Öğretmenlik mesleği toplumda itibar kaybetti

Öğretmenlik mesleği toplumda itibar kaybetti

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, 25.11.2016 tarihinde Bartın Belediyesi’nin düzenlediği kitap fuarına konuşmacı olarak katıldı. Kitap fuarına Bartın Belediye Başkanı Cemal Akın, Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Talip Geylan

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, 25.11.2016 tarihinde Bartın Belediyesi’nin düzenlediği kitap fuarına konuşmacı olarak katıldı. Kitap fuarına Bartın Belediye Başkanı Cemal Akın, Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Talip Geylan ve Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri Cengiz Kocakaplan, kamu çalışanları ve vatandaşlarımız katıldı.

Genel Başkan İsmail Koncuk, aynı gün akşam Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Talip Geylan ve Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri Cengiz Kocakaplan ile birlikte Bartın Şube’nin istişare toplantısına katıldı. Toplantıda Belediye Başkanı Cemal Akın, Bartın, Zonguldak ve Karabük şube başkanları ile şube yönetim kurulu üyeleri, Bartın Şube’ye bağlı ilçe ve işyeri temsilcileri, Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların Bartın İl Temsilcileri ile üyelerimiz katıldı.

Millet olarak hepimizin, bu ülkeyi yönetenlerin; şehitlerimizin geride bıraktıklarına ne kadar kıymet verdiğini sorgulaması, bu konuda bir nefis muhasebesi yapması gerekir.

Toplantıda bir konuşma yapan Genel Başkan İsmail Koncuk, şehitlerimize Allah’tan rahmet dileyerek sözlerine başladı. Şehitlerimizin hiçbir zaman unutulmaması gerektiğini kaydeden Koncuk, millet olarak hepimizin, bu ülkeyi yönetenlerin; şehitlerimizin geride bıraktıklarına ne kadar kıymet verdiğini sorgulaması, bu konuda bir nefis muhasebesi yapması gerektiğini bildirdi.

Millet olmanın temel göstergesinin aynı acıyı, aynı sevinci paylaşabilmek olduğunu belirten Koncuk, “Bana göre en temel özellik budur.  Aynı acıyı paylaşabiliyor muyuz? Yoksa ateş düştüğü yeri mi yakıyor? Bazı arkadaşlarımızı tenzih ederek söylüyorum maalesef sadece kendisi için yaşayan bir toplum olma yolunda koşar adım gidiyoruz” dedi.  

Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Ne yazık ki sadece kendisi için yaşayan bir toplum olma yolunda ciddi mesafe aldık.  Bu, esasen hem milli hem de manevi değerlerimize aykırı bir durumdur. Biz böyle bir millet değiliz.  Aynı acıyı, aynı sevinci paylaşabildiğimiz, bir ve beraber olabildiğimiz için büyük imparatorluklar kurabilmişiz. Dolayısıyla bu bir şuur meselesidir. 

Türkiye Kamu-Sen Yönetim Kurulu, Konfederasyonumuza bağlı Kıbrıs Türk Memur-Sen'in daveti üzerine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ziyaret gerçekleştirdi. KKTC’nin 33’üncü kuruluş yıldönümüydü. Şunu söylemek gerekir ki; devlet kurmada çok mahir bir milletiz. 16 büyük devlet kurmuşuz ama yıkmada da mahiriz. Devlet kurmak elbette önemlidir. Türk milletinin genlerinde böyle teşkilatçı bir ruh var. Ama devleti yaşatmakta son derece önemlidir.

KKTC ziyaretimde şunu gördüm: KKTC’ye gittiğim gün, Cenevre’de KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı Kıbrıs meselesini görüşüyordu.  Rum tarafı sürekli taviz üstüne taviz istiyor. Gördüğüm kadarı ile KKTC’deki Hükümet yetkililerinin, Sayın Cumhurbaşkanı’nın hangi konularda taviz vereceğinden dahi haberi yok; doğru da bulmuyorlar, böyle bir tenakuz var.  Belli bir bölgede bir takım insanlar Rumlarla beraber çözümden, barıştan yana miting yapıyor. Şehit ailesini görünce aklıma bunlar geliyor.

Şunu söyledim; Bütün nesillere KKTC’nin nasıl bağımsız bir devlet olduğunu anlatmak lazım.  Lefkoşe’den Girne’ye girerken Boğaz Şehitliği var. Boğaz Şehitliği’nde 327 şehit yatıyor. Bunlardan 20’ye yakını mücahit yani Kıbrıs Türkü, geriye kalanı Anadolu’dan gidip, şehit olan Mehmetçiklerdir. Mücahitler neden şehit oldu?  Anadolu’dan Kıbrıs Türk’ünü korumak, kollamak için giden askerlerimiz neden şehit oldu? Bu konuyu herkese anlatmak gerekir. Bu insanlar, birileri Rumlarla miting yapsın diye mi şehit oldu? Şehitliğin ne anlama geldiğinden bile haberi olmayanlar var. Allah’tan KKTC’de şuurlu, meseleye vakıf, KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak varlığını devam ettirmesini gerçekten bizim kadar arzu eden, bunun önemini idrak etmiş çok insan da var; Bakanlar da, Başbakan da var, bize ümit verdiler. Ama bir yandan da KKTC Cumhurbaşkanı pazarlık yapıyor, hangi konularda nasıl ve ne kadar taviz vereceğinin bilgisini vermiyor. 

Şehitlik bu derece önemlidir. Dolayısıyla şehitlerimizi hatırlayalım, evlatlarımıza hatırlatalım. Bu ülkenin bağımsız bir devlet olarak varlığını devam ettirmesinin başka bir yolu yoktur. Şehit olan kardeşimizin annesini, babasını bu millet baş tacı yapamadığı sürece biz hala bağımsızlığın ne anlama geldiğini anlamamışız demektir. Millet olarak şehitlerimize, gazilerimize sahip çıktığımızı göstermeliyiz. Para, pul verelim demiyorum; bağrımıza basalım, saygı gösterelim, çocuklarına sahip çıkalım. Bunlar önemli şeylerdir. Bunlar bir milleti millet yapan değerlendirmelerdir.”

Ben ‘bilen’ olarak nasıl davranmalıyım? Topluma karşı görevlerim nedir? Bir Müslüman, bir Türk olarak görevlerim nedir?  Bunu ilk başta öğretmemiz gerekir. Bunu da eğitim-öğretim ile sağlayabiliriz.

Genel Başkan İsmail Koncuk, bilenlerin bilmeyenlere göre sorumluluğunun fazla olduğunu söyleyerek, şunları kaydetti: “Yüce Allah ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu’ diye buyuruyor.  Peki nasıl bileceğiz? Okuyarak bileceğiz. Bunun başka bir yolu yoktur.  Bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığı sözü aslında bilenleri daha da kıymetli hale getirmektedir.  Ama burada bir şey daha var.  Bilenlerin bilmeyenlere göre sorumluluğunu da  biraz daha artırıyor. Ben ‘bilen’ olarak nasıl davranmalıyım? Topluma karşı görevlerim nedir? Bir Müslüman, bir Türk olarak görevlerim nedir?  Bunu ilk başta öğretmemiz gerekir. Bunu da eğitim-öğretim ile sağlayabiliriz.

Türkiye’nin aydın profiline baktığımız zaman adeta tüylerimizi diken diken eden manzaralarla karşı karşıya kalıyoruz.  Gerçekten okuyan, bilen Yüce Allah’ın emrettiği üzere davranan insanlar sorumluluklarının idrakinde mi? Bundan ciddi kuşku duyuyoruz.  Yine Hz. Peygamber Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde;  ‘Bir haksızlık gördüğünüzde elinizle, buna gücünüz yetmiyorsa dilinizle, buna da gücünüz yetmiyorsa kalbinizde buğz ediniz. Bu imanın en düşük derecesidir’ diye buyuruyor.

Esasen bu Hadis-i Şerif’i, ‘Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu’ şeklindeki Ayeti Kerime ile birlikte değerlendirmemiz lazım. Peki bilenler ne yapıyor? Eliyle müdahale eden yok, dili bile doğruyu söylemekten imtina ediyor. Oysa öğretmenlerimiz, kamu çalışanları, akademisyenlerimiz ülkenin mürekkep yalamış kısmıdır. Kamu çalışanları, Türkiye’nin eğitim yönünden değerlendirdiğimiz zaman kaymak tabakasıdır. Hal böyle olunca, Ayeti Kerime ‘Sen farklısın, senin sorumlulukların da farklı’ diyor. Hz. Peygamber Efendimiz de haksızlık gördüğünde elinle, dilinle düzeltmen, en azından kalbinden buğz etmen lazım diyor. Ama maalesef bu konuda zayıf olduğumuzu ifade etmek zorundayım.”

Kendi başımıza kaldığımızda kendimize kaç puan veriyoruz? ‘Sen müdür oldun, rektör oldun, milletvekili oldun, herkes senin önünde düğme ilikliyor esasında sen adam falan değilsin’ mi diyorsak, yanlış yoldayız demektir.

Genel Başkan, toplumun, gemisini yürüten kaptan mantığı ile meseleleri değerlendirdiği, ‘Kendimi kurtarayım gerisi ne olursa olsun’ mantığı ile bütün ahlaksızlıkları, çürümüşlüğü, kokuşmuşluğu, sineye çektiği sürece, bunları düzeltebilmemizin mümkün olmadığını söyledi.

Genel Başkan şöyle konuştu: “Bütün bu kokuşmuşluk içerisinde kendini kurtardığı zaman, gerçekten kendini kurtardığını zannediyor. Mesela 40 yıldır bizimle beraber, bir de bakıyorsunuz okul müdürü olmak için başka yerlere yelken açmış. Bu değerlendirmenin dışındaki okul müdürlerini de tenzih ediyorum. Biz şöyle değerlendirmeliyiz: Bir insan kendine puan vermelidir. İsmail Koncuk olarak bana birilerinin 100 üzerinden 100 vermesinin hiçbir önemi yoktur. Başımı yastığa koyduğum zaman, ‘İsmail Koncuk, bu millet seni adam biliyor ama gerçekten sen nesin?’ sorusunu kendi vicdanıma sorduğumda kendime kaç puan veriyorum.  İşte esas puan odur.  Kendi başımıza kaldığımızda kendimize kaç puan veriyoruz? ‘Sen müdür oldun, rektör oldun, milletvekili oldun, herkes senin önünde düğme ilikliyor esasında sen adam falan değilsin’ mi diyorsak, yanlış yoldayız demektir.”

Makamların insanları adam etmediğini, adamlığın olaylar karşısında takınılan tavır ile doğru orantılı olduğunu bildiren Koncuk, “Yanlış işler yapanları gördüğünde, Hz. Peygamber Efendimizin emrettiği şekilde kalbinden buğz ediyor musun, o yanlış adama en azından yüreğinle kızabiliyor musun? Önemli olan budur” dedi.

Bugün kul hakkı, leblebi gibi yeniyor, çekirdek gibi çitleniyor. Bu aydın vasfını taşıması gereken o ‘bilen’ dediğimiz insanların büyük bir kısmı kul hakkının yenmesine göz yumuyor, sessiz kalıyor, alet oluyor.

Genel Başkan Koncuk, Muğla’da okul müdürlüğü mülakatlarında yaşanan torpil skandalına da değinerek, şöyle konuştu: “Muğla’da yapılan okul müdürlüğü mülakatında komisyon üyelerinin önüne önceden liste koydular. Komisyon üyelerine ‘Mülakata girecek adaylara bu puanları vereceksiniz’ denildi.  İçlerinden yürekli bir komisyon üyesi, ‘Ben Allah’tan korkarım, önceden hazırlanmış puanları veremem’ dedi. Bunun üzerine o dönemki ilçe milli eğitim müdürleri komisyon üyesinin istifa etmesini istedi. Komisyon üyesi de Valiliğe verdiği istifa dilekçesinde tüm yaşananları anlattı. Bu dilekçe sendikamıza da geldi; ben de Milli Eğitim Bakanlığı’nın yetkililerine gönderdim. O il milli eğitim müdürü ise görevden alındı.  Ama o yürekli komisyon üyesinin dışında kimse itiraz etmiyor ve torpilli puanları veriyor. Yüce Allah ‘Karşıma kul hakkı ile gelmeyin’ diye buyuruyor. Oysa bugün kul hakkı, leblebi gibi yeniyor, çekirdek gibi çitleniyor. Bu aydın vasfını taşıması gereken o ‘bilen’ dediğimiz insanların büyük bir kısmı kul hakkının yenmesine göz yumuyor, sessiz kalıyor, alet oluyor. Bu alçaklığı yapanlara ‘alçaksın’ diyorum. Üstat Necip Fazıl Kısakürek, ‘Alçaklık bir seviyedir. Ben size alçak bile demem, siz çukursunuz!’ diyor.  Yüce Allah’ın dahi affedemeyeceği kul hakkını leblebi gibi yiyen bu adamlara İsmail Koncuk alçak dese, çukur dese, vallahi çok değil.  Nezaket göstereceğiz diye bütün bu yanlışları, ahlaksızlığı, kul hakkı gasplarını görmezden mi geleceğiz?  O zaman kim doğruyu söyleyecek? Biz Peygamber Efendimizin emrettiği gibi davranmaya çalışıyoruz.  Biz elimizle müdahale yolunu tercih etmiyoruz ama dilimizle müdahale ederiz. Kimse kusura bakmasın kalbi mi kırılacak, incinecek mi, bizi hiç ilgilendirmiyor.”

Üyemiz isterse bir tane olsun, hiç önemli değil. 3 milyon üye bulup, bu kadar ahlaksız olacağıma, 5 tane adamla yoluma devam edeyim daha eftaldir.

 “Susmadık, yanlışlara boyun eğmedik.  Bunun bir bedeli var ise, o bedeli de öderiz. Bunu çok net söylüyorum” diyen Koncuk şöyle konuştu: “Bu, bir ailenin çocuğunun şehit olmasından daha öte ödenecek bir bedel değildir. O bedeli de öderiz. Böyle bir yükümlülüğümüz var. Sadece benim değil, herkesin böyle bir sorumluluğu var. Bu değerlerden gerçekten feyz aldığını, beslendiğini iddia eden, bu kıymet hükümlerine samimiyetle inandığını söyleyen herkesin sorumluluğu var.”

Yanlış gidişata karşı sesini yükseltmeyen, en azından kalbinden buğz etmeyen, üzerine düşenleri yerine getirmeyen herkesin sorumluluğu olduğunu söyleyen Koncuk, “Bundan kaçış yok.  Bu hesabı bana vermeyeceksiniz; Allah’tan önce kendi vicdanınıza vereceksiniz. Başınızı yastığa koyduğunuzda, vicdanınız sizi rahatsız edecek, sizi dürtecek.

Fatih Sultan Mehmet döneminde ‘Ben siftah ettim yanımdaki komşum siftah etmedi’ diyen bir anlayışın, kültürün, milletin evlatlarıyız. Öylesine gözü, gönlü tok bir milletin evlatlarının, bu makam hırsı, ego iddiası bu kadar olamamalıdır.  Elbette insanların yükselme, büyüme hakkı ve isteği vardır.  Ama bu her şeye rağmen değildir, olmamalıdır.  Türkiye Kamu-Sen olarak biz böyle bir ekolüz. Üyemiz isterse bir tane olsun, hiç önemli değil. 3 milyon üye bulup bu kadar ahlaksız olacağıma, 5 tane adamla yoluma devam edeyim daha eftaldir.”

28 Şubat sürecinde birileri, birilerinin eteklerinin altında saklanırken; Türkiye Kamu-Sen olarak ‘Kesintisiz demokrasi istiyoruz’ diye vatandaşlarımızın yakalarına kokart taktık.  Bugünlerde bazı tatlı su demokratları çıkmış, bize demokratlık dersi vermeye çalışıyor.  Bunların demokratlığı ve vatanseverliği ancak birilerinin çizdiği sınır kadardır. 

15 Temmuz tarihinde alçak bir terör saldırısı ile karşı karşıya kaldığımı kaydeden Koncuk, şunları söyledi: “Bu alçaklığın üzerinden tam dört ay geçti. Biz Fetöcü’lerin hiçbir zaman yanında, yakınında olmadık. Türkiye Kamu-Sen olarak her zaman darbelerin karşısında olduk. 28 Şubat sürecinde birileri, birilerinin eteklerinin altında saklanırken; Türkiye Kamu-Sen olarak ‘Kesintisiz demokrasi istiyoruz’ diye vatandaşlarımızın yakalarına kokart taktık.  Bugünlerde bazı tatlı su demokratları çıkmış, bize demokratlık dersi vermeye çalışıyor.  Bunların demokratlığı ve vatanseverliği ancak birilerinin çizdiği sınır kadardır. 

‘Çözüm sürecine giriyoruz’ deseler, bunlar da çözüm sürecine girer. Birileri, ‘Çözüm süreci hataymış’ derse, bunlar da ‘Hata’ der. Böyle bir şey olur mu? Allah hiçbir teşkilatı bu duruma düşürmesin. Biz hiç düşmedik, düşmeyeceğiz.  Türkiye Kamu-Sen’in internet sitesinde ilkeli ve cesur sendikacılığın adresi yazıyor.  Hedeflerimiz, metotlarımız bakımından ilkeli olacağız.”

Şu anda 200 bine yakın kamu çalışanının açığa alındığını ya da mesleklerinden ihraç edildiğini belirten Koncuk, Türkiye Kamu-Sen olarak 15 Temmuz’dan sonra ne diyorsak, bugün de aynı şeyleri söylediğimize dikkat çekti. Koncuk, “19 Temmuz tarihinde Türkiye Kamu-Sen olarak bir açıklama yaptık.  Bu açıklamaları, kitapçık haline getirip, Türkiye geneline dağıtacağız. Darbeden 4 gün sonra 19 Temmuz’da yaptığımız açıklamada, adalet vurgusu yaptık, hukuk içinde kalınması gerektiğini söyledik, bir tek masum dahi harcanmamalı dedik. O günlerde bazı o anlı şanlı haber siteleri, bazı gazeteler, ‘Yakın, yıkın, asın, kesin’ diyordu. Bugün ise ‘Yanlışlık var, böyle olmamalı, düzeltin’ demeye başladı.

Bir duruşunuz olmalıdır. Türkiye Kamu-Sen olarak en baştan beri hak, hukuk, adalet dedik. Bütün meseleleri insan hakları paralelinde değerlendirmemiz gerektiğini savunduk. Rüzgara göre şekil değiştirmedik.  19 Temmuz tarihinde yaptığım o açıklamanın yanına yazılan yorumlara bakabilirsiniz. Şahsıma hakarete varan yorumlar yapıldı. Bu yorumlara cevap olarak, ‘Sizin de Feto’cü suçlaması ile meslekten ihraç edilmeniz söz konusu olabilir’ dedim.  Biliyor musunuz; aynı insanlar bugün bana teşekkür ediyor.  Biz hala hukuk ve adalet vurgusu yapıyoruz. Masum insanların harcanmaması gerektiğini dile getiriyoruz.”

Fetö terör örgütü ile esasen hiçbir alakası olmayan binlerce insan halen açıkta veya ihraç edilmiş durumdadır.

Milli Eğitim Bakanlığı’nda 6 bin eğitim çalışanının görevine iade edildiğini hatırlatan Genel Başkan Koncuk, “Tabi bunlar ağırlıklı olarak bir sendikanın almış olduğu eylem sebebi ile açığa alınan öğretmenlerdi. PKK ile ilgisi ve alakası olan, onlara yardım ve yataklık eden, PKK ile fiilen bir şekilde bağlantısı olan insanların kamuda istihdamına razı değilim. Bunlar ne sağlık çalışanı, ne öğretmen ne de başka bir iş kolunda çalışmamalıdır. Ben bunu söylerken, bir hususa daha dikkat çekiyorum. Bu tespitleri yaparken sağlam delillere dayandırmalıyız. PKK terör örgütüyle birlikte olduğu tespitini sağlam delillere dayandırarak almak zorundayız. Feto’cüler görevden alınsın denildiği zaman gerçekten Fetöcü’lerin görevden alınacağından emin miyiz? Ben emin değilim.  Fetö terör örgütü ile esasen hiçbir alakası olmayan binlerce insan halen açıkta veya ihraç edilmiş durumdadır.

Biz bunları söylediğimiz zaman ülkeyi yönetenler, ‘Mağdur edebiyatı yapanlar var’ dedi.  Her ne derlerse desinler.  Fetö terör örgütü ile mücadele kapsamında birçok masum insan halen açıktadır ya da mesleklerinden ihraç edilmiştir. Kurunun yanında yaş da yanmasın diye bas bas bağırdık.

Bunun metotları bellidir. Soruşturma açmak, savunma almak ya da insanlar açığa alınırken, ‘Şu sebepten dolayı seni açığa alıyoruz, bu konuda ne diyorsun?’ diye sormak çok mu zordu? Bizim meselemiz eğer doğru tespitler yapmak ise; bu metotlar ile o tespitleri yapabiliriz.  Ama bu metotları uygulamaktan neden imtina edildiğini anlamakta zorlanıyorum” diye konuştu.

Sayın Bakan yapmayın, hata payınız nasıl yüzde 1 oluyor? Daha önce ihraç ettiğiniz yaklaşık 7 bine yakın insan da var. Dolayısıyla bu kendimizi kandırmaktır.

Mili Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın açığa almalarda ya da meslekten ihraçlarda hata paylarının yüzde 1 olduğunu söylemesini eleştirerek, “ Sayın Bakan yapmayın, hata payınız nasıl yüzde 1 oluyor? Daha önce ihraç ettiğiniz yaklaşık 7 bine yakın insan da var. Dolayısıyla bu kendimizi kandırmaktır” dedi.

Senin vali olman insanların geleceğini bu kadar belirsizliğe sürüklemeni gerektirmez. 

KHK’ları istismar edenler olduğuna dikkat çeken Koncuk, “Bazı valiler, kaymakamlar OHAL’den bu yana kendini kral zannediyor. ‘Şu kişiyi açığa al’, ‘Açığa alma sürelerini uzat’ diye talimat veriyor. Buradan işgüzar valilere sesleniyorum: Senin vali olman insanların geleceğini bu kadar belirsizliğe sürüklemeni gerektirmez.  Sana bu hakkı kim veriyor? Varsa bir tespitin soruşturma aç. Ama keyfi olarak açığa alıyorlar” dedi.

Sayın Başbakan bir genelge çıkarmazsa, her kaymakam, her vali, her rektör kafasına göre uygulama yaparsa, o ülkede düzen mi kalır? O ülkede adalet mi olur?

Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Şimdi o kadar düzensizlikler var ki, hangi birini anlatayım? Çocuklarını Fetö’cülerin okullarında okuttuğu için açığa alınan memurlar var. Nevşehir’de bunun örneği var. Konya’nın Meram ilçesinin kaymakamın bu nedenle görevden aldığı çalışanlar var.  Ama tek başına bu kriter diğer illerde uygulanmadı. Bu kadar şey söylememize rağmen; Sayın Başbakan bir genelge çıkarmazsa, her kaymakam, her vali, her rektör kafasına göre uygulama yaparsa, o ülkede düzen mi kalır? O ülkede adalet mi olur? Kimse kusura bakmasın biz bunları söyleyeceğiz.

Doğru düzgün soruşturmaya tabi tutulmadan, savunma hakkı verilmeden mesleklerinden ihraç edilen insanlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne giderse, AİHM’de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tazminat ödemeye mahkûm ederse, babanızın çiftliğini satarak mı bu tazminatı ödeyeceksiniz?

Biz bu millete doğruyu yapacağımıza dair söz verdik. Türkiye Kamu-Sen olarak birilerini eleştirmek adına bunları söylemiyoruz, doğruları haykırıyoruz. Eğer bu eleştirilerimiz dikkate alınmazsa, bunu yapanlar tarih önünde sorumludur, vicdanlarda mahkûmdur. Artık buna göz yummamak lazım. Bank Asya’ya para yatırmış, bu nasıl bir kriterdir?  Türk Ceza Kanunu içerisinde herhangi bir bankaya para yatırmak suçtur diye yazılı mıdır? Evrensel hukukun neresinde yazıyor? Doğru düzgün soruşturmaya tabi tutulmadan, savunma hakkı verilmeden mesleklerinden ihraç edilen insanlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne giderse, AİHM’de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tazminat ödemeye mahkûm ederse, babanızın çiftliğini satarak mı bu tazminatı ödeyeceksiniz? Bu milletin parası ile ödeyeceksiniz.”

Genel Başkan Koncuk, ister Fetö isterse PKK olsun her türlü terör örgütüyle mücadelede devletimizin sonuna kadar yanında olduklarını söyleyerek, şöyle konuştu: Elbette darbeyi yapan, darbeye destek olan şerefsizlerle mücadele edelim. Fetö terör örgütünü destekleyen her kim ise onlarla sonuna kadar mücadele edelim, Türkiye Kamu-Sen olarak sonuna kadar varız. PKK ile mücadelede devletimizin sonuna kadar yanındayız. PKK ile mücadeleyi amasız, şüphesiz, sonuna kadar destekliyoruz. Ama hukuk içerisinde kalarak insanlara yaklaşmak zorundayız” dedi.

Bir Müslümanın ölmesini, bir tavuğun kesilmesi ile eşdeğer gören bir zihniyet bize insan hakları dersi veremez. PKK’yı, DAEŞ’i yıllardır destekleyen Avrupa Birliği bize insan hakları dersi veremez. Ama ortada bir gerçek var. Bizim ülkemizde yargı bağımsızlığı yok.

Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile ilgili kararı hakkında önemli açıklamalar yapan Koncuk, “Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’nin Avrupa Birliği müzakerelerinin geçici bir süre askıya alınması ile ilgili bir karar alındı. Türkiye’yi Avrupa Birliğine alma gibi bir niyetlerinin olmadığını biz yıllardır söylüyoruz. Bu milletin her bir ferdinin de bunu bildiğini düşünüyorum. Geçmişte Avrupa Birliği’ne girmişiz gibi, zafer edasıyla miting yapıyorlardı. O dönemlerde Türkiye Kamu-Sen olarak ‘Avrupa Birliği bizi üye olarak kabul etmez, kendimizi ezdirmeyelim’ diyorduk. Bugüne geldiğimizde Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin üyeliğini askıya alma kararı veriyor. Eğer bunu Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin liderleri onaylarsa, AB’ye girme süreci belirsiz bir süre askıya alınacak. Bu çok da umurumda mı? Hiç umurumda değil ama Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin üyeliğini askıya alma gerekçeleri bizi ilgilendiriyor. AB, Türkiye’de yargı bağımsızlığının olmadığını söylüyor. Türk milletinin tarihi insan hakları bakımından destanlaşmış bir tarihtir. Türk milleti yargı bağımsızlığını, adaleti, hakkı, hukuku Avrupa Birliği’nden öğrenecek değil.  Şahsen AB’nin Türkiye’de yargı bağımsızlığının olmadığını dile getirmesi, bu gerekçelerle üyeliği askıya alması gururumu incitiyor. Bir Müslümanın ölmesini, bir tavuğun kesilmesi ile eşdeğer gören bir zihniyet bize insan hakları dersi veremez. PKK’yı, DAEŞ’i yıllardır destekleyen Avrupa Birliği bize insan hakları dersi veremez. Ama ortada bir gerçek var. Bizim ülkemizde yargı bağımsızlığı yok. Yargı bağımsızlığını sağlamak için bunu Avrupa Birliği’nin söylemesi gerekmez. Biz bunu Avrupa Birliği istiyor diye yapmayacağız. Hakkı, adaleti, hukuku, yargı bağımsızlığını bu millet hak ediyor, bu millet buna değer diye yapacağız. Milletimize adaletle yaklaşacağız. Biz insan haklarının, adaletin, yargı bağımsızlığının sağlanması gerektiğini Avrupa Birliği söylemeden de dile getiriyorduk. ‘Ayrımcılığı kaldırın’ diyorduk. Türkiye Kamu-Sen üyelerine yönelik hala ayrımcılık var mı, yok mu? Elbette var. Mesela; bazı il milli eğitim müdürleri sendika temsilcisi gibi davranıyor. Ülkemizde Türk Eğitim-Sen üyesi okul müdürleri yargısız infaza tabi tutuldu. Türk milli eğitime yıllarca emek veren, alın teri dökenler 3 tane kendini bilmez adamın yaptığı taraflı değerlendirmeyle görevlerinden alındı. Açtığımız davaları kazandık, hala uygulamadılar. Bunu AB değil, ben söylüyorum. Bu ülkede yargı kararları uygulanmıyor.”

Sorarsınız Atatürkçüyüm der, vatanseverim der ama Atatürk’ün adını ağzına almayan sendikalar ile birlikte olmaktan beis duymaz. Bunda tezat yok mu?

24 Kasım’ı Atatürk’ü anmadan kutlayanları da eleştiren Koncuk, şunları söyledi: “24 Kasım Öğretmen Gününü kutladık.  24 Kasım tarihi öğretmenler açısından son derece önemli bir tarihtir. 24 Kasım Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmenliği unvanını kabul ettiği için Öğretmenler Günü’dür ve bu nedenle önemlidir. Atatürk’ü anmadan, hatırlamadan bir 24 Kasım Öğretmen Günü kutlanması mümkün değildir. Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmenliği unvanını kabul ettiği gün olduğu için o günün öğretmenler günü olarak kutladığını bileceğiz buna rağmen 24 Kasım’da Atatürk’ten bahsetmeyeceğiz. Yok böyle bir şey!

Sendikaların internet sitelerini, sendika genel başkanlarının mesajlarını inceleyin; 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü nasıl kutladıklarına bir göz atın. Bazıları Atatürk’ü anıyorlar mu? Sorarsınız Atatürkçüyüm der, vatanseverim der ama Atatürk’ün adını ağzına almayan sendikalar ile birlikte olmaktan beis duymaz. Bunda tezat yok mu?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusunun ölüm yıl dönümünde dahi Atatürk’ün adını ağzına almayan, Atatürk’ü hatırlamayan, bir açıklama yapmayı dahi çok gören ve adına utanmadan sendika diyen bir yapının parçası olacaksın; vatanseverim, Atatürkçüyüm, milliyetçiyim diyeceksin. Yok böyle bir anlayış! 

Düşündüğümüz gibi yaşamak zorundayız. Yoksa bunun adı riyakarlıktır. Atatürk seni ilgilendirmeyebilir ama bizi ilgilendiriyor. Ulu Önder Atatürk senin için önemliyse, bu doğrultuda hayatını dizayn etmek zorundasın. Yola çıktığın adamlara dikkat edeceksin. Kimlerin değirmenine su taşıdığına dikkat edeceksin.  Atatürkçüyüm deyip, Atatürk’e hakaret edenlerle, bölücülerle, PKK’lılar ile aynı yolda yürüyemezsin. Bu nedenle 24 Kasım tarihinde günün anlamından dolayı Atatürk’ü öne çıkarmamız son derece önemlidir.”

Tarihçi Cezmi Yurtsever bordroları incelemiş. Buna göre bir öğretmen Cumhuriyetin ilk yıllarında 23 cumhuriyet altını alıyormuş. Bugün ise bir öğretmen maaşı ortalama 2.500 TL’dir.

Öğretmenlik mesleğinin toplumda itibar kaybettiğini söyleyen Koncuk, “Sendikamızın yaptığı ankete göre, katılımcıların yüzde 63’ü öğretmenlik mesleğinin en itibarlı döneminin Atatürk dönemi olduğunu söylüyor. Bakınız Atatürk dönemi, Cumhuriyetin kuruluşu ile ölümü tarihi arasındaki dönemdir. Yaklaşık olarak 18 yıllık bir dönemdir.  18 yıllık bu dönem milletimizin iğneye dahi ihtiyaç olduğu, parasının olmadığı bir dönemdir. Adana Erkek Lisesinin arşivlerinde yapılan bir çalışmadan söz etmek istiyorum. Tarihçi Cezmi Yurtsever bordroları incelemiş. Buna göre bir öğretmen Cumhuriyetin ilk yıllarında 23 cumhuriyet altını alıyormuş. Bugün ise bir öğretmen maaşı ortalama 2.500 TL’dir” dedi. Genel Başkan, “Sayın Cumhurbaşkanımız, ‘Eğitimde istediğimiz başarıyı elde edemedik’ diyor.  Sayın Milli Eğitim Bakanı da ‘Eğitimde dünyada 20’inci sıradayız’ diyor.  Hangisi doğru, takdir vatandaşlarımızındır” diye konuştu.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.