Kuruluşunun 39. Yılında YÖK! YÖK’ün varlığının en temel nedeni...

Kuruluşunun 39. Yılında YÖK! YÖK’ün varlığının en temel nedeni...

Bilindiği üzere YÖK, 6 Kasım 1981 tarihinde 2547 sayılı yasanın resmi gazetede yayımlanmasının ardından yükseköğretim yaşamımızdaki yerini aldı.

Bilindiği üzere YÖK, 6 Kasım 1981 tarihinde 2547 sayılı yasanın resmi gazetede yayımlanmasının ardından yükseköğretim yaşamımızdaki yerini aldı. Söz konusu düzenlemenin ve YÖK’ün varlığının en temel nedeni muhalif bilim insanlarını tasfiye etmek, eleştirel ve özgür düşünceyi ortadan kaldırmak, üniversitelerin iktidar ilişkilerini merkezileştirerek yeni bir akademisyen, öğrenci profili yaratmaktı. Dolayısıyla üniversiteyi hedef tahtasına koymaktı.

“Nitekim”, YÖK’ün 25 üyesinin çizdiği profil yapılmak istenini gözler önüne seriyordu. YÖK üyeleri hükümet tarafından atanan üst düzey memurlardan, Genel Kurmay Başkanlığı tarafından görevlendirilen kişilere kadar oldukça “renkli” bir yapıya sahipti.

Darbenin hemen ardından 1402 sayılı sıkıyönetim kanununda yapılan değişiklikle birlikte 1983 yılı şubat ayından itibaren aralarında 120 akademisyenin de olduğu 5000’e yakın kişi kamu görevinden uzaklaştırıldı. İstifaya zorlanan devlet memurlarıyla birlikte bu sayı 10 binleri buldu. Böylece 1933’te, 1947’de ve 1960’ta yaşanan ihraç ve tasfiyelere bir yenisi daha eklendi. Ne yazık ki bu tasfiye hamlesi, Türkiye üniversiteleri tarihindeki sonuncu tasfiye girişimi de olmayacaktı.

Aradan geçen onca yıl sonrasında 15 Temmuz darbe girişimini “Allah’ın lütfu” olarak görenler, “dün kaç üniversiteniz vardı, bugün kaç tane?” serzenişinde bulunanlar da ilan ettikleri OHAL ile muhalif bilim insanlarını, düşünce ve ifade özgürlüğünü, akademik özgürlüğü linç etmekte gecikmedi.

Barış talep eden akademisyenler, iş güvencesi talep eden araştırma görevlileri, emeğine ve haklarına sahip çıkan idari ve teknik personel, iradesine ve geleceğine konulmak istenen ipotekleri kabul etmeyen öğrenciler üniversitelerin dışına itildi.

Tam da bu nedenledir ki böylesi muazzam bir kudreti ellerinde tutan AKP, “YÖK’ü kaldırma” vaatlerinden her daim çark etmiş, YÖK’ün kendi siyasi ve ekonomik çıkarlarına hizmet etmesinden istifade etmekte bir beis görmemiştir.

Bugüne baktığımızda ise, YÖK’ün kendisini sürekli demokratik, şeffaf, politika belirleyici bir konumla tarif ettiğini görmekteyiz. Halbuki gerçek bunun tam tersidir. YÖK tam da kuruluş nedenlerine uygun biçimde, üniversite bileşenlerinin iradesini yok sayarak, haklarını tasfiye ederek, akademik özgürlüğü ortadan kaldırarak yoluna devam etmektedir. Üniversitelerin hukuksuzluklarında 39 yıllık birikimini, daha güçlü şekilde hayata geçirmektedir.

Örneğin, YÖK’ün yayınladığı “YÖK-Gelecek Projesi”nde YÖK, “adrese teslim” kadrolardan şikayetçi, “nitelikli insan gücünü” arzulayan ve “nitelikli bilgi üretimini” önemseyen bir kurum olarak kendisini tanımlayabilmektedir. Sözüyle eylemleri arasındaki farkı kapatmak için de uzun zamandır kendisine “Yeni YÖK” demektedir. Öyle ki dünden bahsetmeyip, yaptıklarının sorumluluğunu almayanlar, yarına dair söyledikleri her şeyin adını özellikle şeffaflık olarak niteleyebilmektedir. Neden olunan mağduriyetler, çökertilen kurumlar sanki tarihin bambaşka bir döneminde gerçekleşmiş gibi her yeni gün, yeni kahramanlık hikayelerine gebe kılınmaktadır.

Halbuki, pandemi döneminde yükseköğretim kurumlarında yaşanan sorunlara bakıldığında dahi YÖK’ün varlık nedenlerini nasıl ince ince hayata geçirdiği görülecektir. YÖK, ortaya çıkabilecek sorunlara çözüm üretmeden, alt yapı sorgulamasına gitmeden,  üniversite bileşenlerinin iradesine başvurmadan kısacık bir süre içerisinde uzaktan eğitim kararı alabilmiştir.

Pandemi sürecinde araştırma görevlilerinin yaşadığı hukuksuzlukları bile bile aldığı muğlak kararlarla çok sayıda araştırma görevlisini işten atılma belirsiziliğine, kurumlarına dönme zorunluluğuna mahkum edebilmiştir. Her zaman yaptığı gibi idari ve teknik personeli yok sayabilmiş, sağlıklı bir çevrede çalışma haklarını görmezden gelebilmiştir.

Eğitim Sen olarak belirtmek isteriz ki artık, tek başına YÖK’ün kaldırılması yetersizdir. Onun bugüne kadar yerleştirdiği bu düzenin köklerinden sökülüp atılması gerekmektedir. Ancak, üniversitelerin yeniden özgürlüğüne kavuşabilmelerinin ve insan, toplum, doğa yararına faaliyet gösterebilmelerinin yolu, tam da bugüne kadar uygulanan politikaların terk edilmesiyle mümkün olabilecektir.

Üniversiteler akademik özgürlüğün, demokrasinin, düşünce ve ifade özgürlüğünün mekanları olana kadar, üniversitelerde iş güvencesi, kamusal finansman hayat bulana kadar mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir.

Eğitim-Sen Genel Merkezi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.