Şu Öğretmen Dedikleri…

Şu Öğretmen Dedikleri…

“Gökyüzünün öğrencisi olmadan, yeryüzünün öğretmeni olunmaz”(Bilge Kral Aliya) Bundan sonrası laf kalabalığı olarak da değerlendirilebilir.

“Gökyüzünün öğrencisi olmadan, yeryüzünün öğretmeni olunmaz”(Bilge Kral Aliya) Bundan sonrası laf kalabalığı olarak da değerlendirilebilir. Lakin günün anlam ve önemine binaen, eğitimin iki asli unsurundan biri olan öğretmene ve öğretmenlik mesleğine dair birkaç kelam edelim.

Öncelikle;  ilkokuldan üniversite sonrasına kadar üzerimde emeği olan hocalarımın ve tüm diğer öğretmenlerimizin gününü tebrik ediyorum.

Bir talebeye en yakınlarını, en sevdiklerini saymasını istediğinizde araya mutlaka öğretmenini sıkıştırır. Üç, beş fark etmez, ilk on birde mutlaka bir öğretmen sayılır.  Bugüne kadar kaç öğretmen öldürüldü, tam sayısını bilmiyorum. Pkk ya da bazı ateist örgütlerin kaçırıp öldürdükleri bir yana, öğrenci terörü sonucu öldürülen öğretmen sayıları da hızla artmakta. Artık silahı eline alıp, okul basıp, öğretmenlerini öldüren psikopat ergenler sadece garp memleketlerinde değil. Bizim ülkemizde de her yıl öğretmen cinayetleri işlenmeye başladı. Maktulü öğretmen, katili öğrenci olan cinayetler.

Ben bugüne kadar, en azından kendi ülkemde, ÖĞRENCiSiNi ÖLDÜRMÜŞ BiR ÖĞRETMEN DUYMADIM.Ama evladını doğramış çok anne bana duydum. Annesini babasını doğrayan evlât sayısı daha da fazla... O halde anne-babaların ve öğrencilerin, eğitimci düşmanlığının esbabı mucibi ne ola ki acep?...ALLAH Rahmetiyle muamele etsin ölen öğretmenlerimize. Öğretmenlerimizin son zamanlardaki ahvali böyle maalesef. Buna karşın öğretmenlerimiz hala yaz tatilleriyle anılıyor.

Bilen-bilmeyen “öğretmen olmak varmış şu yalan dünyada” diyor. Ol kardeşim, keşke olsaydın. Olsaydın da sen de görseydin… Şu yalan dünyada doktor olmak varmış, polis olmak varmış diyen pek nadir ama iş öğretmenliğe gelince herkes, sanki öğretmen olmak elinin kiriymiş de tenezzül edip de öğretmen olmamış gibi davranıyor.

Konu öğretmenlik olunca kalıplaşmış değerlendirmeler hemen hazır: Öğretmenler 3,5 ay yatıyor, tatil yapıyor. Oysa diğer kamu görevlilerinin 1 ay olan izni sadece idareci olmayan öğretmenlerde 2 aydır. İdareci öğretmenlerin tatili yine diğer kamu görevlileri gibi 1 aydır. Bir ay iki ay dediğime bakmayın. Eğitimciler; öteki kamu çalışanlarından yarıyıl ve yaz tatilleri dâhil toplam 19 gün fazla tatil yapmaktadırlar. Meraklısı küçük bir araştırma ile teyit edebilir bunu. Ayrıca öğretmenlerin kahir ekseriyeti tatil heveslisi de değildir. Sanki tatilde Havai’ye mi gidecekler. Çok gerekiyorsa onlar da herkes gibi 1 ay tatil yapabilirler. Hatta ders ücreti de kaldırılabilir. Bu ücreti alan var alamayan var. Bunun yerine ücretler iyileştirilebilir. Yeni göreve başlayan fakülte mezunu 9/1 öğretmene 3 bin lira verirsiniz olur biter. Kendi eş değerleri memurlar arasında, en düşük ücreti öğretmenler alıyor zaten.

Öğretmenler en fazla hakarete uğrayan meslek gruplarının başında geliyor. Yeni amirleri “veliler” tarafından (artık veli değil “vali” onlar) hakaret, tartaklanma, öğrencileri tarafından sövülmek hatta sınıfta vurulmak, öğretmenlerimizin sıkça karşılaştığı bir durum olmaya başladı.

           

Öğretmenlerin derdi sadece para pul değildir. Öğretmenlik para için yapılacak iş değildir. Biraz aklı olan bir kişi ayda iki bin –iki bin beş yüz lirayı limon satarak, ayakkabı boyayarak da kazanır. Hiç kimsenin aldığında verdiğinde gözleri de yok. ALLAH daha çok versin. Ama öğretmenlik mesleğinin ederi, şu-bu mesleklerden,  imza atmayı bilmeyenlerden de mi düşüktür? Ağzı açılan “önce eğitim” diyor, en büyük payın eğitime ayrıldığından dem vuruyor. İyide o en büyük payın neden en küçüğünü öğretmenler alıyor?  Öğretmenler tabii ki doktorlar kadar kazanalım demiyorlar. Ama diş hekimliği fakültelerine girilecek puanlarla fakültelerin öğretmenlik bölümlerine girilen ülkemizde hiç değilse psikolojik olarak, bilgiye verilen değerin bir göstergesi olarak, öğretmenlerin biraz daha yüksek ücret almaları gerekmez mi? 

Devletin hangi memuru 10-15 yıl köylerde çalışıyor?(imamlar hariç) Hangi memur ücretsiz nöbet tutmaktadır? Hangi memur hafta sonunu sınav okuyarak etkinlik hazırlayarak geçiriyor. Hangi memur bilgisayar başında saatlerce veri girişi yapıyor. Hangi memur eve bu kadar çok iş getiriyor? Sadece 1 saat derse girmenin neye bedel olduğunu bilenler bilir. Onlarca kurulda komisyonda görevliler. Yıl içerisinde hiçbir ek ücret talep etmeden onlarca toplantıya katılıyorlar.

 Hele bir de saygı görseler… Kalem ehli olan bu kesimi örselemek için toplum adeta yarış halinde. Medya öğretmenlerle ilgili olumsuz haberleri “insanın köpeği ısırması” kabilinden değerlendirip ısıtıp ısıtıp servis ediyor ekran sofrasından. Oysa Kutad-gu Bilig’de Yusuf Has Hacib: “Bilgisiz kişiye, bilgisiz sıfatı yeterli bir hakarettir” der. Öğretmenlerin işi cehaletle, bilgisizlikle değil mi ki?

 Evimizde iki çocuğumuzla başa çıkamazken, öğretmenlerin en küçük uyarısında koşa koşa; “çocuğumun psikolojisini bozuyor” diye şikâyetnameler döşeniyoruz? Hem de “psikoloji” kelimesinin anlamını bilmesek bile. Şikâyet kısmı işin en hafifi. Doktor raporu almaya çalışmalar, karakollar, mahkemeye vermeler, daha neler neler… Bu durumda haydi gelin de siz öğretmenlik yapın.Subliminal mesaj bombardımanına tutulan öğrenciye bir yaptırımınız olmadığı gibi, akşama kadar, lütfenleriniz, yavrum- kuzum deyişiniz de artık para etmiyor. Olumsuz davranışlarda bulunan öğrencilerin için, polis çağırmaktan başka çara kalmıyor öğretmenlere.

Eğitim asli unsuru olan öğretmen hoşnut edilmeden başarı gösterilecek bir süreç değildir. GÖNÜL ALMAYI BİLE BİLMEYENLERE NE YAZIK… Hiç bir şey vermeden eğitim camiasının sırtına her gün yeni yükler yükleyerek eğitimin sorunları çözülemez. Öğretmenler üzgün, bezgin, kırgın olsalar da din-iman toz-duman olduğu şu ahir zamanda, sanırım şu ayet meali morallerini düzeltecektir. “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu”(Zümer:9)

Şu “öğretmen” dedikleri çok beceriksizdir!. Öğrencinin kafasını açıp içerisine bilgileri bir türlü dolduramaz. “Hocam bizimkisinin hiç ilgisi-isteği yok”  diyen velinin çocuğunu; bilgiyi-bilimi ister hale getiremez! Bilginin ne kadar önemli olduğunu anlatamaz! Bilgiye sahip olanın neredeyse dünyaya sahip olduğunu kavratamaz! Bilime, bilgiye sahip olmadan bağımsızlığımızı bile koruyamayacağımızı, bizi de Irak’a-Suriye’ye çevirebileceklerini bildiremez!...

Evet, öğretmenlerimiz yoğun bir müfredatı, belli süreler içerisinde çocuklarımıza aktarmak zorundalar. Bu asli işlerini yaparken, sayfalarca plan, proje, program, toplantı, kurul, komisyon, sınav gibi görevleri de bulunmakta. Bu görevleri ile ilgili yazım-çizim işleri, tutanaklar hazırlamak zorundalar aynı zamanda. Bunlara ek olarak bina güvenliği, öğrenci güvenliği gibi tedbirleri de özellikle nöbetçi oldukları günlerde yerine getirmekle mükellefler. İcra memurları dışında hiçbir devlet memurunun yapmadığı ev-aile ziyaretleri ve öğrencilerin ve ailelerinin ders dışı problemleriyle de ilgileniyorlar. Cumhurbaşkanını da, valiyi de öğretmenler yetiştiriyor. Belki bir hırsızı da arsızı da. Yani yükleri çok ağır. İşte bu ağır görevi ifa edebilmeleri için hepinizin desteğinize çok ihtiyaçları var.

Hepinizin malumu eğitim önce ailede başlıyor. Ve hepimiz biliyoruz ki; memleketimizin en önemli işi eğitimdir. Eğitim sorunlarımızı çözdüğümüzde zaten dünyanın en müreffeh toplumlarından biri haline gelmemiz mümkün olabilecektir. 

Peki, bunu nasıl başaracağız? Bunu başarmanın yoluna dair o kadar çok ve o kadar fazla görüş var ki belki de bu yüzden başarısız oluyoruz. Fakat en azından şu hususlara dikkat etmemiz gerekiyor.

Evvela, çocuklarımızı medyanın olumsuz etkilerinden koruyacağız. Tv’ler, bilgisayarlar, tabletler, akıllı telefonlar, internet. İlle de internet. Bu saydıklarımın çoğu bizim ve çocuklarımızın hayrına iş yapmıyor. Günümüzün en etkili hocası-öğretmeni-eğitmeni; ne ilk eğitimi evde çocuklara veren anne-babalar ne camideki hoca, ne mahalledeki hacı ne okuldaki öğretmen ne de üniversitedeki profesördür. En etkili ve en büyük öğretmen medyadır. Aman bu türlü medyaya karşı dikkatli olalım, çocuklarımızı koruyalım. Aksi halde; kimse bizi, çocuklarımızdan koruyamaz.

 

Muhatabımız olan çocuklarımızı bir kişilik olarak kabul ettiğimizde, onları eğitilebilir hale de getirmiş oluyoruz. Yani çocuklarımızla var olan gönül bağımızı güçlü tutacağız.

“Çobanın gönlü olursa, tekeden süt çıkarırmış.” Gelin gönül verelim, gönlümüz olsun, gönüllü olarak üzerimize düşenleri yapalım.Eğitimin okulda başlamadığı gibi, okulda da bitmediğini bir ömür boyu sürdüğünü unutmamamız gerekiyor. Bu durum Peygamber Efendimiz HZ. MUHAMMED (s.a.v) tarafından “beşikten mezara kadar ilim öğreniniz şeklinde ifade edilmiştir. Bu nedenle bizlerin yapacağı en iyi yatırım, çocuklarımıza yapacağımız yatırımdır. Çünkü bu yatırım hem dünyayı hem ahireti, hem bizi hem ülkeyi kurtarır.

Ömer Emir DOĞAN

Eğitimci/Yazar

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum