
Vedat Ali İNAM
Yeni bir okul mimarisine ihtiyacımız var!
Okul binalarımıza eleştirel bir gözle baktığımızda:
Şehrin merkezinde ranta kurban edilmiş arsalarda yükselen devasa beton yapılar, okul binaları olarak kullanılmakta.
Kapsayıcı bir eğitim anlayışı ile projelendirilip inşa edilmemişler.
Okul binalarımız birçoğu estetikten yoksun, kullanım olarak da işlevsel değiller.
Çok katlı, karanlık koridorlu okulların birçoğunun merdivenleri de çocukların yaş guruplarına uygun değil.
Bir eğitim kurumunda bulunması gereken bölümlerin bir kısmına mimari projelerde yer verilmemiş. Örneğin birçok okulda, her okulda bulunması gereken spor salonu, müzik odası, görsel sanatlar odaları veya atölyeler bulunmuyor. Oysa eğitim programımızda -özellikle maarif modeli çerçevesinde düşünüldüğünde- her çocuğun farklı olduğu ve kendi yetenekleri çerçevesinde eğitilmesi gerektiği vurgulanmasına rağmen; resim, müzik, beden eğitimi gibi yetenek derslerini yapabilecek alanların bulunmaması büyük bir eksiklik.
Binalar enerji tasarrufu düşünülmeden inşa edilmiş. Yeni yapılan okul binalarında bile sınıfların gün ışığından yeterince yararlanması sağlanamamıştır.
Bazı binalarda kullanılan iç ve dış cephe kaplamalarının ve zemin döşemelerinin büyük bir kısmı, sürekli üretilen malzemeler olmadığından bir tamirat durumunda çok yüksek maliyetler ödenmekte. Bina dış cephelerindeki gereksiz ayrıntılar işletme maliyetini artırmakta (boya ve tamirat durumlarında).
İklim şartları düşünülmeden kullanılan malzemeler; ısınma, soğutma ve temizlik gibi öngörülebilir giderleri (alüminyum pencere, cephelerde cam kullanımı, kullanılan pencerelerin açılıp kapanma özelliklerinin olmaması vb.) arttırarak israfa neden olmaktadır.
Yetkili kurul ya da kurumların yaptığı planlama ve çalışmalar dikkate alınmadan inşa edilen eğitim kurumları, sadece okul tabelaları değiştirilerek dönüştürülmeye çalışılmaktadır (liseden ortaokula ya da ilkokula, ilkokuldan ortaokul ya da liseye dönüştürülen okullar).
Okullarda görev yapan çalışanların ihtiyaçları dikkate alınmadan inşa edilen eğitim kurumları çalışanların motivasyonunu olumsuz etkilemekte, verimliliği düşürmektedir. Hem öğrenci hem de çalışan açısından, günün büyük bir bölümünü geçirdikleri okul binalarının onların bütün ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde tasarlanması eğitimde verimliliği arttıracaktır.
Metrekareye düşen öğrenci sayısı standartların üzerinde olduğundan temizlik ve hijyen şartlarını gerektiği şekilde sağlamak mümkün olmamakta. Yoğun öğrenci nüfusu nedeniyle kazalar ve yaralanmalar da öngörülebilir sayının üzerinde gerçekleşmekte. Özellikle ilkokul öğrencileri açısından büyük ve kalabalık okullar öğrencilerin kontrolünü zorlaştırdığı gibi çocuğun kendini göstermesi açısından da olumsuzluk teşkil etmektedir. Kalabalık okullarda başarısıyla göze batmayan çocuklar yapabildikleri en kolay davranış ile yani olumsuz davranışlarıyla kendini göstermeye çalışmaktadır. Bu da okullarda disiplin sorunlarını ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca insan hayatının en hareketli dönemi olan çocukluk ve gençlik dönemlerinde onların bütün hareket özgürlüklerini sınırlayan ve neredeyse tüm gün oturmak zorunda kaldıkları sınıflarda zaman geçirmek durumunda bırakılmaları onların yaratıcılığını ve öğrenme isteklerini olumsuz etkilemektedir. Yani okul binalarımız çocukların sosyal ve duygusal gelişimleri açısından ve hak ettikleri akademik eğitimi almaları için pek de uygun değiller.
Ülkemizin her bölgesinde aynı mimarinin tercih edilmesi çok da doğru bir karar değil.
“Bir yapı yapılırken o yapının sağlam, kullanışlı ve güzel olması gerekir.” anlayışı ile eğitim kurumları inşa edilmelidir. Mimar Sinan’a atfedilen bu anlayış tarzında sağlamlık (yapının dayanıklılığı), kullanışlılık (işlevsellik ve ergonomi) ve güzellik (estetik) olmak üzere üç temel ilkeye vurgu yapılmaktadır. Bu anlayış ile hazırlanan kılavuzlar ne yazık ki bugün uygulamada kullanılmamaktadır. (Eğitim Yapıları Asgari Tasarım Kılavuzu vb. gibi)
İklim şartlarına, coğrafi durumlara ve arsa özelliklerine dikkat edilerek; çalışanların görüş ve önerileri alınarak mimari projelendirmeye gidilmelidir. Sosyal donatıları olmayan, metrekareye düşen öğrenci sayısı standartlara uymayan hiçbir eğitim kurumunun inşasına başlanmaması, inşaatı tamamlananların eksikleri giderilmeden eğitim öğretim faaliyetine izin verilmemesi doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu yaklaşım özel okullar için de tavizsiz uygulanmalıdır.
Bir binayı sıfırdan inşa etmek daha sonra tamamlamaya çalışmaktan daha kolay ve de daha ekonomiktir.
Kaliteli hizmet ancak o hizmetin gereklerine uygun binalarda yetkin çalışanlar aracılığıyla verilebilir.
Bugün eğitim çalışanlarına, velilere ve öğrencilere bir anket uygulansa ve okul binalarından memnuniyet durumu sorulsa durumun vahameti ortaya çıkacaktır.
Millî Eğitim Bakanlığımızın yatırımlarını ve insan kaynaklarını planlayanların birinci amacı nicelik değil, nitelik olmalıdır.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kalıcı olacaksa, yeni bir model olarak kalıcı olması amaçlanıyorsa; bu modelin hayata geçirileceği eğitim kurumlarının da yenilenmeye, yeniden bir mimari tasarım ve anlayışla inşa edilmeye ihtiyacı vardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.