Hüseyin ÖZKAN

Hüseyin ÖZKAN

Yeni Kuşak Eğitim Modeli

 

Yeni Kuşak Eğitim Modeli

Her kuşağın hayatı algılama biçimi, gelecek hayalleri, iş hayatından beklentileri, değer yargıları, eğitime, sağlığa bakış açıları, karakteristik özellikleri, tutumları, güçlü ve zayıf yönleri birbirinden farklıdır. Bu kuşaklar doğum yıllarına göre sınıflandırılarak; 1946-1964 yılları arasında doğanlara "Patlama Kuşağı", 1965-1979 yılları arasında doğanlara "X Kuşağı", 1980- 1999 yılları arasında doğanlara "Y Kuşağı" ve 2000- 2021 yılları arasında doğanlara ise "Z Kuşağı" olarak adlandırılmıştır.  

Kuşakların karakteristik özelliklerini belirleyen etkenler ise gelişen, farklılaşan ve değişen yaşam tarzı, teknolojik değişimler, üretim ve tüketim süreçleri, iletişimin ve iletişim yönteminde yaşanılan değişimlerdir. Bu değişimler ailelerin de çok çeşitli kaygılar geliştirmelerine ve çocuklarının eğitimine bakış açılarını değiştirmelerine neden olmuştur. 

Bu gün iş dünyasında yer almaya çalışan, iş talep eden kesim 1980-1999 yılları arasında doğan "Y kuşağıdır". Daha sonraki kuşakları henüz iş ortamında görmediğimizden başarıları konusunda sadece tahminlerde bulunabiliriz. Nedir bu "Y Kuşağı" olarak tabir edilen kesimin karakteristik özellikleri diye incelediğimizde; "yönetmesi zor, ayrıcalık isteyen, bencil, işine odaklanamayan, kafasının dikine giden ve çalışmayı sevmeyen ve hangi işi yaparlarsa yapsınlar mutlu olmayan bir kesim olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Bu durumlara neden olarak; aile tutumları, teknoloji bağımlılıkları, sabırsız karakterleri, içinde bulundukları ortam ve bunlara paralel yapılanmış eğitim sistemi gösterilmektedir. 

Aileler çocuklarına prens ve prenses gibi davranmış, "özel" oldukları ve hayatta istedikleri her şeyi hemen elde edebileceklerine inandırmışlardır. Her istediklerini beklenmeden, hemen elde edebilme nedeniyle sabırsız kişilik geliştirmişlerdir. Evde sorumluluk verilmemiş, onun yapması gereken her şey annesi veya babası tarafından yapılmış, günlük yaşamlarında her şey herhangi bir çaba sarf etmeden önlerine hazır gelmiştir. 

Akıllı telefon, internet, sosyal medya, bilgisayar oyunları vs. aracılığıyla bu kuşak bağımlı hale gelmiş,  internet ortamında beğeni ve emojilerle kendine sanal bir doyum ortamı oluşturmuştur. Hayattaki başarıya bakış açıları değişmiştir. Sosyal medyada beğeni almak onun için başarının başka bir adıdır artık. Beğenilerin salgılattığı dopamin ile tıpkı sigara bağımlılığı gibi bağımlılık geliştirmişlerdir. Hiç kimseyle iletişim kurma ihtiyacı duymadan odasında zamanını geçirerek, beğeni ve iletişim ihtiyaçlarını sosyal medya aracılığıyla sanal bir şekilde karşılar hale gelmişlerdir. Bu ortamda ne yazık ki, arkadaşlık duyguları ve iletişim becerileri gelişmemiştir. Arkadaşlık ve dostluktan beklenen doyum, sanal ortamda sağlanmaya çalışılmaktadır ki, bu da mutsuzluklarının başka bir nedenini oluşturmaktadır. Çünkü hiç bir teknoloji ürünü ve sosyal medya iletişimi asıl ihtiyaçları olan insan sıcağını sağlayamamaktadır. 

Eğitimleri ise yine ödül üzerinedir. Ev ortamında annesinin babasının yerini okulda öğretmeni ve okul çalışanları almaktadır. Evde ve okulda yaptığı her başarı ödüllendirilir, yüksek puanlar verilir. Eğitimleri uygulama ve üretimden kopuk ve ezber üzerinedir. Aldıkları eğitimlerin sonuçlar puanla değerlendirilir. Eğitimin ölçme değerlendirmesi tıpkı internet ortamında bir oyunda bir başarı kazandığında ekranı kaplayan yıldızlar gibidir. Bunun yanında tıpkı evinde olduğu gibi okulunda da bir sorumluluğu yoktur. Okulunun, sınıfının, tuvaletlerinden oturduğu sırasına kadar temizliği ve tertip ve düzeni görevlilerce yapılır. Küçük bir yağmurda veya soğukta yine helikopter aileler ve okulda öğretmenler devreye girer ve koruma altına alınırlar. Okul bahçesinde sürekli gözetim altındadırlar. Biri düştüğünde hemen koşulur, kaldırılır, üstü başı temizlenir. Steril bir ev ortamı ve steril bir okul ortamı yaratılmaya çalışılır.  

Bu örnekler çoğaltılabilir. Bu tür ortamlarda yetişen kuşakların gelecekte kendilerine güvenmeleri iş ortamlarında başarılı olmaları mümkün değildir. Eğer gerekli önlemler alınmazsa 1980-2000 arasında doğanlar gibi daha sonraki kuşaklar da iş başarısı ve hayatta başarılı olabilme imkanlarını ellerinden kaçıracaklardır. Toplumda yetenekleri gelişmemiş, ama kendini sanal ortamda aldığı beğenilerle çok başarılı olduğunu ve her şeyi hak ettiklerini zanneden ama başarısız ve mutsuz bireylerin artmasına neden olacaktır. Ülke açısından bakıldığında ise hızla gelişen dünya toplumlarına ayak uyduramayan, üretimden kopuk tüketici insanlardan oluşan bir toplumun profili ortaya çıkacaktır. Bu toplumun dijital endüstri çağını üretici konumunda yakalaması mümkün değildir. 

Öyleyse, "Yeni Kuşak Eğitim" başlığı altında neler yapılabilir konusunu biraz açmak gerekir.

Uygulama yoğun eğitim

Günümüz gençliğinin en önemli problemi uygulamadan ve yaşmadan kopuk bilgilerden artık sıkılmış olmalarıdır. Şöyle düşünürler "Bu bilgi hayatımda ne işime yarayacak?" o nedenle de öğrenmek istemez sınavlarda yüksek not almak için ezberler ve daha sonra unutur. Doğal olarak bu süreç ona anlamsız gelir ve eğitim sürecinden kopar ve hepimizin bildiği, okullarda sık sık şikayet konusu olan istenmeyen davranışlar geliştirebilir.  Öyleyse hem okulu sevilen bir yer haline getirmek hem de eğitimin kalıcı hale getirme için bilginin uygulamasının yapılması ve yaşamsal kılınması gerekmektedir. Öğrenci kendini bilgiyi öğrenmeye zorunlu hissetmeli ve istekli olmalıdır. 

Teknoloji yoğun eğitim

Çağımız endüstri 4.0 olarak tabir edilen nesnelerin internetine doğru giden dijital teknoloji ve veri işleme çağıdır. "Teknolojiden uzak durmak" tabiri bu çağdan kopmak, çağın gerisinde kalmak anlamına gelmez. Bu tabir eski kuşakların çocuklarını teknolojinin tüketici ve pasif yanından uzak tutma isteğiyle ilişkilendirilebilir. Hiç bir anne baba oyun yazılımı üretebilen çocuğu olmasından şikayet etmez. Ancak şikayet konusu çocuklarının başkaları tarafından üretilen oyunların bağımlısı olmasıdır. Öyleyse eğitim ortamında teknoloji üretim amaçlı kullanılmalıdır. Her derste teknolojiden üst düzeyde yararlanılmalı ancak "bireysel teknoloji pazarı" olmayan bilinçli kuşaklar yetiştirilmelidir.  Kısaca eğitim ortamlarında teknoloji, hem bilgi edinmek, veriye sahip olabilmek için hem de teknoloji üretmek için kullanılmalıdır.

Üretim yoğun proje tabanlı eğitim

yukarıda da ifade edildiği gibi eğitim, üretim odaklı ve proje tabanlı olmalı ve öğrenciler projenin sonunda elde edilen ürünün hazzını yaşamalıdırlar. Bu öğrencilerin becerilerinin gelişmesine ve hayatlarının her alanında ve evresinde üretici olmalarına neden olacaktır.  Hep üniversitelerimizin diğer ülkelere göre patent sayısının azlığından yakınırız. Bunun nedeninin, temel eğitim ve ortaöğretimin ürün odaklı değil, hazır bilgiyi ezberleme odaklı olduğunu görmemiz gerekir. 

Doğa ile barışık eğitim

Eğitim süreçlerinin doğa ile iç içe tasarlanması öğretimin daha sahici, doğal ve kalıcı olmasına neden olacaktır. Doğadan kopuk hiç bir öğretinin bilişsel süreçlerde zemin bulması mümkün değildir. Doğanın bir parçası olan insanın, doğadan kopmaya çalışması eğitim ortamlarını dört duvar içine sığdırmaya çalışması anlamsız ve beyhude bir çabadır. Bu gün eğitimde gelişmiş olarak tabir edilen ülke Finlandiya artık eğitim süreçlerini daha çok okul dışına taşıma çabası içindedir. Günümüzde okulun duvarları eğitim öğretime engel olma konumuna gelmeye başlamıştır. Öğrencilere de bu durum artık çok doğal gelmemekte ve bunu isteksizlikle, kuru bilgiyi öğrenmeye direnmekle ifade etmektedirler.  Böylece tasarlanan rakamsal başarıya da ulaşılamadığı görülmektedir. Okullar duvarlarını ve müfredatlarını doğaya açmalı, doğanın bir parçası olan insanın doğasına uygun eğitim ortamları ve eğitim modelleri tasarlanmalıdır.  

Yenilikçi ve bilimsel eğitim

Okullar ve eğitim ortamları dünyaya kapılarını açmalıdır. Okulda bir ekip düzenli olarak dünyanın değişik ülkelerinde üretilen bilgiyi okul ortamına getirmek ve tanıtmakla sorumlu olmalıdır. Öğrenciler dünyayla bütünleşebilmeli, bireysel olarak içine kapanık insanlar gibi içine kapanık bir toplumdan ziyade dışa dönük, dünya dilleriyle barışık ve yenilikçi bireyler yetiştirilmelidir.  Okul ve eğitim ortamları gerek öğretilecek bilgiler ve  gerekse öğretim yöntemleri açısından sürekli yenilikleri takip etmeli ve gelişen sürece hızla uyum sağlayabilme kabiliyeti geliştirmelidir. Okul hem bilim üretmeli hem de dünyada üretilen bilgiyi anında eğitim ortamlarına taşımakla yaşayan ve inovatif bir okul olma özelliği göstermelidir. Bu okulda yenilikçi ve uygulanabilir fikirlere sahip genç beyinler yetiştirilmelidir.

Sosyal iletişim ve sanat yoğun eğitim

Bu gün iletişim teknolojileri ne kadar gelişirse gelişsin hiç bir sosyal medya ve internet iletişimi insan sıcağının yerini tutmamaktadır. İnsanlardaki huzursuzluk ve mutsuzluğun temel nedenini iletişimsizlik oluşturmaktadır. Birebir iletişim kurulamayan sosyal medya arkadaşlıkları insanın temel ihtiyacı olan güven duygusunu tatmin edememekte ve güvensizlik hızla yayılmaktadır. Okul ortamları iletişim ve güven ortamını sağlayıcı bir rol üstlenmeli, üretimin verdiği özgüvenin yanında iletişimin verdiği huzuru ve güveni öğrencilerine yaşatmalıdır. Edebiyat ve sanat bunun için en etkili yoldur ve okullar eğitim ortamlarında bundan sıklıkla yararlanmalıdır.

Bireyselleştirilmiş eğitim, yeteneklerin keşfi ve gelişimi

Her insan görüntü olarak farklı olduğu gibi öğrenme yöntemleri, ilgi alanları, istekleri, merakları, yetenekleri, doğuştan getirdiği özellikleri, kapasiteleri, hedefleri ve hayalleri de farklıdır. Hepsine aynı eğitim türünü, modelini ve içeriğini "dayatmak" bir bakıma zorbalıkla eş değerdir. Birini kendi alanında gelişmesine izin verirken, diğerinin yeteneklerinin körelmesine göz yummak veya yok saymak bir bakıma ihmal ve istismardır. Okul, her çocuğun gelişim özelliklerini dikkatle takip etmeli ve farklılaştırılmış eğitim kümeleri oluşturmalı ve her çocuğun eğitim hakkını kullanabilmesini sağlamalıdır. Bu, hem yetenekleri gelişmiş, kendini tanıyan ve kendisiyle barışık bireylerin yetişmesine hem de üretici ve mutlu bireylerin oluşturduğu bir toplum olarak ülke kalkınmasına katkı sağlayacaktır. Elbette bunu yaparken düz mantıkla yetenekliler ve yeteneksizler, üstün zekalılar ve üstün olmayanlar olarak kırıcı bir şekilde etiketlemeden, her çocuğun gelişime muhtaç bir yeteneğinin olduğu ön kabulüyle yola çıkılmalıdır.

Eğitimde merak boyutu

Okullar ve öğrenme ortamları merak duygusunu kamçılamalıdır. Yeni doğan bebekteki merak ve öğrenme arzusu her yaşta geliştirilerek sürdürülmelidir. Okullar çocukların merak hayallerini gerçekleştirmelerine dönük ortamlar hazırlamalıdır. Bu, okulu hem cazip hale getirecektir, hem de öğrencilerin öğrenme isteklerini artıracaktır. Merak duygusu okulun öğrenme süreçlerinin temel itkisi olarak kabul edilmelidir. Her ders veya proje, öğrencilerin konuyla ilgili hazır bulunuşluğu ve ön bilgisinin alınması ve bu konuda meraklarının öğrenilmesi ve bunları arkadaşlarıyla paylaşmalarıyla başlamalı ve dersin veya projenin sonunda yeni meraklara kapı aralaması sağlanmalıdır. Okul yada öğrenme ortamında merak ve öğrenme, gerek öğrenci, gerekse öğretmen için temel motivasyon ve mutluluk duygusu olmalıdır.    

Duyguların yönetilmesi ve okul iklimi

Okul öğrencisi, öğretmeni, idaresi ve velisiyle bir bütündür. O halde okul, bu bütünü oluşturan farklı gruplarlardan oluşan ve bunların ortak aklıyla yönlendirilen bir kurum olarak ele alınmalıdır. Okul ortamında herkes kendini ifade edebileceği ve her kesimin kendi merakını giderebildiği öğrenme ortamı oluşturulmalıdır. Öğrenme, okulun tüm bileşenlerinin ortak paydası olmalıdır. Okul içi ilişkiler bir hedefe yönelik olarak kurgulanmalı, temel hedef mutlulukla elde edilen verim (ürün) olmalıdır. Her yaş grubunun bir arada bulunduğu öğrenme ortamında eğitimsel farklılıkların olduğu gibi gelişimsel dönemin farklılıkları da olması doğaldır. O halde eğitim süreçlerinde olduğu gibi duygusal gelişim süreçlerine de toptancı bir bakış açısıyla yaklaşılmamalıdır. Okul ortamlarında, her öğrencinin duygularını ifade edebildiği, dönemsel problemlerine çözüm bulabildiği profesyonel uzmanlar veya kurullar olmalıdır. Her yaş grubu öğrencinin gelişim dönemi farklılıkları dikkate alınarak; farklı iletişim, farklı yaklaşım ve farklı okul kuralları uygulanabilir.

Eğitim ortamları ve  fiziki mekan 

Dünya ekonomi sistemi 18. yüzyılın Fordist, Taylorist üretim modelinden, bu gün daha çok bireyselleşme özelliği gösteren, dijital endüstri çağı ve bu çağın ekonomi düzenine geçmek üzeredir. 18. yüzyılın üretim modeli olan büyük fabrikalar ve üretim bantları yerini yeni sistemin üretim modeline bırakırken, o yüzyılın eğitim modeli olan fabrika tipi okul ve üretim bandı niteliğindeki ezberci yaklaşım artık yerini 21. yüzyılın endüstri 4.0 dijital endüstri modeline bırakmalıdır. Eğitim sistemi artık 21. yüzyıla uyum sağlamalı ve bu yüzyıla uygun eğitim modeli yeniden tasarlanmalıdır. Her ne kadar nostaljiye özlem duyulan bir hisle teknolojiden uzak durulmalı şeklinde bir yargı olsa da teknoloji üreten teknolojiyi kullanmaktan uzak durmamak çağın gerisinde kalmamak için bir gerekliliktir. Teknoloji tüketen değil, teknoloji üreten bireyler yaratmak için eğitim modeli de yeniden tasarlanmalıdır. Bu dönüşüm öncelikle ezberci eğitime göre dizayn edilen okul modellerinden başlanmalı, dinlemeye ve izlemeye yarayan sınıflar üretim atölyelerine dönüştürülmeli yani okullar üretime dönük bir tarzda inşa edilmelidir. Okullar daha çok uygulamaya izin verecek şekilde tak katlı doğadan kopmadan ve bahçesinin de üretim için kullanılacak şekilde yeniden tasarlanmalıdır. Her yerde aynı olan tip okul modeli yerini bölgenin üretim ekonomisini yansıtacak şekilde yeniden okulun çevresine özgün şekilde yapılandırılmalıdır. Bu gün 3000-5000 öğrencili fabrika tipi okullar yerini daha küçük, bireysel tanıma ve eğitime imkan veren daha küçük binada ama daha büyük bahçelerin içinde yer almalıdır. Okul bahçesi bilimsel uygulama ve tarımsal ürün bahçesi olarak kullanılmalı öğrenciler üretmenin keyfini tatmalıdır. 
 
Eğitim müfredatı ve eğitimci boyutu

Bu gün okullarda eğitim müfredatı ve öğrenci beklentilerinin yönü farklı hedefler göstermektedir. Müfredata uygun ders işleyen öğretmen de bu farklılığın sıkıntılarını yaşamaktadır. Öğretmene verilen bir görev müfredatı tamamını işleme ve yetiştirmedir. Ancak öğrenci bu müfredatla ilgili bir öğrenme beklentisi ulunmamaktadır. Artık o okulun duvarlarının dışında bambaşka bir dünya oluşturmuştur. O nedenle zil çaldığında okuldan kaçarcasına koşmakta ve okuldan uzaklaşmaktadır. Günümüz tüketici teknolojisi çocukları çepeçevre sarmıştır. Online bilgisayar oyunları, akıllı telefonlar, sosyal medya paylaşımları ve beğenileri ona daha cazip gelmektedir. Bunları yasaklayarak bir sonuca varmak da mümkün değildir. O halde okullarda bu teknoloji, eğitim süreçlerinin içine dahil edilerek eğitim ve üretim teknolojisi olarak için dönüştürülmelidir. Bu teknolojinin verimli kullanılması sağlanmalıdır. Eğitim müfradatı esnek olmalı çevrenin avantaj ve dezavantajları göz önünde bulundurulmalıdır. Öğretmene de müfredat üretme yetkisi ve görevi verilmelidir. Bu durumuyla öğretmen üretici değil sadece üretileni uygulayıcı rolünü üstlenmektedir. Öğretmen öğretme görevini yapmakta öğrenci de öğrenme rolünü oynamakta, oysa eğitim gerçek hedeflerine ulaşamamaktadır. Bu da ezberci eğitimin bir başka boyutunu oluşturmaktadır. Günümüzde bilgiye ulaşmak çok daha kolay hale gelmiştir. Bu yapısıyla okullar çevrenin eğitiminden geride kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu nedenle de okullar itibar yitimi yaşamaktadırlar.  Öncelikle okullar ve eğitim ortamları öğrencilerin ve çevrenin ilgisini çekecek ve beklentilerine cevap verebilecek hale getirilmelidir. Öğretmenler de aynı şekilde dijital endüstri çağının gerekleriyle donanımlı hale gelmeli öğrencilerin ve çevrenin eğitim ve öğretim beklentilerine cevap verecek nitelikte olmaları sağlanmalıdır. Eğitim öğretim süreçleri okul duvarlarının dışında da devam etmeli, okul ve çevre senkronize bir şekilde hedefe ilerlemelidir. 

Kısaca eğitimde Finlandiya modeli

Burada uzun uzun eğitimde Finlandiya modelini anlatacak değilim. Bu belki başka bir yazının konusu olabilir. Ancak birkaç ilgi çekici ama bizim çok bilmediğimiz konular olmayan uygulamalardan bahsetmekte yarar var. Bir kere Finlandiya modeli bir mucize değil. İşin temel esprisi öğrencilerin üretime dönük eğitim almaları, eğitimin her alanına bütüncül yaklaşmaları, eğitimin her basamağında uygulamadan kopmamaları, öğrencilere daha çok okul dışında serbest zaman vermeleri, teneffüslerden yeterince yararlanmaları, ana okulundan itibaren sorumlu ve sabırlı olmayı eğitimin ana hedefi olarak ele almaları, adaletli, dürüst ve iyi insan yetiştirmenin ilke olarak kabul etmeleri ve bunu uygulamalarla kalıcı hale getirmeleri ve en önemlisi de tüm toplumun okul eğitimine destek olması okulda öğrenilenlerin çevrede yaşamsal kılınmasıdır. Ayrıca okula ve öğretmene güvenin tam olması başarının temellendiği ana noktaları oluşturmaktadır.  Ayrıca Finlandiya eğitimcileri yeni kuşağın eğitim beklentilerini de iyi tahlil etmekte ve bundan sonraki süreçte eğitimde daha çok okul dışı zamanın olması gerektiği ve daha çok uygulamaya yer vermeleri gerektiği düşüncesinde birleşmektedirler. 

Sonuç

Dünya yeni bir üretim teknolojisine geçme aşamasında yeni ekonomik modelin yerleşmesi çalkantılarını yaşamaktadır. Üretim teknolojilerinin belirlediği ekonomi sistemindeki değişiklikler eğitim modellerini de dönüştürecektir. Bu dönüşüm sürecinde dünyadan kopmamak için yapılması gerekenler bulunmaktadır. Öncelikle yeni kuşak öğrencilerin beklentileri ve eğitim ihtiyaçları iyi tahlil edilmelidir. Teknolojinin tüketim için değil üretim için kullanılması okullarda başlatılmalıdır. Eğitim modeli bireylerin ihtiyacını karşılayacak nitelikte bireyselleşmiş ancak bireyin yeteneklerinin keşfi için bütüncül olmalıdır.  Bu gün insan beyninin bilgiyi işleme ve saklama yöntemleri konusunda elde edilen veriler günden güne artmaktadır. Bu bilgiler ışığında öğrenme süreçleri yeniden düzenlenmeli öğrenmenin bilimsel boyutuna uygun yöntemler kullanılmalıdır. Eğitim ve öğretimin bilim, teknoloji, üretim, uygulama, çevre ve insani boyutu yeni kuşak eğitimin temel niteliğidir. Bu nitelikler detaylandırılmalı ve yeni kuşakların eğitimi için yeni kuşak bir eğitim modeli oluşturulmalıdır.   

Hüseyin Özkan

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.