Yönetici Atamada Triyaj, Trajediye Dönüşmesin!

Yönetici Atamada Triyaj, Trajediye Dönüşmesin!

Fuzuli bir dizesinde ‘’Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.’’ Diyor. Buradan hareketle Millî Eğitim Bakanlığı’nın geçtiğimiz haftalarda açıkladığı eğitim yöneticilerinin profesyonelleşmesi olarak ta ifade edilen sürece ilişkin değerlendirmemizi..

Fuzuli bir dizesinde ‘’Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.’’ Diyor. Buradan hareketle Millî Eğitim Bakanlığı’nın geçtiğimiz haftalarda açıkladığı eğitim yöneticilerinin profesyonelleşmesi olarak ta ifade edilen sürece ilişkin değerlendirmemizi ilgilerinize sunuyoruz.

Daryush Shayegan’ın ‘’Yaralı Bilinç’’ kitabında ‘’Biz periferi insanları, farklı bilgi blokları arasındaki çelişkilerin zamanında yaşıyoruz.Birbirlerini iten ve karşılıklı olarak biçimsizleştiren bağdaşmaz dünyalar arasındaki çatlağa düşmüşüz. Zihin açıklığıyla ve hınç duymadan üstlenildiğinde bu iki yanlılık bizi zenginleştirebilir, bilgi sicillerini geliştirebilir ve duyarlılık yelpazesini genişletebilir; oysa bilginin eleştirel alanından dışlandığında, aynı iki yanlılık duraklamalara neden olmakta, bakışı sakatlamakta ve tıpkı kırık bir aynada olduğu gibi, dünya gerçekliğini ve tinsel imgeleri biçimsizleştirmektedir.’’ Cümleleriyle ifade ettiği gibi Doğu ve Batı Bloğu arasındaki düşülen çatlak kaçınılmaz olarak eğitim sistemimize de yansımaktadır.

 

Doğu-Batı paradigmasının eğitimin yerelinde okunuşu; doğunun estetiğini batının yenilikçi kılıfına geçirmek suretiyle yılbaşında okullarda besmeleyle çam ağacı süslemek, kutlu doğum haftasında da gül lokumuyla kola ikram etmek dengeciliğine dönüşmüş durumdadır.

Daha yukarıya çıktığımızda ise bir yanda değerler eğitimi ile kendi kültür kodlarımızı aktarma çabası diğer yanda adına "Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi" (ETCEP) denilen proje ile yapılmak istenen aşı…

 

Bu durum; Daryush Shayegan’ın ifadesiyle ‘’kültürel şizofreni’’ değilse nedir?

 

Neden çoğu eğitim yöneticimiz bir eğitim kurumunda göreve başladığında eğitimle ilgili konularla ilgilenmektense; adeta takıntı boyutunda okulun fiziki şartlarını iyileştirme konusunu programında ilk sıralara alır... Okulun boya-badanası elbette önemli ama öğrenci ve veliyi fedâ etmeden… Müdür odasının kapısını cam yapıp şeffaflaştırınca yöneticinin de ne kadar şeffaf olduğunu gösterme sığlığının komedi boyutuna dönüştüğünün farkında mıyız? Ya, o cam kapıyı yaptırabilmek için bütçe oluşturma adına velinin başını önüne eğdirmeler… Eğitim-öğretime katkısından ziyade okula kaynak oluşturma çabasına dönüştüğü ayan beyan görülen okul içi ve dışı faaliyet çılgınlığı…

 

Eğitimin bir bütçesi olmadığı müddetçe, en çok kaynak oluşturan ve fiziki şartları en çok iyileştiren eğitim yöneticisi, en iyi eğitim yöneticisi olarak algılanacaktır. Üstelik para toplanmasının fiilen olmasa da resmen yasak olduğu bir ortamda… ‘’Neden işletme müdürlüğünü eğitimin önüne alan bir yönetici daha başarılı görülüyor?’’ sorusunu soracak olursak: ‘’Toplumsal gerçeklik algımız bu, o yüzden.’’ cevabı ile karşılaşırız.

 

Bu çelişkili durumun o yöneticinin anlam ve değer dünyasında bir yarılmaya yol açmayacağı sanılıyorsa burada ciddi bir yanılgı var. Bağış yapan iş adamının çocuğu mu, kapıcının çocuğumu açmazı?

Millî Eğitim Bakanlığının açıklamasının akabinde yapılan tartışmalar ve eğitim sendikalarının bu sürece ilişkin aldığı pozisyonlar kamuoyu tarafından ilgiyle takip edildi/ediliyor. Temsili demokrasilerde partilerin ağırlıklı olarak kendi kitlelerini temsil etmesi durumu, iş hayatında da sendikalar için geçerlidir. Ülke olarak içinden geçtiğimiz kritik süreçte toplumsal barış ikliminin tesisi ve Daryush Shayegan’ın o derin çatlağından çıkılması adına üzerinde durulması gereken; parti, sendika, vakıf, oda, dernek vs yapıların sadece temsil ettikleri toplum kesimlerinin değil… Tüm eğitim çalışanlarının hukukunu korumayı olmazsa olmaz şart kabul eden, her şeyden önce insanları insan kalmaya davet eden, ilahi vicdanın sesini mihver kabul eden bir yaklaşımın ortaya konulabilmesidir. Bütün davaların özü olan "kula kulluğa karşı mücadeleyi" merkezine alan bir yaklaşım ana mihver olmalıdır.

 

Ancak; şahsiyetli bir duruşu, felsefesi olan, gerek uygulamalarında gerek iş ve işlemlerin tesisinde bir kimlik yarılması ya da çelişkisi yaşamayan eğitim yöneticileri eğitim-öğretimde bir ilerleme sağlayabilir. Diğeri işletme müdürlüğüdür.

Eğitim yöneticiliği konusunun aşil tendonu - şah damarı pragmatizmine indirgenmekten çıkarılıp; eğitimin felsefesinin tartışıldığı bir düzlemde tartışılması sağlanamazsa geleceğimize yazık olacak.

Bu tartışmalar sürerken öğretmenlerin de kendilerinin nesneleştiğini düşündüğü bir eğitim sürecinin dipnotu gibi tamamen edilgen bir duruma mâhkum edilmelerine sebebiyet verilmemelidir. Sendikaların tartışmaya eğitim yöneticilerinin hakları mücadelesi açısından yaklaşması ve kalın kırmızı çizgiler ortaya koyması; öğretmenlerin sürecin ihmal edilebilir ayrıntısı durumuna düşmesi tehlikesini doğurmuştur. Eğitim yöneticileri yetkiyle donatılınca bütün sorunlar çözülecek ve makinanın dişlileri tıkır tıkır işleyecekmiş havasına girilmemeli. Bakanlık böyle düşünebilir...

Ancak; eğitim sendikaları sendikal saha hakimiyeti açısından müdürlerin güçlendirilmesini desteklerken eğitim öğretimin asli unsuru öğretmenleri küstürmemesi gerektiğini hatırdan çıkarmamalıdır. Eğitim yöneticilerinin gereğinden fazla yetkiyle donatılması şekil şartları açısından durumu kurtarabilir. Fakat bu durum da kendilerini kutsal devletin dokunulmaz temsilcisi olarak gören yönetici elitlerin mobbingiyle karşı karşıya kalan öğretmenler üzerinde oluşabilecek baskı; öğretmeni canından bezdirip, küstürebilir.

Bilindiği üzere savaş alanlarında ve acil servislerde tıbbi müdahale önceliklerini belirleme sistemine triyaj deniliyor. Bu öncelikler; hastanın yaşama şansı durumunun aciliyeti gibi unsurlara dayanarak belirleniyor. Eğer burada öncelikler doğru belirlenmezse sonuç maalesef trajedik oluyor.

Profesyonelleşme, eğitim yöneticilerine ayrı bir sınıf kadrosunun ihdası; kitlelerle hegemonya kurmak dışında ilişki geliştirebilme becerisine sahip olmayan bir eğitim yöneticisi sınıfının oluşmasına sebebiyet verebilecektir.                                          

Bu durumda da bakanlığın yakın dönem uygulamalarından sadece birisi olan ancak sendikaların öncelik sıralamasında aşil tendon – şah damarı mesabesindeki bir konuda sonucun trajik olması ihtimal dahilindedir.

Celal DEMİRCİ

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.