Hüseyin ÖZKAN

Hüseyin ÖZKAN

Eğitimde Dopamin Etkisi

EĞİTİMDE DOPAMİN ETKİSİ               

Eğitimcilerin yaşadığı en büyük problem öğrenmek istemeyen, konulara ilgi duymayan öğrencilerdir. Öğretmen öğretmek, öğrenci ise öğrenmemek için adeta direnir. Sonra da edimler sıradanlaşır her iki taraf için de zevksiz bir görev haline gelir. Haz alınmayan bu ortamlar, zamanla her türlü olumsuzluğa müsait hale gelir. Çatışmalar, zorbalıklar, zarar verme isteği, kaçma ve kaçınma eylemi, boş verme, kayıtsız kalma, anlamsızlık duyguları, bu tür ortamlarda gelişen en rahatsız edici duygulardır.                        

Her ne kadar vücudumuzun işleyişinde beynimize büyük bir görev ve sorumluluk atfetmiş olsak da, işleyişini öğrenme sürecinde çıplak gözle göremediğimiz beynimizi neredeyse yok sayma eğilimindeyiz. Oysa her öğrenmenin ve kültürel faaliyetlerin sonucunda beynimizde fiziksel değişikliklerin olduğu artık günümüz teknolojisi sayesinde görülebilmekte ve etki alanı gözle görülür şekilde tespit edilebilmektedir.

Haklı olarak sıkça dillendirilen bir söz vardır; “öğrenci ancak istediğini öğrenir.” Burada anlatılmak istenen öğrencinin öğrenmekten haz alması ya da almamasıdır. Öğrenmeye karşı olan istekliliği sağlayan, birbirine doğru orantılı olarak artan ya da azalan “haz ve dopamin” kavramlarıdır.

Dopamin günümüzde beyindeki fazlalığı ve eksikliği ölçülebilen bir beyin hormonudur. O halde eğitim ve öğrenme süreci, bu gerçekliklerden soyutlanarak düşünülemez. Beynin fiziksel olarak işleyişini göz ardı etmeyen, “Beyin İşleyişi Temelli” bir eğitim yöntemi uygulanması daha doğru bir yaklaşım olacaktır. En azından bu göz ardı edilmemelidir. Belki de fizik kurallarına göre şekillenen bir eğitim anlayışıyla, eğitim ve öğretim süreçleri bir gerçekliğin üzerinde inşa edilmiş olacak ve eğitimde havanda su dövmenin de önüne geçilmiş olacaktır. Ayrıca öğrenmede kalıcılık, süreklilik ve nitelik kazandırılacaktır. Şunu ifade etmeliyim ki; burada üzerinde durulan “Beyin Temelli Eğitim” kavramı, “Beynin İşleyişine Uygun Bir Eğitim Yöntemini” ifade etmektedir.

                                              beyin-gorseli-001.jpg

                

Yukarıda da ifade ettiğim gibi, eğitimde temel sorun; isteksizliğin yerine öğrenme süreçlerinden haz almayı ve istek duymayı ikame etmek olmalıdır. Dolayısıyla da beynin haz hormonu olan dopaminin işlevi alana özgün olarak ele alınması ve incelenmesi gerekmektedir. Dopamin; beyinde elektriksel mesajları ileten serotonin gibi nörotransmitterlerden biri ve hatta en önemlisidir. Çünkü dopamin aynı zamanda haz hormonu olarak da adlandırılır. Haz aldığımız her şey beynimizde dopamin salgısını artırır. Dolayısıyla insanlar beyinlerinde dopamin salgısına neden olan her şeyi yapma eğilimindedirler. Nedir bunlar örneğin? Toplumsal saygınlık kazanma, sevgiye, sevgiliye sahip olma, cinsel dürtülerin tatmini, para kazanma, şekerleme veya dondurma yediğimizde aldığımız haz vb… Bunların hepsi dopaminin salgılanmasını arttıran faktörler olarak söylenebilir. Dolayısıyla bizi mutlu ederler. Ancak bir de; sigara, alkol, uyuşturucu vb. madde bağımlılığı da yine beynin aynı bölgesini etkileyerek dopamin salgısını yapay yollarla artmasına neden olur. Bunlar dopaminin sinir hücreleri tarafından emilmesini engelleyerek sinapslarda dopamin çoğalmasına neden olur. Böylece dopaminin yükselmesi ile haz duyan beyin, bu hazzın kalıcı olmasını ister. Böylece de bağımlılık oluşur. Bağımlılık aslında hazza olan bağımlılıktır. Ama bu maddeler uzun vadede dopamin azalmasına neden oldukları için bağımlı, sağlığına zarar verme pahasına sürekli madde artırma eğiliminde olacak, zamanla haz almak yerine bu sefer de normale dönmek için madde kullanmaya devam etmek durumunda kalacaktır.

                               sinir-1.jpg

                        

Dikkat edilirse, hazza olan bağımlılık iyi ya da kötü çok çeşitli olmasına rağmen aynı merkezden yönetilmektedir. Başarılı olma isteği, kitap okuma alışkanlığı, sevilme, sevgili edinme, para kazanma, sahip olma, cinsel tatmin gibi haz alma durumlarının yanında; alışveriş hastalığı, işkoliklik, kitap satın alma hastalığı, kleptomani, alkol ve madde bağımlılığı gibi alışkanlıklar da aynı merkezden yönetilmekte ve dopamin miktarıyla ifade edilmektedir.

Çok geniş etki yelpazesi olan, beyin ön bölgesinde oluşan dopaminden yararlanarak çocukların eğitimden ve öğrenmeden haz almalarını da sağlamak mümkün gibi görünmektedir. Ancak Nörobilimciler ve Eğitimbilimciler bu problem üzerinde birlikte çalışmaları gerekmektedir. Beyinde gerçekleşen bu fiziksel gerçeği yok saymadan, bu gerçeklikten öğrenme süreçlerinde nasıl yararlanılır konusu üzerinde durmaları yararlı olacaktır. Bunun yanında, çocuk ve yetişkinlerde görülen, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun (DEHB), unutkanlık, dağınıklık, konsantre olamama, hemen sıkılma, acelecilik, sabırsızlık, çok konuşma, sık sık eşya kaybetme durumlarının da beynin ön bölgesinde dopaminin az salgılanmasından kaynaklandığı da düşünülecek olursa konunun eğitim alanıyla ilişkilendirilerek ele alınmasının daha bir önemli olduğu ortaya çıkacaktır.

Dolayısıyla; bu doğrultuda yapılacak olan bilimsel araştırma ve çalışmaların sonucunda Beyin Temelli Eğitim Ortamının fiziksel koşulları oluşturulması gerekmektedir. Yoksa bir öğrenme ortamı düşünün ki öğrenmeyi beyinler reddetmiş, haz almadığı gibi ilgisini de çekmiyor. Bu ortamda bırakın öğretimden söz etmeyi, eğitim ortamının barışından ve güvenliğinden söz etmek bile söz konusu olamaz. Bu bir sorundur. Beyinle, nöronlarla ve hormonlarla ilgili olduğu için de fiziksel bir sorundur.

                         sinir-hucresi.jpg

          

Öyleyse fiziksel sorunların çözümünde fiziksel müdahaleler gerekli midir? Bunun yöntemi ne olmalıdır? Biraz fütüristlik ve biraz da espritüel bir yaklaşımla; öğrencilerde dersten haz alma ve öğrenme isteği oluşturan, dopamin salgılatıcı tamamen zararsız, matematik dersi için matematik damlası, yabancı dil için dersten haz almayı sağlayıcı kokular, diğer dersler için ise çeşitli “eğitim karışımları” mı icat edilmeli acaba? Gibi soruları sorup, daha doyurucu ve kapsamlı cevaplarını alanın bilimcilerine bırakalım ve son söz olarak; her ne şekilde olursa olsun; öğrencilerin derslerden, öğrenmekten haz almamaları ve öğrenmeyi istememeleri konusunu eğitim sisteminin temel sorunu olmaktan çıkarmalıdır.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum