa etmekle yükümlü kılınmıştır.

 

Görüldüğü gibi öğretmenlik mesleğinin yürüttüğü hizmet, süreklilik arz eden eğitim ve öğretim hizmeti olup, bu hizmetlerin sözleşmeli personel kapsamında geçici iş olarak gördürülmesi hizmetin niteliğine uygun değildir. Kaldı ki, Milli Eğitim politikası ve planlaması ile kadrosuzluk sorununun kadro ihdası ile aşılması her zaman mümkün bulunmaktadır.

 

Buna göre, eğitim ve öğretim hizmetlerinin, Devletin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu asli ve sürekli kamu hizmeti kapsamı içinde yer aldığı bu nedenle de memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle gördürülmesi gerektiği açıktır.

 

Bu bağlamda, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun Ek 16. maddesine dayanılarak hangi kurum ve kuruluşun gördüğü hizmetin Devlete verilmiş aslî ve sürekli kamu hizmeti olduğu, hangilerinin bu nitelikte bulunmadığının saptandığı 26.11.1975 günlü, 7/10986 Sayılı Bakanlar Kurulu kararında da Milli Eğitim Bakanlığı’nın yerine getirdiği hizmetin, devletin genel idare esaslarına göre yürüttüğü aslî ve sürekli bir kamu hizmeti olduğu belirtilmiştir.

 

1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 43. maddesi 4. fıkrasında ise; “Öğretmenlik mesleği; adaylık döneminden sonra öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olmak üzere üç kariyer basamağına ayrılır.” hükümlerine göre de adaylık döneminden sonra öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olarak üç kariyer basamağına ayrılmıştır.

 

Görüldüğü üzere, öğretmenlik mesleğinin yürüttüğü hizmet, süreklilik arz eden eğitim ve öğretim hizmetidir. Dolayısıyla sözleşmeli personel istihdamının kapsamını oluşturan geçici iş tanımı içerisine sokulamaz.

 

5 Ekim 1966 ILO-UNESCO Ortak Belgesi’nde, Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararının yer almasıyla öğretmenlerin toplumsal statüsüyle ilişkili olarak önemli bir adım atılmış ve kararın alındığı gün olan 5 Ekim, o tarihten bu yana bütün dünya öğretmenlerinin ortak günü ilan edilmiştir.

 

Türkiye’nin de imzaladığı ILO-UNESCO Ortak Belgesi, 146 maddeden oluşmaktadır. Bu belge; öğretmenlerin salt okul içinde değil toplum içinde de yerine getirdikleri işlevlerin taşıdığı önemi uluslararası düzeyde belgeleyen, öğretmenlerin tüm sorunlarını ele alan ve durumlarını tüm ayrıntıları ile düzenleyen bir belgedir. Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesinin benimsenen ortak ilkelerinde; öğretmenliğin uzmanlık isteyen bir meslek olduğu, öğretmen adaylarının yetenekli kişilerden seçilmiş olması gerektiği, öğretmen adaylarının özendirilmesi nitelikli, uygulamalı iyi bir eğitimden geçirilmesi, öğretmenlerin sürekli meslek içi eğitimden geçirilmesi, öğretmenlerin toplu sözleşmeli yaptırımlı sendika hakkına kavuşması, eğitim örgütleri aracılığıyla eğitim işlerinde ve eğitim yönetiminde söz sahibi olması ve öğretmen örgütlerinin dünya öğretmen örgütleriyle dayanışma içinde olmasının sağlanması gerekli olduğu vurgulanmıştır.

 

UNESCO’nun 1996 yılında yapmış olduğu Öğretmen Eğitimi Konferansında da öğretmenlerin değişen koşullarla karşı karşıya kaldıkları sorunların çözümü ve alınacak önerilerin neler olacağına ilişkin temel olgulara işaret edilmiştir. UNESCO’nun bu toplantısında eğitimsel değişikliklerin öğretmenlere yeni yükler getirdiği kabul edilerek ve bu değişikliklere uyum sağlayabilmek için yeni yaklaşım tarzına gerek duyulduğunu belirtmektedir. Bu yeni yaklaşım kendi içinde üç temel ilkeyi barındırmaktadır.

Konferansta kabul edilen diğer ilkeleri destekleyici üçüncü ilke; öğretmenlerin toplumdan uzak bireyler olmadıkları için onları kurumlar ve ekip çalışmasının bir üyesi olarak çalışacak uzmanlar olarak görmek gerektiğidir. (The forty-fifth Session of International Conference on Education, Educational Innovation, December, Number:89, Paris, 1996, s.1).

 

Yukarıda açıklanan Türkiye’nin de imzaladığı ILO-UNESCO Ortak Belgesinde kabul edilen tavsiye kararı ile uluslararası konferanslar da kabul edilen ilkeler doğrultusunda, 14.06.1973 tarih ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununda, öğretmenliğin özel bir uzmanlık mesleği olduğunu önceden kurallaştırmıştır. Bu Kanunun 43. maddesinde öğretmenlik, “...Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir uzmanlık mesleği...” olarak tanımlanmıştır. Yine devlet, öğretmenliğin gerektirdiği nitelikleri taşıdıklarını (eğitim ve öğretim alanında uzmanlık düzeyinde yetiştirildiklerini) saptadıklarını öğretmen olarak atamıştır.

 

Öte yandan, ülkedeki nüfusun ne kadarının eğitim çağında olduğu, ne kadar öğretmen yetiştirileceği, bu öğretmenlerin eğitimleri için yeterli üniversite sayısı ve bunların verdikleri mezun sayısı vb. verilerin değerlendirilerek bunlara uygun politikalar oluşturulmasının Devletin görevleri arasında olduğu açıktır. Dolayısıyla, Devletin asli ve sürekli hizmetlerinin memur ya da diğer kamu görevlisi statüsünde bulunanlar tarafından yürütülmesi gerekliliği karşısında, eğitim ve öğretim hizmetinin sözleşmeli öğretmen istihdamıyla yürütülmesi Anayasanın belirtilen hükmüne hizmetin sürekliliği açısından aykırılık teşkil etmektedir.

 

Anayasanın “Devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı 5. maddesinde; “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” hükmüyle Devletin temel amaç ve görevleri sayılarak; kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak; insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak görevlerine yer verilmiştir.

 

Devletimizin nitelikleri arasında sayılan sosyal hukuk devleti; İnsan haklarına dayanan, kişilerin huzur, refah ve mutluluk içinde yaşamalarını güvence altına alan, kişi hak ve özgürlükleriyle kamu yararı arasında adil bir denge kurabilen, çalışma hayatını geliştirerek ve ekonomik önlemler alarak çalışanlarını koruyan, onların insan onuruna uygun hayat sürdürmelerini sağlayan, milli gelirin adil bir şekilde dağıtılması için gereken önlemleri alan, sosyal güvenlik hakkını yaşama geçirebilen, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti ve toplumsal dengeleri gözeten devlettir.

 

Anayasa Mahkemesinin çoğu kararlarında Hukuk Devleti; “insan haklarına saygılı ve hakları koruyucu adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmekle kendisini yükümlü sayan, bütün işlem ve eylemleri yargı denetime bağlı olan devlet” şeklinde tanımlanmıştır.

 

Devletin güven verici özelliği, çalışanlar konusundaki tüm düzenlemeler için anayasal ilkelere uygunluğu zorunlu kılmaktadır. Sağlıklı ve kapsamlı güvenceler Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü bakımından da önem taşıdığından özen göstermeyi gerektirmektedir. Sosyal adalet, sosyal hukuk devletinin temelidir. İnsan haklarının büyük değer taşıyan içerikleri gözetildiğinde, bu çağda ücret, yükselme durumları ve buna benzer diğer hakları güvenceden yoksun bir sistem anayasal ilkelerle bağdaşmamaktadır.

 

Danıştay 2. Dairesinin 29.04.2009 tarihli ve E:2009/1338, K:2009/1799 sayılı kararında; Çağdaş devlet anlayışı, sosyal hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarıyla Anayasa’nın özüne ve ruhuna uygun biçimde kurularak işletilmesini, bu yolla bireylerin refah, huzur ve mutluluğunun sağlanmasını gerekli kıldığı hükmüne yer verilmiştir.

 

"Sosyal devlet" ilkesine ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi kararlarında egemen olan görüşe göre; sosyal devletin görevi, kişinin onurlu bir yaşam sürdürmesi ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirmesi için gerekli koşulları oluşturmak, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal adaleti, sosyal gönenci, sosyal güvenliği ve toplumsal dengeyi sağlamaktır. Bu kapsam içinde kişileri mutlu kılmak, onların hayat mücadelesini kolaylaştırmak, insan haysiyetine yaraşır onurlu bir hayat sürdürmelerini sağlamak gibi hususların da yer aldığı kuşkusuzdur.

 

SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLERİN MARUZ KALDIĞI AYRIMCILIK 111 SAYILI İLO SÖZLEŞMESİNE DE AYKIRIDIR

 

İLO diğer adıyla Uluslararası Çalışma Örgütü Türkiye' nin imza koyduğu İLO sözleşmeleri veya diğer uluslararası sözleşmeler 1982 Anayasası'nın "Milletlerarası Antlaşmaları Uygun Bulma" başlıklı 90. maddesinde yer almaktadır.

 

Anayasa'nın 90. maddesinin son fıkrasına, 22.05.2004 tarih ve 5170 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5170 sayılı yasanın 7. maddesi ile eklenen son cümle uyarınca "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." hükümleri ile Uluslararası Sözleşmeler iç hukukumuzun bir parçası haline getirilmiştir.

 

Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca iç hukukumuzun bir parçası haline gelen ve bir uyuşmazlık olması halinde yasalardan önce uygulanacak olan temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin örgütlenme özgürlüğü ve sendikal haklara ilişkin hükümler içerdiği bilinmektedir.

 

Anayasa’nın 90. maddesinden hareketle iç hukukun bir parçası olan 111 sayılı İLO Sözleşmesi “…iş veya meslek edinmede veya edinilen iş veya meslekte tabi olunacak muamelede eşitliği yok edici veya bozucu etkisi olan her türlü ayrılık gözetme, ayrı tutuma ve üstün tutmayı” belirtmektedir. Sözleşmeli öğretmenlerin maruz kaldığı ayrımcılık 111 sayılı İLO Sözleşmesine de aykırıdır.

 

SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMEN ATAMAK İNSAN HAKKI İHLALİ VE AYRIMCILIKTIR

 

20.04.2016 Tarih ve 29690 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanununun “Amaç ve kapsam” başlıklı 1. maddesinde “Kanunun amacı; insan onurunu temel alarak insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, kişilerin eşit muamele görme hakkının güvence altına alınması, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada ayrımcılığın önlenmesi” şeklinde düzenlenmiştir.

 

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanununun “Ayrımcılık yasağının kapsamı” başlıklı 5. maddesi 1. fıkrasına göre, ayrımcılık yasağı; Eğitim ve öğretim, yargı, kolluk, sağlık, ulaşım, iletişim, sosyal güvenlik, sosyal hizmetler, sosyal yardım, spor, konaklama, kültür, turizm ve benzeri hizmetleri sunan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri kapsamaktadır.

 

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanununun “İstihdam ve serbest meslek” başlıklı 6. maddesi 1 ve 2. fıkralarına göre işveren işe alım şartları ile çalışma ve çalışmanın sona ermesi süreçleri dâhil olmak üzere, işle ilgili süreçlerin hiçbirinde sosyal menfaatler ve benzeri hususlar da ayrımcılık yapamaz.

 

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanununun “İstihdam ve serbest meslek” başlıklı 6. maddesi 6. fıkrasındaki; “(6) Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam bu madde hükümlerine tabidir.” hükümlerine göre sözleşmeli öğretmenlerin bu kanunda faydalanma hakkı bulunmakladır.

 

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanununun “tanımlar” başlıklı 2. maddesinde, Doğrudan ayrımcılık; “Bir gerçek veya tüzel kişinin, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden karşılaştırılabilir durumdakilere kıyasla eşit şekilde yararlanmasını bu Kanunda sayılan ayrımcılık temellerine dayanılarak engelleyen veya zorlaştıran her türlü farklı muamele.” şeklinde tanımlanmış iken

Dolaylı ayrımcılık; “Bir gerçek veya tüzel kişinin, görünüşte ayrımcı olmayan her türlü eylem, işlem ve uygulamalar sonucunda, bu Kanunda sayılan ayrımcılık temelleriyle bağlantılı olarak, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanma bakımından nesnel olarak haklılaştırılamayan dezavantajlı bir konuma sokulması.” olarak tanımlanmıştır.

 

Peki, bu tanımların konumuzla ne ilgisi bulunmaktadır Şöyle ki; MEB kadrolu öğretmenlere “eş ve sağlık durumu” özrü hakkı vermekte iken sözleşmeli öğretmenlere bu hakları vermeyerek doğrudan ya da dolaylı yoldan ayrımcılık yapmaktadır.

 

07.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Kanun önünde eşitlik" başlıklı 10. maddesi 1. fıkrasındaki; "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” hükümleri ve Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanununun "Eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı" başlıklı 3. maddesi 1. fıkrasındaki; “(1) Herkes, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada eşittir.” hükümleri gereğince MEB’in “eş ve sağlık durumu” özrü bakımından kadrolu öğretmenler ile sözleşmeli öğretmenler arasında bir ayrımcılık yapmaması gerekmektedir.

 

Özellikle bir yaşam hakkı olan sağlık özrü ve uluslararası sözleşmeler ve Anayasamıza göre ailenin, kadının ve çocuğun korunması ilkesi gereği eş ve sağlık durumu özründen yer değiştirme hususu birinci derecede önem kazanmaktadır.

 

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanununun "Eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı" başlıklı 3. maddesi 2. fıkrasında; "(2) Bu Kanun kapsamında cinsiyet, ırk, renk, dil, din, inanç, mezhep, felsefi ve siyasi görüş, etnik köken, servet, doğum, medeni hâl, sağlık durumu, engellilik ve yaş temellerine dayalı ayrımcılık yasaktır." hükümleri gereğince;

 

1- Milli Eğitim Bakanlığı kadrolu öğretmenler ile sözleşmeli öğretmenler arasında medeni hâl ayrımcılığı yapamaz. Buna rağmen yukarıdan sıraladığımız mevzuat hükümlerine göre MEB kadrolu öğretmenlere “eş durumu özrü” hakkı vermekte iken sözleşmeli öğretmenlere bu hakkı vermemekte dolayısıyla da Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu hükümlerine aykırı hareket etmektedir.

 

2- Aynı durum sağlık özrü içinde geçerlidir. Milli Eğitim Bakanlığı kadrolu öğretmenler ile sözleşmeli öğretmenler arasında “sağlık durumu” ayrımcılığı yapamaz. Buna rağmen yukarıdan sıraladığımız mevzuat hükümlerine göre MEB kadrolu öğretmenlere “sağlık durumu” özrü hakkı vermekte iken sözleşmeli öğretmenlere bu hakkı vermemekte dolayısıyla da Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu hükümlerine aykırı hareket etmektedir.

 

Zaten bu durum yani kadrolu öğretmenlere verilen eş ve sağlık durumu özrünün sözleşmeli öğretmenlere verilmemesi durumu 07.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Kanun önünde eşitlik" başlıklı 10. maddesi 4. fıkrasındaki; "Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz." hükümlerine göre kadrolu öğretmenler imtiyazlı gurup haline getirilerek bu öğretmenlere eş ve sağlık durumu özrü verilip sözleşmeli öğretmenlere bu özür durumları verilmeyerek kadrolu öğretmenler imtiyazlı grup haline getirilerek ayrımcılık yapılmaktadır.

 

Hâlbuki MEB, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Kanun önünde eşitlik" başlıklı 10. maddesi 5. fıkrasındaki; "Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." hükmüne uygun hareket ederek işlem tesis etmek zorundadır.

 

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanununun "Eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı" başlıklı 3. maddesi 3 ve 4. fıkralarındaki; “(3) Ayrımcılık yasağının ihlali hâlinde, konuya ilişkin görev ve yetkisi bulunan kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ihlalin sona erdirilmesi, sonuçlarının giderilmesi, tekrarlanmasının önlenmesi, adli ve idari yoldan takibinin sağlanması amacıyla gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.

 

(4) Ayrımcılık yasağı bakımından sorumluluk altında olan gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri, yetki alanları içerisinde bulunan konular bakımından ayrımcılığın tespiti, ortadan kaldırılması ve eşitliğin sağlanması için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.” hükümlerine göre MEB tarafından kadrolu öğretmenlere tanınan “eş ve sağlık durumu” özrü sözleşmeli öğretmenlere de tanınmak zorundadır.

 

Her ikisi de sözleşmeli öğretmen olarak görev yapan öğretmenlere MEB tarafından eş durumu özrü yer değiştirme işlemlerinin tüm sözleşmeli öğretmenlere verilmemesi insan haklarına ve Anayasamızın eşitlik ilkesine aykırı olup ayrımcılıktır.

 

PEKİ, ÇÖZÜM NEDİR?

 

Millî Eğitim Bakanlığı; eğitim kurumlarının öğretmen ihtiyacının karşılanması, Öğretmen açığının hızla kapatılması, norm kadro sonucu ortaya çıkan öğretmen ihtiyacının kadrolu öğretmen istihdamıyla kapatılamaması gerekçeleriyle sözleşmeli öğretmen istihdam etmektedir. Bu gerekçelerin hiç birisi makul, mantıklı ve geçerli değildir.

 

ÇÖZÜM; ZORUNLU HİZMETE ZORUNLU HİZMET TAZMİNATI ÖDENMELİDİR

 

5 Kasım 2010 tarihli 18. Milli Eğitim Şûrasında “Öğretmenin Yetiştirilmesi, İstihdamı Ve Mesleki Gelişimi” bölümü 9. maddesinde; “Öğretmenlerin gelir düzeyi ve statülerinin yükseltilmesine yönelik çalışmalara hız verilmeli; öğretmen istihdamında kadrolu, sözleşmeli, ücretli, vekil öğretmenlik gibi farklı uygulamalar kaldırılarak tüm öğretmenlerin kadrolu olarak istihdamı sağlanmalı; mevcut sözleşmeli öğretmenler kadroya geçirilmeli; başarılı öğretmenler ödüllendirilmeli ayrıca zorunlu hizmet bölgelerinde çalışanlara zorunlu bölge hizmet tazminatı ödenmelidir.” şeklinde karar alınmasına rağmen bu karar uygulamaya sokulmamıştır.

 

Öğretmenlerimiz bakımından kalkınmada öncelikli hizmet bölgelerinde belirli sürelerle zorunlu çalışma yükümlülüğü öngörülmüştür. Ancak, bu bölgelerdeki öğretmen ihtiyacının karşılanması için çözüm yolu öğretmenlerimizi bu bölgelerde çalışmaya mecbur bırakmak yerine, bu bölgelerde çalışmanın ekonomik olarak teşvik edilmesi suretiyle gönüllü olarak gitmelerinin sağlanması olmalıdır. Öğretmen ihtiyacının karşılanması amacıyla, zorunlu hizmet bölgelerinde istihdam edilen öğretmenlere, illerin veya yerleşim yerlerinin sosyal, ekonomik, kültürel ve ulaşım imkânları dikkate alınarak kalkınmada öncelikli hizmet tazminatı verilmesi gerekmektedir.

 

Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ile mahrumiyet bölgelerinde öğretmen açığının kapatılabilmesi için bu bölgelerde çalışmanın ekonomik açıdan teşvik edilmesi ve cazip hale getirilmesi, öğretmenlerin buralarda çalışmasının özendirilmesi gerekmektedir.

Örneğin; Belirlenen hizmet alanlarından 1. hizmet bölgesi alanlarına zorunlu çalışma yükümlülüğü kapsamında atananlara 1 brüt asgari ücret, 2. hizmet bölgesi alanlarına zorunlu çalışma yükümlülüğü kapsamında atananlara 1,5 brüt asgari ücret 3. hizmet bölgesi alanlarına zorunlu çalışma yükümlülüğü kapsamında atananlara 2 brüt asgari ücret tutarında zorunlu hizmet tazminatı ödenmelidir. Bu bölgelere isteğe bağlı olarak atatan ve bu kapsamda görev yapmakta olanlara tazminat tutarlarının ½'si oranında zorunlu hizmet tazminatı ödenmesi durumunda, öğretmenlerimizin bu bölgelere gönüllü olarak gitmesi sağlanacaktır.

 

Şuan, temininde güçlük zammı ödeneği bu amaca matuf olup, benzer bir düzenlemenin istihdam zorluğu çekilen tüm hizmet sınıflarına getirilmesinde bir mahzur bulunmamaktadır.

 

Köy ilköğretim okullarında çalışan öğretmenlere köyde çalıştırmayı özendirecek belirli bir miktar tazminat ödenmelidir. Zorunlu hizmet bölgelerinde hizmet eden personelin özlük haklarına yönelik olarak, her yıla extra bir yıpranma payı verilerek teşvik de edilebilir.

 

Artırımlı Hizmet Puanı Verilmelidir

 

Zorunlu hizmetlerini tamamlayan öğretmenler ile 2010 yılında yapılan düzenleme ile zorunlu hizmetten muaf tutulmuş olup, atandığı zorunlu hizmet alanlarında halen fiilen görev yapmakta olan öğretmenlerin de hizmet puanlarında aynı oranda artırım yapılması ve ayrıca zorunlu hizmet bölgesinde bir okulda zorunlu hizmet yükümlülüğünü yerine getirmekte iken zorunlu hizmet bölgesinde yer alan başka bir okula yer değiştiren öğretmenlerin artırımlı hizmet puanından yararlandırılmalıdır.

 

SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLER YA EŞİNİ YA İŞİNİ Mİ TERCİH ETSİN, YOKSA İSTİFA MI ETSİN?

 

Önceki Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın, sözleşmeli öğretmenlerin eş ve sağlık özrü talepleri hakkındaki; "Sözleşmeli öğretmen ya eşini ya işini tercih edecek." , “Sana versek sağlık özrü herkes bulur, bir sağlık durumu veremeyiz. Sen diyeceksin simdi evladım hasta siz olsanız ne yapardınız? Sor bana dedi. "Ben senin yerinde olsam istifa ederim. Başka yerde başka meslek yap özelde öğretmenlik yap. İstifa et başka bir şey yap." şeklinde açıklamalarına konu olan sözleşmeli öğretmenler;  ya eşini ya işini mi tercih etsin, yoksa istifa mı etsin?

 

Uluslararası hukuk ve ülkemiz hukuku, aile birliğinin sağlanmasını ve bütünlüğünün korunmasını devletin vatandaşına karşı başlıca görevleri arasında saymasına rağmen,

 

- Öğretmenler odalarında kadrolu, sözleşmeli ve ücretli ayrımı yapmak, Dolayısıyla aynı niteliklere sahip ve aynı görevi ifa eden öğretmenler arasında kast sistemi oluşturmak, Kurum içi çalışma barışını bozmak,

 

- Sözleşmeli öğretmenin görev yaptığı yerde cebren 6 yıl kalmasını sağlayarak, eşleri birbirinden, çocukları da anne babalarından 6 yıl boyunca ayrı bırakmak, Öğretmenlerin aile birliği ve sağlık özrü hakkını göz ardı etmek, aile hayatlarını hiçe saymak, öğretmenlerin geçerli mazeretlerine duyarsız kalmak,

 

Sözleşmeli öğretmenleri; ya eşini ya işini tercih etmeye, sağlık ile işsizlik arasında tercihte bulunmaya zorlamak,

 

- Kadrolu atama yapmayıp sözleşmeli atamak, ücretli görevlendirmek,

 

- Öğretmenin mesleki gelişimine ket vurmak, Öğretmenlerin verimliliğini düşüren uygulamalar yapmak, Kariyer ve mesleki gelişim haklarını ellerinden almak,

 

- Bakanlığa olan güveni azaltmak, geçmiş sözleşmelilikte yaşanılanları unutarak tekrar hak kayıpları ve mağduriyetler yaşatmak, özlük ve sosyal haklarını kısıtlayarak öğretmenlerin sahip oldukları hakları, uluslararası sözleşmeleri, anayasayı ve hukuku ve tanımamak, Anayasal hakları sınırlamak,

 

- Öğretmenlere mahkeme kapılarını aşındırarak, telafisi mümkün olmayan mağduriyetler oluşturmak

 

- Öğretmenlik mesleğini ve itibarını zedelemek, öğretmenlerin aile bütünlüğünü ve sağlığını bozmak,

 

- İki sözleşmeli öğretmenin evlenerek aile birliği oluşturmasını teşvik etmek, Sözleşmeli öğretmeni sözleşmeli öğretmen ile evlenmeye zorlamak, 

 

- Eşleri atandıkları yerden başka bir yerde çalışan sözleşmeli öğretmeni işleri ve eşleri arasında tercihte bulunmaya zorlamak ve istifa tavsiyesinde bulunmak,

 

- Eşleri “sözleşmeli öğretmen” olmayan sözleşmeli öğretmenleri aile saymamak hukukun ihlali olduğu kadar insan haklarına saygısızlıktır.

 

SORUYORUZ; Eşleri sözleşmeli öğretmen olmayanların suçları nedir? Veya Sözleşmeli öğretmenlerin aile sayılabilmesi için eşlerinden boşanıp, sözleşmeli öğretmen ile evlenmesi mi gerekiyor? Ya eşini ya da 12 yıl sonra kavuştuğu işini bırakması mı gerekiyor?

 

“Kamu hizmetlerinin daha etkili, verimli ve hızlı bir şekilde yürütülmesini sağlamak ve çalışmalarda etkinliği artırmak ve kadrolularla farklılıkları ortadan kaldırmak” gerekçesiyle sözleşmeli öğretmenler kadroya geçirilmeli ve bu şekilde bir istihdam modeline tekrar başvurulmamalıdır.

 

Not; Bu araştırma yazısının hazırlanmasında büyük ölçüde mahkeme kararlarından faydalanılmıştır.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.